Kadınca Başarı Hikayesi…

Intel Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Bölge Başkanı Ayşegül İldeniz

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Afrika, Ortadoğu bölgesinde 1.2 milyar nüfuslu 67 ülkenin başında.  Güney’de Güney Afrika’dan başlıyor; Doğu’da Kenya, Tanzanya, Uganda’ya uzanıyor. Batı’da Nijerya, Kuzey Afrika’da Fas’tan başlayarak Cezayir, Tunus, Mısır’a kadar gidiyor. Körfez Ülkelerine geçince, Abu Dhabi’den Suudi Arabistan, Umman, karaya doğru Lübnan, Suriye ve Türkiye’yle tamamlıyor… 12 genel müdürün bağlı olduğu bir başkanlık ve 35  ülkede de fiziksel olarak ofis… Bir Türk, bir kadın…

Yaprak Özer: Vaktiyle siz, Intel Türkiye Genel Müdürü’ydünüz değil mi? Intel yapısında bir Çinli kadın yöneticinin yükselme grafiğinden etkilenmiş, “Ben neden bölgeye başkan olmayayım”  demişsiniz, doğru mu?

Ayşegül İldeniz: Evet, o zaman Sophia Chew global olan bütün kanalların başkanı olmuştu ve Türkiye’ye gelmişti. O kadar az kadın yönetici var ki; beni görünce, ben de onu görünce birbirimizi bulduk ve uzun uzun muhabbetler ettik.

Yaprak Özer: O mu sizi yüreklendirdi?

Ayşegül İldeniz: Biraz öyle oldu. Onu ve başarısını, ayrıca normal hayatını çok dengeli ve başarılı bir şekilde yürüttüğünü görüp beni yüreklendirince, ben de “Neden olmasın?” dedim, “Ben de, belki de Türkiye’nin dışındaki daha büyük bir bölge için aday olabilirim” diye düşündüm ve tabi ki ilk orada tohumları atıldı, denebilir.

Yaprak Özer: Türk şirketlerinde alışık olduğumuz bir şey değil talip olabilmek. Anlıyorum ki, sizin şirket kültürünüz buna çok müsait, bir de cesaretiniz…

Ayşegül İldeniz: Tabi, kesinlikle. Bizim, özellikle kadın yöneticilere dair birçok programımız var ve aslında ben de, Intel’in içinde global bir projeyi yürütüyorum. Hem ciddi bir kariyer planması yapıyoruz, hem de son derece adil bir yöntem ile gelecek üst düzey yöneticilerimizi seçmeye çalışıyoruz ve onları, o rollerde büyüyebilecekleri daha iyi pozisyonlara getiriyoruz, nasıl yaptıklarına bakıyoruz. Tabi Türkiye Genel Müdürü olmam, oradaki başarımın şimdiki rolüme çok büyük bir katkısı, etkisi oldu; ama dediğiniz gibi, bence o şirketin içindeki, o yatay bakış açısı, farklı geçmişlerden gelen insanlara hak verme, onlara şans verme olanağının muhakkak bende de, benden sonra atadığımız arkadaşlarımızda da çok yararı oldu.

Yaprak Özer: Yine bir kadın var Türkiye’nin başında.

Ayşegül İldeniz: Bir kadın vardı, şimdi bir erkeği atadık. Çiğdem benimle birlikte şimdi, bölgenin İş Geliştirme Müdürü. Gene bana bağlı çalışıyor.

Yaprak Özer: Pozitif ayrımcılık mı var?

Ayşegül İldeniz: Hayır, pozitif ayrımcılık yok açıkçası. Bizde şöyle; özellikle daha fazla şans değil, ama adil şans vermeye çalışıyoruz ve o anlamda da, daha hızlandırılmış liderlik ve yöneticilik eğitimlerimiz var.

Yaprak Özer: “Adil şans” ne demek? Yani ben ve yanımda bir erkek, ikimiz de aynı eğitim, aynı yeteneklerdeyiz, bu durumda hangisini seçiyorsunuz? Beni mi seçersiniz, yoksa erkeği mi seçersiniz?

Ayşegül İldeniz: Daha fazla deneyimi ve o işe en uygunu seçiyoruz. Cinsiyetle ilgili böyle bir şey yok.

Yaprak Özer: Sizin bulunduğunuz noktada çok sayıda da kadın yönetici yok anladığım kadarıyla, değil mi?

Ayşegül İldeniz: Yok, evet.

Yaprak Özer: Intel’in Avrupa Yönetim Kurulu’nda, iki kadından bir tanesisiniz.

Ayşegül İldeniz: Doğru. Yönetim kurulunda 16 kişiyiz ve iki tane kadın var.

Yaprak Özer: Diğer kadının milliyeti ne?

Ayşegül İldeniz: O, Fransız ve çok keyifli bir tesadüf ki; benden üç yıl sonra onu atadılar. O da Fransa’nın Genel Müdürü’ydü.

Yaprak Özer: Bundan sonra kafanızda, hedefinizde, gözünüzde, gönlünüzde ne var?

Ayşegül İldeniz: Açıkcası dünya çok büyük bir yer. Global bir dünyada yaşıyoruz artık ve teknoloji de insanı farklı noktalara götürebilen bir gereç, hepimize verilebilen bir şey. Ben yakın zamanda mesela; global olarak bütün gelişmekte olan ülkelerin üzerine çalışıyorum. Şu andaki işimin yanında, şirket, bana çok büyük bir proje verdi. Bütün gelişmekte olan ülkeler üzerine, CEO’muza ve Yönetim Kurulu’muza rapor ediyorum. Dünyanın yüzde 85’nin yaşadığı bütün ülkeler; içinde Çin de, Hindistan da, Latin Amerika da ve Malezya da var. Çok geniş bir perspektifte.

Yaprak Özer: Nedir göreviniz? Ne ortaya koyuyorsunuz?

Ayşegül İldeniz: Benim görevim, şirketimizin devinimine ve dinamizmine uygun bir şekilde stratejiler üretmek. Bunun üzerine de global bir çalışma grubum var.  Onlarla birlikte zaman zaman CEO’muza ve Yönetim Kurulu’muza sunumlar yapıyoruz, rapor veriyoruz ve onlara gitmemiz gereken gelecek 5 ya da 10 içindeki tavsiyeleri veriyoruz ve ciddi staratejik değişiklikler yapılması veya yatırım konusunda gelişmekte olan ülkelerde, daha aktif bir şekilde Intel’in yer alması için önerilerde bulunuyoruz.

Yaprak Özer: Ne kadar büyük bir şirket olduğunuzu nelerle ifade edebilirsiniz?

Ayşegül İldeniz: Dünya’nın en büyük mikro işlemci şirketi diyebiliriz. 54 Milyon dolardı geçen seneki cirosu ve ciddi şekilde büyümeyi sürdüren bir şirket. Son 10 yılına baktığınız zaman, cirosunu devamlı arttıran, özellikle de micro işlemci pazar segmentinde de, yaklaşık yüzde 90 civarında pazar payı olan bir şirket. Neredeyse kullandığınız bütün bilgisayarların içindeki beyinlerin içerisinde var.

Yaprak Özer: Bir gününüz nasıl geçer? 67 ülkenin hepsine gider misiniz, gitmeniz gerekir mi, 12 tane genel müdürle ne kadar zamanda bir görüşürsünüz? Sabah kalktığınızda nasıl bir güne uyanıyorsunuz?

Ayşegül İldeniz: Ben genelde zamanımın yarısında seyahat ediyorum. Eğer bir hesap yaparsak, ayın yarısı, iki hafta civarında. Aynı o rutinde olmayabilir, bazen her hafta seyahat ediyorum iki ay boyunca, bazen hiç seyahat etmiyorum; ama yüzde 50 diyebiliriz. aslında ben seyahat sırasında – tabi çok erken başlıyorum güne- ve devamlı müşteri toplantıları ayrıca bizim projelerin koordinasyonu ve gözden geçirilmesi, genelde ben stratejik şeylere bakıyorum. Gelecek beş yıl neyi planlıyoruz, doğru insanları işe almış mıyız, takımımızın organizasyonel yetenekleri yerinde mi gibi günlük işlerden biraz daha uzak bakış açısına sahibim.

Yaprak Özer: Hem makro hem de gelecek değil mi?

Ayşegül İldeniz: Makro ve stratejik olarak. Aynı zamanda Türkiye’de bulunduğum zamanlarda, genelde onda da erken, ilk önce güne geceleyin gelmiş olan çünkü hepimizin zaman dilimleri farklı yani -5 ile -2 arasındaki zaman diliminde opere ettiğimiz için sabah erkenden, 7 ile 8:30 arası herhalde bir e-postalarımı kontrol ediyorum, daha sonra işte ya da evde çalışmaya devam ediyorum. Akşam üstü de çeşitli sosyal faaliyetlerimi iş dışındaki arkadaşlarımla yapıyorum.

Yaprak Özer: Sosyal faaliyet biliyorsunuz hala öyle mi?

Ayşegül İldeniz: Kesinlikle, evet. Hayatımın çok önemli bir kısmını oluşturuyor.

Yaprak Özer: Yani iş ve kendi kendinizle, ailenizle bir denge kurabildiğinizi söyleyebilir misiniz?

Ayşegül İldeniz: Şimdi, herkesin dengesi tabi kendine. Onun için bilmiyorum, kendimce dengeli olduğumu düşünüyorum.

Yaprak Özer: “-5 ile -2” deyince; bu denge nasıl kurulur bilmiyorum. “-5 ile -2” dediğiniz, 24 saat içerisinde dünyanın bir tarafı uyanık, bir tarafının uyuyor olduğu zamanda da çalışıldığı için, siz hep arayı kapıyorsunuz galiba değil mi?

Ayşegül İldeniz: Zaman yönetimi, neredeyse “bir numaralı görevim” diyebiliriz ve o zamanı yönetemediğiniz anda da, ne işler yürür ne siz sağlıklı bir insan olarak fonksiyon göstermeye devam edebilirsiniz. O anlamda, zamanı çok iyi planlıyorum. Haftasonları kesinlikle çalışmam. Zorunda olmadığım müddetçe hiçbir şekilde çalışmam.

Yaprak Özer: Ne yaparsınız?

Ayşegül İldeniz: Son zamanlarda yelken yapıyorum. Çok ciddi bir seyahat tutkum vardır.

Yaprak Özer: Bu kadar geziyor olmanıza rağmen.

Ayşegül İldeniz: Aynen. İşten bağımsız olmak üzere, gittiğim ve benimle hiç alakası olmayan bir sürü ülkeye seyahat ettim. Sırt çantamla gidiyorum ve özellikle benim ilgi alanım arkeoloji olduğu için, oralardaki tarihsel ve arkeolojik yerleri seyahat etmek için gidiyorum. Dağlara tırmanıyorum, en son Etiyopya’daydım mesela. Etiyopya’da babunları görmeye gittim ve bir sürü fotoğraf çektim Etiyopya Dağları’nda.

Yaprak Özer: Buralara tek başınıza gitmiyorsunuz herhalde.

Ayşegül İldeniz: Arkadaşlarımla.

Yaprak Özer: Grup halinde gidiyorsunuz.

Ayşegül İldeniz: Bazen. Pek grup seyahati tercih etmiyorum, iki üç kişilik gruplar halinde gitmeyi tercih ediyorum.

Yaprak Özer: Neden? Size ayak uyduramıyorlar mı?

Ayşegül İldeniz: Yok, estağfurullah. Kendime özel programımı kendim çıkarıyorum. Bir yol yapıyorum, en büyük keyifim o. Uçaklarda böyle uzun uzun haritalari çalışıp, gitmem gereken ve görmem gereken tarihsel yerleri çıkarıyorum. En keyifli kısmı da; oralara nasıl gideceğiniz. Yelkenle de gidebilirsiniz, motorsikletle de gidebilirsiniz, 4×4 ile de gidebilirsiniz, yürüyerek ya da dağa tırmanarak gidebilirsiniz.

Yaprak Özer: Motorsikleti yalnızca hafta sonları mı kullanıyorsunuz?

Ayşegül İldeniz: Bazen yolculuklar yapıyoruz. Çok keyifli bir uluslararası grubumuz var, mesela en son Dubai’nin Kuzey’inde, çölde beraber motorsiklet yaptık arkadaşlarla.

Yaprak Özer: Ne kadar sürüyor mesela böyle bir yolculuk? Safari gibi bir şey herhalde.

Ayşegül İldeniz: Dört günlüğüne gidiyoruz mesela ya da üç günlüğüne gidiyoruz. En son Kuzey Afrika’da, İskenderiye’den Batı Sınırı’na, Libya Sınırı’na kadar gittik. Orada çok güzel bir yol yaptık arkadaşlarla.

Yaprak Özer: Kaç kişidir, mesela bu grup?

Ayşegül İldeniz: Bu grubumuz daha büyükçe. Yedi ile 11 arası motorsiklet oluyor. Gayet küçük bir grup, herkes birbirini tanıyor ve o grupla yıllardır seyahat ediyoruz. Bir de daha ufak Türkiye’deki dostlarımla beraber iki üç motorlu bir grubumuz var. Onlarla Balkanlar’ı gezdik, İtalya’ya gittik vs gibi…

Yaprak Özer: Bu fiziki aktiviteleri yaparken beyininiz mi boşalıyor?

Ayşegül İldeniz: Birkaç şey var. Birincisi, bu kadar ülkeden, bir gün benim sorumlu olmuş olmam ya da o yüzden mi sorumluyum acaba? Yani onları da tartışabiliriz; ben hem farklı kültürlere hem tarihe hem insanların kendileri hakkında ne düşündüklerine çok ilgi duyuyorum. Onun için, her fırsatta gidip farklı, bilmediğim kültürlerdeki insanlarla oturup muhabbet etmek benim için en büyük keyif. Görmediğim, bizim ülkemize benzemeyen, benim geçmişime benzemeyen insanlarla bir arada olmak istiyorum. Hem işimde bunu yapabiliyorum, hem işimin dışındaki hayatımın bir parçası olarak zenginleştirmeye çalışıyorum, onları tanımayı, anlamayı. Bir bununla alakalı kısım var, bir de bu hız olayı; yani teknoloji sayesinde diyorsunuz ya. 24 saat hiç durmayan bir döngü var etrafımda, onun bitmesini istemiyorum, çok seviyorum onu, adrenalin tutkusu dediğimiz şey de o.

Yaprak Özer:Bu arada neler okursunuz? Beyninizi nasıl besliyorsunuz?

Ayşegül İldeniz: Ben genelde çok tarih okuyorum. Yaklaşık 12 yıldır çok yoğun arkeoloji okuyorum, arkeolojinin de belirli zamanları var ilgimi çeken, o konuda çok okuyorum. Bir de şimdi ilginç bir şey; son iki üç yıldır, herhalde bu Ortadoğu’da ve Afrika’da çok gezdiğim için, yakın tarihe de çok merak sardım. Son 200 yılı okumaya başladım ve orada gelişen politik kitaplar çok okuyorum. En yakın zamanda mesela, Afganistan ve Pakistan’daki olaylar üzerine bir sürü kitap aldım, onu okuyorum. Bazen böyle 3-5 yılda bir antik dillere olan merakım tekrar geliyor. Bir ara Hititçe çalışmıştım, sonra Sümerce çalışmıştım, şimdi diyorum; “Bu Sami diller, işte Arapça vs, onları mı bir daha çalışayım?”

Yaprak Özer: Faydasını görüyor musunuz?

Ayşegül İldeniz: Yok, hayır. Bu fayda için yapılan bir şey değil, işimle de alakası yok; ama daha çok, ‘İnsanın beyni nasıl çalışıyor ve niçin bu kadar farklı düşünebiliyoruz?’ Yani kelimeleri, biz Türkler nasıl sonuna ekler ekleyerek kullanıyoruz, çok ilginçtir ki; Sümerliler de aynı şekilde kullanıyorlar. Dünyada çok az dilde böyle. Türkçe Ural-Altay dil ailesinde, bir de Sümerce’de var bu. Halbuki, Hint-Avrupa dil ailesiyle hiçbir alakası yok, Araplar da öyle konuşmuyor. Bizim düşüncemizi de etkilediğini düşünüyorum, öyle hoşuma gidiyor bunları bilmek.

Yaprak Özer: Bu coğrafyalarda aslında son dönemde çok siyasi ve ekonomik krizler yaşandı. Ekonomik kriz elbette sizi de etkiliyordur; ama siyasi kriz bütün dünyayı bambaşka boyutlarda etkiliyor. “Mısır en büyük organizasyonlarımızdan bir tanesi” dediniz, Kuzey Afrika dediniz, orada Libya çok yakın tarihte siyasi krizler yaşadı, yaşamakta… Nasıl etkilendiniz buralarda? Bu süreler içerisinde seyahat ediyor musunuz? İsrail ile ilişkilerimiz limoni olunca sizin de hayatınız etkileniyor mu?

Ayşegül İldeniz: Çok zor. Bölge yönetimimizde hiç durmayan bir kriz yönetimi masamız var. Biz biraz alışığız bunlara; çünkü dediğiniz gibi, birkaç yıl önceki Lübnan’ın İsrail tarafından işgal edilmesi olayında da yaşadık bunları. Lübnan ofisimizi kapatmak zorunda kaldık.Oradaki arkadaşları apar topar gemiyle Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye tahliye ettik vs. Mısır olayı olduğu zaman da bir süreliğine – çünkü orada baya büyük bir ofisimiz var – yaklaşık bir üç ay civarında, ofisimiz olağanüstü bir durum olarak opere etti. Ben yaklaşık altı kere gittim Mısır’a, sırf geçen yıl, 2011 yılında, en önem verdiğim ülkelerden bir tanesi. Bizim aynı zamanda orada yatırımımız da var. Yani Ortadoğu’daki bir üretim tessisimizin bir kısmı orada. Onun için sırf bu yüzden, bizim için Mısır çok önemli bir ülke ve yüzlerce insanın hayatından, bütün ailelerinden bahsediyoruz. O anlamda çok sık gittim ve arkadaşların moralini iyi tutmamız gerekiyordu. Orada yeni kurulan hükümetle bir an önce ilişkilerimizi kurduk ve onlarla görüştük; yani başbakanla, bakanlarla. Onu da sürdürmem gerekiyor benim bir şekilde.

Yaprak Özer: Tabi, sizin görevlerinizden önemli bir bölümü de yalnızca sizin operasyonlarınız değil; bulunduğunuz ülkelerdeki hükümetlerle ilişkiler. Bununla ilgili çok değişik dengelerin olduğu kesin, her ülkenin dinamiği birbirlerinden farklı. Nasıl bir hazırlık ya da nasıl bu görev için hazırlandınız? Bize anlatabilir misiniz?

Ayşegül İldeniz: Şimdi, bizim açıkçası devlete yaklaşımımız biraz “kazan kazan” ilkesine göre, öyle özetleyebilirim. Biz, bu ülkeye yatırım yapmazsak; karşılığında bir şey almamalıyız, alamayız da, mantıklı değil. Yani o anlamda, hep Türkiye Cumhuriyet’i için ne yapmalıyız? O, bu ülkenin çıkarları için doğru olan bizim hangi faaliyetlerimizi burada yapmalıyız; ikisi koşut, paralel gidiyorlar. Mısır’da da aynı politikayı izliyoruz, Güney Afrika Cümhuriyeti’nde de o politikayı izliyoruz. Türkiye’deki bazılarımız tabi ki biraz daha gelişmiş; ben burayı merkez olarak kullandığım ve bütün bölgesel yöneticilerim İstanbul’da benimle birlikte oturduğu ve hepsi Türk olduğu için. Tabi, kendi ülkemizde yapmak istediğimiz, gönlümüzde o yatan o arslanların hepsinin boyutu çok daha büyük öbür ülkelere nazaran. Bu anlamda, açıkçası; daha çok sosyal sorumluluk faaliyetlerine biz çok önem verdik, esas ilk genel müdür olduğum zaman ve daha sonra bölge başkanlığına geçtiğim zamanlarda…

Yaprak Özer: Yalnızca Türkiye’den mi söz ediyoruz, yoksa bütün bölgeden mi söz ediyoruz?

Ayşegül İldeniz: Şimdi, onu anlatacağım. Türkiye’mizi bir baz olarak kulladık ve biz burada çok değişik ve kapsamlı bir program başlattık Türkiye Hükümeti ile beraber. Bütün bölgeye, eğitim programını ilk buraya getirdik biz, daha sonra onu yaygınlaştırıp yerel bilgisayar üreticilerine göre bir program yaptık ve ondan sonra da, 67 ülkenin en önemlilerine ihraç ettik. Bu program benim bölgemden çıktı ve global bir program haline geldi; çünkü çok kapsamlı ve devlerle ile “kazan kazan”, yani o devletin ne istediğini anlayıp ona eğitim faaliyeti mi gerekiyor, yoksa içerik faaliyeti mi gerekiyor, üniversitelerine mi yatırım yapılması lazım; araştırma ve geliştirmeyle anladıktan sonra ona dair bir katkı yapılıyor.

Yaprak Özer: İndirekt de olsa, sizin ilişkilerinizi aslında artırıyor.

Ayşegül İldeniz: Evet, artırıyor ve destek oluyor. O anlamda da bu, şu anda global olarak yaklaşık 120 ülkede uygulanan bir program haline geldi. Adı da var, “World Ahead”. Amerika’da bir isim koydular bu programa ve bizim ülkemizden çıktı bu program.

Yaprak Özer: Geleceği planlıyorsunuz, geleceği kendi kurumunuz için planlıyorsunuz, teknolojinin çok içerisindesiniz, her şeyin içerisindesiniz, bilgisayarın içerisindesiniz… Derimizin altında mikro işlemci hayal mi, yakın gelecekte chipli insanlar mı olacağız?

Ayşegül İldeniz:Biz, insanın fiziksel varlığının içine teknolojiyi entegre atmeyi, baya bir zaman önce yaptık. İnsanın çeşitli istatistiklerini, kan şekerini, tansiyonunu, yaşını, sağlık durumunu, kontrol edebildiğiniz bu derinin altına konan chipler bugün bir gerçek ve var. Kullanılıyor mu? Hayır.

Yaprak Özer: Neden?

Ayşegül İldeniz: Çünkü onun genel olarak bütün sisteme bağlı olması lazım.

Yaprak Özer: Korkutuyor olabilir mi?

Ayşegül İldeniz: Olabilir, tabiki de. Mesela Amerika’da sigorta şirketlerinin sahip olduğu gücü düşünürsek ve herkesi o şekilde kontrol ettiğini, bu keyifsiz, çok olumsuz noktalara da çekilebilir; ama aynı şekilde, 80 yaşında bir insanın evinin içinde sağlıklı bir hayatını sürdürdüğü sırada monitör edilmesi de, onun hayatının yaşam kalitesini arttırabilir. Yani teknoloji bir gereç sonucunda, onu nasıl kullandığımız ile bağlantılı bunların hepsi. Ama bence burada önemli öykü, teknolojik alt yapı çok hızlı bir şekilde gelişiyor ve bunu ne kadar sofistike yapmak istersek, o kadar sofistike bir halde, çok daha geniş bir sağlık ağının içine oturmuş bir birey haline geliriz. Yani teknoloji sayesinde, insanların hastaneye ya da bir sağlık ocağına gitmesi gerekmeyeceği noktalara getirelebilecek günler çok yakında diye düşünüyorum.

Yaprak Özer: Bulduğum bir takım araştırmalar var; “Türk Halkının internet alışkanlıkları” çok da ilgimi çekti. En hızlı yükselen aramalar internette; Muhteşem Yüzyıl çıkıyor, ondan sonra e-Devlet, üçüncüsü Adını Feriha Koydum dizisi çıkıyor. Haber aramalarına bakınca; ilk üç Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray diye gidiyor. Tatil aramalarında ise; Puket Adaları, Barbados, Disneyland, Paris gibi şeyler var. Ne diyorsunuz, siz bunlara?

Ayşegül İldeniz: Çok keyifli. Bizim halkımızın teknoloji ile olan aşkını, hiç kimseye anlatamıyorum ben. Buraya gelen başkan yardımcılarına, CEO’lara anlatamıyorum. Diyorlar ki; “Nüfusunuz belli. 70 milyon insan yaşıyor. Nasıl olur da Facebook kullanımında dünyanın üçüncüsü, Msn kullanımında dünyanın altıncısı, işte nüfusun yüzde 40’ına yakını internet kullanıyor?”  O kadar çok seviyoruz ki teknolojiyi. Magazinsel ya da son derece basit, hergün yaşadığımız, kendimizi ifade ettiğimiz her şeyi teknoloji üzerinden bir şekilde belirtmek istiyor bizim halkımız.

Yaprak Özer: Sizi şaşırtmaya devam edeyim mi?

Ayşegül İldeniz: Buyurun.

Yaprak Özer: Bir araştırma yapılmış gene, denmiş ki; “Sevgilimden vezgeçerim, telefonumdan vazgeçmem”… Mobil cihaz, pek çoğu için bir “yaşam tarzı”.

Ayşegül İldeniz: Bu söylediğiniz şey çok global bir fenomen. Sadece Türkiye’de değil, Amerika’da da aynı şey, Endonezya’da da aynı şey, Çin’de de aynı şey, Brezilya’da da aynı şey. İnsanlar cep telefonsuz yaşayamıyorlar, teknolojisiz yaşayamıyorlar ve özellikle cep telefonuyla aralarındaki ilişki çok ilginç. Şunu okudum ben, biz Intel olarak bir araştırma yaptık; cep telofonunu en iyi arkadaşı olarak görenler birincisi, ikincisi de toplumla olan ilişkimi sağlayan araç olarak görüyorlar, yani konuşmak istiyorlar. İletişim kurabildikleri araç olarak görüyorlar. Çok önemli, çok güzel bir şey bu. Şöyle diyelim; dünyada beş milyar cep telefonu kullanıcısı var ve internet kullanıcılarının sayıları da neredeyse 2.5 milyarı buldu.

Yaprak Özer: Türkiye’de 24 milyon internet kullanıcısı var. 2.5 milyon kişi internetten alışveriş yapıyor. 8.2 milyon kişi interneti cep telefonundan kullanmayı tercih ediyor. Bu akıl alır gibi değil diye düşünüyorum; fakat cinsiyet dağılımında kadınların internet ve bilgisayarla tanışıklığı, erkeklere göre çok düşük. Buna ne diyorsunuz?

Ayşegül İldeniz: Daha alacak çok yolumuz var. Bu, Türkiye’nin mozaiğinin internette bir yansıması, daha farklısı değil. Nasıl kızlarımız daha az okula gidiyor, daha az üniversite bitiriyor, daha az lise mezunu oluyor ise; aynı şekilde de interneti daha az kullanıyorlar. Kadın ve Bilişim Platform’unu kurduğumdan beri, kadın ve teknoloji konusunda çok hassasım. Bulunduğum bütün ortamlarda, Bilişim Vakfı’nda da, TÜSİAD’da da, Kadın ve Bilişim Platformu’nda da hiç durmadan kadınların aslında teknolojiyi kendinlerini ifade etmeleri için, hayatta bir adım öne çıkabilmek için bir gereç olarak kullanmalarının gerektiğini söylüyorum. İlk bu platformu kurduğumda bir hanımefendi geldi, asla unutmuyorum bu söylediğini, dedi ki; “Benim evimde bilgisayarı oğlum kullanıyor”. Baba kullanıyor akşam, hanımefendiye kullandırtmıyorlar bilgisayarı.Yanına yaklaştığı zaman; “Sen bozarsın, diye dokundurtmuyorlar bu bilgisayarı” dedi, “Kızım, ben buraya geldim, öğrenip bunu evimde kullanmak istiyorum, yeter artık!” dedi ve hiç unutmuyorum onun gözündeki şevki. “Ben evimde değerli hissetmek istiyorum kendimi, bütün arkadaşlarım kullanıyorlar; onların girdikleri sitelere ben de girmek istiyorum” diyen hanımlar var. Aslında bizim kadınlarımız, birçok noktada öne çıkmak istiyorlar, yetenekleri de var; ama bu çağın teknolojik gereçlerini, onlara bir sunabilsek, çok daha şahane adımlar atabiliyorlar. Mesela bir sürü girişimci kızımız var, kadınımız var ve internet üzerinden çok güzel işler yapıyorlar. Onları desteklemeye çabalıyoruz ve güzel şeyler oluyor.

Yaprak Özer: Annenin bilgisayar kullandığı hane oranı; yüzde 18’miş. Kadınlar arasında internetin ne olduğunu çok sayıda duymayan  var; fakat yine, çocuklar bilgisayar kullanmalılar, diye yanıt veriyorlar. Siz Türkiye’nin eğitimde bilgisayarlaşmasında var mısınız?

Ayşegül İldeniz: “Intel Öğrenci” ve “Intel Öğretmen Programı” diye iki programımız var. 2004 yılından beri Milli Eğitim Bakanlığı ile geliştirdiğimiz programlar var. Türkiye’deki ilk bölgeden yola çıkarak yaptığımız bir program ile 185 bin adet öğretmenimizi, bilgisayar üzerinden eğitim yapar hale getirdik.

Yaprak Özer: Öğretmenin bilgisayarla buluşması, gözden kaçırdığımız noktalardan bir tanesi diye altını çizmek isterim aslında.

Ayşegül İldeniz: Van’da bir okula gitmiştim. Fi tarihinde bir bilgisayar laboratuvarı bağışında bulunduk, hem de oradaki Intel tarafından eğitilen öğretmenlerimizle bir araya gelelim, neler yapıyorlar, onu dinleyelim dedik. Bir hanım öğretmenimiz geldi ve şunu söyledi bize; “Ben, bu bilgisayarı kullanmayı öğrenmeden önce okuldaki herhangi bir öğretmenden bir tanesiydim. Bunu öğrendikten sonra ve öğrencilerim bunu keşfedince, birden okulun en popüler öğretmeni haline geldim. Bana duyulan saygı miktarı, onla çarpıldı” dedi. Çünkü çocuklar zaten biliyorlar; ama öğretmenlerinin bilmediğini düşünüyorlar ve teknoloji bakımından ciddiye almıyorlar. Fakat öğretmenlerimiz o konuda kompetan olunca, hem kendilerine güvenleri yerine geliyor hem de öğrencilerine çok daha iyi verebiliyorlar bir şeyleri. O anlamda keyifli bir örnekti. Bunun yanında, bir de öğrenci programımız var. Bu programda da, daha şehir dışındaki, mali durumu daha zor olan bölgelerdeki öğrencilerimizi okullardaki bilgisayarları kullanma ortamını açıyoruz ve gönüllüler sayesinde ödevlerini yapabiliyorlar, internette ne yapmaları gerekiyorsa iletişimlerini sağlıyorlar. Bu program sayesinde Türkiye’de yaklaşık 80 bin tane öğrenciye ulaşıyoruz.

Yaprak Özer: Harika. Peki, “Teknokadın” diye bir projeniz var; ama siz ne kadar teknolojiyi kullanıyorsunuz? Mesela, bir sürü telefonunuz, bir sürü bilgisayarınız, aynı anda bir sürü şeyler mi yapıyorsunuz? Biraz kendinizden söz eder misiniz?

Ayşegül İldeniz: Elbette ben çok teknik bir insan kesinlikle değilim. Ben sadece teknolojiyi kullanan bir insanım ve çok az kullanıyorum.

Yaprak Özer: Nasıl? Ne demek, bu?

Ayşegül İldeniz: Yani işimi, bir kere kesinlikle bilgisayarımda yapıyorum, başka türlü yapamıyorum.

Yaprak Özer: Kağıt yok mudur?

Ayşegül İldeniz: Kağıt yok hiç. İşte bankaya bir şey imzalamam gerektiği zamanlar dışında; e-posta, mektuplaşma… Benim bütün iletişimim internet üzerinden oluyor. Telefonlarımı da, genelde internet üzerinden yapıyorum, telekonferans aracılığı ile yapıyorum, onu da dijital ortamda. Benim zaten nerede bulunduğum çok önemli değil, bir ofise ihtiyacım yok. Benim ofisim, elimdeki akıllı telefon ve o akıllı dizüstü bilgisayar. Başa hiçbir şeyim yok. İki tane teknik alet ile bu 67 tane ülkeyi yönetebiliyorum, hayatımı idame ettirebiliyorum, dostlarımla, sevdiklerimle, ailemle hiç durmadan, iletişimimi koparmadan yani zamanının çoğunda seyahat eden bir insan olarak bunların hepsini yerine getirebiliyorum. Başka hiçbir şeye ihtiyacım yok.

Yaprak Özer: Ve üstelik de bu bulunduğunuz yerlerin bir kısmında herhalde çok da uygun ortamlarda olmayabiliyorsunuz değil mi?

Ayşegül İldeniz: Tabi. Yani 3G bağlantısı yoksa, önemi yok. 2G bağlantısı var, çok basit bir telefonla bütün işlerimi halledebiliyorum.

Yaprak Özer: Bölgenizdeki Nijerya’da bilgisayar elma, armut almak gibi satın alınıyormuş, doğru mu? 

Ayşegül İldeniz: Şöyle; Afrika’nın farklı yerlerinde ikinci el olayı çok yaygın. Gelişmiş olan ülkelerden oraya bilgisayarlar yollanıyor ve çok kötü bir halde onları alıp adam ediyorlar, toparlıyorlar ve bir bilgisayar pazarı var. Bizim bildiğimiz semt pazarında satılan sebze halindeki gibi bir yolun ortasında, minicik bir şey var, sağınızda ve solunuzda bilgisayar dağları var, onların arasında monitörler, kasalar, ana kartlar… Ne isterseniz var. Oradan onları tek tek elinizle seçiyorsunuz, adam da orada 3 liraya-5 liraya onları alıyor, içeride bir şekilde topluyorlar ve size sunuyorlar.

Yaprak Özer: İçeride bir şekilde topluyorlar…

Ayşegül İldeniz: Tabi tabi, onları çalışır bir hale getiriyorlar; ama bu sağlıklı mıdır, kaç yıl gider bu bilgisayar, bir işinizi görür mü, ayrıca tartışabiliriz. Tabi ben bunları görünce çok üzülüyürum; çünkü gelişmekte olan ülkelerde insanların bir tane parası var, 3 tane parası yok. O tek parayı da en iyi ve işinizi en iyi görecek, en yeni şeye harcamak gerekir. Böyle toplama, derleme, markası olmayan, garantisi olmayan, bir kere bozulsa çöpe atacağınız şeylere para harcamamak lazım; ama bu da hayatın gerçeği.

Yaprak Özer: Bir sonraki macera turunuz nereye?

Ayşegül İldeniz: Orta Amerika’ya gideceğim.

Yaprak Özer: Ne yapacaksınız? Motorsiklet mi yapacaksınız?

Ayşegül İldeniz: Hayır, daha kesin karar vermedim nasıl seyahat etceğime; ama herhalde yarısı backpack olacak; çünkü orada Maya Yolu var biliyorsunuz. Bir onu izlemek istiyorum dağların arasında, ondan sonra da sağa doğru Honduras, Nikaragua oralarda bir yolculuk planım var; ama ne ile daha bilmiyorum.

AYŞEGÜL İLDENİZ KİMDİR?

Intel’e 1998 yılında Akdeniz, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Pazarlama Programları Müdürü olarak katıldı. 2001-2004 yılları arasında Intel Türkiye Genel Müdürlüğü görevini yürüttü. 2004 yılında Intel Türkiye, Orta Doğu ve Afrika Bölge Direktörlüğü görevine getirildi. İldeniz’in sorumluluğunda bulunan bölgede aralarında Türkiye’nin yanısıra Mısır, GüneyAfrika, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan da bulunduğu 67 ülke bulunuyor. Aynı zamanda Intel’in 12 kişilik Avrupa Yönetim Kurulu’nun da üyesi olan İldeniz, halen bu kuruldaki iki kadın yöneticiden biri. Intel Küresel Kadın Yönetici Yetiştirme Çalışma Grubu’nun başkanı.

TÜSİAD üyesi olan Ayşegül İldeniz, halen Türkiye Bilişim Derneği’nin de Yönetim Kurulu’nda görev yapıyor. TÜSİAD’da Teknoloji ve İnovasyon Çalışma Grubu’nun da başkanlığını üstleniyor.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir