“Hedefi vurmak” deyince bilgisayar oyununda olduğu gibi, düşmanı yere sermeyi anlıyor, kan ve can yakma şeklinde algılıyoruz. Haklısınız, başka ne olabilir; adeta oyun gibi önceden kurgulanan, sonu önceden belli, reyting izin verdiği kadar süren canlı savaş sahneleri içinde yaşıyoruz, algımız, dilimiz etkileniyor kaçınılmaz olarak.
Vurdum, Bingo!…
“Hedefi vurmak”, iletişim dilinde de sıkça kullanılır. Çünkü, iletişim hedef kitleye yönelik kurgulanır. Her şey karıştığı için midir bilinmez, iletişimde de kan gövdeyi götürüyor.
Hedef kitle, iletişimin en önemli unsuru. Eskiden sınırlı olanaklarla iletişim kurardık, kurduğumuz iletişim tek taraflıydı. Duyuldu mu, anlaşıldı mı kaygımız olmadığı gibi cevap da beklemezdik. Ölçme olmadığı için sonuçlarını bilmez, teknoloji yetersiz olduğu için veri tabanı tutmaz, hedefi tanıma olanağından uzakta yaşardık.
Monolog uyutuyor
Bugün her şey var. Teknolojinin yarattığı olanak sayesinde kolayca ilerliyoruz, ilerlemesine de eskisinden daha fazla zorlanıyor ve hata üzerine hata yapabiliyoruz. Sorunumuz, iç içe giren ve ayrıştırmakta zorlandığımız kitleler ve bu grupların alışkanlıkları, algıları. Temiz, niş, sağlıklı hedef kitle oluşturmak güç… Yaşadığımızı, kaba çözümlerle, doldur boşalt metoduyla yapılan, yığınlara konuşan ama sesini duyuramayan monolog iletişim diye tanımlayabilir miyiz? Tembellikten mi yoksa ekonomik nedenlerden mi, bilinmez, herkes aynı hedefe ya da benzer hedeflere kitlendiği için dosttan düşmandan ve rakipten önce vurmak giderek zorlaşıyor. Hedefi tarif edebilseniz de vurmak güç. Vursanız ses almak sorun… Monologdan kurtulmuş olsanız da zor çünkü, hedef kitlenizi buluşturan özellikler kadar ayrıştıran özellikler var ki, sizi istediği zaman açma kapama özgürlüğüne sahip. Neden AK Parti yükseldi, neden CHP beklenen çıkışı yapamıyor, neden MHP taban kaybediyor, neden HDP eriyor… Neden muhtarlar ilgi odağı, nereden çıktı bu “akil”ler, neden futbol bu kadar önemli, neden Hillary Clinton kadınlara ulaşamıyor, neden Berlusconi çakması Trump yükseliyor, neden…
Hedef vuran ile ıskalayan…
Nereden çıktı IŞİD, neden diğerlerinden farklı? Kanlı terör örgütü IŞİD, iletişim prensiplerini kullanıyor. Hedef kitle formülünü uyguluyor. Kaba kuvvetin yanında iletişim dili ve iletişim stratejisiyle şaşırtan bir yapı. Öyle ki, iş dünyasının sunum yaparken kullandığı grafik görselleri onların da enstrümanı!
Hedefi vurmak için hedef kitlenin bilgi aldığı her aracı tanımlamak yetmiyor, hedef kitleyle ilişkisini de anlamak gerekiyor. 1930-40’larda ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt kitlelere ulaşmak için radyoyu, yaklaşık 20 yıl sonra John F. Kennedy televizyonu kullandı. İlk siyahi Başkan Barack Obama sosyal medya hesaplarıyla yeni bir alan yarattı. Yeni adaylar hedefi vurmakta sınav veriyor. Komedi unsuru Donald Trump’ı vak’a olarak izlemek gerek. Alay konusuyken, tehdit olması hafife alınacak durum değil.
“Bu”günün hedef kitlesini anlamak demek, kime konuşacağınızı, yazacağınızı, sesleneceğinizi, birlikte görüntüleneceğinizi, bilmek-tanımak demek. Klasik hedef kitle analizi yaş, cinsiyet, ekonomik durum gibi demografik bilgilere odaklanırdı. İletişim araştırmalarının özü bu kadar basit değil artık. Hedef kitle ne zaman ve hangi kaynaktan bilgi ediniyor… alıcı ne yolla iletişim kuruyor, kimden etkileniyor… gibi soruların yanıtlarını da vermeniz gerekiyor.
Vatandaş gazeteciliği
Hedefi anlamak için onun kimden etkilendiğini de anlamak yetmiyor, onaylamak ve kabullenmek gerekiyor. İletişimde yaşanan bireysel devrim ezber bozuyor. Vatandaş gazeteciliğinden sonra gelişen “bireysel onaylama” klasik yaklaşımları altüst ediyor. Vatandaş gazeteci artık aynı zamanda vatandaş onay mercii. Kendi işini kendi yapıyor, gazeteci titizliğiyle doğruyu farklı kaynaklardan sorguluyor, doğru bilgiye ulaşıyor. Bireysel onaylama başlayınca kurumların bireylerdeki algısını korumak güçleşiyor. Alıcı içgüdüsel olarak bilgiyi filtreliyor, uzman ve güvenilir varsaydığına yöneliyor. İletişimde güç dengesi el değiştirdikçe, gazeteyi kapatsanız, ajansa kilit vursanız da yeterli olmuyor. Vatandaş gazeteciliği gelişerek yayılıyor. Bir yandan hedef kitleniz bir yandan haber kaynağınız olan bireyin gücü şekilleniyor.
İletişimin 4 atlısı
İletişimin dinamikleri evrensel olarak değişiyor. İletişim kurabilmek için hedef kitlenizi belirlemek yetmiyor, onlarla ortak alan bulmak işbirliği zemini oluşturmak ve saygı ile güven unsurlarını beslemekten başka formül yok gibi duruyor.
Araştırmalar dünya nüfusunun yarısının 2020’de mobil teknolojiyle internete erişebileceğini gösteriyor. (GSMA Intelligence). Çok değil 15 yıl içinde (2030) küresel trendlerin başını iletişim çekecek. Beklenen o ki, kişisel yetkilendirme yaşanacak ve güç ulus devletten kayacak! Küresel anlamda dünyanın tüm coğrafyaları aynı gelişmişlik düzeyinde değil. Bu aşamaya, an itibarıyla, çoktan geçen toplumlar olduğu gibi, hiç geçemeyecekler de olacak.
Kişisel yetkilendirmeden kasıt şu; birey, bilgiyi başkasına emanet etmeden kendi başına doğrulatıyor. Bilgiyi tek bir kaynaktan duymak yerine, güvenilir gördüğü kaynaklardan topluyor ve yorumluyor. Bilgiyi doğrulatana kadar karşısındakine “daha az” inandırıcı muamelesi yapıyor. Bu, iletişimin önemli unsuru olan gazeteciliği de dinamitleyen bir gelişme. (5N1K)X3=haber/bilgi formülünü hoyratça kullanıp, baştaki N ile K’yı magazin unsuru yaptık,, bilgiyi 3 farklı kaynaktan doğrulatmayı zahmetli bulduk. Olacağı buydu!
Hedef kitlenin kim olduğunu öğren: Net ol. Bilgiyi nasıl aldığı ve ona ulaşmak için kullandığı mecrayı belirle. Gelmesini bekleme, sen ulaş. Neden etkilendiğini belirle iletişimine entegre et.
Ortak zemin yarat: Ortak olarak ne başarmak istediğinizi ve anlatındaki ortak amacı ortaya çıkar. Ortaklığı sağlamak için kendi değerlerinden vazgeçme. Etik değerlerini koruyabilmek için çekip gitmeye hazırlıklı ol.
Sürdürülebilir iletişim kur: Fikirlerin özgürce alınıp verilebileceği, hedef kitlenle aranda uzun süreli açık ve kesintisiz alışveriş… İletişim için alan yaratmak işi kolaylaştırır.
Monoloğu bırak, sohbete gir: Geri bildirim için teşvik et. Öğüt verme, üstten konuşma. Hızlı ve akışkan olduğu gibi, taraflar değişse de sürecek iletişim… Az öz konuş, rehberlik sağla. İhtiyaca odaklan, güven.
Hıllary’nin nesi eksik ?
Demokrat adaylar arasında kıyasıya geçen seçim sürecinde ilginç detaylar ortaya çıkıyor. Şu yarıştan düşmesi beklenen Bernie Sanders, başarıyla ilerliyor. Seçim araştırmalarına göre kadın oylarının yüzde 53’ü 74 yaşındaki erkek aday Sanders’e ait, kadın aday Hillary Clinton yüzde 46’ya sahip. Otuz yaşın altındaki kadınların yüzde 82’si Bernie’yi destekliyor. Adına “Milenyum kadınları” denen kitle neden Clinton’ı desteklemiyor? Clinton’ın, “ben sizin annenizim ve sizin için en iyisini bilirim” yaklaşımı genç kadınların ilgisini çekmiyormuş. Aksine aralarındaki mesafeyi besliyormuş. Clinton, annesinin gözüyle dünyayı görmek istemeyen genç kadınlara sıkıcı geliyor, heyecan vermiyor, heveslerini kaçırıyor! Genç kadınlar Clinton’ın bekledikleri siyasal atılımı gerçekleştireceğine inanmıyor. Clinton’ın siyahi, gay, fakir ya da genç, liberal, Latin gibi dışlanmış bir gruba dahil olmaması ve sadece kadın olması dezavantaj! Peki ya Bernie? O da yaşlı ve üstelik erkek. “Beni desteklemeyebilirsiniz, ben sizin haklarınız savunurum” diyen Sanders’in güçlü politik duruşunun, Clinton’ın pragmatizmine karşın idealist kimliğinin, ne düşündüğünü açıkça söylemesinin, mantıklı ve insan odaklı yaklaşımının ve yıllardır savunduğu konularda tutarlı olmasının gençlerin gözünden değişimin sesi ve şans olarak görülmesi gerçekten ilginç. Üniversiteyi ancak bursla okuyabilen binlerce genç, harç politikası, çevresel aktivist yaklaşımı, gençlerin hayatını kısıtlamayıp aksine onlara kariyer alanında seçim hakkı sunan yaklaşımları ve sağlık sistemine erişim konusundaki yeni politikalarıyla Sanders’ı destekliyor. Hillary’nin nesi eksik: iletişimi hedefi ıskalıyor.