Hikayen Kadar Başarılısın

Dünya üzerinde 170 milyon blog olduğu söyleniyor. Bu araştırma yapıldıktan sonra kim bilir ne kadar ilave oldu. Her alanda yazıyorlar. Özgür dünyanın özgür ruhları. Okundukları kadar varlar. Kimi hayatını, kimi seyahatlerini, kimi teknolojiyi, kimi yemek tariflerini yazıyor. Aklınıza gelebilecek her konuda blog ve blogger var. Türkiye de şaşılacak kadar ileri bir aşamada. Ülkenin ilk bloggerlarından biri Devletşah. Geleneksel dünya standartlarında yemek yapmasını bilmediği halde yemek uzmanı olan en popüler blogger. Diğeri sosyal mecranın trend setter’ı olarak tanınan genç ismi Özgür Alaz.

Geleneksel hayata doğup burada var olup dijital dönüşümü tamamlayamamışlar için bu iki isim ne ifade ediyor bilemiyorum. Ciddi  takipçileri olan yazdıkları ve yaptıklarıyla bireyleri olduğu kadar kurumları etkileyen iki ismin çalışmalarından ve düşüncelerinden onların dünyasını ve bu dünyanın kodlarını öğrenmeye çalıştım.

Bazılarınız için aşağıda okuyacaklarınız sıradan bilgiler olabilir, ben iletişimdeki dönüşüm için önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Yaprak Özer: Devletşah Özcan, herkes sizi devletsah.com’dan biliyor. Türkiye’nin en başarılı bloggerlarından bir tanesisiniz. Özgür Alaz sosyal mecraada hayli değişik işler yanı sıra trend ve digital pazarlama danışmanlığı yapıyor. Ajans Promoqube’unda kurucularından. iletişim ve içerik denilen şey nasıl?

Devletşah Özcan: İçeriğin şekli değişti, sizler çıktınız ortaya.

Yaprak Özer: Biz geleneksel gazeteciler tozlu tavan arasında kaldık. Ne oluyor?

Devletşah Özcan: Evrimleşiyor diyelim gazetecilik.

Yaprak Özer: Bizi atacak mısınız yani?

Devletşah Özcan:Yok, siz bize ayak uyduracaksınız öyle gözüküyor sizin mesela şimdi siteniz var sitenizle ayak uydurmuş durumdasınız. Niye? Bu programı oradan seyredebiliyorsunuz daha sonra. Buna dönüyor olay.

Özgür Alaz: Aslında değişen şey iklim. Hani farklı iklimler, farklı ortamlar, farklı doğa koşulları nasıl ki farklı cins bitkilerin farklı cins organizmaları büyüten onların gelişmesini sağlıyorsa şu an değişen bir iklim var. Bu iklim sayesinde de bir çok mikro celebrity ortaya çıktı.

Yaprak Özer: Mikro celebrity, arada cımbızla çekeyim… ne demek sizin jargonda?

Özgür Alaz: Evet, arada farklı uzmanlar ortaya çıktı. Farklı alanlarda liderler kendi kendilerini gösterme fırsatı buldu. Bence sosyal medya özellikle insanların yaptığı işi daha kolay ve daha hızlı yapmasını sağlıyor. Yani sosyal medya sayesinde kimse Türkiye’nin en önemli yemek blogçularından bir tanesi olamıyor ama öyle bir yeteneği varsa sosyal medya sayesinde bunu çok daha hızlı bir şekilde yapabiliyor. Çünkü eskiden bu çok daha zordu çünkü televizyon, gazete, dergi hepsi çok kısıtlı zamanlarda.

Yaprak Özer: Geleneksel mecrada size ne kadar yer veriyorlarsa o kadar var oluyorsunuz. Teknoloji sayesinde sosyal mecrada 7/24 görünürlük sağlıyorsunuz.

Devletşah Özcan:Televizyonda 24 saat var ve size orada bir dilim ayırıyorlar. Halbuki ben istediğim saatte, istediğim saat benim ve orada yayın yapıyorum.

Yaprak Özer: Konuya hızla giriştik biraz nefes alıp tam ne iş yaptığınızı öğrenelim.

Devletşah Özcan:Benim şimdi bir bloğum var, “devletsah.com” diye.

Yaprak Özer: Siz bir bloggersınız.

Devletşah Özcan: Ben bir bloggerım aynı zamanda aslında yeni medya düzeninin bir parçası olarak burada pazarlama teknikleri ve pazarlama danışmanlığı yapıyorum.

Yaprak Özer: Geleneksel dünyada bir PR’cı olarak başlamışsınız. Sonra kurumsal iletişimci olmuş, sonra özgeçmişinize  “society community manager”, titri eklenmiş, nedir türkçesi?

Devletşah Özcan:Bilmiyorum title’ı bana Özgür varmişti.

Yaprak Özer: Topluluk tasarımcısı. İşte burada iş birazcık tuhaflaşmaya başlamış. Ondan sonra ver elini interaktif pazarlama denilen şey. Sonrada zaten “yemeknağme” adlı elektronik dergiyle yola devam ediyor ve sonunda tanınmış bir blogger olarak şimdilik nokta koyuyuorsunuz.

Devletşah Özcan:Aslında en başta blogum vardı. Eşimin bana hediyesiydi “devletsah.com” diye bir “domain”di. Orada en başta bir evlilik sitemiz var, bir düğün davetiyemiz vardı.

Yaprak Özer: İnsanlar birbirlerine, eşlerine genelde yüzük, kolye falan hediye ederler. Çiçek hediye ederler değil mi? Size de bir tane “domain” hediye etmiş.

Devletşah Özcan:Orada başta dediğim gibi düğün davetiyemiz vardı. Sonra ben yaptığım yemekleri kaydetmeye başladım tariflerini. Bir daha yapamaz hale geldim.

Özgür Alaz: Eşi galiba aç kalmaktan korkmuş. Bu bir zaruretten doğmuş.

Devletşah Özcan: Görseniz oda çok zayıftır aslında hani. Sonra bir de arkadaşlarım tarif istiyorlarlardı onlara da veremiyordum… Tamam paylaşmak istemiyorsan diye  bir de alınganlık… Eşim blog diye bir şey var, sana bir blog açtım al bundan sonra buraya yaz dedi.

Yaprak Özer: Neymiş bu blog?

Devletşah Özcan:Blog dediğimiz şey aslında herkesin kişisel yayın organı diyebiliriz. Siz canınız ne yazmak isterse yazıyorsunuz. Fotoğraf koyuyorsunuz, video koyuyorsunuz daha başka ne yapabilirsiniz, ses dosyası koyuyorsunuz.

Yaprak Özer: Bunları her gün mü koyuyorsunuz?

Devletşah Özcan: Bunları her gün koyuyordum ama tabi Sufi’den önce Sufi’den sonra diye ayırmak lazım.

Yaprak Özer: Sufi’yi de analım buradan. Sufi 6 aylık oğlunuz. İnternet çocuğu, sosyal çocuk.

Devletşah Özcan: Evet öyle, dolayısıyla hemen hemen her gün yazmaya çalışıyorum bazen aralıklar oluyor ama yaptığım her şeyi yazıyorum. Bir de yemek, sadece yemek yazmıyorum. Gittiğimiz seyahatleri yazıyorum mesela.

Yaprak Özer: Hayatınızı yazıyorsunuz.

Devletşah Özcan: Hayatımı yazıyorum, bir kadının hayatı. O zaman çalışan bir kadının hayatıydı şimdi anne olan bir kadının hayatı. Çocuğuma nasıl oyuncak seçtiğimi yazıyorum… bir yere gideceksem o tatili şöyle planladım diye yazıyorum.

Yaprak Özer: Blogunuzu kaç kişi okuyor?

Devletşah Özcan: Günde 10 bine yakın kişi okuyor.

Yaprak Özer: 10 bine yakın kişi okuyor. En yakın gazete ya da tirajı?

Devletşah Özcan: Şimdi, çok seyrek yazdığım zamanlarda 4 binlere düşüyor ama 4 bin-5 bin civarında. Ama mesela Ramazan’da yemek çok aranıyor 30 binlere çıkıyor günlük okunma.

Yaprak Özer:Müthiş bir şey değil mi? Üstünüzde büyük bir sorumluluk hissetmiyor musunuz?

Devletşah Özcan: Kesinlikle. Kullandığım bir şeyi yazarken zaten o iki kere düşünüyorum.

Yaprak Özer: Bu yemekler kötüyse falan ondan sonra sizin tarifler beğenmeyedebilir yani. Bu ne biçim pastaydı diyebilir.

Devletşah Özcan:Oluyor zaten. Yazıyorlar diyorlar ki bizim damak tadımıza göre çok şekerli oldu bir daha ki sefere şekeri azaltacağım diye yazıyor. Aslında bu “wisdom of crowd” dedikleri şey toplulukların bilgeliği diyelim ve gerçekten ben bir tarhana tarifi yazıyorum diyorlar ki, “bizde tarhana böyle yapılır”, içine biz şunu koyarız bunu yaparız. Orada bir tarhana arşivi oluşuyor aslında. Yeni medyanın özelliği bu, gazetedeki herhangi bir şeye böyle müdahale edemiyorsunuz. Oradan bir tarhana söylemi çıkıyor ve onları deneyerek yenilerini de ekleyebiliyorsunuz. Gerçekten en keyif verici şeyi bu.

Yaprak Özer: Dünya üzerinde 170 milyon blog var. Araştırma 1 eylül 2011 tarihli, çalışmanın son 24 saatinde 100 bin blogun daha eklendiği gözlenmiş. Ne enteresan bir şey bu. Yani öyle bir özgürlük bir başkaldırı yaşanıyor gibi bir durum söz konusu. Nasıl bir şeydir bu?

Özgür Alaz: Rakamlara baktığımız zaman dikkat payı inanılmaz fazla. Yani özellikle lise, üniversite gençliğine baktığımız zaman, “ben internetsiz yaşayamam, ama televizyonsuz yaşayabilirim” diyorlar. Hatta televizyonu internette izliyorlar, hatta izledikleri şeyleri Twitter’da paylaşıyorlar. Nasıl ki telefon hayatımızda var nasıl ki sms hayatımızda var onun gibi bizim için bir iletişim mecrası haline geldi. Ve dikkat payları, geçirilen süreler inanılmaz fazla.

Yaprak Özer: Nedir dikkat payları dediğiniz şey biraz fikir verebilir misiniz?

Özgür Alaz: Baktığımız zaman karşılaştırma yapabiliriz. Şu an ortalama bir Türk insanı günde 1 saate yakın Facebook’ta zaman harcıyor.

Yaprak Özer: Ortalama Türk insanı, günde 1 saat Facebook’ta.

Özgür Alaz: Twitter çok hızlı şekilde yükseliyor.

Yaprak Özer: Altın günü düzenleniyormuş.

Devletşah Özcan:Evet, birlikte dizi seyredenler var aynı evde olmadan birlikte dizi seyrediyorlar. “…Ah bu elbiseye bayıldım, şusu şöyledir… ah böyle denir mi…” diye canlı akıyor gözünüzün önünde

Yaprak Özer: İyi şeyler mi oluyor yani, bir sosyal mecra, interaktif pazarlama, trend danışmanı olarak ne diyebilirsiniz? İyi bir noktaya mı gidiyoruz?

Özgür Alaz: Aslında her şeyi kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor. Bence iyi bir noktaya gidiyoruz. Çünkü şu an gerçek manada demokrasi dediğimiz şey, şu anda gerçek manada var. Siz işte Anadolu’nun bir ilinde eskiden bilgiye çok rahat ulaşamazken şu anda dünyanın en son trendlerine, en son bilgilere yer ve mekan bağımsız ulaşabiliyorsunuz.

Devletşah Özcan:Arap Baharı en iyi örneklerinden birisi mesela.

Yaprak Özer: Değil mi? Yine sosyal mecradaki araçlar sayesinde meydanları doldurdular. “Occupy wallstreet” olayları aynı şekilde cereyan ediyor. Dediğiniz gibi bu bir iklim… Siz mühendissiniz, işletme mühendisi, İTÜ. Bu yola gireceğinizi biliyor muydunuz yoksa tesadüf mü oldu?

Özgür Alaz: Aslında benim hikayem şöyle ben üniversitedeyken çok fazla pazarlama üzerinde çalışıyordum. Çünkü pazarlamanın dünyayı iyileştirecek en güçlü şey olduğuna inanıyordum. Buna tüm kalbimle inanıyordum.

Yaprak Özer: Artık inanmıyor musunuz di’li geçmiş zaman?

Özgür Alaz: Yok hala, aynı tutkuya sahibim. Üniversitede pazarlamayı yakından tanırken elimde ne kaynaklar var? Kitaplar var, dergiler var internet yavaş yavaş başladı.Ve okuyacak, yapacak, öğrenecek o kadar çok şey varken ben de yine Devletşah gibi bir şey yapsam sonra onu internette yayınlasam her gün yazma zorunluluğum olsa daha fazla yazıp, o işte daha fazla uzman olurum mantığıyla. Blog açma mantığıyla başlamadım sadece daha fazla öğrenmek daha fazla paylaşmak mantığıyla başladım.

Yaprak Özer: Pazarlamak mantığıyla sanki…

Özgür Alaz: O dönemde bu işin öyle100 senelik bir geçmişi yok. Devletşah 7 senedir yazıyor ben de keza 7 senedir yazıyorum. O zamanın ilk pazarlama bloglarından bir tanesi oldu. Bir alanda ilk olduğunuz zaman ve insanlarla paylaştığınız şeyler yenilikler, yeni trendler, yeni teknolojiler.

Yaprak Özer: Hiç unutmayın lafınızı ilk olduğunuz için şanslısınız değil mi? Sizde aynı şekilde. Sizden sonrakiler sizin kadar şanslı değiller.

Devletşah Özcan:Daha şanslı olanlar da var.

Yaprak Özer: Neden? Gözler size çevrildi. Yemek blogu deyince Devletşah değil mi?

Devletşah Özcan:Eski olmanın avantajı var ama şöyle bir şey ben mesela mart ayında yazmaya başladım blogumu. İlk defa 29 Mayıs’tı tarihi çok iyi hatırlıyorum İstanbul’un kurtuluşu olduğu için. 29 Mayıs’ta siteme 15 kişi girdi, 15. Mart, nisan, mayıs, 3 ayda 15 kişiye ulaştım. Allahım inanamıyorum 15 kişi beni okuyor diye şaşırmıştım böyle. Kim ki bu 15 kişi böyle, birisi Amerika’daydı. Böyle çok garip gelmişti ve eşimi aradım beni 15 kişi okumuş diye. Ve şimdi bir blogu açtığınızda 15 dakika sonra 15 kişi sizi okuyor zaten.

Özgür Alaz: Odak noktamı da daha fazla pazarlama trendlerine konusuna yönelttim çünkü sonuçta İstanbul’da yaşıyoruz ama internet sayesinde dünyanın farklı noktalarındaki iş modellerini inceleme şansım oldu. Dünyanın farklı noktalarındaki yeni markalar, yeni pazarlama stratejilerini inceleyip bunu yorumlayıp yazma fırsatım oldu. Böyle olunca ve bunu sürekli yapınca çünkü bilgi kaynağınız çok daha farklı çok daha güncel çok daha yeni aslında bu hani kendi kendini geliştiren bir döngüye girdi. Baktığınız zaman bir çok markaya danışmanlık yapmaya başladım. Dünyanın farklı trend networklerinde en aktif kullanıcılardan biri oldum.

Yaprak Özer: Sizden dünya çapında bir trend danışmanı, trend toplulukları içerisinde sözü geçen birisi olarak söz ediyorlar. Ne yaptınız da sözünüz geçiyor ne demek bu?

Özgür Alaz: Yaklaşık 6 yıldır ben pazarlama trendi içindeyim. Trend dediğiniz şey çok büyük bir kavram. Moda trendleri var, ekonomi trendleri var, demografik trendler falan var. Benim odaklandığım nokta daha çok pazarlama trenleri yani dünyadaki yenilikleri markalar işlerini iyileştirmek için nasıl kullanabilirler diye. Bu yaklaşık 5 yıldır toplam 200 binden fazla blog yazısı okuyup binlerce yazı yazmak sonucu oluşan bir birikim. Bir söz var 10 bin saati tamamlaman gerekiyor her bir işte. Bende bu dönemde “spring (14.56)” var bu dünyanın en büyük trend networkü. Onun dünyadaki en aktif kullanıcısı oldum. En fazla trend yorumu yayınlanan, en fazla trend gözlemi yayınlanan kişilerden bir tanesi oldum.

Yaprak Özer: Trend nedir? Gelecekte bizim nereye gittiğimizi gösteren bir takım semboller değil mi yaşamla ilgili?

Özgür Alaz: Aslında bu tarz değişkenlerin şirketler, markalar, sektörler nasıl kullanılıyor diye. Dediğim gibi

Yaprak Özer: Pazarlama tarafından bakınca evet yani ya ülkeye ya şirkete ben ne yaparsam ürünü ya da hizmeti daha iyi pazarlayabilirim. Aslında sizin kafa yorduğunuz soru herhalde bu.

Özgür Alaz: Aynen, bu biraz daha fayda odaklı. Çok uzun vade, 10 sene – 20 sene sonrasından bahsetmiyor. Trendler dediğiniz şey hemen bugün uygulayabileceğiniz, 3 ay sonra işini değiştiren ya da gelecek sene ne olacak kısmı. Farklı bakış açıları var, benim odaklandığım nokta yakın gelecek.

Yaprak Özer: Yakın gelecekten ne kast ediyoruz, ne kadarlık gelecek?

Özgür Alaz: Hemen yarın, 3 ay sonra, 6 ay sonra.

Yaprak Özer: 5 yıl sonra değil yani değil mi?

Özgür Alaz: Baktığınız zaman 5 yıl sonraya odaklanmak farklı bir şey ama bu iş çok hızlı değişiyor.

Yaprak Özer: Sizlerin  5 yıl sonrası için sabrı yok değil mi? Hemen yarın gibi bir şey olması lazım. Doğru mu?

Devletşah Özcan:5 yıl sonra ne olacağımızı bilmiyoruz şu anda. Şöyle söyleyeyim ben 98′de çevre mühendisi olarak mezun oldum ve çevre mühendisliği yapıyordum. Üzerinden 13 sene geçmiş, 13 sene sonra bambaşka bir şey yapıyorum.

Yaprak Özer: Blog yazarlarının 3′te 2’si erkekmiş, 18-44 yaş arasındalarmış doğru mu?

Özgür Alaz: Çoğunluğu. Üniversite mezunu ya da üniversite öğrencisi oluyor genelde. Yani daha eğitimliler biraz daha fazla galiba sizin hedef kitlenizin içerisinde diye düşünüyorum. Bunu da yadırgamak hiç gereksiz hem teknolojiyi kullanabilmek hem eğitim ve içerik gibi değil mi?

Devletşah Özcan:Çoğunluk olarak böyle yorumlamak lazım ama benim okuyucularım arasında ilkokul mezunu hanımlar var ve kendilerine blog açıyorlar. Orada yaptıkları örgülerin motiflerini paylaşıyorlar.

Yaprak Özer: Sizin 85 yaşında bir takipçiniz varmış?

Devletşah Özcan:Yaşlandı daha da yaşlandı.

Yaprak Özer: Hakikaten mi ?

Devletşah Özcan: Evet, ben kendisini tanıyorum.

Yaprak Özer: Ne şekilde asıl takip ediyor sizi?

Devletşah Özcan:Kendisi kitap yazıyor. Milli kütüphanenin de müdürü, eski müdürlerinden bir tanesi. Kitaplarını bilgisayarında kendisi yazıyor üstelikte bir tarafı felçli, tek eliyle yazarak bilgisayarında internetinde.

Yaprak Özer: Sizinle alakası yemek tarifleriniz ya da bloğunuzdaki bilgiler öyle mi?

Devletşah Özcan:Hem öyle, hem de babam çok küçüklüğünde, üniversite yıllarında kendisiyle tanışmış ve iletişimini kopartmadığı için biz de kendisiyle tanıştık, tanıştıktan sonra beni takip etmeye başladı. Ve ben sadece yemek yazmadığım için de kişisel olaylarla ilgili de yazabiliyorum ya da herhangi bir konu hakkında bugün gökyüzü çok güzeldi diye bir yazı.

Yaprak Özer: Niye okuyayım ben sizin bugün gökyüzü güzel dediğiniz şeyi mesela bana biraz anlatabilir misiniz? Sizin farkınız ne ki niye okuyayım?

Devletşah Özcan:Ahmet Altan’ın köşe yazısında yalnızlıkla ilgili bir yazı yazıyor, niye okuyorsunuz, Ahmet Altan olduğu için mi okuyorsunuz sadece?

Yaprak Özer: Bazen, bazen yazı iyi olduğu için.

Devletşah Özcan:Ben de iyi yazıyorum o zaman.

Yaprak Özer: Çok güzel ama… bunun bir tarifini yapmak lazım çünkü artık eskisi gibi bir tane ünlü yok, bir sürü ünlü var bir sürü yazı var bir sürü dikkatimizi çeken aslında olay, haber var. Onun için soruyorum.

Devletşah Özcan: Öyle, şöyle bir şey var aslında ben atasözlerini çok severim de, kör atın kör alıcısı varmış diye bir atasözümüz var mesela. Çok güzel bir tarif. Benim üslubumu seven benim gibi insanlar var. Bazıları benim üslubumdan nefret ediyorlar işte bazılarıysa çok seviyorlar. Çünkü o tarz içeriğe yatkınlar.

Yaprak Özer: Kendilerini buluyorlar öyle mi?

Devletşah Özcan:Evet kendilerini buluyorlar veya bazıları diyor ki, bu nasıl bir şey her şey yazılır mı diyorlar. Gerçi her şeyi yazmıyorum evet bana kalan bir kısım da var hiç kimsenin bilmediği.

Yaprak Özer: Yeni trend bu mu? Yani ne düşünüyorum ne yapıyorum ufak bir kısmınıda cebimde kendime saklayayım ama önemli bir bölümünü halka açayım gibi bir şey.

Devletşah Özcan:Aslında burada bir ayrım daha, Mark Zuckerberg’in bir ayrımı 25 yaşın altı ve üstü. 25 yaşın altı için açık olmak hani genel davranışken ben neden fotoğraflarımı gizleyeyimken buna açık olması gerektiği genel davranış kalıbıyken biz birazcık daha 25 üstü daha sınırlarımız var, daha güvenlik endişelerimiz var.

Yaprak Özer: 25 yaş üstü kendisini birazcık tutuyor dediniz. 35′i falan sormayacağım onlar artık herhalde daha da ilerisinde merak etmiyorum. İnsanlar ne buluyorlar ve biraz pazarlamaya dönelim artık, şirketlere bunu nasıl tercüme ediyorsunuz?

Özgür Alaz: Baktığımız zaman az önce dünyada 800 milyon Facebook kullanıcısı var dedik…  İnsanlar burada. Artık sosyal medya her şeyin bir parçası. Burada bir topluluk varken bizim birbirimizle iletişim tarzımızı değiştirdiyse bizim satın alma davranışlarımızıda değiştiriyor. Artık ürünlere gidip kataloglardan bakmıyoruz arkadaşlarımızın tavsiyeleriyle alıyoruz.

Devletşah Özcan:Mesela bana en çok nisan-mayıs aylarında, “evleneceğim hangi fırını kullanıyorsunuz” sorusu geliyor. Veya işte “hangi ütüyü kullanıyorsunuz?…”

Yaprak Özer: Bireyin özgür kendi iradesiyle kurduğu küçük site bir pazarlama unsuruna dönüşüyor. Şu anda herhalde gücünüz var o noktada?

Devletşah Özcan:Bir reklam filminde oynadım bu yüzden bir makarnayla ilgili bir reklam filminde oynadım. Ve neden? Yaptığım yemeklerden dolayı en çok konuşulan konulardan birisiydi pratik olması. Makarna pratik bildiğimiz yemeklerle, ikisini birleştirip böyle bir proje ortaya çıktı.

Yaprak Özer: Şirket ayağına tekrar dönüp baktığımızda bu geleneksel mecralardan sosyal mecraya kayış olduğu bir gerçek. Ama beklenen ya da sizlerin istediği kadar değil galiba.

Özgür Alaz: Bence Türkiye bu noktada lider ülkelerden bir tanesi çünkü biz hakikaten sosyal ağları çok iyi kullanıyoruz. Sosyal medyanın entegrasyonu çok fazla var

Yaprak Özer: Peki hemen şöyle sorayım Doğru hedef kitleye ulaşmak sanıyorum çok kolay bir iş değil sosyal mecrada. Yani sizin Facebook ve Twitter’da aktif olmanız hedef kitlenize ulaşmanız anlamına gelmiyor galiba.

Devletşah Özcan:Evet mesela diyelim Porsche, çok lüks bir araba aslında baktığımızda. Porsche’yi oradan satmak birazcık daha zorken neden çünkü herkes Porsche’yi sevdiği için onun sayfasına üye oluyor. Ama herkesin alım gücü yok. Dolayısıyla birazcık farklılıklar olabiliyor niş ürünlerde veya alım gücüyle alakalı konularda.

Yaprak Özer: Neye bakıyorsunuz peki? Siz nasıl stratejik kurguluyorsunuz?

Özgür Alaz: Aslında sosyal medyada hedeflemek çok daha kolay çünkü burada temelli bir uzmanlık var. Şöyle ki mesela Facebook reklamcılığını sadece düşünün. Facebook reklamcılığıyla herkese ulaşmayıp orada tam olarak ulaşmak istediğiniz kişiye ulaşabiliyorsunuz. Yani ben annelere ulaşacağım, ben şu şirket çalışanlarına ulaşacağım, ben nişanlılara ulaşacağım dediğiniz zaman sosyal ağlarda insanlar kendi bilgilerini gerçek şekilde paylaştıkları için hedefleme aslında çok iyi şekilde yapılabiliyor. Bilgi kirliliği kısmına gelince, evet hayatımızda 100 tane kanal yok, 8 milyar tane site var, 3 milyar tane internet kullanıcısı var ve bunlar bir şeyler paylaşıyor. Tabiki bu bir çöplük.

Yaprak Özer: Yolumuzu nasıl bulacağız orada?

Özgür Alaz: İnternette arama araçları çok hızlı gelişti, mesela Google. Mesela bir çok insanın artık mağazaya gittiğiniz zaman kendi Google’ını arıyor. O kadar alıştık ki arama sonuçlarına bu çöplük içerisinde, ki çöplük demek yanlış olur aslında bu data fazlalığı içerisinde yolumuzu bulmamızı sağlayan arama araçları var. Diğer taraftan da benim güvenebileceğim diğer insanlar var. Mesela en iyi fırını almak için araştırma yapmak zorunda değilim ki, Devletşah’a telefon açıyorum hangi fırını alayım diyorum. Devletşah zaten bu işi biliyor. İnsanlar kendi güvendikleri arkadaşlarına, işin uzmanına çok kolay şekilde ulaşabiliyor. Çok kolay şekilde tavsiyeler alabiliyor. Benim mesela, Devletşah en son bir seyahat yapmıştı. Kenya’ya giderken benim ne yapmam gerektiğini pratik olarak araştırmama gerek yok ki, Devletşah’a sorabilirim bunu.

Devletşah Özcan:Üstelik bunu videoyla yaptığım için bana telefon etmesine de gerek yok.

Özgür Alaz: Bu iş aslında diğer iletişim mecralarından ayırmamak gerekiyor çünkü biz buluştuğumuz zaman evet fiziksel buluşuyoruz ama elimizde iphone’lar oluyor.

Yaprak Özer: Sizin alemde herkes birbirini tanır mı?

Özgür Alaz: Şunu söylemek gerekiyor mesela Twitter’da takip ettiğimiz, takip edenler oluyor. Baktığınız zaman, karşılaştırdığım zaman sanki böyle 10 senedir tanışıyormuşuz gibi.

Devletşah Özcan:Benim mesela bir çok arkadaşım çocuğum olduğunu bir çok kişiden daha sonra lisenin bir buluşmasına gittiğim zaman öğrendi. Bir çok kişi benim hamile olduğumu, hamileliğimde çok kustuğumu, her şeyi biliyorlardı.

Yaprak Özer: Ölçümlemelere gelmek istiyorum yani sosyal medyada pazarlama ölçümü nasıl yapılır? Anladığım kadarıyla en popüler şey “fan” dediğiniz sizi takip edenler değil mi? Bunların sayısı ne kadar fazlaysa sizin popülerliğiniz o kadar fazlaymış gibi algılanıyor. Benim buna itirazım var.

Özgür Alaz: Evet, itiraz son derece doğru.

Yaprak Özer: Nitelik mi yoksa aslında nicelik mi? Hangisinden yola çıkacağız.

Özgür Alaz: Aslında nicelikte değil, nicelik iyi olsa bile hani çok niş hani topluluğunuz olsa bile o toplulukla ne yaptığınız önemli.

Devletşah Özcan: Porsche örneğindeki gibi aslında.

Yaprak Özer: Bunun ölçümü var mı?

Özgür Alaz: Bu kimi markalarda daha kolay kimi markalarda daha zor. Örneğin bir çikolata satıyorsanz eğer ve ağzı olan herkes sizin müşterinizse ve satış hedefinizi ya da satışı direkt ölçmek gibi kısa vadede bir olanağınız yoksa çünkü satışlar dediğiniz şey bir çok farklı şeye göre değişiyor. Ancak sonradan tahminler ya da bağlantılar kurabiliyorsun ama direkt olarak satışta açıkçası ölçemiyorsunuz. Dünyanın hiçbir yerindede bu yapılamıyor.

Devletşah Özcan: Kredi kartı gibi bir üründe bunu yapabiliyorsunuz çünkü kredi kartına başvur butonu koyuyorsunuz. İnsanlar tıklıyor, buradan tıklayanları görüyorsunuz.

Özgür Alaz: Dijitalde ölçümlemesi çok gelişti. Siz bir çikolata satıyorsanız direkt olarak kaç çikolata sattığınızı evet ölçemiyorsunuz ama şunu da ölçebiliyorsunuz…

Devletşah Özcan:Ama burada gireceğim belki çok premium bir ürün satıyorsanız onu bile ölçebiliyorsunuz çünkü sadece internetten satılan çikolatalar var. Ve işte premium kutularda sevgililer gününe özel ve oradan sattğınız için onu bile bazen…

Yaprak Özer: Hizmeti nasıl ölçersiniz?

Özgür Alaz: Ölçümü sosyal medyadan çıkartırsak sosyal medyadan çıkartırsak ölçmek ne demek, bir stratejiyi ölçmek demektir. Bunun en tepesinde satış vardır. Satışlarını arttıran şey nedir, markam ne kadar iyi algılanıyorsa o kadar çok satışım artıyor bunu stratejide biliyorsun. Ya da ne kadar çok kişi beni görmüşse ne kadar çok kişi beni arkadaşına tavsiye ediyorsa yani satış hedefini alt hedeflere alt katılımlara ya da satışa neden olan kavramların bir haritasını çıkartmak gerekiyor. Yaptığımız iletişimin yaptığımız aksiyonun bu alt hedefleri nasıl gerçekleştirdiğinin ilişkisini kurmak gerekiyor. Örneğin servis satıyorsanız, nasıl daha fazla servis satabilirsiniz? Birinci yol repütasyonunuzu arttırırsınız. İkinci yolda doğru hedef kitleye daha fazla ve daha sık ulaşırsınız. Bizim yaptığımız şeyler ya da yaptığınız herhangi bir pazarlama aktivitesi bu iki amacı sağlıyorsa ya da katkıda bulunuyorsa evet daha çok para kazanıyorsunuz.

Yaprak Özer: Bugünün pazarlama aktivitesi yani trend nedir? İtibar mıdır, satmak mıdır, nedir?

Özgür Alaz: Baktığınız zaman 2012′nin trendi aslında hikaye anlatmak.

Yaprak Özer: Biraz açar mısınız bunun ne demek olduğunu?

Özgür Alaz: Bu şu demek şimdi sosyal medyada ne kadar çok paranız varsa değil ne kadar çok anlamlıysa, ne kadar çok ilginç bir hikayeniz varsa, o kadar çok topluluk elde ediyorsunuz.

Yaprak Özer: Yani Devletşah gibi.

Özgür Alaz: Evet, bu şu demek örneğin çok büyük bir bankasınız, televizyonda para verip reklam satın alabilirsiniz. Ancak sosyal medyada benim dikkatimi kazanmak, insanların dikkatini kazanmak parayla olmuyor. Benim sizi takip etmeye değerli bulmam gerekiyor. Evet çok büyük bir bankayı ben neden takip edeyim ki, sebep yok. Bana bir şey söylemeli çünkü çok uzak.

Devletşah Özcan:Ben reklamlardan kaçmak istediğim için televizyonu bile internetten seyrediyorum.

Yaprak Özer: Siz bugün ne hikaye anlatacaksınız? Henüz bir şey yaptınız mı girdiniz mi bloga?

Devletşah Özcan:Bugün girmedim ama muhtemelen…

Yaprak Özer: Bugün ne var mönüde?

Devletşah Özcan:Ciğer partisi yapacağız bugün evde. Ciğer pişireceğiz çünkü demir eksikliği varmış efendim hem bende hem oğlumda. Ciğerde demiri arttırıyormuş. Bu mesela, bu işin hikayesi. Ben bunu, bunun altına yazıyorum. Dolayısıyla emziren annelerin haftada bir gün ciğer yemesi gerekir.

Yaprak Özer: 6 aylık çocuk ciğer yer mi?

Devletşah Özcan:O yemeyecek ben yiyeceğim sonra o benden yiyecek.

Yaprak Özer: Olay tamamiyle bir şekilde dikkat çekmek ve yaratıcı olmak. Sizin de yaratıcı olduğunuz çalışmalar var:  Google kampanyası… “Bize logo yapsana Google “ neydi, koca Google’a ne söylemek istediniz?

Özgür Alaz: Belki hatırlarsınız 2007 yılında o dönemde ilk defa Google logolarını kişiselleştirirken farklı ülkeler için Avusturalya için Amerika için yaparken, evet bir tek biz yokuz. Birkaç arkadaşımla birlikte böyle bir hareket başlattık, “Google bize logo yapsana”. O da aslında bu sosyal medyanın doğasına uygun güzel bir viral kampanya oldu. Çünkü insana bir hedef verdik. Google aslında bir “love mark”, insanlar çok seviyor ve günlük olarak kullanıyorlar.

Yaprak Özer: “love mark” yani çok sevilen marka…

Özgür Alaz: İnsanlar önemsiyor Google’ı ve insanlar bizim içinde bir şey yapsın diyorlar. Biz insanlara hedef koyduk. Bunu gerçekleştirmek için kendi sosyal ağlarıyla nasıl destek olabileceğini, nasıl bu hikayeyi büyütebileceğini, insanlara yol gösterdik.

Devletşah Özcan:Ben yazmıştım mesela.

Yaprak Özer: Devletşah’la başlıyorum. Başarınızın sırrı ne, bir cümlede ne diyebilirsiniz?

Devletşah Özcan:Düzenli olmak. Yani bununla ilgili sitemde daha çok… Düzenli derken onu kastetmiyorum aslında istikrarlı olmak diyelim daha doğru bir kelime

Yaprak Özer: Sürdürebilir olmak dersek nasıl olur?

Devletşah Özcan:Evet öyle. Zinciri kırmayın diye bir yazı yazdım mesela sitemde. Mutlaka herkese üniversitelerde konuşma yapmaya gittiğimde herkese bu yazıyı okumasını tavsiye ediyorum gerçekten. Bana çocukluğumda babamda hep böyle söylerdi. Bir şeyi düzenli olarak yaparsanız o sizin haliniz olur ve yapmak istersiniz. Hal olmak eskiden böyle bir şey vardı

Yaprak Özer: Üstelik söyleyelim, evlenene kadar yemek yapmadığınızı da okudum. Yemek falan bilmezken birden Türkiye’nin en popüler yemek bloğunun sahibi. Sizin Özgür Alaz başarılı olmanızın  sırrı nedir?

Özgür Alaz: Benim kendime söylediğim bir söz var, her zaman keşfetmek için bakmak. Bu aslında Atlas dergisinin sloganı aslında. Ben her sabah kalktığımda her an aslında bu sözü kendi kendime tekrar ederim çünkü bu şimdiyi çok fazla önemsiyor.

Yaprak Özer: Ciddi misiniz? Her sabah tekrar ediyor musunuz?

Özgür Alaz: Evet ve her an tekrar ediyorum çünkü an, saniye çok önemli bir şey ve geçtiği zaman geri dönüşü yok. Ve hani keşfetmek için bakarsak fırsatları görüyorsun. Yenilikleri ve değişiklikleri görüyorsun. Diğer türlü aynı şeye bakıp birisi bambaşka bir resim görürken hani siz a burada ne varmış diyebiliyorsunuz. Eğer bu zihni her zaman keşfetmek için bakmaya alıştırdığınız zaman çok fazla fırsat geliyorçok fazla hediye geliyor.

Yaprak Özer: Baktınız ve ne gördünüz? Ne var 2012′nin ajandasında? Ne yapacaksınız bu önümüzdeki koca bir yıla yeni girdiğimiz düşünülecek olursa ne var?

Özgür Alaz: Bizim ajans olarak geliştirdiğimiz çok ciddi teknolojiler var. Yeni pazarlama teknolojileri ve pazarlamaları var. bunları dünya çapında büyütmeyi amaçlamak istiyoruz. Bizi en çok heyecanlandıran konu bu.

Yaprak ÖzerSizi en çok heyecanlandıran?

Devletşah Özcan:Ben herhalde Sufi yürüyünce heyecanlanacağım.

Yaprak ÖzerEvet, bu da aslında anne olmanın bambaşka büyük bir projeyi…

Devletşah Özcan:Bence şu anda yaptığım en büyük projeymiş gibi geliyor. Çünkü her gün ona bir şeyler öğretiyorum ben ona bir şey öğretmezsem öğrenemiyor.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir