İlaca, İlaç Gibi Geldi!

Güldem Berkman, Novartis Türkiye Ülke Başkanı ve ilaç sektörü Genel Müdürü. Aynı zamanda Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin de AİFD Başkanı. İlaç sektörünün kraliçesi. Kimya okumuş, insan ilişkilerim daha iyi biraz daha hareket diyerek pazarlama satış ve hızlı tüketim alanlarına girmiş. Tabii ki başarılı olmuş, Danone’den ilaca sıçramış. Uzmanlığa inanıyor ama olaylara farklı bakış getirmenin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiyor. Berkman yalnızca Türkiye’de değil, küresel ilaç piyasasında adını konuşturacak bir kadın yönetici olarak dikkat çekiyor.

En hafif ilaçlardan kanser ilaçlarına kadar bir ilacın ortaya çıkarılması için gereken zaman yaklaşık 14 yıl. Bu 14 yıl sürekli molekül bulmak üzerine çalışıyorsunuz, yaklaşık10 bin tane moleküle bakılıyor. Bu 10 bin molekül içerisinden bir tanesi ilaç olmaya uygun olarak seçiliyor. O seçildikten sonra yaklaşık 14 yıl boyunca bunun bir sürü faz çalışmaları yapılıyor. Yaklaşık 1 buçuk milyar dolar harcanıyor her bir ilaç için.

Bugün ilaçta dünyanın en fazla konuştuğu heyecanlı konu, gen haritaları. Kısa zaman öncesine kadar 10 bin dolara çıkabilen gen haritaları bugün, 5 bin, bin dolara çıkarılabiliyor. Hatta kısmen bir harita istiyorsanız bedeli 100 dolara kadar inebiliyor. Aklınıza bunun da mı ticareti yapılıyor sorusu gelebilir, bir anlamda öyle ama olay gen haritası halka iniyor, kişiye özel ilaç devri başlıyor. Artık gidip raftan bir ilaç alma dönemi yerine, sizin baş ağrınız için, sizin böbrek rahatsızlığınız için özel olarak geliştirilmiş ilaçlara yönleneceksiniz. Özetle sağlık değişiyor. Çok yakın bir zamanda 5 -10 dolara bile gen haritası çıkarılabileceği söyleniyor. Bir devrim anlayacağınız.

Güldem Berkman çok ağır konuları, çok keyifli ve basit bir dille anlatma yeteneğine sahip. Aslında sanıyorum pazarlama kültürü ona bu farklı sektörde müthiş bir ayrıcalık sağlıyor.

İlaçta içinden geçtiğimiz zamanın fotoğrafını Berkman’la çektik.

Yaprak Özer: Yaşam beklentisi, enfeksiyon hastalıklarından ölümler, bulaşıcı hastalıklar derken ilaç hızla değişen bir sektör. Buna karşın Dünya Sağlık Örgütü bugüne kadar tek başarımız çiçek hastalığını kurutmak… Ben böyle başlayayım ve sözü size bırakayım.

Güldem Berkman: İlaç hakikaten enteresan bir konu çünkü sağlığın ve ilacın ilgisini çekmeyecek pek kimse yok aramızda diye düşünüyorum. Daha önce çalıştığım sektörlerde; mesela meyveli yoğurdu sevmeyen insanlar olabilirdi ama ilacı sevmeyen pek kimse olmuyor. Mecbur kaldığımızda hepimiz kullanıyoruz. İlacı şu anlamda çok değerli buluyorum, dediğiniz gibi 1900’lerin başında ortalama yaşam süresi 45’lerdi 50 bile değil. Dolayısıyla biz şu anda sona oldukça yakınlaşmış kişiler olacaktık 45 olarak. Bugün ama 80 bu yaş. Bunu tabii ki tamamen ilaca mal edemeyiz ama genelde sağlıktaki gelişmelerin çok değerli katkısı var. O 1900’lerde zatürree, verem en önemli ölüm nedenleriydi şu anda teşhisi konduğunda tamam hemen ilacı verecek geçecek gibi algıladığımız hastalıklar. Sadece çiçeğin kurtulduğunu söylemişler ama cüzzam şu anda Hindistan haricinde her yerde kurutulmuş durumda. Bizim yine bir diğer projemiz sıtmayı kurutmak. Dünyada her yıl milyonlarca kişi maalesef ölmeye devam ediyor, özellikle Afrika’da. Bununla ilgili çok büyük bir çabamız var. İlaçtaki gelişmelerde en önemlisi daha nadir görülen hastalıklara pek çok ilaç bulunması, hipertansiyon, şeker gibi. Ama daha nadir görülen hastalıklar dediğimiz göğüsteki çok önemli kitleler nefes alma zorluğu yaratıyor mesela. Bu tür hastalıklar üzerinde ve kişisel ilaçlarda de çok çalışılıyor. İlaçta hala gidilecek çok yol var.

Yaprak Özer: Tabi göz ardı ettiğimiz noktalardan bir tanesi ilaçla hastalığı yönetebilmek, bir hastalıkla yaşayabilmek, değil mi? Hastalık her zaman öldürmek zorunda değil.

Güldem Berkman: Kesinlikle. Zaten bu yüzyılda en önemli ilaçta ortaya çıkan kavram yaşam kalitesi. Hani eskiden yaşayabildikten sonra nasıl olursa olsun yaşa tamamdır gibi bir durum vardı. Şu anda, tabii ki yaşamaya devam edeceğim ama kaliteli de yaşayacağım, nefes alsam da, darlığı çekmeyeceğim, baş ağrısı çok sık olmayacak gibi bir sürü beklenti artışı oldu ki çok önemli bunlar.

Yaprak Özer: Boğaziçi’nde kimya okumuşsunuz, arkasından Harvard’da bir sertifika programı görüyorum. Danone’de süt ürünleri üzerinde 10 yıl çalışmış radikal bir kararla ilaca geçmişsiniz. Nasıl böyle bir şey oldu bu bir tesadüf eseri değil herhalde?

Güldem Berkman: Ben hep onu diyorum yani çok bilinçli verilmiş kararlar mıydı bunlar? Kısmen aslında. İlk kimya mühendisi oldum, halam kimya mühendisiydi. Ona özeniyordum ama nedir ne iş yapar en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece uzaktan gördüğüm kadarıyla kimya mühendisi olmaya karar verdim. Sonra kimya mühendisi olunca, aslında o kadar da teknik bir kişi olmadığıma karar verdim. Biraz daha insan ilişkileri, yoğun pazarlama, satış gibi bölümler daha ilgimi çekecek gibiydi. Sonra sektör olarak işte ilk diş macunlarıyla başladım, yoğurtlar, süt ürünlerine falan devam ettik. Sonrasında ilaçtan bir teklif oldu. Ama seçtiğim sektörlere bakıyorum ki aslında hep insanların sağlığına ve varlıklarına değer katacak sektörler. Bu da beni çok mutlu eden bir şey…

Yaprak Özer: Çok hızlı ilerlemişsiniz. İlaç sizi sevmiş, siz de ilacı… Peki uzun yıllar beklemeye gerek var mıdır çok önemli pozisyonlarda oturmak için, fikriniz nedir?

Güldem Berkman: Şirketler ve çalışanlar arasında bir evlilik bağı oluşuyor. Eğer o evlilikte iki tarafta birbiriyle uyumluysa tabi çok güzel sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Benim ilaçta ve çalıştığım şirkette en güzel şey bu oldu. Çok birbirimize uyum sağladık. Beklentilerimiz çok örtüştü. Aslında ilaç oldukça da muhafazakâr diyebileceğimiz bir sektör biraz önce size bahsediyordum insanlar genelde burada başlayıp burada emekli oluyorlar. Benim başka bir sektörden gelmem bana çok büyük avantaj sağladı aslında. Farklı bakış açıları, farklı bir hız anlayışı, farklı aksiyon alabilme yetenekleri ama ilacında kendine dair öğrenilmesi gereken çok önemli teknik detayları var. Orada da benim ilk işe başladığımdaki Genel Müdürüm bana müthiş yardımcı oldu. Dolayısıyla da bu teknik tarafı da tamamlayınca benim öbür tarafta öğrendiğim şeylerle bir araya gelip daha zengin bir profil çizebilme imkânı verdi.

Yaprak Özer: Önce İş Bölümü Direktörü olmuşsunuz değil mi? Ondan sonra Pazarlama, Satış derken, Macaristan’da Ülke Başkanı olmuşsunuz.

Güldem Berkman: Herhangi bir ülkeye Genel Müdür olmadan önce bir süre biraz daha küçük olan ülkede deneyim kazanmanız bekleniyor.

Yaprak Özer: Türkiye’nin başına geleceğinizi o zamanlar tahmin ediyor muydunuz?

Güldem Berkman: Aslında bilmemeniz gerekiyor ama ben kısmen biliyordum. Bizim, dünyada 140 ülkede operasyonumuz var, hiç kadın genel müdürümüz yoktu. 140 ülkede 140 erkek yönetiyordu. 2004 yılında 10 tane dünyada başarılı olabileceğine inandıkları bayan seçtiler ve bir programa dahil ettiler. Harvard programlarına katılmamda o doğrultuda oldu aslında.

Yaprak Özer: Size yatırım yapmışlar.

Güldem Berkman: Ailevi nedenlerden dolayı bayanların işi biraz daha zor. Bir yere giderken, ne zaman Türkiye’ye dönebileceğimi biliyor olmam gerekiyordu. Çünkü eşimin burada kalması gerekiyordu. Minimum 2 yıllığına gitmiştim Macaristan’a. Büyük bir şans eseri 8 ay sonra Türkiye’ye geri döndüm. Orada sadece 8 ay Genel Müdürlük yaptım.

Yaprak Özer: Bundan sonraki yolculuk nereye, ne kadar kalacaksınız Türkiye’de?

Güldem Berkman: Şimdi bir kere aile biraz daha hazır, çünkü oğlum 10 yaşına gelmiş durumda, eşim biraz daha işlerini ayarlayabilir durumda. Bundan sonra büyük olasılıkla İsviçre’de bir görev olacağını düşünüyorum. Bizim merkezimiz orada çünkü.

Yaprak Özer: Ne kadar vadesi var böyle bir şeyin?

Güldem Berkman: Türkiye’ye geleli 4 buçuk yılı biraz geçti. Bizim görevlerimiz yaklaşık 5-6 yıl arasında.

Yaprak Özer: Korkar mısınız? Sizin yeniden Türkiye’ye dönmeniz epey bir süre alabilir.

Güldem Berkman: Artık teknolojiler sayesinde 3 gün Türkiye’de kalıp 4 gün yurt dışında bulunabilirsiniz. O tür seçenekler çok mümkün. Türkiye’nin de bölgesel bir üs haline gelmesi lazım…uzun vadede bir seçenek fakat mutlaka olabilir.

Yaprak Özer: Hiçte fena olmaz.

Güldem Berkman: Evet, inşallah. Ama olmasa bile bir şekilde geliş gidişlerle idare edilir.

Yaprak Özer: Ailenizden de söz ettiğiniz için sormadan geçemeyeceğim. Çocuklar büyüyor bu kültürden bir miktar daha uzaklaşabiliyorlar ister istemez. 3-4 yıl bir başka yer… sonra bir başka yer… derken, uluslararası kariyer ürkütmüyor mu?

Güldem Berkman: İşin cilvesi, zaten şu anda Türkiye’de ilaç pazarında pek çok değişiklik olduğu için en az 1-2 yıl zamanımız bu karar için. Bir yandan da dünya gerçekten -bu çok klasik bir laf ama- globalleşti. Çocuklarımızın biraz daha bu kültürlere adapte olmasında fayda var diye düşünüyorum.

Yaprak Özer: Eski röportajlarınızda okudum, birinde demişsiniz ki “Pesimistlerle çalışmam”, öbüründe de demişsiniz ki “ben pozitif bir yöneticiyim”. Neden çalışmıyorsunuz pesimistlerle? Olaylara bir miktar olumsuz bakılması fena olmaz mıydı, ne dersiniz?

Güldem Berkman: Orada tam olarak pesimistlerle çalışmam dememiş olmam lazım büyük olasılıkla ama şöyle bir şey denmiştir herhalde; birlikte çalışırken en çok zorlandığınız özellikler hangileridir… Çok uçta olan pesimistlikler. Yani olayların hep kötü yönünü görmek. Sonuçta zaten iş hayatı gittikçe daha rekabetçi, daha zor, şansının azaldığı birçok duruma geliyor. Böyle bir durumda bir şeyleri değiştirebileceğine ve hep daha iyisi olabileceğine inanç çok değerli bir şey. İnsanın hakikaten kazanma olasılığını çok artırdığına inanıyorum. Mutlaka böyle Polyanna gibi bir iyimserlik değil bahsettiğim ama bu durumda öğreneceğimiz mutlaka bir şey var. Dolayısıyla çıkmak istediğimiz şeye “bu durumdan nasıl gideriz” gibi bir bakış açısı, “biz artık mahvolduk”, “buradan nasıl geriye dönebiliriz”den her zaman daha değerli benim için.

Yaprak Özer: Siz anladığım kadarıyla hedefe yüzen insanlar istiyorsunuz. Bir de sorun karşısında yıkılmayıp da, “Tamam şimdi ne yapacağım!..” diyeni istiyorsunuz.

Güldem Berkman: Tamamen budur. Bu çok kolay bir şey değil ama bakış açısı gerçekten. Ben kendi adıma ve bütün ekibim adına, zorluklarla karşılaştığımızda hep onu düşünürüm, burada benim öğrenmem gereken ne var diye.

Yaprak Özer: Yöneticilerinizi seçerken neye bakıyorsunuz? Farklı sektörlerden seçiyor musunuz ya da seçmek için gayret sarf ediyor musunuz? Sizde bu formül iyi cevap vermiş bir başkasında da olabilir.

Güldem Berkman: Bence bir kere gerçekten, bilgiye ulaşmak çok kolay. Onun için insanın bilgiden ziyade, bir şeyi biliyor olmaktan ziyade, geniş vizyonlara sahip olması daha değerli bir hale geldi. Onun içinde farklı sektörlerden kişileri ilaca kazandırmaya ben çok meraklıyım. Dolayısıyla ekibimizde de böyle çok kişi var.

Hatta en son bana ekipte doktor ve ilaç kökenli sayısı oldukça azalmaya başladı gibi bir yorum bile geldi. Evet, ama çok iyi sonuç aldığımızı düşünüyorum.

Yaprak Özer: Biraz daha somut nasıl ifade edebilirsiniz?

Güldem Berkman: Örnek verebiliriz. Mesela bazı disiplinlerde özellikle kurumsal iletişim, pazar erişim, ilaç pazarlaması ve stratejik planlamadan örnek vereyim. İlaç pazarlaması ve stratejik pazarlama deyince hep ilaçta “yeni gelecek ilaçlar nelerdir”, “bunların hasta sayısı nedir” gibi çok klasik yöntemlerle ileriye dönük bakış açıları hazırlarsınız. Halbuki bambaşka bir sektörden stratejik planlamacı alınca, “bu ülkenin ekonomisi nereye gidiyor”, “sağlıktaki hedefleri nereye” gidiyor gibi, olaya başka bir vizyondan bakma imkanları oluyor. Yani ilacın içindeki kişiler ilacı ürün olarak görüyorlar. Halbuki diğer sektörlerden olan stratejik planlamacılarımız bu bir sağlık servisi, devletin çok büyük desteklediği, bu sağlık servisinin içinde “ilaç nerede yer almalı” gibi bakıyor. Yani ilaçtan hareket etmiyoruz, durumdan hareket ediyoruz.

Yaprak Özer: Bu söyleminizden cesaret alarak, ilaçta iletişimin daha inovatif olabilir diye düşünmeden edemediğim zamanlar olduğunu ifade etmeliyim. Farklı disiplinler bu nokta da çözüm getirebilir mi?

Güldem Berkman: Çok doğru söylüyorsunuz. Daha önce de dediğim gibi, hep ilacın içinde yoğrulmuş ekipler oluyoruz. Bunun ötesinde ilaç, dediğiniz gibi çok limitli bir ürün. Neyi söyleyebileceğiniz büyük kontroller altında. Kime söyleyeceğiniz çok kontroller altında. Ama buna rağmen “bu böyle bilinmiş böyle giderden” çıkmak lazım bence de.

Yaprak Özer: Spora düşkünsünüz. Biraz anlatır mısınız, geçmişte profesyonel spor yaptınız mı? Spor hayatınızdan söz edin bize.

Güldem Berkman: Evet, her zaman spora çok meraklıydım. Sporu severek yapan biriydim zaten. Üniversiteye kadar uzunca bir süre voleybol oynadım. Sonra üniversite takımında da bir süre oynadım. Yaklaşık 7-8 yıl voleybol oynadıktan sonra ara vermek durumunda kaldım. Ara vermek derken üniversite de artık devam ettiremez oldum. Şu anda birkaç spor dalıyla ilgileniyorum. Tenis oynuyorum, çok iyi kayak yapıyorum, yazları sörf yapıyorum, onun haricinde sürekli yüzüyorum, haftada üç gün pilates yapıyorum.

Yaprak Özer: Her gün yapar mısınız?

Güldem Berkman: Şu anda çok düzenli yaptığım şey haftada 3 gün pilates ama diğer kayak, sörf, teniste bunun üzerine ilave olarak zaman geldikçe yapabildiğim şeyler.

Yaprak Özer: Siz uzun saatler çalışır mısınız?

Güldem Berkman: O kadar uzun saatler çalışmadığımı düşünüyorum.

Yaprak Özer: Bizi izleyenler karar versinler, nedir mesela?

Güldem Berkman: Her gün aslında 8:30– 9:00 arasında işe başlıyorum, ondan sonra da 7 gibi evde olmaya çalışıyorum çünkü oğlumla vakit geçirebilmek için zamana ihtiyacım var. Ama nerdeyse 7 x 24 maillerime bakıyorum. Maillerimi görmeye çok istekliyim bir kere merak ediyorum ne olduğunu.

Yaprak Özer: Mecbursunuz galiba değil mi istekliyim derken, o tam böyle kelime anlamıyla istekli olmak…

Güldem Berkman: Bazen işin benden öyle bir beklentisi olmuyor ama bir gün ara versem kendim merak ediyorum. Doğal olarak da o zamanda yük getirmiyor insana. Bakmak zorundayım gibi değil ama iş saatlerim 9-7 arasında diye düşünebiliriz.

Yaprak Özer: Güzel ama bunu oldukça disipline ettiğiniz var sayıyorum. Hep mi böyleydi?

Güldem Berkman: Tabi insanın kariyerindeki basamaklara göre biraz değişiyor.

Yaprak Özer: Türkiye’de en sık görülen hastalık kadında da erkekte de kalp galiba değil mi?

Güldem Berkman: Tansiyon en yüksek. Onlar, toplam nüfusa baktığınızda çok daha az görülen hastalıklar. En sıklıkla görülenler, hipertansiyon, diyabet-şeker, kolesterol ve yüksek kolesterol.

Yaprak Özer: Peki biz neden şeker hastalığından söz etmeyiz? Varsa yoksa kanser gibi hastalıklar… Tansiyonu da önemsemiyoruzdur herhalde. Herkesin bir tansiyonu vardır, mutlaka olur düşüncesi mi?

Güldem Berkman: Evet ama aslında dediğiniz gibi kanıksanmış olmakla birlikte bunlar üçü de çok önemli hastalıklar aslında. Kontrol altına aldığınızda size çok iyi arkadaş, daha sağlıklı beslenmenizi, sigara içmemenizi falan gerektiren şeyler. Dolayısıyla daha sağlıklı yaşıyorsunuz, ama kontrol altındaysa. Değilse bütün damar sisteminize zarar vermekle başlayıp daha sonra bütün kalp hastalıklarına kadar neden olabiliyorlar bu hastalıklar.

Yaprak Özer: Yani iyi yönetilmezlerse…

Güldem Berkman: Onun için iyi yönetilmesi çok önemli. Şu andaki belki 10 milyon tane hipertansiyon hastası var Türkiye’de.

Yaprak Özer: 10 milyon.

Güldem Berkman: Evet, hipertansiyon hastalarının sadece yüzde 20’si kontrol altında. Yüzde100’ü neredeyse ilaç kullanıyor ama ilaç kullanmakta kontrol altındasın manasına gelmiyor maalesef.

Yaprak Özer: Nedir peki “kontrol altında”nın karşılığı?

Güldem Berkman: “Kontrol altında”nın tam karşılığı rutin olarak en fazla yüksek tansiyonunuz 12, küçük tansiyonunuzda8 olacak. Dolayısıyla 12’nin üstüne, 8’in altına inmemeniz lazım.

Yaprak Özer: Ne yapacak o zaman?

Güldem Berkman: O zaman ne yapacak? Bu seviye birazcık bunların üzerindeyse ilk aşamada spor yapmak, diyetini kontrol etmek tuz tüketimini azaltmak çok değerli şeyler. Bunları yaptığınızda eğer 12-14 ise, 14‘den 12’ye geriler. Ya da 8-9 ise 9’dan 8’e geriler. Ama eğer 17-18’lere çıktıysa sadece bunlarla kontrol altına almak biraz zor. O zaman ilaç tedavisine de başlamamız gerekiyor.

Yaprak Özer: Yani siz aslında diyorsunuz ki, ilaç tek çare değil insanlar ilaca gelmeden önce kendilerine bakacaklar.

Güldem Berkman: Evet kesinlikle.

Yaprak Özer: Yenmeyecekse yemeyecek, spor yapacaksa spor yapılacak gibi.

Güldem Berkman: Hakikaten insan vücudu çok mucizevi. Hep ben onu düşünüyorum. Bir tane hücreden 70 milyon hücre olmuşuz. Bu şekilde aktivitesi olan bir şey. Aslında kendi kendine iyileştirme şeyi de çok yüksek tabii ki ama eğer onu yapamıyorsanız ya da ondan sonuç alamadığınız noktada o zaman ilaçları devreye sokmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Bizim herhalde kanserden korkmamızın en önemli sebebi öldürücü bir hastalık olması…

Güldem Berkman: Elbette.

Yaprak Özer: Bunu söylemişken bir yandan da 160 bin kişiye kanser teşhisi her yıl konuyormuş. Ortalama her yılda 100 bin kişiyi kaybediyormuşuz. Tabi bütün bunlara bakınca belki o tedavi sürecinin de çok acıklı olması hepimizi farklı noktalara götürüyor.

Güldem Berkman: Evet.

Yaprak Özer: Siz ilaç kullanmayı sever misiniz?

Güldem Berkman: Ben ilaç kullanmayı severim, meraklıyım diyemem. Ama başım ağrıdığında çok uzun durmadan hemen ilaç kullanırım. Yani öyle başımın kendi kendine geçsin demek yerine ilaç alırım.

Yaprak Özer: Tuhaf bir soru çünkü ilacın aslında sevilecek hiçbir tarafı yok. Ancak anladığım kadarıyla bizim ülkemizde ilaç kullanımı çokta bilinçli değil. Bol bol ilaç almak, vitamin almak gibi bir durum da var. Siz sürekli vitaminler ya da böyle alternatif şeyler alır mısınız?

Güldem Berkman: Kesinlikle hayır. İlaç, vitamin dahi olsa, doktorun tavsiyesiyle, sizdeki eksiklikler neyse ona göre verilecek ve bir dönem için kullanacaksınız. İlaçların hangi dozda ne sıklıkta nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgili 14 yıldır süren çalışmalar yapıyoruz. Dolayısıyla da kafanıza göre bir ilacı almak avantaj değil dezavantaj getirebilir. Türkiye’de gerçekten çok gereksiz ilaç kullanımı olan alanlar var. Her öksürdüğümüzde, biraz kendimizi üşütmüş algıladığımızda, antibiyotik kullanmaya meyil eden çok büyük bir kardeşlerimiz var. Bir süre sonra antibiyotiğe bağışıklığınız artıyor. Gerçekten gerektiğinde sonuç alamaz hale geliyorsunuz. Bunlarda ya da bir takım ağrı kesicilerde böyle minik dozlarla başlayıp, hemen yüksek dozlara çıkmamak lazım. Bence de daha bilinçli ilaç tüketmemiz gerekiyor.

Yaprak Özer: Tabii ki ilaçtan ilaca fark ediyordur ama bir averajdan söz etmek gerekirse, bir ilacın piyasaya sürülmesi demek, ne demek oluyor?

Güldem Berkman: Bu benim anlatmaktan hep çok zevk aldığım bir süreç çünkü ilacın içine girmeden bunun bu kadar önemli bir süreç olduğunu bilemezdim. En hafif ilaçlar dahil olmak üzere, analjezik deriz onlara, ağrı kesiciler, kanser ilaçlarına kadar yaklaşık 14 yıl alıyor bu. Yani ilacın hafifliği ya da ağırlığı hiç fark ettirmiyor. Bu 14 yıl siz molekülü buluyorsunuz. 10 bin tane moleküle bakılıyor. Bu 10 bin molekül içerisinden bir tanesi ilaç olmaya uygun olarak seçiliyor. O seçildikten sonra yaklaşık 14 yıl boyunca bunun bir sürü faz çalışmaları yapılıyor ve o sıralarda bu ilaç öncelikle her açıdan güvenli mi cevabı alınıyor. Güvenliği tamamen takip edildikten sonra etkin mi, etkinliği takip edildikten sonra hangi dozlarda nasıl alınırsa en güzel kullanılır geliyor. Ondan sonra da son bunların hepsini yapan çalışmalar ve de ruhsat onaylarına gidiyorsunuz. Yaklaşık 1 buçuk milyar dolar harcanıyor her bir ilaç için.

Yaprak Özer: Araştırmaları yapanlar sizinki gibi hep uluslararası dev firmalar değil mi? Buradan baktığım zaman yerli sanayimize nefes aldıracak bir yapının olmadığını mı anlamam lazım, nedir? Yani ilaç nasıl bir küresel ve yerel sektördür?

Güldem Berkman: İlaç aslında araştırma geliştirme anlamında dünya üzerinde en çok yatırım yapılan sektör. Biz bunun teknoloji olduğunu zannederiz.

Yaprak Özer: Yani ilaç firmaları en fazla araştırma geliştirme yapıyor.

Güldem Berkman: Her yıl cirolarının yüzde 16’sıyla yüzde 20’sini mutlaka ARGE’ye ayırırlardır. Bu ARGE lokal boyutta da yapılabilir aslında. Yani biz şu anda Türkiye’de Türkiye bazlı şirketlerimizle de yakın çalışmalar yapıyoruz, onlarında nasıl bu şeyini arttırabiliriz diye ama ilaç araştırma geliştirmesi sadece şirket tarafından yapılan bir şey değil. Şirketin, devletin ve üniversitelerin birlikte çalışması gerekiyor. Şu anda toplam her yıl 120 milyar dolarlık dünyada bir ilaç araştırması geliştirmesi yapılıyor, Türkiye’de yapılan 30 milyon dolar yani yok diyebiliriz çok küçük.

Yaprak Özer: Neden peki? Devlet bunu bir şey olarak görmüyor mu, gelişebilecek, ekonomiyi geliştirebilecek bir alan olarak görmüyor mu?

Güldem Berkman: Şu anda Başkanı olduğum dernek AİFD olarak, birinci amacımız bu. İlaç araştırma geliştirmesi bir ülkenin en önemli ihracat kaynaklarından birisi, çünkü yurtdışından kaynak getirtiyorsunuz.

Yaprak Özer: Ama buna birdenbire başlayamazsınız herhalde.

Güldem Berkman: Buna birden bire başlayamazsınız dediğiniz gibi. Aslında bir bütün, altyapı çalışmalarından başlanmalı. Birinci istenen sektörün biraz stratejik ve değerli bir sektör olarak algılanması.

Yaprak Özer: Algılanabilir mi?

Güldem Berkman: Algılanabilir tabi. Şu anda bu konuları çok çalışıyoruz. Mesela 2023 vizyonunda devletimizin belli bir ihracat hedefi var. Bunu yapabilmek için cari açığı tabi kapatma hedefi var ve ARGE hedefi var. Biz ilaç endüstrisi olarak bu üç hedefin müthiş katkı sağlayıcısı olabiliriz.

Yaprak Özer: Şunu mu anlamam lazım o zaman, madem ufukta böyle Türkiye için hoş bir potansiyel var, bu yerli firmalar için bir potansiyel olarak görülebilir mi, yoksa uluslararası dev firmaların Türkiye’yi bir merkez halinde kullanmaları anlamına mı gelebilir? Hangisidir buradaki?

Güldem Berkman: Bu var, ilaçta büyüme ve yatırım dediğimizde üç ana konu buluyoruz. Birincisi araştırma geliştirme. Bu daha çok multinasyonel şirketlerin kaynaklarını buraya getirmek. Biz de lokal şirketlerimiz de bir an önce bu konuda emekleyerek ayağa kalkmalı. Neden bizde 10 bin molekül içinden bir molekül bulmayalım ki?

Yaprak Özer: Bir ilaç 14 yılda meydana geliyor ise ben bunun ucunu göremiyorum, çok uzun o zaman değil mi? Keşke geçmişte başlanmış bir şey olsaydı.

Güldem Berkman: Hiçbir zaman geç değildir. Bu şirket 200 yıllık, ancak onların da ilk günleri olmuş, dolayısıyla da bütün firmalar o birinci günden başlayacaklar. ARGE boyutu biraz daha multinasyonellerin faydasıyla oluyor. Ama ikinci ana boyut üretim ve ihracat boyutu. Üretim ve ihracatta şu anda Türkiye’ye 5 milyar dolarlık ilaç geliyor. 0.5 milyar dolarlık ilaç ihraç ediliyor. Arada 4 buçuk milyar dolarlık çok ciddi bir cari açık nedeni var. Maalesef ilaç ithalatı şu anda çok daha yüksek.

Yaprak Özer: Yüksek olan bir sektör.

Güldem Berkman:2023’te ikisini de 7’ye getirmek gibi bir hedefimiz var. Burada da lokal firmalarımıza, lokal üreticilerimize çok büyük bir iş düşüyor.

Yaprak Özer: Ancak anladığım kadarıyla, onlar da artık patent süresi dolmuş olan ilaçları üretebiliyor durumundalar. Doğru değil mi? Jenerik ilaç da burada devreye giriyor.

Güldem Berkman: Evet ama bu üretim kapasitelerinin sadece bu ilaçları üretebilecek yetenekte olduğu anlamına gelmiyor. Her şeyi üretebilirler aslında. Dolayısıyla böyle güzel şartlar oluşursa biz sadece patent süresi dolmuş biraz daha yeni moda olmayan ilaçları üretebiliriz diye bir kısıtımız yok aslında. Yani üretim tesislerimizin, hepsini üretmesi mümkün.

Yaprak Özer: İlaçta bazı büyük firmaların ilaçtan vazgeçtiği biliyoruz. Bazılarının satışı söz konusu, ortaklık ya da satışa arzulu oldukları bir gerçek. “Demek ki bu insanlar bir gelecek görmüyorlar” diye düşünmeden geçemiyorum…

Güldem Berkman: İlaçta tabi bir dönüşüm yaşanıyor. Dünyada da iş birlikleri gittikçe artıyor çünkü her geçtiğimiz yıl ilacın ortaya çıkma maliyetleri artıyor. Her şirket için bu bir buçuk iki milyon dolarlar ve riskli. Yani 13 yılın sonunda en ufak bir yan etki gördüğünüzde bütün o yatırımı çöpe atıyorsunuz. Dolayısıyla o kadar kolay bir sektör değil. Şu anda son 3-4 yıldır Türkiye’de ilaç konusunda çok ciddi fiyat değişiklikleri, hesapta olmayan politika değişiklikleri falan olunca genelde ilaç şirketlerinde de bir sarsıntı oldu açıkçası.

Yaprak Özer: Memnun musunuz diye sorayım ben halinizden? Dernek olarak zaten hepsini temsil ediyorsunuz ama çokta hoşlanmadınız değil mi bu iniş ve çıkışlardan anladığım kadarıyla üzen bir takım neticeleri oldu.

Güldem Berkman: Şunu söylemek lazım, bizim 2004’den beri sağlık sistemimizde, Türkiye’de çok önemli ve güzel değişiklikler oldu. Normalde hemen hemen nüfusumuzun tamamı sosyal güvenlik kapsamında, kişilerin doktora gitme sayıları ortalama 8 şu anda, Türkiye’deki her vatandaşımız ortalama yılda 8 kere doktora gidebiliyorlar. Bu yurtdışında 3’lerde en büyük rakam. Her gittiğinizde yüzde80 reçete alıyorsunuz. Diyeceğim o ki; yüksek sayıda kişiyi çok yüksek bir servisle aslında büyük bir atılım yaptık. Ve bu atılımın karşılığında ilaç tüketimi arttı ve 2009 yılında bu ilaç tüketimi çok yüksek bir noktaya geldi.

Yaprak Özer: Ne görüyorsunuz nerelerde artıyor? Bu arada onlardan da söz eder misiniz?

Güldem Berkman: İlaç tüketimi artarken aslında genelde bir artış var. Hem akut dediğimiz anlık hastalıklarda hem de kronik dediğimiz ömür boyu hastalıklarda genelde artış var çünkü kişilerin o dediğiniz yaşam kaliteleri beklentileri de artıyor artık. Türkiye’de ortalama ömür de çok ciddi uzuyor hani sağlık anlamında çok güzel gelişmeler de var aslında. Dolayısıyla kaçınılmaz bir ilaç artışı olacaktır. 2009’da o en tepe noktaya gelince hükümetimiz bunun daha devam edilebilir bir hale gelmesi için ne yapmalı diye düşünüp ilk anda bir fiyat kesintisine gittiler. 2010’un sonunda bir fiyat kesintisine daha gidildi. 2011’in sonunda bir fiyat kesintisine daha gidildi.

Yaprak Özer: Evet, ve ondan sonra da bütün sağlık çalışanları sokaklara döküldü.

Güldem Berkman: Y üzde45-50 fiyat kesintisi ve bu sistemin, aslında güzel kurulmuş bu sistemin, bu şekilde devam edebilmesi mümkün değil. Burada da ana madde, şu anda dünya üzerinde Türkiye’deki ilaç fiyatları, en azından benim çalıştığım şirkette, en ucuz seviyede. Ve biz artık yeni ilaçları buraya getirmekte çok zorlanıyoruz. Çünkü diyorlar ki ben bu ilacı 14 yıl geliştirdim, bir buçuk iki milyar dolarlık bir yatırım yaptım, dünyanın herhangi bir ülkesinde buna Çekoslovakya’da ya da işte Yunanistan’da dahil 100 liraya satabileceğim, halbuki Türkiye’ye getirirsem benden bunu 50 liraya almak istiyorlar. Ben dünyanın diğer ülkelerine ne anlatırım o zaman. Hani bir yerde çıkarmam gereken bir yatırımım var.

Yaprak Özer: Kim kimi anlamıyor burada? Nereye gidecek bu işin sonu? Çünkü işin sonu hepimize dayanıyor yani sizinle hükümet arasındaki bir şey değil bu tamamıyla her evi ilgilendiren bir konu.

Güldem Berkman: Evet, şu anda dediğim gibi var olan ilaçları zaten etik olarak bizim devam ettirmek boynumuzun borcu. Bir hastamızın ilacını keseriz gibi bir durum hiçbir zaman olamaz.

Yaprak Özer: Bu ilaç bulunamaması bu nedenle mi?

Güldem Berkman: Yeni ilaçların gelmemesi, yepyeni her gün yeni moleküller geliştiriliyor şu anda bir sürü kişisel ilaç üzerinde çalışılıyor. Yakın bir dönemde sizin kullandığınız hipertansiyon ilacıyla benimki farklı olacak yani ilaçta şu anda bize yetecek her türlü ilacımız var diyemeyiz. Gelecek 10 yıl sonra şu an kullandığımız bütün ilaçlar çok eski ilaçlar haline gelecek. Dolayısıyla da bizim artık hep yeni ilaçları yeni modaları bir an önce getirebiliyor olmamız lazım. Yeni çözümleri diyeyim moda değil çözüm diyeyim. Şu anda en büyük sıkıntımız orada.

Yaprak Özer: Peki, biraz daha gelecekten söz etmenizi isteyeceğim. Neye çare bulunmuş olacak yakın bir gelecekte? Böyle bitirmek daha hoş olur diye düşünüyorum.

Güldem Berkman: Şu anda, benim katıldığım yurtdışı toplantılarında, dünya toplantılarımızda da en çok heyecanlandıran konular gen haritaları oluyor. Çok bir kısa zaman önce 10 bin dolara çıkabilen gen haritaları bugün beş bin, bin dolara, hatta kısmen bir harita 100 dolara kadar geldi.

Yaprak Özer: Onlar sağlıklı haritalar mı oluyor?

Güldem Berkman: Sağlıklı haritalar. Dolayısıyla bizim artık çok yakın bir zamanda 5 dolara 10 dolara bile gen haritalarımız çıkarılabiliyor olacak ve o zaman sizin kişiye özel, acaba şekeriniz varsa nereden kaynaklanıyor olabilir, hangi geninizden, benim şekerim varsa acaba hangi genimden kaynaklanıyor sorularına cevap bulacağız. Bunlar örtüştürülecek. Dolayısıyla çok daha kişisel ilaçlara gidiliyor ve belki size %20 etki sağlayan bir ilacı kullanmak yerine %100 etki sağlayan ilacı çok daha az olarak kullanacaksınız.

Yaprak Özer: Bu ama ciddi bir dönüşüm değil mi?

Güldem Berkman: Çok ciddi bir dönüşüm.

Yaprak Özer: Yalnızca ilaçta değil tamamıyla bütün sağlıkta.

Güldem Berkman: Bütün sağlıkta çünkü biz şu anda sadece semptoma bakarak. Başı ağrıyor tamam o zaman baş ağrısı ilacı diyoruz halbuki o baş ağrısının vücutta bir sürü kaynağı olabilir. Birinin böbrekten olabilir, öbürününki beyinden olabilir. Bir sürü kaynağı olabilir.

Yaprak Özer: O zaman sizin sektörün lisanı değişiyor tamamıyla aslında.

Güldem Berkman: Evet.

Yaprak Özer: Bambaşka bir noktaya gidiyoruz.

Güldem Berkman: Evet çok heyecan verici.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir