Dünya nüfusu bu yıl 8 milyara ulaşacak. Kaldırabileceğinden fazlasını taşıyor. Kaynak talebi artıyor, yaşam tarzı, çevre, sağlık ve sosyal eşitsizlikler yeni anlamlara kavuşuyor. “Kavuşmak” kelimesi güzeldir ama bu kavuşma, pandemi, savaş, terör, hastalıklar, iklim krizlerine ev sahipliği yaparak büyük kırılmalarla sarmaş dolaş olmayı ifade ediyor.
Nüfustan söz ettim, gelecek yıl yapılması öngörülen genel seçimlerde yaklaşık 7,5 milyon Türk genci ilk kez oy kullanma hakkına kavuşacak. Umarım sandık başına giderler. Ama onları kim o sandığa götürecek ruha ve enerjiye sahip, sizi bilemem… ben göremiyorum.
Kitleleri okumak ya da onlara konuşmak yani ulaşmak içinde bulunduğumuz dönem farklı dinamikler istiyor. Diğer bir ifadeyle, kaçı Bay Kemal ile Reis’in atışmalarına kafasını çeviriyor, Meral teyzenin uyarılarına kulak kesiliyor acaba. Sesini yüksek perdeden duyurmaya gayret edenleri saymıyorum bile. Gençleri, torunları, yeğenleri ve veya komşu çocukları üzerinden okuyanlar ancak bu kadar ilerleyebiliyor. Kader!…
Z var Y var,
Deloitte’ın Türk gençlerini de kapsam içine aldığı Z ve Y araştırmasını alıntılayacağım, birlikte yorumlayalım mı? Bizim Y ve Z’ler tabii ki dünyadaki yaşdaşlarının tipik özelliklerine sahip, mesele ayrıldıkları önemli noktaları teşhis edebilmek. Bizimkiler umutsuz! Önümüzdeki 12 ay ülkede genel ekonominin kötüleşeceğine inanıyor. Globaldeki Z ve Y’lerin aynı soruya yanıtları yarı yarıya. Soruyu genel sosyo politik durumla tekrarlamışlar, bizim Z ve Y’ler yine ümitsiz diğerleri yarısı kadar ümitsiz.
Boğazınıza bir yumru takılacak
Nerede ayrıldıklarına konsantre olmaya gelince, Z ve Y’ler endişe duydukları ilk 5 konuyu sıralamış. Bizim Z ve Y’ler üst sıralarda “cinsel taciz” demiş. Devletimiz gençlerimizi fiziki olarak koruyamıyor! Bütün Z ve Y’lerin buluştuğu ortak endişe “hayat pahalılığı”. Bu çocuklar geçinemiyor, yaşayamıyor, nefes alamıyorlar. İşsizlik hepsinde ilk 5’de. Bizim Z ve Y’lerin ilk 5’inde iklim endişesi olmamasını duyarsızlıklarına değil, endişe sepetlerinin yoğunluğuna bağlamak istiyorum. Dikkatimi çeken diğer konu akıl ve ruh sağlığı, bizim Z ve Y’ler için endişe skalasına girememiş. Neredeyse herkes, ruh sağlığı bozuk ve depresyonda dolaştığından normal olduğunu düşünüyor olabilir mi, kim bilir… Bizimkiler sürekli yüksek stres seviyesiyle mücadelede. Yerli Z ve Y’lerin en fazla yüzde 30’u mali açıdan güvende hissediyor.
O zaman kaçalım
Bir de Reuters Oxford medya çalışmalarına bakalım, yolumuzu aydınlatabilir. Dijital medya ortamı geliştikçe ve sosyal medya ile büyüyen daha fazla genç yetişkin çağa eriştikçe, genç haber izleyicileri arasındaki temel farklılıklar belirginleşiyor. İpuçlarını çözelim; En genç grup, konulara ve gündeme daha az sadık. Gençler iç karartıcı gündeme karşı şüpheci. Haberlerden kaçınıyor. Üzmeyen hikaye istiyor. “Bilmek” gerektiğinde tüketiyor.
Okuyup duyduğunu anlamıyorHaber denen şey gençler için zor! Çok genç ve daha az eğitimli olanlar uygulanan gazeteciliği anlamada zorluk yaşıyor. Acı ama gerçek! Aslında anlaşılır bir yanı da var, haberler zincir etkisinde olduğu için başını kaçırmış, tarih bilgisi eğitimi az ya da olmayanlar, zincirin sonundan konuyu kavramakta güçlük çekiyor, muhtemelen çevresindekilerin konuyu büyütmesine şaşırıyor ve farkın aradaki jenerasyon açığından kaynaklandığını sanıyor. Seçici Kaçınma SendromuBelirli haber türlerini sınırlamayı tercih ediyor. Tekrar eden bilgi ve haberden sıkılıyor, zaten haber kaynağına güvenmiyor, olumsuzluklardan yıldığını söylüyor, moralini daha fazla bozmak istemiyor, güçsüz hissetmekten hoşlanmıyor, kötü olan şeylere ayıracak zamanım yok diyor.
“Yumuşak haber”Farkında mısınız bilmem, şimdi umut pompalamak modası var. Medyada adı çözüm gazeteciliği. Bizimkiler kavuşmadan kucaklaştıkları için bunun da suyu yakında çıkacak ama zaten bu samimiyetsizliği genç fark ediyor. Genç, genellikle siyasetin ve güncel olaylar, geleneksel gündem ile spor, eğlence, ünlü dedikoduları, kültür ve bilim gibi konuları arasında “haber” ayrımı yapıyor. Kamplarda hayatDiyeceksiniz ki sosyal çıktıları haber-bilgi tüketimi yaklaşımıyla okumak doğru mu?… Düşünecek olursanız, herkes kendisine bir araştırma yaptırıyor, kendi penceresinden duyuyor, okuyor ve yorumluyor. Farklı açılardan bakarak yorumlamak için ise tabii maharet gerekse de tarih bilgisi, gelecek öngörüsü ve bunlar için eğitim ciddi anlamda fikir vermeye yetiyor… Daha çıkaracak çok renk var bu bilgilerden, şüpheniz olmasın. Son olarak, oy uğruna kamplaştırılan gençler zaten farklı diller konuştukları için görünürde aynı dili konuşsalar da aralarında tercümeye ihtiyaç var. Yorumum o ki, onları kamplaştıranlar da zaman içinde tam da bu nedenle aradaki bağı kuramaz hale geliyor, tahakküm edebilme yetkinliklerini kaybediyorlar. Raporlar artı eksi yanılma payı olarak coğrafya farkına ve sonuçlara etki etme olasılığına işaret eder. Mutlaka dikkate almak gerekir. Gençlerin durumu coğrafyaya göre değişse de Türkiye’yi ne yapacağız? Ülkede genç var… genç var. Türk genci eser, Arap, İranlı Azeri gani… Aynı coğrafyada farklı dünyalar bunlar. Araştırmaların şakülü kayıyor olmalı. Maliyeti yüksek bir iletişim/iletişimsizlik modeli bizimkisi. Artık nasıl görmek isterseniz. Küçük bir hatırlatma yapmak isterim. İletişim maliyeti, inşaata benzemez, yaygın inanışta olduğu gibi parayla satın alınan maddi değerden büyüktür.