“Head Hunter” diyorlar ona. Kelle avcısı! Uzun bir profesyonel deneyimden sonra, masanın farklı bir yanına oturmuş. Önce Amrop’la başlayan seçme yerleştirme deneyimi dünyanın en büyük hizmet firmasıyla sürüyor. Son olarak Ortadoğu bölgesinde deneyimlerini konuşturuyor. Şu anda gündemindeki en önemli konu yönetim kurulları…
İşe ilk başladığında kelle avcısı denmesinden hoşlanıyor musun sorularıyla sıkça karşılaşmış… “‘Bu terimden alınıyor musunuz?’ en sık duyduğum soruydu. Ben de her türlü başı, kafayı değil içinde beyin olanları yakalıyoruz.” diye yanıt veriyordum…
Türkiye son iki yıldır bugüne kadar hiç görmediği kadar uluslararası bir pazar bir platform haline gelmeye başladı. Türkler yurtdışına her türlü pazara, çok üst düzey her türlü pozisyona her yere ve her sektöre girmeye başladı.Türk yöneticiler, piyasada öğrendiklerini yurt dışı platformlarda deneyimlerken, iş dünyasının şu sıralar gündemindeki önemli konu yönetim kurulları ve bağımsızlık üyelik.
Yaprak Özer: Türk yöneticilerin yurtdışı şansı nedir?
Ayşegül Aydın: Son iki yıldır hatta belki son üç yıldır müthiş bir şekilde Türkler yurtdışı gidiyorlar. Türkler daha global bir kafa yapısına, daha risk alır hale geldiler.
Yaprak Özer: Biraz açalım mı onu? Avrupa’ya değil anladığım kadarıyla? Bugüne kadar çok da düşünmediğimiz noktalara doğru kayma var…
Ayşegül Aydın: Bence şöyle bakalım, Türkler hakikaten hatta Türkiye, Türklerden önce Türkiye demek lazım, çok içine kapalı. Bir fanus içinde yaşayan kimse, benim işime karışmasın, ben kendi işimi bildiğim gibi yapmayı severim, diyen bir ülke, bir milletiz biz. Bunu kabul etmemiz lazım. Hepimizde neredeyse böyle bir eğilim var.
Yaprak Özer: Yani inatçı.
Ayşegül Aydın: Tam inatçı da demeyelim; ama ben her şeyin en iyisini bilirim. Böyle bir güven ve gurur karışımı bir şey bence var.
Yaprak Özer: Boş mudur bu gurur?
Ayşegül Aydın: Çok boş değil; ama çok dolu da değil. Adım adım ilerliyor. İçi gittikçe daha fazla dolmaya başladı. Türklerin bu hali sebebiyle, Türklerin yurtdışında pazarlara bakışı çok sıcak olmamıştı, şu son 10 yıla kadar. Ben o kadar çok kişi biliyorum ki karşıma gelip “Ayşegül hanım bizi Avustralya’ya gönderiyorlar, lütfen bize başka bir iş bulalım ve gitmeyelim.” diye yardım istediklerini…
Yaprak Özer: Neden? Korkuyorlar mı peki?
Ayşegül Aydın: O ülkeden uzaklaşmak istemiyorlar çünkü mangal partilerinden, tekne gezilerinden, anneannelerden, dedelerden, babaannelerden, çocukların o sevgiden uzaklaşmasını hiç istemiyorlar. Bunu anlayabilirim; ama dilimde tüy bitti yıllardır böyle bir seyahatin vizyonunu genişleteceğini, perspektifini açacağını, uluslararası ortamlarda cesaret ve kendini ortaya koyabileceğini, öğreneceğini…
Yaprak Özer: Belki de şu soruyu soruyor; ya sonra? “Gittim oraya, gittim buraya, orada dolandım, sonra ne olacak?” sorusu mu acaba belki de birazcık belirleyici?
Ayşegül Aydın: Orada haklı insanlar; çünkü en büyük şirketler bile hepsinde bu problem var. Yurtdışında çalışan insanları hakikaten başarılı oldukları için seçiyorlar ve bir başarı piyonu gibi oradan oraya değişik misyonlar için görevlendiriyorlar. Ama, piyon yaşlanmaya balayınca yada piyon evini özleyince geri dönmek istediğinde dönmek istediği yerde ona uygun iş bulunamıyor. Dolayısıyla burası ucu kapalı bir sokak mı? Evet, doğru ama bence yine de gitmeye değer, gitmeleri lazım.
Yaprak Özer: Galiba dönecek yer de pek olmuyor çünkü o sırada çocuklar değişiyor, eş belki problem yaratıyor. Dolayısıyla çok kolay bir iş değil aslında.Türkiye’de piyasada kendilerine göre fazla da pozisyon yok diye mi biraz da böyle bir tetiklendiler ve gidiyorlar?
Ayşegül Aydın: Yok bence öyle değil. Olan şey şu: ilk sorunuzun cevabı da yine orada yatıyor. Türkiye’nin zeki, çalışkan, şımarık olmayan, bayağı iyi yetişmiş bir insan kitlesine sahip olduğunu dünya çok yeni yeni fark etmeye başladı.Elde var bir.
Yaprak Özer: Zeki, çalışkan ve şımarık olmayan. Ne demek şimdi? Şımaran olan yönetici nedir ki?
Ayşegül Aydın: Dolayısıyla dünya içine düştüğü bu ekonomik dar boğazda ve ne yapacağını bilmez durumda, tanımadığı yeni pazarlara ümit bağlar hale geldi. Etrafımıza baktığımızda görüyoruz ki, Amerika toparlanıyor gibi görünse de beklenen toparlanmayı hala yakalayamadı. Avrupa gittikçe daha da kötü duruma düştü.İspanya’da gerçek işsizlik oranı yüzde 26’yı bulmak üzereymiş. Avrupa çöktüğü için burası tanımadıkları bilmedikleri bir kültür ama gencecik bir popülasyonu var. Gittikçe tüketim gücü artan bir ülke onun için Türkiye’yi keşfetmeye başladı dünya birinci sebep bu. Yani, sırf Türk olduğu için demeyeyim ama yeni bir şey yeni bir can yeni bir nefes yeni bir vizyon gelsin bize diye kucak açtılar. Türklerin yurtdışına daha fazla gider olmasının önemli bir sebebi bu. İkincisi, hükümetimizin hakikaten yaptığı ve başarılı olduğu bir şey bugüne kadar kapılarımızın kapalı olduğu bu Arap dünyasıyla aradaki kapıyı aralamak oldu. Şimdi ben Ekim ayından beri Ortadoğu ülkelerine seyahatler yapıyorum sık sık.
Yaprak Özer: Bu arada siz oradaki coğrafyadan sorumlu musunuz? Türkiye’nin konumu nasıl Heidrick & Struggles için?
Ayşegül Aydın: Heidrick & Struggles Türkiye için ben farklı bir model kurmuştum ve bu modelin çok başarılı olduğu Heidrick’in bütün diğer ülkelerindeki modelden farklı olduğunu nihayet kabul edip bana gelip “Aynı modeli Ortadoğu’da da kurar mısın?” dediler.
Yaprak Özer: Nasıl oluyor? Kadın olarak buralarda enteresan bir kültür ya da kadına tepki ya da kadına daha farklı önyargılı bir yaklaşım var mı?
Ayşegül Aydın: Ülkeler birbirinden farklı. Kadını erkekten ayrı görmeyen Dubai var mesela. Buna yakın bir Abu Dabi var. Dolaşıyorum sık sık seyahat ediyorum. Toplantılar yapıyorum. Bu sefer ilk defa Suudi Arabistan’a da gideceğim. Zaten Türkiye’den bizim iki tane müşterimiz hali hazırda var. Müthiş bir potansiyel var.
Yaprak Özer: Ama buralarda kadın yöneticilerin çok olduğunu düşünmüyorum ben.
Ayşegül Aydın: Yok, yönetici çok değil ama en azından bizim gibi bir şeyin uzmanı olup da oralara giden insanları kabullenmek, dinlemek, saygı göstermek anlamında bunlar daha modern.
Yaprak Özer: Yeri gelmişken sorayım, erkek gönderiyorsunuz değil mi daha fazla yurtdışına, yani erkek yönetici?
Ayşegül Aydın: Bugüne kadar hepsi erkek oldu.
Yaprak Özer: Ne yazık değil mi kadın yöneticilerin daha fazla Türkiye’den yurtdışına gidiyor olması lazım?
Ayşegül Aydın: Açıkçası unutmayalım ki Ortadoğu ülkelerinin bir kısmında türbülans var. Politik türbülans, dinsel çatışmalar var hala. Ekonomi, nispeten dünyanın geri kalanından daha iyi durumdalar. Rahatlar, öyle bir stres hissetmiyorsunuz.
Yaprak Özer: Körfez ülkelerinden söz ediyoruz ama değil mi daha fazla?
Ayşegül Aydın: Hepsini kastediyorum. Kuzey Afrika’yı kastetmiyorum tabiki; ama onun dışındaki Ortadoğu ülkelerinin hepsini kastediyorum. Buralarda bir kadını gidip bir üst düzeyde bir yönetici rolünde girip çalışması, kendini kabul ettirmesi kesinlikle bir erkekten daha zor.
Yaprak Özer: Şu zeki, çalışkan ve şımarık olmayan profili çok kısa olarak anlatır mısınız?
Ayşegül Aydın: Ortadoğu’daki parayı en az 50-60 yıl önce keşfedip oraya konuşlanan yabancılar var. İngilizler, Hintliler ve Pakistanlılar. Özellikle bir Dubai’ye baktığınızda bir Arap cenneti diye bilinir dışarıdan halbuki popülasyonun yüzde 90’ı bu üç nasyonaliteden oluşuyor. Hatta Hintliler ve Pakistanlılar. Bunlar çok üst düzey yöneticiler özellikle onun için söylüyorum. Şöyle olmuş yıllar içerisinde o kadar rahatlamışlar ve o kadar şımarmışlar ki, çok büyük paralar kazanan fakat yeniliğe kapalı hiç bir şekilde rahatlarından taviz vermeyen bir yönetici kitlesi oluşmuş. Onun için benim yaptığım toplantılarda hangi sektör olursa olsun CEO’lardan duyduğum hep bu; açlar. Çalışkan insana, öğrenmeye açık insana, şımarık olmayan insana açlar.
Yaprak Özer: Şımarık olmamak demek aslında her koşulda çalışmak anlamına geliyor. Türkler de bunu yapıyorlar; çok çalışıyoruz.
Ayşegül Aydın: Haksızlık da etmeyelim, oralardaki şartlar kötü değil. Gayet iyi para ödüyorlar, özellikle bazı lokasyonlarda vergi “0”, dolayısıyla insanlar kazandıkları parayı olduğu gibi biriktirebiliyorlar. Çok ciddi birikimler elde edebiliyorlar.Türklerin güzel tarafı daha uluslararası pazarlarda çok pişmiş olmadıkları için böyle bir rahatlama böyle bir şımarma yok. Bu ne demek? Daha fazla çalışma. Mesela biz hepimiz hafta sonları da çalışıyoruz değil mi?
Yaprak Özer: Evet, bir grup olarak diyebiliriz.
Ayşegül Aydın: O zaman çalışkan grup diyelim. Çalışkan insanlar çalışıyoruz. Oralarda asla böyle bir şey yok. Kıyamet kopsa, şirket yerle bir olsa onlar rahatlarında feragat etmiyorlar. Dolayısıyla şımarıklığın tanımı bu.
Yaprak Özer: Genel kurullarını tamamlayan büyük firmalarda artık farklı bir yapılanmaya geçtiğimizi görüyorum, bağımsız üyelik gibi. Ne geliyor yeni kanunla? SPK ne istedi, ne dedi? Hemen kurumsal yönetişimin tarifini yapalım mı, ne demek olduğunu?
Ayşegül Aydın: Her sektördeki her boyda posttaki şirketin gittikçe daha kurumsal hale gelmesi demek. Yani patron şirketi olmaktan çıkmak, daha ölçülebilir hale gelmek, daha performans odaklı olmak. Çalışkan ve başarılı insanla, çalışkan olmayan ve başarısız olanın ayrışması ve başarısızları sırtında taşımaması şirketin gibi.
Yaprak Özer: Aslında kurallara göre değil mi? Kurallara ve kanunlara göre, şeffaf, performans odaklı.
Ayşegül Aydın: Kanun demeyelim; çünkü o ürkütücü gelebilir dinleyicilere ama kurallara bağlı ve ölçülebilir. Bence çok güzel söylediniz, en doğrusu ölçülebilir. Ne yapmaya çalışıyorduk, ne elde ettik, nereye gitmeye çalışıyoruz, bu kadar basit. Bunun görünebilir olduğu ortamlara biz kurumsal ortamlar diyoruz.
Yaprak Özer: Buradan yola çıktığımız zaman yönetim kurulu ve Heidrick & Struggles ilişkisi nedir?
Ayşegül Aydın: Kısacası, son 12 yıldır biz Türkiye’de kurumsal yönetişim çatısı altında araştırmalar yapıyor, bunu yayınlıyorduk TKYD ve TÜSİAD gibi kurum ve kuruluşlarla. Ve şimdi daha da son yıllarda BDDK, SPK gibi kurum ve kuruluşlarla birlikte çalışan bu konuda bir fikir önderliği yapabilir hale gelen bir şirket konumuna geldik. Şimdi kanunun getirdikleri, 1 Temmuz’dan hem halka açık bütün şirketler için hem bankalar için, bizim için çok önemli bir çalışma platformu sunar oldu. Açıkçası zaten bunun için biz hazırlanmıştık 12 yıldır ve şimdi gerekli noktadayız.
Yaprak Özer: Yönetim kurullarında üyeler ve bağımsız üyelerin fonksiyonu nedir, niye biz bunları tartışır olduk?
Ayşegül Aydın: Birincisi aslında hiç popüler bir konu değil.
Yaprak Özer: Moda gibi geliyor bana çünkü sürekli işlenen bir şey.
Ayşegül Aydın: Kişiler, bağımsız üye olmak isteyen insanlar arasında popüler; çünkü onlar kendileri için gurur verirci biraz ekstra para kazandırıcı bir kaynak olarak görüyorlar.
Yaprak Özer: İyi bir şey yani?
Ayşegül Aydın: Zannediyorlar.
Yaprak Özer: Az zamanda çok iş yapıldı ya da çok para kazanıldığı için mi, öyle değil mi?
Ayşegül Aydın: Aslında hiç popüler bir konu değil.
Yaprak Özer: Neden?
Ayşegül Aydın: Çünkü şirketler halka açık şirketlerimiz Türkiye’de, Türkiye’nin henüz buna hazır olmadığının çok ciddi iddiasındalar. Neden? Çünkü bu konsept aslında Amerika’dan yola çıkarak bütün daha gelişmiş ülkelere bakacak olursak, çok sayıda sermayeleri olan şirketlerde işleyen bir yapı, bir formül.
Yaprak Özer: Oysa Türkiye’de aile şirketlerinin ağırlıklı olduğu bir yapıda böyle bir yönetim kuruluna da ihtiyaç aslında yok belki. Bağımsız üyeye de mi ihtiyaç yok?
Ayşegül Aydın: Bravo. İşte iddia bu. Ben o kısmını anlıyorum. Aslında haklılar katılıyorum, fakat bağımsızlık konseptini ben çok takdir ediyorum ve beğeniyorum. Bence bütün aile şirketleri bütün holdinglerde de yönetim kurulunda dış dünyayı görebilen, dış dünyayı masaya getirebilen, soru sorabilen, cesaret gösterebilen insanlara mutlaka gerek var diye düşüyorum.
Yaprak Özer: Biz böyle konuşunca biraz romantik olmakla birlikte aslında yönetim kurullarının yapısından, sizin yaptığınız bir araştırma olduğunu biliyorum, onlardan biraz söz etsek sanırım neden konuştuğumuz anlaşılacak. Anlıyorum ki Türkiye’de yönetim kurullarında ağırlıklı olarak aile üyeleri yer alıyor.Birbirlerine hesap sormaktansa hakimin, yargıcın, bütün köşelerin kendi taraflarından tutulduğu bir yapı. Bu yeni sistemde “bir dakika” diyor, değil mi? Yani Türk Ticaret Kanunu’nun getirdiği yenilik bu, SPK’nın bildirdiği yenilikte bu ama kimdir bu bağımsız üye yani onun bazı şartlar var. Belki onun bir tarifini yaparsanız iyi olacak.
Ayşegül Aydın: Bir adım geriye gideyim. Söylediğiniz şey şu; biz 10 yıldır her iki yılda bir, İMKB’deki halka açık 30 en büyük şirketi didikliyoruz. Bu yönetim kurulu konuları masaya geldiğinde, söz konusu olabilecek bütün ana başlıkları inceliyoruz. Onun için de son 10 yıldır Türkiye’nin nereden nereye geldiği hakkında da baya ciddi bir fikre sahibiz açıkçası.
Yaprak Özer: Peki, nereden nereye geldi sonuç olarak?
Ayşegül Aydın: Yönetim kurulu konusundaki en hassas bir kaç ana başlık bağımsızlıktır, şeffaflıktır, kadın gibi farklı bir bakışa, ruh haline, yapıya sahip insanlara izin vermektir, çeşitlilik. Sonra yurtdışından insanlara izin vermektir, yine çeşitlilik ve farklı perspektif farklı ülke uzmanlığı, gelişmiş ülkeler gelişmemiş ülkeler gibi herkesin getirdiği başka şey oluyor.En önemlilerden bir tanesi de, yönetim kurulunun performansının değerlendirilmesi. “Türkiye nerede?” diye sorduğunuz da, Türkiye bugün hala asla yönetim kurulunun performansını değerlendirmiyor ama kendilerine sorduğunuzda, değerlendiriyoruz, diyorlar. İki sene önce “Yönetim kurulumuzun performansını biz mutlaka her yıl değerlendiriyoruz” diyen şirket yüzdesi 17’ydi, şimdi %40’a çıktı 2011’de.
Yaprak Özer: Peki, neye göre değerlendiriyor? Ciroya, kara, alınan işlere, yapılan yatırımlara, personel sayısına göre mi?
Ayşegül Aydın: Ne yazık ki Türkiye’de sadece yatırımcı ilişkileri departmanı bir anket yolluyorlar. O anketi dolduruyor, oradaki çoluk çocuk geri gönderiyorlar.
Yaprak Özer: O zaman kıymeti kendinden menkul olarak diyebileceğimiz bir tanımlama.
Ayşegül Aydın: Ama yurtdışında Heidrick & Struggles gibi bir iki şirket bu işin uzmanı nasıl yapılması gerekiyor biliyor musunuz? Her yıl tek tek her bir üyeyle oturup karşı karşıya hakikaten minimum üç saat, bazen beş saati bulabilen çok detaylı konuşmalar yapıp, şöyle bir örnek anlatın, böyle bir örnek anlatın, şöyle bir durumda ne yaptınız.
Yaprak Özer: Yani çapraz sorgulama yapıyor aslında.
Ayşegül Aydın: Kesinlikle. Çok ciddi ve detaylı çapraz sorgulamaya, eğilen, bakan bir performans didiklemesi gerekiyor ve Türkiye’de henüz buna cesaret eden tek bir yapı bile olmadı. Bence en önemli gelişim alanlarından birisi bu.
Yaprak Özer: Tek bir yapı bile olmadı?
Ayşegül Aydın: Tek bir tane bile yok.
Yaprak Özer: Şimdi diyelim ki 1 Temmuz’da her şey bu şekilde olacak. Birkaç tane büyük holdingin yeni yönetim kurullarını açıkladıklarında gördüğüm birtakım bağımsız üyeler var. Bunların neredeyse yarısı yabancı, yarısı Türk gibi. Enteresan böyle bir piyasa var. Sanki bir miktarda modaymış gibi geliyor bana. Umarım tez zamanda durulacak ya da taşlar yerine oturacak. Bağımsız üye, aileden biri olamıyor, şirketle herhangi bir şekilde geçmişte bir bağı olmuş olan kişilerden seçilemiyor, doğru mudur?
Ayşegül Aydın: Onların yılları var. Mesela yedi yıl öncede kalmışsa bu ilişki, o zaman olabiliyor. Hatta şu anda onun için göreceğiniz en önemli gerçeklerden bir tanesi, büyük holdinglerimiz gidip eskiden kendileriyle çalışmış, güvendikleri, saygın buldukları kişilere döndüler ve onları seçip şimdi bağımsız üyeler olarak onları SPK’ya onaylattılar.
Yaprak Özer: Neden? Kültürü aslında biliyorlar diye, değil mi?
Ayşegül Aydın: Kültürü biliyor, şirketi biliyor, ilişki ağını biliyor. Halbuki biz ne istiyoruz, dünya ne diyor? Diyor ki kendi içinizden birini seçmeyin. Sorgulamadan korkmayın. Bağımsız fikre açık olun ki, sizin göremediğiniz bir şeyi belki sizin dikkatinize getirebilsin bu kişi.
Yaprak Özer: Gerçekten her şey taşlar yerine oturduğunda bağımsız üye istediği gibi demeyeyim de gördüğü gibi, araştırdığı gibi o masanın etrafında söylemesi gerekenleri söyleyebilecek mi?
Ayşegül Aydın: Türkiye’de çok zor. Zaten bu gerçek bilindiği için gidip eski, tanınmış, güvenilmiş, sanki artık bağımsız olmuş insanlara gidildi.
Yaprak Özer: Neden zor? Bir daha seçilemez mi?Bir bağımsız üye üst üste kaç kere seçilebilir?
Ayşegül Aydın: Aslında seçilebilecek. Her üç yılda bir, birkaç kez seçilebilecek, en az iki kere.
Yaprak Özer: Ama tabi hoşa gitmeyen şeyler söylediği oranda bir daha da ona teklif gitmeyecek. Aslında korkulan konulardan bir tanesi bu.
Ayşegül Aydın: Aslında Yaprak Hanım, bu bağımsız üyenin rolü ve taşıdığı risk çok yüksek.
Yaprak Özer: Biraz anlatır mısınız?
Ayşegül Aydın: Türkiye bunun farkında değil. Bize bu kanunun geçeceği belli olduğundan beri ve SPK tebliğleri arka arkaya çıkmaya başladığından beri yağmur gibi, ben bağımsız üye olmak istiyorum, diye talepler geliyor. Yazılı, sözlü, telefonlar, onu araya koyuyorlar, bunu araya koyuyorlar, kendimi bakan gibi hissetmeye başladım.
Yaprak Özer: Güzel bir dönemdesiniz yani.
Ayşegül Aydın: Fakat hepsine söylediğim şey şu; “Siz kanunu okudunuz mu? Tebliğleri okudunuz mu? İşin gereklerini ve içerdiği riski biliyor musunuz?”
Yaprak Özer: Ne riski içeriyor söyler misiniz? Çünkü buradan bizi izleyen pek çok kişinin gönlünde yatan aslan ben bu dönemde biliyorum ki bağımsız üye olmak yönetim kurullarında ve mümkünse bir yıl boyunca da üç-dört, hatta beş-altı bağımsız üyelikli bu işi yönetim kurulu üyeliğiyle aslında iyi bir yönetim kurulu üyesi kariyerine doğru gitmek.
Ayşegül Aydın: Kanun, ilk defa bağımsız yönetim kurulu üyesine baya ciddi kontrol yükümlüğü getiriyor. Kontrol etmekten ve imza vermekten sorumlu. Bu sadece sizi değil, ailenizi ve bütün ailevi mal varlıklarınızı, her şeyinizi finansal olarak riske atıyorsunuz demek. Dolayısıyla bu işe sıcak bakan herkesin dönüp okuması lazım. Bize gelen taleplere hemen diyorum ki, “Lütfen hemen gidip okuyun çalışın ve sonra bize gelip konfirme edin. Ben anladım risk boyutunun farkındayım ve hala buna istekliyim ve sebeplerimde şunlar şunlar diyin bizi ikna edin”.
Yaprak Özer: Sebeplerinden bir tanesi, yeni bir gelir elde etmek olacaktır mutlaka. Bu çok normal bir şey ama ne alırlar?
Ayşegül Aydın: Elinizdeki çalışmada da göreceğiniz gibi, tamam ilerliyor Türkiye. Mesela bir kaç yıl önce herhangi bir ortalama yönetim kurulu üyesi Türkiye’de 22 bin Euro kazanıyordu yılda. Şimdi 45 bin Euro’ya çıktı. Avrupa ortalaması, bizim gibi küçük ülkeler dahil 77 bin Euro bugün itibariyle.
Yaprak Özer: Yani alınacak hala çok yol var aslında.
Ayşegül Aydın: Var, var. Ondan sonra Avrupa’yı bırakıp Amerika’ya bakarsanız çok daha yüksek. Neden daha yüksek? Çünkü Amerika’da hiç olmazsa bağımsız fikre daha fazla yer veriliyormuş gibi görünen bir ortamda…
Yaprak Özer: Gibi ama.
Ayşegül Aydın: Orası bile “gibi” açıkçası.
Yaprak Özer: O zaman kendi kendimizi kandırıyoruz gibi bir durum var.
Ayşegül Aydın:Kendini kandırma durumu var tabi. Her ülkede, en gelişmiş Amerika’da bile bu böyle. Söz kime ait olmalı, yönetim kurulunun mu sözü geçmeli, icranın mı sözü geçmeli, büyük bir savaş ve kavga var. Ama hiç olmazsa “mış gibi” yapan başı çeken Amerika olduğu için bağımsız üyelerin… Bir şey daha söyleyeceğim burada unutmadan, kazandıkları para daha fazla Harvard Business Review’da da çıktı bir kaç ay evvel, şu anda büyük halka açık Amerikan şirketlerinde bir bağımsız üye ortalama 200 saat koyuyor o şirkete.
Yaprak Özer: Şimdi ben de ona gelecektim. Biz de ne kadar saat çalışmak gerekiyor?
Ayşegül Aydın: Diyorlar ki 400 saat olmalı.
Yaprak Özer: 200 saat yerine 400 saat, senede değil mi?
Ayşegül Aydın: Yani Amerika’da diyelim ki, büyük bir şirket olduğu için 250 bin -300 bin dolar aralığında bağımsız üyelik karşılığında maaş alan bir insan, 400 saat bu şirket için çalışmalı diyorlar.
Yaprak Özer: Şu anda mecburiyet 200. Bizde ne kadar çalışırlar?
Ayşegül Aydın:Mecburiyet de değil aslında, bu ortalama. Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu ortalama rakamlar bunlar. Türkiye’de böyle bir araştırma daha yapmadık.
Yaprak Özer: Tahmininiz nedir?
Ayşegül Aydın: Ama Türkiye’de baktığımız detaylar şunlar, Türkiye’de bence kalifiye insan bugüne kadar az olduğu için, yönetim kurulu üyelikleri ve bağımsız kontribütörler çok az sayıdaydı ve sadece tanınmış bazı isimlerin elinde bu iş.
Yaprak Özer: Aynen öyle. O bazılarının çok ciddi bir portföyü var yani gerçekten elinde bu kadar çok.
Ayşegül Aydın: Bu doğru değil. Ben bunu kendilerine de söylüyorum, bence bu yanlış. Bence olması gereken şey, bu kişi Süpermen dahi olsa üç şirketten daha fazla şirkette bağımsız üyeliği kabul etmemeli diye düşünüyorum.
Yaprak Özer: Üç taneden fazla.
Ayşegül Aydın: Çünkü neden biliyor musunuz? Hakkıyla yapılacak bir bağımsız üyelik eğer burası bir endüstriyel platformsa Adana’sından Mersin’ine her taraftaki fabrikalarına gidip seyahat etmeli dolaşmalı periyodik olarak. En aşağıdan en yukarıya kadar organizasyonun içinden tanınmış tanınmamış herkesle sohbet edebilmeli.
Yaprak Özer: Bilgi almalı.
Ayşegül Aydın: Tabiki.
Yaprak Özer: Araştırmanızda yine gördüğüm konular arasında Türkiye’de yönetim kurullarında uzmanlık bağımlı bir görevlendirme yok galiba değil mi? O masanın etrafında duran kişiler finans, herhangi bir mühendislik dalı veya performans gibi konularda çalışma yapmak üzere fikirlerini genel olarak ifade etmek istiyorlar.
Ayşegül Aydın: Bugüne kadar hep öyle geldi Türkiye; ama şimdi Amerika’da bu değişti arkasından öbür gelişmekte olan pazarlar bunu takip ediyorlar ve Türkiye’ye de şimdi geldi.
Yaprak Özer: Ne tür uzmanlıklar var söyleyebilir misiniz?
Ayşegül Aydın: Hepsi var. Örneğin Türkiye’de henüz sanırım bir tane bile yok hiç olmayan İngilizcesi “Succession Commity” olan bundan sonraki liderleri belirleme komitesi.
Yaprak Özer: Yani yedekleme diyelim mi tam karşılamıyor ama.
Ayşegül Aydın: Yedekleme komitesi diyelim.
Yaprak Özer: Yani insan kaynakları aslında.
Ayşegül Aydın: Aynen öyle. O şirketin geleceğinin liderlerini hazırlayan ve onları sıkı takip eden önümüzdeki beş yılı, 10 yılı, 15 yılı planlayan bir komite olması lazım.
Yaprak Özer: İnsan kaynaklarının yönetim kurulunda olması aslında.
Ayşegül Aydın: Bravo aynen öyle.
Yaprak Özer: Bugüne kadar en büyük sorunlardan bir tanesi insan kaynaklarının yöneticilerinin tamamıyla bu bütün karar mekanizmalarının dışında, orada bir yerde yalnızca maliyet üreten bir yapı. Peki, iletişimcilerin olması mümkün olabilecek mi?
Ayşegül Aydın: Mutlaka olacak bence; çünkü iş planı dediğimiz yıllık “business plan” ya da beş yıllık “business plan”ın en önemli kollarından birisi ne komünikasyon değil mi? İçerik, komünikasyon nereye gitmek istiyorsun? “Nereye gitmek istiyorsun?” stratejinin en ana bacaklarından bir tanesi bu. Dolayısıyla mutlaka ve mutlaka yönetim kurulunun içinde uzman komitelerde bir yerde yer almaya mecbur.
Yaprak Özer: Henüz taşlar yerine oturmamış onu anlıyorum. Daha yürürlüğe bile girmeyen bir kanunumuz var; ama er ya da geç olacak ve biz de bunu aslında istiyoruz. Kaç vakte kadar bu taşlar yerine oturur, neden söz ediyoruz biz aslında?
Ayşegül Aydın: Benim kişisel beklentim üç yıl sonra şu anda atanan, yeni ve ilk defa SPK’nın isteği üzerine atanan yeni bağımsız üyeler, özellikle ilk üç yıllarını tamamladığında, bence taşlarda baya bir yerine oturma olacaktır. Çünkü ümit ediyorum ki, SPK daha fazla devreye girip “bakın sizlerden beklentimiz bağımsızlıktı, değişiklikti hiç bir değişiklik olmadı” diyebilir.
Yaprak Özer: Ümit ediyorsunuz. O zaman henüz böyle bir rolü yok aslına bakarsanız.
Ayşegül Aydın: Henüz çok net böyle bir rolü yok.
Yaprak Özer: Üstlenebilir mi? Üstlenmeli diyorsunuz ama üstlenebilir mi?
Ayşegül Aydın: Kendileri istekliler ve bunu üstleneceklerini düşünüyorlar.
Yaprak Özer: Yönetim kurulu başkanıyla CEO arasında Türkiye’de dengelerin oturup oturmadığı konusunda, evet-hayır kadar net bir şey ne söyleyebilirsiniz?
Ayşegül Aydın: Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir yerinde oturmadı. Yine en başı çeken Amerika’da bile en büyük kavga bu. Yönetim kurulu başkanı mı, CEO mu, icra mı? En büyük kavga bu. Hiçbir zaman bu kavga dinmez ve durulmaz. Ekonomik iniş çıkışlar devam ettiği sürece Türkiye’de, her ülkede biz bunu göreceğiz. Bizler içinde eğlenceli bence.
Yaprak Özer: Eğlenceli, çok eğlenceli. Ben de bir yönetim kurulunda kadın gördüğüm zaman daha fazla eğleneceğim aslında. Türkiye’de herhalde bu…
Ayşegül Aydın: Sadece %6.
Yaprak Özer: Türkiye’de yönetim kurullarında giderek daha fazla kadın olmalı. Çeşitlilik olmalı. Başarı Hikayeleri’ni oralarda yazmak mümkün.
Ayşegül Aydın: Bence ayrı bir gün “Kadınlar niçin erkeklerden daha başarılı bütün dünyada?” bunun üzerine bir program yapalım.