Yunanlılar parayı mı iyi kullanamadı, zamanı mı? Avrupa’nın tembeli seçildi, ülke ifl as etti. Sırada Portekiz olabilir… Yeni Avrupa Birliği üyesi ülkeler her an düşebilir. Meşguliyette fakir, zamandan zenginler. Almanlar kıtanın en çalışkanı: Çok meşguller! AB’de, ekonominin birimi ‘euro’ olacağına zaman mı olsaydı?…
Çok meşgulüm, siz? Yapılacaklar listesi bitmiyor. Pazartesi oluyor, cuma oluyor. Aybaşı oluyor, ay bitiyor…
Aslında meşguliyet denen şey, psikolojik bir kavrammış. Tabii çalışma saatlerine bakınca ne kadar psikolojik olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bir sürü araştırma var; eğitimli insanlar eğitimsizlerden daha meşgulmüş… New York’ta yaşayan biri Nairobi’de yaşayandan, Londra’da yaşayan da Lima’da yaşayandan daha meşgul! Meşgul olmak bir anlamda zenginlik ifadesi olarak kabul edilebilirmiş, zenginleştikçe meşguliyetiniz artarmış. Meşguliyetiniz arttıkça veriminizin artması, daha çok üretmeniz gerekiyor. Meşguliyet arttıkça zaman fukarası oluyorsunuz.
Yönetim literatürü zaman kavramıyla çok meşgul. Çünkü zaman ekonominin yakıtı! Aslında zaman fiziki olarak hepimiz için aynı. Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan büyük farklarına karşın aynı zaman diliminde. ABD’de ya da Japonya’da yaşayan biriyle aynı saat dilimine olmayabiliriz. Bu, zamanı eşit kullanmayacağımız anlamına gelmiyor. Almanlarla Yunanlılar aynı kıtada, saat farkı toplasanız bir iki, ama farklı galaksilerde yaşıyormuş gibiler.
Nerede yaşarsak yaşayalım, hepimizin günü toplam 24 saat. Herkes için bir saat 60 dakika… Zaman tuhaf bir kavram. Eşit olduğumuz tek birim. Kimsede, diğerinden daha az ya da daha çok olma şansı yok… Fakat herkes tek bir dakika, tek bir saat ya da günü aynı kullanmıyor. Farkımızı cebimizdeki parayla açıklamak en kolayı. Zamanın yarattığıyla kıyaslama yapabilseydik, emin daha rahat anlaşabilirdik.
Zamanla ilişkimizi daha iyi anlatabilmek için şu soruyu sorsam; Ankara’da yaşayanlar ile İstanbul’da yaşayanlar arasında ne tür farklar var. Ankara’nın aklımızla alay ediyor olmasını zamanı farklı yaşamamızla açıklayabilir miyiz? İstanbul’dan Ankara’ya bakınca, harcanan zamanın üretimden çalınmış anlar olduğunu düşünenlerin sayısı azımsanamayacak kadar fazla. Orası konuştukça biz daha fazla çalışmak zorunda kalıyoruz. İstanbul Ankara farkı, New York Nairobi, Londra Lima farkından az değil.
Zamanı iyi kullananlara taze ve çok iyi bir örnek: ABD başkan aday adayı Hillary Clinton. Rekor bağış topladı. 15 Nisan-30 Haziran arasında geliştirdiği kampanya hasılatı toplamı 45 milyon dolar! Mucize deniyor…
Esnek çalışma refahı mı artırır, çalışma hayatını mı bozar?
ABD Başkanı Obama görev süresi dolmadan tarih yazmak istiyor. Kalan zamanı iyi kullanacak ya… Bu hafta içinde çalışma hayatını değiştirecek bir karara imza attı: Esnek çalışma saatleri. Kendi ifadesiyle orta gelir grubunun refah düzeyini artıracağını ifade ediyor. Çok konuşulacak bu yasaya karşı çıkanlar da, durumun Beyaz Saray’ın anlattığı gibi olmadığını ifade edip esnek çalışma düzenin çalışma hayatını alt üst edeceğini, orta gelir grubu için düşünüldüğü ifade edilen yasanın zaten fazla mesai yapmakta olan beyaz yakalı iyi eğitimlileri dışlayacağını, ekonominin olumsuz etkileneceğini söylüyorlar.
Ülkemizde, çalışma hayatı ile ilgili düzenlemeler siyasi nedenlerle hiçbir zaman Ankara’nın öncelik listesine giremedi. Meclis yeni başkanını seçti. Meclis’te yeni yasama döneminde çalışma hayatına ilişkin sorunlar gündemin üst sırasına yerleşir mi sizce? Tabii ki hayır!
İş dünyası, rekabette öne geçebilmek için kendi yöntemleriyle çare üretiyor: Teknoloji. Kar etmek ve büyümek için, verim; verim almak akıllı insan kaynağı… Pahalı bir süreç! Az adamla çok iş yerine, öz adamla verimli iş teknolojiden medet umuyor.
Ofisin nerede olduğu önemini yitiriyor
Dell-Intel Küresel İş Gücü Araştırması’na (12 ülkede 5 bin çalışanla görüşülmüş) göre, küresel anlamda çalışanların yüzde 46’sı teknolojinin daha hızlı iletişim sayesinde üretkenliği artırdığını söylüyor. Ofisin nerede olduğu önemini yitiriyor, iş bitirdiği sürece çalışıyor. Ankara’dakiler pek farkında değiller ama biz İstanbul’da bir yerden bir yere ulaşamıyoruz. Trafik akmıyor. İş kaçıyor. İstanbul’da sokaklarda deli deli dolaşan o kadar çok insan var ki… Parkta banka ofis kuran, ulu orta delicesine havaya konuşan, fiyat teklifi oluşturan, pazarlık yapan… kadın erkek: İşte size gelişen iş gücü! Araştırma, işverenin, performans alabilmek için her şeyi yaptığını gösteriyor. Çalışanın her an her yerden ulaşabilecek olmasını istiyor, hedefi vursun nerede olursa olsun diye düşünüyor, bilgi güvenliğini sağlamak için servet harcıyor.
Teknoloji, zamanla birey ilişkisinde kaldıraç. Bize daha esnek çalışma hayatı sunduğunu sanıyoruz. Bir anlamda doğru ama bir tanesi bu. Esnek olmanın yanı sıra rol ve tanımlar değişiyor. Patron ile çalışan arasındaki kalın duvar inceliyor. Çalışma temposu ve şekli açısından görülen o ki inceldiği yerden kopacak.
Harvard Üniversitesi, bin kişi üzerinde bir araştırma yapmış; katılımcıların yüzde 94’ü haftada minimum 50 saat, yarıdan fazlası 65 saat üzerinde çalışıyor. Günde 13 saatten fazla demek. Bir başka araştırmaya göre akıllı telefon kullananların yüzde 60’ı günde 13,5 saat iş yerine bağlı performans gösteriyor. Performans için tek cihaz yetmiyor, aynı anda birden çok cihaz kullanılıyor. Ofisin en şahane yanı sosyalleşmekmiş… Google, Apple gibi firmalar kendilerine uzay üssü gibi yeni ofisler inşa ettiler. Mimari dergilerde boy boy fotoğrafl arı çıkıyor. Kimin kaçta geldiği ne yaptığı ayrı bir inceleme konusu.
Ofisin en şahane yanı, sosyalleşmekmiş.
Evden çalışmanın en şahane yanı ise ofise gidenden birkaç saat daha fazla uyuyabilmek, daha az otomobil kullanmakmış.
Güney Koreli Samsung esnek çalışmayı benimseyen son teknoloji devi. Firma daha önce tasarım ve araştırma geliştirme ekibinin esnek çalışma yapmasına olanak sağlamıştı, şimdi esneğin sınırlarını tüm çalışanlara açtı. Bazı kısıtlamaları var tabii: Esnek çalışan her gün en az 4 saat ofiste geçirecek, haftada 40 çalışma saatini dolduracak. Samsung yeni sistemi diğer ülkelere de kaydıracakmış.
Türk iş ortamları dünya üzerinde geleneksel konumunu koruyanlardan. Çalışanların yüzde 98’nin öyle ya da böyle mutlaka ofise gittiği ya da ofiste çalıştığı tespit edilmiş. Gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında en fazla ofis çalışması yapan ülke Türkiye, en az açık ofis olan ülke Türkiye. Türkiye’de çalışanların yüzde 79’u için en güncel teknolojiye sahip olmak çok önemli. Buna karşın ille de yüz yüze görüşeceğim diye tutturuyor. Telefonla görüşmek yetmiyor, aynı yoğunlukla mesajlaşıyor. İlginçtir, ofiste yanında oturana bile e-mail göndermeyi tercih ediyor. Çok çalıştığı için mi, işi işte bitiremediği için mi anlayamadım, Türkler eve herkesten daha fazla iş götürüyor. Türk çalışanın ofisten kopabileceğine ihtimal verilmiyor.
Sorumu tekrarlamamı ister misiniz: Kaç paranız var, ne kadar zenginsiniz? Şirket ciro ve karına ilave olarak verimliliği ölçebiliyor musunuz?