Etik davranış genel olarak iyi ya da doğru olan ile tanımlanır. Etik (ahlak felsefesi olarak da adlandırılır) kimilerine göre Sokrates’in “Kişi nasıl yaşamalıdır?” sorusuna dayanır. Fakat en yalın haliyle etik “Nasıl yaparsak doğru davranırız?” sorusuna cevap bulma çabası olarak tanımlanabilir. Tabi ki bu soru beraberinde şu kavramları ve bunların sorgulanmasını da getirmektedir: iyi, kötü, doğru, yanlış, adil vb.
Aslında etik, ahlak kavramını kapsasa bile kurumların ve bireylerin doğru ve iyi davranışlarını bir şekilde ortaya koymak amacıyla hareket eden bir üst kavram.
Her ne kadar etik anlayışının tam olarak ne zaman başladığı bilinmese de binlerce yıldır insanların hayatında olduğu biliniyor.
Etik felsefenin bir dalı gibi görünse de davranışın etiksel temelleri birçok bilim dalında farklı şekillerde tartışılmıştır ve farklı bilim dallarında kendilerine özgün etik tartışmaları ve buna bağlı literatürler oluşmuştur: Ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, tıp, antropoloji vb.
Çağdaş etik tartışmaları ise hayatlarımızın başkalarının hayatına uzandığı ve etiğin bu noktalarda devreye girdiğini söylemektedir. Çünkü etik kendimizden çok “öteki”yle ilişkilidir. Daha farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse etik başkasına, “öteki”ne olan sorumluluğumuzla ilgilidir.
Tüm bunların yanı sıra etik bizlere şu soruları sordurur: Doğru ya da iyi davranış nedir? Bir davranış neden kötü ya da yanlıştır? Adil olan nedir? Bu soruların cevaplarını bulabilmek için de birtakım etik ilkeler belirleme ihtiyacı belirmiştir.
İş Hayatında Etik
Felsefenin başlangıcından bu yana yaklaşık iki bin yıldır tartışılan bir konu etik. Buna karşın etik kavramının yönetim literatürüne girmesi 1960’lardaki sosyal sorumluluk hareketlerine dayanıyor. Küreselleşmeden kaynaklanan etik sorunlar yüzünden, etik kavramı yönetimde sosyal sorumluluğu da aşan daha geniş bir anlamı ifade etmeye başladı.
- Artan küreselleşme ve onun getirdiği rekabet
- Karşı karşıya olduğumuz ciddi çevre sorunları
- Küresel Isınma
- Tüketicilerin bilinçlenerek çevreye duyarlı etik şirketleri seçmesi
Yukarıda saydığımız etkenler ve etkilerinin artmasıyla birlikte 1990’lı yıllardan başlayarak dünya devleri “etik ticaret”le tanıştı. Bu dönemde markaların dünya çapında yaygınlaşmaya başlaması, markalara karşı geliştirilen eylemleri de beraberinde getirdi. Parlak ambalajların ardındaki zararı ortaya koymaya kararlı çalışma ve insan hakları eylemcileri, şirketlerin başını ağrıtmaya işte bu dönemde başladı.
1995 yılında GAP’ın El Salvador’daki fabrika müdürü sendika girişimine tepki olarak 150 kişinin işine son verdi. Bu operasyon eylemciler tarafından bütün dünyada duyuruldu. 1999 yılında, Çin fabrikalarında Disney kıyafetleri diken işçilerin saatte 13,5 sent kazandığını ve fazla mesai yapmaya zorlandığını gösteren bir rapor yayınlandı. Haiti’de bir Disney taşeronunun çalışanları, oldukça kötü koşullarda ve yoksulluk sınırında maaşlarla Pocahontas pijamaları dikerken görüntülendi. Bunun sonucunda Disney, sömürücü şirket damgası yedi. İşte tüm bu marka saldırıları ve sömürücü şirket suçlamalarının sonucunda, şirketler “etik ticaret”le tanışmak zorunda kaldı. Çalışanlarının haklarını koruyan, çalıştıkları 3’üncü parti şirketlerin haklarına saygılı, çevreye duyarlı üretim yapmaya başladılar. Bu anlamda bir örnek de Nike. 2000’li yıllarda ünlü spor markası Nike’ın Pakistan, Vietnam gibi ülkelerde, çocuk işçilerin çalıştırıldığı atölyelerde üretim yaptırdığı ortaya çıkmıştı [Pakistan’da çocuklara elle futbol topu diktirdiği, 10 yaşındaki çocukları çalıştırdığı..]. Bütün dünyada kıyamet koptu. Nike, 2001’de gerçeği kabul etti ve tüketicilerinden özür diledi. Kime neyi ve nasıl ürettirdiğini denetleme yoluna gitti çünkü markası kirlendikçe ürününü satma şansı azalıyordu.
Önemli Krizler:
HP:
HP Yönetim Kurulu’ndan basına bilgi sızması üzerine, Patricia Dunn, özel dedektifler (casuslar) ile anlaşarak bilgi sızdıran kaynağın bulunmasını istemişti. Bu casuslar, yönetim kurulu üyeleri, çeşitli gazeteciler ve iki şirket çalışanının özel yaşamlarını en ince ayrıntısına kadar araştırdı. Şirket yöneticileri ve gazeteciler gibi davranarak yaptıkları telefon kayıtlarını kaydettiler. Casuslar, düzenli olarak Patricia Dunn’a bilgi aktardılar. Casusların hukuk dışı yollara saptığının ortaya çıkması, Amerikan iş dünyasında deprem yarattı.
Enron:
2000 yılı ABD’nin en büyük 500 şirketi (Fortune 500) sıralamasında yedinci sırada olan Enron, 1985 yılında birkaç şirketin birleşmesiyle kuruldu ve kurulduğu anda ABD ‘nin en büyük doğal gaz dağıtıcısı haline geldi. 2000 yılı gelirleri 100 milyar doları aşan Enron, enerji üretimi ve dağıtımı ile başlayıp, daha sonra enerji ticareti üzerinde yoğunlaşmış bir şirketti. Şirket, zaman içerisinde, kendi başına adeta bir enerji borsası haline geliyor ve ABD ile Avrupa’da enerji ticaretinin yüzde 20’sini gerçekleştiriyordu. Bunun yanı sıra, şirket birçok yeni alana da girmişti. Enron, bir yandan ABD’de enerji piyasasının liberalleştirilmesi için var gücüyle çabalarken, diğer yandan da bu piyasada önemli bir oyuncu haline gelmişti.
Şirket’in batışına giden yoldaki en önemli kilometre taşları, yasal ve/veya yasadışı olarak uygulanan bazı muhasebe kuralları ve Enron dışında kurulmuş birçok başka şirket kanalıyla risklerin ve zararların bilanço dışına çıkarılarak gizlenmesi olmuştu. Bu işlemlerle ve diğer bazı ilişkiler sayesinde karlı ve parlak bir görüntü yaratılarak şirketin hisse senedi fiyatları yükseltilmişti. Enron’un, Ekim 2001’de zarar açıklaması ve Kasım 2001 ‘de geçmişe dönük olarak gelirlerini düzeltmesiyle başlayan süreç, Aralık başında şirketin iflasını istemesiyle korkunç sona ulaştı. Bütün bu gelişmeler yaşanırken, 2001 yılı başında 80$ ve Ekim ortasında 35$ olan Enron hisse senedi fiyatı hızla düşmeye başladı ve Şubat 2002 sonunda 0.20$’a indi. Bu keskin fiyat düşüşü sonucunda yatırımcılar ve emeklilik fonlarını şirketlerinin hisse senedine yatıran Enron çalışanları büyük zarara uğradılar.
Arthur Andersen:
Enron skandalının patlak vermesinin ardından gözler, şirketi denetleyen Arthur Andersen’e çevrildi. Herkesin merak ettiği soru, Andersen’in nasıl olup da yapılan usulsüzlüğü görmediğiydi. Bunun üzerine yapılan incelemede Andersen’in Enron’un zararlarını gizlediği ve Enron’la ilgili belgeleri yok ettiği ortaya çıktı. Andersen, adaleti engellemekten cezaya çarptırıldı.
Enron skandalı Arthur Andersen’e ağır darbe vurdu. Andersen’in içine düştüğü durum, tüm denetleme şirketleri ve muhasebecilik hakkında şüphe bulutlarının doğmasına yol açtı. Denetleme şirketleri, saygınlıklarını yeniden kazanmak için girişimler başlattı.
Etik Olmak Bir Pazar Oluşturdu:
Bu şirketler çalışanlarına sundukları haktan, çevre korumacı yaklaşımlarına kadar, pek çok alanda diğer şirketler arasından sıyrılıyorlar. Yılda ortalama yüzde 20 büyüyen ve 1 milyar Euro’ya yaklaşan bu pazardan pay almayı başarıyorlar. Bu konuda bilinçlenmeye başlayan tüketiciler ise “etik” şirketlerin ürünlerini tercih ederek bu şirketleri ödüllendiriyorlar.
Dünyada “etik ticaret” konusunda tüketici bilincinin de artmasıyla birlikte özellikle perakende sektöründeki oyuncular bu alana ağırlık vermeye başladılar. Ünlü İngiliz perakende devi Marks&Spencer’ın yaptırdığı araştırmaya göre, şirket müşterilerinin yüzde 80’i giydikleri ürünlerin nasıl yapıldığını bilmek istiyorlar. Bu ürünler yapılırken, şirketin birlikte çalıştığı ortaklarının sömürülüp sömürülmediğini de öğrenmek istiyorlar. Bu nedenle Marks&Spencer, 2006 yılının Mart ayında kendi özel, etik ticaret sertifikalı pamuklu serisini üretmeye başladı.
Etik Çeşitlendi:
Artık şirketler ve kurumlar hem kendi çalışanları, hem tedarikçileri hem de müşterileri için etik ilkeler belirleyerek buna göre davranmaya yöneliyorlar. Bu da iş hayatının ve uygulamalarının her noktası için farklı uygulamalı etik alanları oluşturuyor:
- Muhasebe ve Finansal Bilgiler Etiği
- İnsan Kaynaklarında Etik
- Satış ve Pazarlama Etiği
- Üretim Etiği
- Uluslar arası Ticaret Etiği
bunlardan bazıları.
Kurumsal Etik İlkeler:
Bugün artık şirketler hem içeriye dönük olarak çalışanları için etik ilkeler hem de dışarıya toplumsal sorumluluk bağlamında etik ilkeler belirliyorlar. Bugün birçok şirket ya genel prensipleri ifade eden “etik bildirim”ler yayınlıyorlar ya da daha detaylı etik kurallar kılavuzları yayınlıyorlar. Bu kurallar genel olarak çalışanların iş yaparken karşılaşabilecekleri etik olmayan durumları ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Birçok firma yine bu konuda çalışanlarına eğitimler aldırıyor. Hatta bazı firmalar çalışanlarına şirketin etik kurallarına uyacaklarına dair sözleşmeler imzalıyorlar.