İzmir’in ülkenin geri kalanını demeyeyim de bir bölümünü sinir eden bir havası vardır. Anlat desen niye böyledir? Türlü türlü nedeni çıkar… Ben farklı bir dilde aktaracağım size. Değil sinir olmak, kucaklamanızı bekleyeceğim okumayı bitirdiğinizde. Hadi bakalım;
Ahali kelimesini en son ne zaman duydunuz? Bu söyleşide çokça geçecek. Ticaret ile zarafeti bir araya getirebilir misiniz? Sanmam. Benim hatırlayabildiğim bir geçmişte böyle bu ikili yan yana gelmedi. Ama olabilirin örneğini anlatacağım size bu söyleşide. Deneyim paylaşıldıkça büyür mü? Büyüdüğünü söyler dururuz, lafta kalır. Bu söyleşide kanıtını paylaşacağım. Adil, şeffaf samimi olunabilir mi, tüm topluluklar seslerini duyurabilir mi, kurtarılmış bölgelerde olabiliyor. Yayabiliriz. Modanın sürdürülebilir şekli, tarımın iyisi olabildiği gibi. Bu söyleşide olduracağım sizin için, göreceksiniz.
Nazey Erdilek’le tanıştırabilir miyim önce… Duyarlı, sorumlu, olgun, zincirleme işler yapan genç girişimci bir iş insanı. Bu söyleşiyi diğer iki ortağıyla birlikte açtıkları ortak çalışma alanından yapıyoruz. Ben İstanbul, o İzmir’de. Burası bir toplumsal hareket merkezi… Pandemi olduğu için tabii ki az insan çok mesafe var. Bir tür toplu ofis kavramı yaratmışlar. Geleneksel han kavramından esinlenmişler. Gelene gidene, çalışana ahali diyorlar. Çalışırken eğleniyorlar, eğlendikleri için başarılılar. Ortada bir sürü buluşma alanı var, bir yiyecek içecek laboratuvarı kurmuşlar, deneyler yapılıyor… Sanayi iş dünyası buluşma platformu oluşturmuşlar, ciddi işler çıkıyor. Yaratıcı endüstrilere ev sahipliği yapıyorlar. İşlerini nezaketle yürütüyorlar. İnanmayacaksınız ama ticarete zarafet getirmeye çalışıyorlar.
Covid-19 kadar bulaşıcı olmalarını isterdim. Tüm Türkiye’ye salgın gibi yayılsalar keşke. Çoğu girişimci, gençler, paylaşımcı ve işbirlikçiler. Bir de İzmirliler.
Biraz daha büyüseler, usta çıkarak ilişkisini de kurarlar. Cinsiyet eşitliğine inanıyorlar. STK’ları destekliyor, laf olsun diye yapmıyorlar. İzmir depreminde bir saat içinde koordinasyon merkezi olacak cesareti de bilgeliği de gösterdiler. Eğitimliler ve eğitimli olmanın farkını açıkça gösteriyorlar. Aydınlıklar. Tam da Türkiye’nin olması gerektiği gibi.
Gençler hayallerinizi bu dönemde rafa kaldırdığınızı, umutlarınızı derin dondurucuda tuttuğunuzu biliyorum. Bir çoğunuz fırsatını bulsanız göçeceksiniz. Bu ülkede tutunamayacağınızı düşünüyorsunuz. Yanılıyorsunuz. Hayallerini işe, hobilerini toplumsal çıktıya dönüştürebilenler var. Siz de yapabilirsiniz. Bu söyleşiyi başka bir bakış açısının mümkün olabileceğini göstermesi açısından hediye ediyorum.
Söyleşimizi youtube kanalımdan izleyebiliriz Spotify’dan dinleyebilirsiniz.
Yaprak Özer: Ahali kim?
Nazey Erdilek: Ahali burada ruha, yeniliğe dönüşme hareketi. Birlikte yapmak üzere kurulmuş kendilerine ahali diyen bir topluluğumuz var. Her üyemiz ki, içeride bir ofis çalışanı olmasına gerek yok, kendisini ahaliden sayıyor ve ahaliyle beraber hareket ediyor. Bazen gıda, bazen sürdürülebilir moda ayağında oluyor. Aslında takım ve iş birliği ruhunu edinen kişiler diye tanımlayabiliriz…
Yaklaşık 8 yıl önce İzmir’deki ilk sanal ve hazır ofis sistemleri diye başladık. O zaman tamamen kendi ihtiyacımızdan doğdu. Ortağım Esra’nın Alsancak’ta bir ofisi vardı ve çok mutsuzdu: “Her gün geliyorum ofisi açıyorum, sadece ben varım.” Yurt dışıyla çalışıyordu. Motive edecek bir şey yoktu; “Çayımı da kendim yapıyorum, kimseyi görmüyorum.” vs gibi söylenirdi… Bu arada benim geçmişim kurumsal… Girişimciliğe kadarki yaşantım ulusal ve uluslararası kurumsal firmalarda çalışarak geçti.
GNN Offices’in kurulmasıyla beraber şunu keşfettik; bir ihtiyaçtan doğması çok güzel ama bu ihtiyacın insanlarla beraber büyümesi daha güzel olur… Mekansal imkanlarımız sınırlıydı. Acaba büyütebilir miyiz farklı iş birlikleriyle ve topluluklar üzerinden dönüştürebilir miyiz diye düşünerek ORIGINN’i kurduk. ORIGINN’in beşinci yılı oldu… ORIGINN’de kurulduğu günden beri kentin sahip olduğu değerler üzerine, özel sektör, sanayi, üniversite gibi değerlerin yaratıcı potansiyeliyle birlikte nasıl dönüşebileceğine odaklandı…
Yaprak Özer: ORIGINN mekanın şemsiye örgütlenmesi mi, iş olarak mı ORIGINN?
Nazey Erdilek: GNN Offices hizmet vermeye devam ediyor. ORIGINN dönüşüm, hareket ve platform alanı diyebiliriz. Türkiye’de ve dünyada birçok örneği olan sanal ofis hizmeti, açık ofisler… Onun dışında kurumlar için bir etkinlik – toplantı alanı gibi mekanlar var.
Yaprak Özer: Buraya kadar klasik bilinmedik bir şey yok… Atipik olan “han” mantığınız… Geçmişe mi öykünüyorsunuz? Yoksa geçmişten alıp geleceğe taşımak istiyorsunuz?
Nazey Erdilek: Çok da güzel anlamışsınız… Evet bravo…
Yaprak Özer: Niye han mantığı, ben hatırlayabiliyorum, hanların son zamanı çok bakımsızdı. Nesini özlediniz anlayalım…
Nazey Erdilek: Kurulduğumuz zaman beş yıl öncesinden bahsediyorum. Hiç co-working alanı yoktu. İstanbul’daki örneklerle, Kolektif Atölye’yle eşzamanlı aynı dönemde kurulduk diye hatırlıyorum. Ve büyük bir alanın içinde hep birlikte iş yapacağız ve birbirimizden bağımsızız ama aynı zamanda aynı çatı altındayız kavramı biraz uzaktı. İnsanlar birbirlerini görüp nasıl çalışacak, ses duyulacak mı gibi kaygılar vardı.
Anlatırken bu kavramı nasıl anlatsak diye düşünürken han bizim için çok uygun bir model oldu. 3000 metrekarenin üzerinde büyük bir alan ve alanın içinde farklı farklı minik ofisler, etkinlik alanları var. Burasını eski bir han gibi düşünün; ayakkabıcı yukarıda, aşağıda muhasebecin… Neden hanlar güzel; eski ticaretin temeli İzmir’de çok vardır. Levanten kültürüyle gelen bir güzelliğimiz var bizim. Canlandırmak istedik… Sende yoksa o ayakkabı numarası, yan komşuna gönderirdin. Zarafet vardı ticarette… Biraz onları hatırlayalım aslında… Orada nasıl davranıyorduk, oradaki ilişkilerimiz nasıldı, biraz buraya da o kültürü getirebilir miyiz? Geleneksel kısımdaki halimiz ve bizi kavrayan bir kelime han… Yeni nesil han diyoruz biz buraya… İçinde teknoloji var. İnsanların birbirlerine yaklaşımı yeni nesil, kurulan iş birlikleri yeni nesil…
Yaprak Özer: Herkes geleneği unutmaya gayret ederken neden gelenekseli geleceğe taşımaya çalışıyorsunuz?
Nazey Erdilek: Geleneksel zaman kazandırır, öğrenilmiş bir şey var, deneyimden ne alacağınız size kalmış… Biz ticaretteki zarafet kısmını, birliktelik kısmını almayı tercih ettik. Üzerine yeni kavramlar oluşturmayı ve beraber yapmayı amaç edindik. Eski kültürlerden şunu farklı yapıyoruz aynı hanın içinde üç tane ayakkabıcı olmasına izin vermiyoruz. Bir tanesi ayakkabının bağcığını yaparken, bir tanesi tabanını, diğeri ayakkabının üzerindeki dekorasyonunu, öbürü tasarlıyor. İçimizdeki her bir kurumun ya da kuruluşun birbirinden öğrendiği şeyler var. Bu her zaman aynı başlık olmayabiliyor ama herkesin uzmanlığını ortaya koyduğu bir ahenk yaratıyor. O yüzden de gelenekselden gelen sıkı bağlar üzerine kurulu bir anlayışımız var. Biz şanslı kesimdeniz, hayal ettiğimiz ya da eğlendiğimiz şeyleri ticari faaliyet olarak yapıyoruz. Bundan daha güzel bir şey olamaz diye düşünüyorum.
Yaprak Özer: Ticarette nezaket… Bu çok hoşuma gitti. Şu anda ikisi bir araya hiç gelmiyor. Zaman kazandırıyor geleneksel deyince, başkasının deneyiminden gelmek ve onu daha kısa zamanda sindirmek… Altı çizilecek konular…
Şimdi Nazey Hanım, ben biraz daha farklı kulvarda bir mutfak olduğunu biliyorum. Bunun bir laboratuvar olduğunu biliyorum. “Cloud Kitchen” dedikleri mi, değilse nedir?
Nazey Erdilek: Biz Foodlab’i kurduk. Fark ettik ki, yaptığımız sohbet ve iş birliklerinin temelinde yemek ve kahve kültürü var. Bir şekilde ya yemeye ya da kahve içmeye buluşma halimiz var. Bu halimizle daha rahat ediyoruz. Daha çok yorumluyoruz. Daha çok şey paylaşasımız geliyor. Hedeflerimiz arasında etkinlik alanımızın, toplantı alanlarımızın mutlaka olması vardı. Bir tanesi de “Foodlab” alanıydı. Girişimcilik diyorsunuz, başlığının altında bunu uygulayacak bir alana ihtiyacınız var. O yüzden kuluçka merkezi gibi de görülebilir Foodlab alanı… Bu arada firmalar tarafından da kiralanabiliyor, deney mutfağı olarak kullanıyorlar. Buradan geri bildirim kültürü geliştiriyorlar.
Etkinlikler – atölyeler yapıyoruz. Suriyeli kadınların bir arada olduğu kooperatiflerle beraber çalışıyoruz. Gıdanın temel olduğu birçok alanda köprü vazifesi gören bir yer…
Yaprak Özer: 3000 metrekarelik bir alan mı demiştiniz? Kaç dükkan kaç çalışan var? Foodlab alanı ne kadar? Göremesek de algılayabilelim istiyorum.
Nazey Erdilek: 3000 metrekarelik bir alanda iki bahçemiz, 40 adet ofisimiz var. Toplantı alanlarımız ile büyük bir etkinlik alanımız var, yaklaşık 250-300 metrekare kadar… Foodlab 150 metrekare… iki katlı bir alan diyebiliriz.
Yaprak Özer: Peki yeme içme girişimleri de var mı?
Nazey Erdilek: Gıda girişimcilik programı yaptık Kök Projekt’le; kuluçka merkezi Foodlab’i konumladık, modelden çıkan girişimciler hala yaşamlarını sürdürüyorlar. Foodlab kısmını birlikte başlattığımız firmanın yatırımcısı olduğu bir modelde devam ettiler yollarına… İçeride birçok kavram, birçok kişi, birçok girişim var. Birbirleriyle ummadıkları noktalarda buluşabiliyorlar. Mekanlar sadece alan olarak değil yaratıcılık ve iş birliği üzerine mantıklı diyebiliriz.
Yaprak Özer: Siz nasıl bir iş modeli yarattınız?
Nazey Erdilek: Birlikte girişimlerimiz olan alanlarımız da var… ORIGINN bir merkez… Kiralama, iş modellerinden bir tanesi… Bir tanesi de aslında ahalisiyle beraber ortak markalar yaratmak ortak içerikler yaratmak… Örnek; İzmir Design Factory üniversite ile sanayi iş birliğinde kurulan bir proje… Ahalimizle ve üniversitelerle beraber sanayicinin sorununu çalıştığımız bir tasarım dersi kurguladık. Öğrencilerin kredi alabildikleri bir öğrenme metodu oldu…
Yaprak Özer: Türkiye’de üniversite-sanayi iş birliği sorundur. Nasıl başardınız?
Nazey Erdilek: Sorun tanımlarını doğru anlamak üzerine bir metodoloji arayışımız oldu… Yani evet bir şeyler yapıyoruz ama yaptığımız şeyleri sayamadığımız ve veriye dökemediğimiz için en fazla sizinle böyle paylaşır hale geliyoruz. Bunu fark ettikten sonra metodoloji arayışına girdik. Yaklaşık 3 yıl önce “design thinking methodology” konusunda akademik çalışma yapana bir arkadaşımızla yollarımız kesişti. Sorun tanımı yaptık: Bir tarafta üniversiteler, problemleri çözecek kalifiye insan yetiştirmek için varlar. Diğer tarafta sanayicimiz diyor ki, “Dışarıya açılmaya farklı açılardan da bakmaya ihtiyacımız var.” Kurumlar için bizim arada olmamamızın avantajı arayüz modelimiz. Design thinking modeliyle metodolojisinin kurulduğu ORIGINNOVATION. Yeni bir hareket başlatıyoruz. Yenilik ajansı gibi bir kavrama geldik. Neden tercih ediyorlar kısmına dönecek olursak… İki tarafın arasında daha dengeli durabilecek bir arayüz… Belediyelere gittik, Kalkınma Ajanslarıyla buluştuk. Arayüz modelini doğru oturtursak çok yönlü işleyen bir sistem… Yurt dışında genelde böyle…
Yaprak Özer: Bizim ahali konuşmayı sever. Çok konuşur çok da zaman tüketilebilir. Öyle mi oluyor?
Nazey Erdilek: Aslında çok doğru bir tespit çünkü eğer bir hizmet sektöründeyseniz, insanla çalışıyorsanız, zaten en büyük zorluğu bence bu… Hele hele bizim gibi toplulukların içinde olduğu farklı branşlardan insanların bir arada olduğu bir yerde çalışıyorsanız, en önemli kısmı topluluk yönetimi kısmı… Topluluk Departmanımız altında çalışan arkadaşlarımız var. Ahalinin hangi üyesinin neye ihtiyacının olduğunun, o ihtiyacın kiminle buluşacağının tespit edilmesi, bu buluşmanın veri olarak girişinin yapılıyor olması ve buradan sağlanan katkının diğerleriyle paylaşılıyor olması önemli… Arkada çalışan ciddi bir sistem var. Bu bir yolculuk… bitecek gibi görmüyoruz.
Yaprak Özer: İş modeline geri dönecek olursam, çok da merak uyandırıyor olmalısınız, sizden modeli öğrenip uygulayanlar olmuyor mu?
Nazey Erdilek: En azından ayda 2-3 kişi bize gelir. Önceleri aslında daha sempatikti. Üçüncü sorudan sonra zaten anlaşılıyor şunu diyoruz: “Eğer böyle bir şey yapacaksanız lütfen haber verin. Çünkü bizim yapamadığımız alanlar var. Onları siz yapın”… Biz gittiğimizde, ahali gittiğinde binalar bomboş alanlar, nasıl işlettiğin kısmı en değerli kısım… Kendimizi hep arayüz olma şeklinde konumluyoruz. Bir de her yaptığımız iş birliğini aslında bir ticari faaliyet olarak almıyoruz.
Yaprak Özer: Demografik yapınız?
Nazey Erdilek: Günlük ortalama kullanıcı sayımız 150 civarında… Ama binayı kullanan olarak düşünebiliriz. Etkinliklerle gelen, Covid-19 sürecinden bahsetmiyorum, 200-300 kişiye kadar günlük kullanım olabiliyor. Fakat bunların hepsi ahali mi? Bir sürü kurumla çalışıyoruz. Kurumların da çalışanlarıyla devam ediyoruz. Yaş genç bizde… Ortalama 20 – 35 bandı… Kadın erkek hemen hemen eşit bizde… Çok eşitlikçi gidiyor… Dönem dönem değişiyor kullanıcılar kadın hatta genelde çok… ORIGINN çalışanlarının çok büyük bir oranı kadın… Amazon gibiyiz erkek iç görüsü ve öngörüsü alamıyoruz diye şikayetçiydik…
Yaprak Özer: Diyelim ki ben girişimciyim. Bir yer arıyorum, ama böyle bir ahali içerisinde sürekli olmak sürekli fikir alışverişinde bulunmak paylaşmak çok da arzu etmiyorum. Bana hayat yok mu?
Nazey Erdilek: Tabii ki var. Ne kadar almak isterseniz o kadar genişleyebiliyorsunuz burada… Farklı iletişim kanallarımız var. İçeride de hep bir çağrı vardır bizde…
Yaprak Özer: Gıda toplulukları ve moda konusunda aktiviteniz neler?
Nazey Erdilek: Gıda topluluğunu bilmeyen olabilir… Gıda toplulukları küçük üreticilerle bizim gibi şehirlileri birleştiren buluşma alanları… Çok kaba tabiriyle. Üreticilerle buluşuyoruz. Küçük üretici kendine ürettiği üç elma ağacı varsa, birini kendine, ikisini bize ayırıyor. Tatlı naif bir oluşum… Gıdasını paylaşıyor, biz de gıda topluluklarının üreticileriyle onların hasatlarına yardım ediyoruz. Örneğin, “Türkan’la Veysi’nin bahçesindeki armutlar yerlere düşmüş, ne yapalım?” gibi… Alalım armut sirkesine dönüştürelim, armut reçeli yapalım… iyi ama armutların kesilmesi gerekiyor. Görev tanımı belli… Kim müsaitse toplantı aralarında gelip armutları kesiyor. Şehirde bizim gibi doğada yaşamayan insanlarla buluşturma hedefi var. Topluluk destekli tarım yapıyoruz. Bu belki dikkat çekebilir. Geçtiğimiz sene İzmir’de bütün gıda toplulukları birleşip patates ve barbunya ürettirdik.
Topluluk destekli tarım, üreticinin bir toprağı var, ne eksin diye topluluğa soruyor. Biz de bu sene patates olsa iyi olur diyoruz, her topluluk ne kadar ürün alacağının garantisini veriyor. Bir ticaret modeli…
Yaprak Özer: Niye patates diyorsunuz? Bilimsel mi?
Nazey Erdilek: Kesinlikle öyle… Çünkü 1. Bu soran üreticinin olduğu yer, yayla, rakım… 2. Topluluğun talepleri… Belli dönemlerde anketler oluyor. Neticesinde patatesin depolaması açısından da en doğru seçenek olduğu ortaya çıktı. Geçen sene yaklaşık 3500 ton patates ektirdik, yetiştirdik ve paylaştırdık. Askıda patates uygulaması yaptık… Zor durumda olan aileleri görünür kılmadan. Psikologlar ve sahada çalışan arkadaşlarımız var.
Maalesef tarım dediğiniz şey hayatını orada kazanıp orada yaşamayı sürdürebileceğin bir alan olmamaya başladı. Su havzalarımız azalıyor iklim değişiklikleri oluyor. Toplulukların temelinde, topraktaki insanı toprakta tutma çabası var, mümkünse kalın!
Yaprak Özer: Peki modaya gelince ne diyebilirsiniz?
Nazey Erdilek: Burası bir han kültürü ve insanlarla farklı dönemlerde farklı alanlarda buluşuyoruz. Bu buluşmalarımızda da yine girişimcilik, British Council’la Think up Culture! diye bir etkinliğimiz vardı. Orada yaratıcı endüstrilerle bir zirve yaptık bir grup tekstil ve moda sektöründen girişimciyle tanıştık. Onlarla beraber uzun masa sohbetleri dönmeye başladı; “Sürdürülebilir moda ne, içini dolduran gerçek ne?…” Büyük kurumlar çok çalışsalar da küçük üreticiyi – girişimciyi destekleme kısımları boşluklarda kalıyor. Bu arada biz “türetici” kavramını kullanıyoruz …
Bir bardak satın alıyorum ama kimin ürettiğini biliyor muyum? Hangi üretim bandında döndüğünü biliyor muyum? Hangi malzeme kullanıldığını biliyor muyum? Destek olabiliyor muyum, tekrar dönüştürebiliyor muyum? Türetici dediğimiz kavram sadece tüketmeyip üretimine de katkı koyan… Sadece satın alan değil, farkındalık yaratan konuda düşünen insanlar…
Moda ayağında da kendimize iyi gelen bir alan yaratmak adına Notion Kolektif’i kurduk. Notion, İzmir’deki antik kentlerden biri… Ama notion, “kavram” anlamına geliyor İngilizce’de… İçerideki kolektif yapıdan, İzmir’de köklendiği için buraya ait olsun diye Notion başlığında çıktı ismimiz… Notion Kolektif’in hedefi, sürdürülebilir moda. Çünkü moda sektörü petrolden sonra dünyayı ikinci kirleten sektör… Farkında olan ama ne yapacağını bilemeyen çok insan var, fikir alışverişinde bulunmak isteyenler var. Notion Kolektif’de onlarla birlikte olmak, bilgi alışverişinde bulunmak, görünürlük yaratmak üzerine konuşuyoruz.
Yaprak Özer: Yayılarak gidiyorsunuz ve bu arada doğayı korumak için de elinizden geleni yapıyorsunuz.
Nazey Erdilek: Şöyle ufacık bir şey koyabilirim araya… Bize gelirken güvenli hissediyorlar. “Pandemi sürecinde kendimizi en güvenli hissettiğimiz alan burası oldu evimizden sonra…” Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan, güvendiği ve rahat hissettiği alanda yaratıcı – üretken olabiliyor. Bunu hissettirmek, sadece alan olarak değil mekanın da dışında bir ahali varlığından haberdar olmak… İnsanlara iyi gelen o. Komşuculuk kavramı üzerine yoğun bir alan yaratıyoruz burada… Ve iş birliği… Elektriğiniz suyunuz vs. bunlar bence daha kolay sağlanabilen şeyler… Birbirimizi besliyoruz. Bunların hepsini bir kişi tepeden yapmıyor.
Yaprak Özer: Komşuculukta, “biz” olmakta, “sarmalamakta” İzmir, Türkiye’ye örnek oldu. Siz depremde çok önemli bir rol üstlendiniz, örnek diye anlatır mısınız?
Nazey Erdilek: Biz şanslı insanlardanız. Çünkü yapmak istediğimiz içerikleri ya da hayal ettiğimizi keyif olarak ya da yardım amaçlı işimize dönüştürdük. İşimize dönüştürürken ahaliyle birikerek taştık bu kaplardan… Onlardan biri afet platformuydu. Deprem İzmir için beklenmeyen bir afet, Covid-19 gibi beklenmeyen bir andı. Depremin en büyük yıkım alanı bizim bir sokak ötemizde… ORIGINN’in içinde farklı STK’lar var. Bunlardan bir tanesi, “İhtiyaç Haritası”… Elazığ depreminde çok güzel bir örgütlenme modeliyle bütün sivil toplum kuruluşlarının bir araya geldiği bir yardım çemberi – platformu kurdular. “İzmir’e kurabilir miyiz? Siz kapınızı açar mısınız?” dediler. Herhalde böyle 1 saat bile olmadan koordinasyon platformuna döndük. Sadece mekan olarak değil. Şu ana kadar çalıştığımız bütün kurumlar arayıp, “Ne yapabiliriz? Bize sadece yön gösterin” dediler… Kaosun içinde güzel bir ruha dönüştü.
Afet platformundan birkaç örnek verebilirim. Böyle kriz dönemlerinde herkes çok hızlı bir şekilde bir şey yapmak istiyor ama ne yapmak istediğini bilmiyor. Yardım etmek isterken, bunun tam tersi olabiliyor. Afet platformu, tüm STK’larla beraber İzmir masası kuruldu. Gün içinde yaklaşık 100-150 kişi gelip koordinasyon içinde eğitimler aldı. Sahaya gönderilen gönüllülerin sahadaki kazazedelere ne soracağı, psikolojisini nasıl anlayacağı, nasıl yorumlayacağı, nasıl tespit edeceği aktarıldı… Bisikletliler ortaya çıktı. Kaza anında binalar yıkılınca arabalar giremiyor afet alanlarına… Bisikletli ekiple burada beraber bütün saha gezildi, haritalandırıldı. Hangi sahada kaç tane eksik var? Kaç kazazede var? O gece kaç çadıra ihtiyaç var? İhtiyaç Haritası tabanlı bir haritayla her akşam burada ilk önce 4:30 gibi gönüllülerle, sonra esas koordinasyon merkezi yöneticileriyle toplantılar yapıldı. Örgütlü bir şekilde doğru tespitin yapılması sağlandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi ciddi bir vizyon sergiledi STK’lara kucak açtı… Devletin de desteklediği bir şey oldu. Burada depolar kuruldu. TİDER’in depoları… Herkesin kendi uzmanlık alanına göre sorumluluk sahibi olduğu alanlar oldu.
Yaprak Özer: Buradan şuna gelmek istiyorum. Nesi İzmir’in daha farklı? Türkiye’nin farklı olan bölgeleri eğitimli bölgeler… “Her şeyde ben” demek yerine, “uzmanı olduğumda ben”… Çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve tabii ki İzmirliler hep de ayrı tutuldukları için, biraz da kendi kendilerini çok sarmalamak zorunda kaldıkları için yıllarca birbirine sahip çıkma reaksiyoner bir şekilde güçlü oluyor. Ders alınması gereken, eğitimli ahalinin hali başka oluyor. Eğitimli ahali can kurtarıyor. Önemli öncelikli ayrımını yapabiliyor.
Nazey Erdilek: Doğru… ufak bir şey ekleyebilirim. Gerçekten farkında olan ahali, farkında olan dünya vatandaşı, gerçekten ben değil bizi ortaya koyan düşünce yapısı bizi ileriki günlere bence çok daha mutlulukla ve umutla götürecek. Bunun yanı sıra İzmir’de ne farklılık var dediniz. Mesela dışarıdaki ülkelere giden afet yardımında AFAD’dan Hayata Destek’ten arkadaşlarımızla konuştuğumuzda “Çok yardımcı oldunuz. Yani ben hiçbir depremde hiçbir afette sabah filtre kahveyle karşılanmadım. Hiçbir depremde biz çocuklara yoga eğitimi koymadık çadırlarda… hiçbir zaman mesela çölyak hastaları için özel bir menü hazırlanmadı kazazedelere… Nasıl anlatsam bilemiyorum. Biz burada kahraman gibi karşılandık. Kendi görevimiz dışında çok iyi geldi ve çok iyi bir şey yapıyormuşuz hissiyatına büründük” dediler.
ORIGINNOVATION hareketiyle beraber bir co-creaton düzenledik Afet platformuyla… Müşterek yaratımlar gibi… Bir hekaton formatı aslında… Bir hafta sürüyor ve afet bölgesinin yaşadığı problemlere katılımcılarla beraber hem eğitim hem öğrenim hem proje bazlı bir üretim modeli… O yüzden böyle sadece afet gibi bakmamak, her an o anı yaşıyor olmak ve o anı kapsamlı bir şekilde düşünüp diğerine ne fayda yaratacağım kısmını koyarak yaşama her alanda fark yaratıyor diye düşünüyorum.
Söyleşimizi dinlemek isterseniz…