İnovasyon trend mrend işte…

Dilimize doladığımız inovasyon kavramını bir moda olarak algılıyor, yaygın olarak “yenilik” anlamına geldiğini sanıyoruz. İnovasyon, ticarileştirilme özelliği olan, uygulanabilir, hayata aktarılabilir, katma değer ve fayda sağlayabilir yeni olan demek. O kadar çok kullandık ki, bir anlamda ayağa düşürdük. Kuaför de inovasyon yapıyor, ev yemeklerinde de inovasyon oluyor… O kadar yani! İnovasyonu bir de girişimcilere çok yakıştırıyoruz. Bilim ve teknolojiyle ilişkilendirmek daha az aklımıza geliyor. Geçenlerde inovasyon konusunda arayışı olan bir kurum nanoteknolojide uluslararası şöhrete sahip bir Türk iş insanını, “biz inovasyoncu arıyoruz” diyerek geri çevirdi şaşırdım; “Trend mrend anlatsın…” dediler.

2016’yı olumsuz kapamak üzereyiz. 2017 yılı için kimse olumlu tahmin yapamıyor. Görmezden gelip kafamızı kuma gömerek olmuyor. Yanlışları söylemeyeyim kol kırılır yen içinde kalır demekle olmuyor, sızlanarak da olmuyor, yola her koşulda devam! Bir gerçek var ki, sıcak parayla değirmen dönmüyor, üretmek gerekiyor. Trend mrend bahane, bu ülke için üretmek durumundayız.

Ancak itirazım var; varsa yoksa büyük projeler. Ülkemizde yalnızca büyük müteahhitlik firmalarına yer var. Oysa bu ülkede “küçük” insanların “büyük” başarıları sözkonusu. Türkiye’yi üreterek ve inovasyon yaparak daha ileri taşıyabileceğimize inanıyorum.

Junior Chamber International (JCI), 20-40 yaş arası genç profesyonellerin bir araya geldiği uluslararası bir ağ. Her yıl düzenlenen “Ten Outstanding Young Persons” (TOYP) adlı uluslararası bir yarışması var. Benim de jüri üyeliği yaptığım yarışmanın Türkiye finallerinde  “iş dünyası, ekonomi ve/veya girişim” başlığında yarışmacılardan yalnızca biri doğal olarak ipi göğüsledi; Ahmet Kuzubaşlı. Kendisinden geri kalmadığını düşündüğüm ve benim de yeni konuları öğrenmeme vesile olan birkaç genç ve üretimini sizlerle tanıştırmak isterim:

OYUNCAK ARABADAN RADARA

Birinci olan Ahmet Kuzubaşlı kendisini şöyle tarif ediyor; “Oyuncak arabamdan söktüğüm LED’e pil bağlayıp yanışını izlediğimde aldığım keyiften beri elektrik elektronik mühendisi olmayı hayal ettim. Samsun’un küçük bir kasabasında ve 7 yaşındaysanız, çılgınca bir şey bu.”

Kuzubaşlı, ODTÜ’den yüksek onur derecesi ile mezun olmuş. Radarlarda kullanılmak üzere ürettiği çipler, sudaki mikroorganizmaları anında ve yerinde tespit ediyor. 23 yaşında ilk uluslararası patent başvurusunu yapmış. 24 yaşında RF-SENS A.Ş. adında içme suyu güvenliğini ölçmek üzere radyo frekanslı sensör çipleri geliştiren bir şirket kurmuş. Suda bakteri analizi yapıyor. Bir suyun temiz olduğundan emin olmak, en iyi şartlarda 3 gün gerektiriyor. Geliştirdikleri mikroçip (tek kullanımlık, 10$) sayesinde, bu analizler herhangi biri tarafından gerçek zamanlı ve yerinde yapılabiliyor. TÜBİTAK ve AB projeyi kritik teknolojiler kapsamında destekliyor.

Kuzubaşlı, yaptıkları işin hassasiyetini anlatabilmek için şöyle bir örnek veriyor;  “Tespit etmeye çalıştığımız bakteriyi bulmak, bir kişiyi Atatürk Havalimanı’nda aramak gibi. Şu anki yöntemde, bakterinin tespiti için büyümesi bekleniyor. Biz ise bakterileri büyütmedik sensörleri küçülttük. Suyu saç telinden ince bir kanaldan geçirirken, radyo frekansları ile bakteri taraması yapıyoruz.”

SU ÜSTÜNE GÜNEŞ PANELİ

Cemil Cihan Özalevli, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde eğitim görürken güneş enerjisi üzerine çalışmalara ilgi duymaya başlamış. Arkadaşlarıyla Temiz Yaratıcı Teknolojiler şirketini kurmuş. HydroSolar, güneş enerjisi sistemlerinin kara ve çatı kurulumlarına alternatif, su yüzeyine güneş enerjisi sistemlerinin kurulumuna olanak sağlayan bir ürün.

HydroSolar, güneş panellerinin sıcaklıkla artan kayıplarını suyun soğutma etkisiyle azaltıyor, santrallerin üretim değerlerini artırıyor. Hidroelektrik santrallerinin trafo kapasitesi yüzde 40’dan 60-70’e kadar çıkarılabiliyor.

“Geosolar”ın kurulumu TÜBİTAK desteğiyle Aydın Gümüşköy Jeotermal Santrali’nde tamamlanmış, ilk Hibrit Endüstriyel Jeotermal ve Güneş Enerjisi Santrali olmuş. Türkiye’nin ilk yüzer güneş enerjisi sistemi olan HydroSolar Azmak projesini yine TÜBİTAK desteğiyle hayata geçirmişler. Sistem aynı zamanda dünyada hidroelektrik santral su rezervuarına kurulan ilk sistem olma özelliğine de sahip.

Bu arada, 1 MW’lık HydroSolar kurulumu için 12 dönümlük su arazisine ihtiyaç duyuluyor. Sistem, 500 evin yıllık elektrik ihtiyacını, 400 evin yıllık su gereksinimini karşılıyor.

KENTSEL DÖNÜŞÜM VE ASBEST

Nezih Mustafa Yılmaz, TRASBEST adlı firmasıyla asbest tespiti ve sökümü hizmeti veriyor. Türkiye’de bu amaçla kurulan ilk 5 şirket arasında. Dünya Sağlık Örgütü asbesti birinci derece kanserojen malzeme ilan ediyor. Ülkemizde, akciğer zarı kanserine yol açan asbest konusunda yasal düzenleme yetersiz, uygulama eksik, bilinç düzeyi de düşük. Asbestli sahadaki çalışmalar uzman kuruluşlarca değil, inşaat ya da taahhütlük firmalarınca gerçekleştiriliyor.

Yılmaz, birçok kamu ihalesine “Asbest Yönetmeliği” ekletmeyi başarmış. Kentsel dönüşümde asbest riski yüksek. Çalışmalar sayesinde, İstanbul’da Asbest Tespit Raporu olmadan yıkım izni vermeyen 5 belediye olmuş. Diğerlerinin de alması hepimizin sağlığı için önemli, kentsel dönüşüm amaçlı yıkılan binaların asbest kullanımının yoğun olduğu yıllarda yapılmış olduğunu unutmayalım. Asbestin etkisi 40 yıl sürüyormuş.

ALZHEIMER’DAN KAÇIŞ

Tamay Cilasun, Nazilli doğumlu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri bölümünü bitirmiş. Dedesi alzheimer hastası olduğu için sık sık kaybolurmuş. Bir keresinde 3 gün bulunamamış. Cilasun, alzheimer hastalarının kaybolma sorunu üzerine bir cihaz geliştirmiş.

“Elbette bu soruna ilk parmak basan biz değiliz ama mevcuttaki çözümler -saat, kolye, kemer tokası, ayakkabı altına takılan aparatlar ya da yaşlı telefonları- sorunu tam olarak çözemiyor. Hastalar belli bir süre sonra üzerlerindeki aksesuarları ve kıyafetleri çıkarma eğilimi gösteriyor.” diye anlatıyor. Bu yüzden takip cihazını hastanın çamaşırına yerleştirme yoluna gitmişler. Pilin bitme olasılığına karşın, hastanın yürürken çıkardığı kinetik enerjiyi şarj edilebilir bataryaya aktarmışlar. Pil seviyesi sürekli yüzde 15-20’de. Sistemle ilgili geliştirme çalışmaları sürüyor. Piyasadaki en küçük takip cihazı olacaklarmış.

Küçük bir bilgi notu: Türkiye’de kayıtlı 400 bin alzheimer hastası bulunuyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminine göre 2050’de 4 milyonun üzerine çıkacak. Dünyada yaklaşık 45 milyon hasta var, 2050’de 135,5 milyona ulaşacağı söyleniyor. Türkiye’nin de hastalığın en hızlı artış gösterdiği ilk 4 ülke arasında olması öngörülüyor.

PAYLAŞIM EKONOMİSİ VE MÜLKİYET KAVRAMI

Erden Timur, 1982’de Mersin’de doğdu. 2010 yılında Nef markasını yarattı. Neden herkesin 10 bin metrekare evi olmasın?’ diye sorup, “Fold” konseptleriyle “paylaşım ekonomisi”ne farklı bir model sunmaya karar vermiş. Fold konsepti ürünün statik yapısını değiştirip kıran bir yaklaşım olarak takdim ediliyor. Sahip olduğunuz metrekareyi kolaylıkla genişletmek, mekanı ihtiyacınıza yönelik büyütüp küçültmek mümkün. Kullandıkça ve kullanıldığı kadar ödeyebiliyorsunuz. “Neden İstanbul dışında da evim olmasın?” Hatta, “Neden Türkiye dışında da yaşamayayım?” sorularına ise mülkiyet kavramını algılama biçimini değiştirerek karşılık veriyorlarmış. Modüler bir hayat ve yaşam mekanları, yerleşik hayat şekline getirilen katmanlı yaklaşım denebilir.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir