Kimi anne olmamayı düşündü, kimi çocuk sahibi olmak için uzun yıllar bekledi, kimi ise evlendi ama çocuk sahibi olmadı. Onlar kendi alanlarında başarılı birer iş kadını. Duygu Asena, Cansen Başaran, Nermin Saka ve Zeynep Göğüş toplumsal hayatta bir kadın, bir insan, bir eş, bir anne ve bir çalışan olmayı nasıl başardıklarını anlatıyorlar.
Duygu Asena, Cansen Başaran, Nermin Saka, Zeynep Göğüş
Yaprak Özer: İlk konuğum Duygu Asena, Milliyet gazetesinden köşe yazarı. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk sanal romanının ve 5 kitabın da yazarı. Sırasıyla okuyayım; Kadının Adı Yok, Aslında Aşk da Yok, Kahramanlar Hep Erkek, Değişen Bir Şey Yok, Aynada Aşk Vardı.
Ve geliyorum çok başarılı bir iş kadınına, Cansen Başaran. Cansen Başaran Price Waterhouse Coopers Türkiye başkanı. Çok büyük iki şirketin birleşme sırasında hamileydi ve müthiş bir başarıyla tamamladı. Bugün iki yaşında bir oğlu var, belki birazdan size de gösteririz.
Ve geliyoruz Nermin Saka’ya. Nermin Saka Şişli Etfal Hastanesinde asistan doktor. 8 yaşında bir kızı var. Sabahtan akşama hastaların peşinde, bir yandan da çok tatlı bir kız yetiştiriyor.
Ve geliyorum Zeynep Göğüş, serbest gazeteci. Bir yandan televizyon programcısı, AB konusunda danışmanlık veriyor. Öğretim görevlisi olarak çalışıyor ve sivil toplum kuruluşlarında da aktif olarak yer alıyor. Onun da yine 2 yaşında canavar gibi bir oğlu var.
Türk toplumunun çalışan kadınlara bakışı nasıl? İstanbul’da oturuyoruz, yaşıyoruz. Daha çok bu kentte ola biteni yaşıyoruz ama siz pek çok kadını tanıma fırsatı yaşıyorsunuz.
Duygu Asena: Şimdi Türk toplumu kadını diye homojen bir şeyden söz etmek mümkün değil. Onun için çeşitli kadınlardan söz etmek lazım. Ben daha çok üzerinde durduğum, gördüğüm ve sayı olarak daha fazla olan kadınlardan söz etmek istiyorum. Bilinçli anne, bilinçli kadın, bilinçli çalışanları bir kenara koyuyorum. Çalışan kadın bir kere çalıştığının farkında değil.
Yaprak Özer: Ne demek bu?
Duygu Asena: Şöyle Anadolu’yu, Güneydoğu’yu aldığınız zaman bütün kadınlar çalışıyor, tarlada çalışıyor, evde çalışıyor, çocuklarla ilgili çalışıyor. Tarım kesiminde herkes çalışıyor. Bir kere kadın bunun para olarak gelirini elde edemiyor. Belki de parasız çalışıyor. O yüzden bunu hayata gelişinin bir nedeni olarak algılıyor, yani o yüzden çalışıyor olmanın farkında değil. Hatta bazı bölgelerde erkekler hiçbir şey yapmıyor, kahvelerde oturuyor yine kadınlar çalışıyor. Yine eve gelen para kadının kullandığı bir para değil. O parayla o kadın özgür değil.
Yaprak Özer: Peki kente baktığımız zaman?
Duygu Asena: Kente baktığımız zaman bir sürü kadın çalışıyor ama yine o bilince sahip olmayan, fazla bir ekonomik geliri de olmayan kadın, mecburiyetten çalışıyor. Canı istediği için çalışmıyor. Yine farkında değil o da para kazandığının. Eve para geliyor ama kadının kendisiyle ilgili bir para değil o. Yani kendi özgürlüğü ve hayatı için kullanmadığı ve kullanmayı düşünmediği. Farz edelim ki, çok feci bir evlilik ama çalışsa bile kadın o korkunç evlilikte dayak yiyor, kocası başka bir kadınla beraber oluyor, alkolik, şu bu… O kazandığı parayla evliliğini terk edecek durumda değil, çünkü mecburiyetten çoluğuna çocuğuna bakmak için çalışıyor.
Yaprak Özer: Bir de başka bir grup kadın daha var, bizler de varız bu toplumda, paramıza ne kadar sahip çıktığımızı bilemiyorum ama son zamanlarda değişik araştırmalar görüyorum. Birinde şöyle denmiş, “kadın çalışıyor ama keyfi çalışıyor, istediği için çalışıyor, böyle bir zorunluluk yok.” Öyle mi bakılıyor?
Duygu Asena: O da var. Çalışmak isteyen kadını, babalar ya da kocalar, bir kesimi yasaklıyor. Okul dahi bitirmiş olsa, baba ya da koca kadını yasaklıyor. Kadın evde oturur, çocuk bakar. Biraz daha uygarsa evin erkekleri, tamam git çalış, eğlen diyor. Git biraz oyalan. Yani onun aldığı para, hiç önemli değil. Ta ki o kadın çok başarılı olup, çok para kazanmaya başlayana dek. Bu kez de evde gerilim başlıyor. Erkek komplekse giriyor, korku başlıyor. Türkiye’de evliliklerde ekonomik hakimiyet ekonomi kimin elindeyse, onda.
Yaprak Özer: Çocuk olunca nasıl oluyor? Çocukla kariyeriniz değişti mi?
Cansen Başaran: Şimdi duygularım değişti, o bir gerçek. Anne olmak çok farklı. Ben açıkçası şunu da yaşadım. Geç yaşta anne oldum aynı zamanda kariyerimde belli ideallere ulaşmış, olgunlaşmıştım. Evliliğimde geç ya da çok da erken yaşta anne olma şansım yoktu o anlamda. Beni son derece olumlu etkiledi. Çok sevdiğim güzel evliliğimden, çok sevdiğim bir çocuğum var. Muhakkak ki zor yönleri var, bunu hiçbir zaman küçümsememek lazım. Ben organize çalışan, planlı bir iş kadınıyım. Şu an daha da planlı olmam ve beraberinde daha da relax olmam lazım. Planlar çocuğa göre değişebiliyor. Çok disiplinli saatlerde evden çıkan ben, oğlumun bana yaptığı bir oyun, gülümsemeyle daha geç çıkabiliyorum. Çocuk daha esnek olmayı sağlıyor.
Yaprak Özer: Sizi tanıtırken iki şirketin birleşmesi dedim özellikle, bize bunu anlatır mısınız?. Price Waterhouse Coopers iki şirketin birleşmesinden doğan bir danışmanlık firması. Fakat öyle kolay birleşmiyor şirketler değil mi? Siz de bu özel dönemde, özel günler geçiriyordunuz.
Cansen Başaran: Tam birleşme açıklandığında Türkiye başkanlığım da açıklandı. Türkiye başkanı olduğum zaman ben oğluma bir buçuk aylık hamileydim. Bu tabii ilk anda beni ürküttü. Kıdemli bir ortaktım ama başkanlık son derece önemli bir adım. Başkan olmamla birlikte bir de biliyorsunuz, hizmet sektöründe en önemli birleşmeyi yaptık. Şanslıydım hamilelik dönemim çok rahat geçti. Ben bunun biraz da beyinde olduğunu düşünüyorum. Son güne kadar çalıştım. Bazı arkadaşlarım hamileliğin hormonlardan dolayı kadınları daha relax hale getirdiğinizi, bundan dolayı da şirket birleşmesinin daha pozitif olduğu yönünde espriler yapıyorlardı. Birleşme olduğu zaman inanılmaz seyahatler ettim. Günübirlik İsviçre’ye gidip geldiğim oldu. Tek bir şey yaptım, ailemden hamile olduğumu sakladım birkaç ay… Annemin bu strese dayanamayacağını düşündüm. Son 8 haftaya kadar seyahat ettim. Ona da bir engel teşkil etmedi.
Yaprak Özer: Buna belki destek verir, çok küçük bir anım var. Bir tekstil firması için Anadolu’da geziyorum. Hamile olduğumu da saklıyorum, anlaşılmıyor gibi de geliyor. Topuklu ayakkabı da giymişim. Merdivenlerden çıkarıyorlar, indiriyorlar. Böyle başarılı anne adayı olarak ne çektiğimi ben bilirim.
Size döneyim, sizin hayatınız nasıl geçiyor?
Nermin Saka: Olay beyinde bitiyor, kişi çözümlerini kendisi üretiyor. Bir başkası sizin adınıza çözüm üretemez, bu sizin hayattan beklentinize bağlı. Neleriniz öncelikli, neler istiyorsunuz, nasıl bir iş.
Yaprak Özer: Siz biliyor muydunuz ne istediğinizi?
Nermin Saka: Ben biliyordum, doktor olmak istiyordum, ona göre bir iş seçtim. Belki o nedenle başarılıyım. Hekimliğimin 9. yıllında kızım 5 yaşındaydı. Kızımın ve benim önceliklerim önemli. Bir de ben iş hayatının özel hayatla birlikte gittiğini düşünüyorum. Özel hayatın mutluluğu iş hayatına, iş hayatının mutluluğu da özel hayata yansıyor.
Yaprak Özer: Sizin önünüzde de bir aşama var değil mi? Şu an bir sınav arifesindesiniz.
Nermin Saka: Ben şu an belli bir dalda branşta değilim. İhtisas yapıyorum ve iki yıllık eğitimimi de tamamlayacağım. İhtisasımı kızımla birlikte tamamlıyorum. Ders çalışma şevki veriyor. Birlikte çok güzel vakit geçiriyoruz. Az önce Cansen Hanımın dediği gibi sabah evden istediğim saatte çıkma lüksüm yok. Sabah 6 gibi çok erken bir saatte evde ayrılmak zorundayım. Sabah ancak 15 dakika birlikte olabiliyoruz, o vakti o kadar güzel değerlendiriyoruz ki. Kızımı şarkıyla türküyle uyandırıyorum. Hemen kahvaltı çarçabuk… Herkes ne yapacağını çok iyi biliyor. Her şeyin yeri belli, birimiz şunu yapıyoruz diğerimiz bunu… Sabah nasıl başlarsa öyle gider diye, güne çok enerjik başlıyoruz. Kahvaltı faslı bitiyor, hemen herkes giyinmeye… Biz giyindikten sonra eşim beni gideceğim araca bıraktıktan sonra, çocuğum evde tek başına kalıyor. Ve onda bir özgüven de uyandırıyor. Akşam kızım eve bir buçuk saat erken de gelebiliyor ve yalnız da kalabiliyor. Asla ben yalnız kalıyorum gibi bir hisse sahip değil, biraz da özgüvenli. Beni her zaman arkasından ya da önünde hissetmesin yanında hissetsin istiyorum. İletişim kanalımızın açık olması da önemli. Yani eşimle de işimle de, hepsini bir bütün olarak görüyorum, tabii hayata olumlu bakarak. Sabah 6’da çıkıyoruz, akşam 7 gibi geliyoruz, hatta eşim daha geç gelebiliyor. O geçirilen anların süresi değil de, niteliği önemli. Renk katmak gerekiyor bir şekilde. Zaten bir yıldır da bakıcımız yok, hiç problem olmadı.
Cansen Başaran: Ben açıkçası vicdan değil de özlem duyuyorum, sevdiğiniz çocuğunuzu özlemek. İkisi farklı bir şey. Vicdan çok kısa dönem olmuştur.
Duygu Asena: Ama vicdan da toplumda oluyor, o anneliği o kadar yüceltiyorlar ki. Bir de öbür anneler hayatlarındaki her şeyi bırakıp, sadece çocuklarıyla ilgilendikleri için. Bizim gibi çalışan kadınların anneliğini eleştiriyorlar. Bir de bunu yaşıyoruz.
Cansen Başaran: Biraz takdir eden de var. Ama özlem önemli bir şey, özlemim altını çizmek lazım. Özlem sadece çocuğunuz için değil, tüm sevdikleriniz için geçerli. Bence çocuğun belli bir yaştan sonra kendi hayatı oluyor. Şimdi daha küçükken tabii daha muhtaç ama çocuğun kendine ait bir hayatı olmadığı için.
Yaprak Özer: Zeynep Hanım, siz bir koltukta birkaç tane karpuz taşıyorsunuz. Bunların arasında bir de Ali Sinan… Ne yapıyorsunuz, nasıl geçiyor?
Zeynep Göğüş: Şimdi Ali Sinan çok geç gelmiş bir çocuk olduğu için, artık 9-5 mesaisi benim için çok geçmişte kaldı. Dolayısıyla kendi zaman planlamamı yapabilmek gibi bir lüksüm var. Bundan da tabii Ali Sinan çok yararlanıyor. Sabahları eğer çok acil, erken randevular yoksa onunla epey vakit geçirebiliyoruz. Doğru dürüst bir kahvaltı süremiz var. Çocuk programının başında bırakıp evden çıkıyorum. Daha önce hep duyardım, “arkamdan ağladı” gibi bir seansımız olmuyor. Bunu şöyle engellemek mümkün, onun yanında bir kere bu konuyu konuşmayacaksın. Yani bir arkadaşınla konuşmayacaksın, evdeki insanlarla konuşmayacaksın. Geçen gün bir araştırmada okudum, evden çıkarken ne denecek çocuğa? Ben şöyle diyordum. “Bak annen gidecek, ama mamalar alacak.” Fakat o araştırmada, “Annen işe gidiyor, sen de evde kalıp büyüyeceksin.” diyordu. Bu bana maddi bir şey koymaktan çok anlamlı geldi.
Yaprak Özer: O aslında çok hoş bir araştırma. Senin sözlerini de desteklemek açısından, evde bırakılınca çocuklar anneler neler diyor. Bu araştırılmış, en doğrudan en yanlışa doğru. “Bizim çalışmamız gerekiyor, sen uyu ve bu arada büyümen gerekiyor”, bu en doğrusu… “Çalıştığım için birçok ihtiyacını daha rahat karşılıyorum” demiş, bazı anneler. Bazıları ise “Dikkatini başka yöne çekmeye çalışıyorum” demiş. Bunlar daha iyi şeyler. Bazıları sonlara doğru, “Sinirleniyorum her şeyi bırakıp çocuklarımla ilgileniyorum” demiş, en kötüsü de “Her istediğini yapıyorum” şeklinde olmuş. Tabii bu duruma göre değişiyordur.
Duygu Hanım, peki bu koşuşturma arasında erkekler bu duyguları paylaşabiliyor mu sizce?
Duygu Asena: Şimdi buradaki kesim tabii çok bilinçli kesim, bu arkadaşların eşleri yok bu konuda o yüzden çok fikrim yok. İnşallah benim düşlerimdeki gibidirler. Ama hangi kesim olursa olsun çocuğun büyük sorumluluğu annede. Şimdi çok güzel babalar var ama onlar az. Bizi dinlerken bakıp, ben hiç böyle baba değilim demesinler, siz öyle olmayabilirsiniz. Ekonomik olarak iyi aileler burada, en azından çocukların bakıcısı var. Büyük bir kesim var ki, asla çocukların bakıcısı yok, çocuklarını anaokuluna gönderme imkanları yok. Kadınlar çocuklarını büyükanne, nine veya babaanneye bırakıyor dolmuşla. İşine gidiyor, akşam dönerken alışverişini yapıyor marketten bakkaldan, çocuğu da alıp eve getiriyor, yemeği pişiriyor ve koca geliyor. Bu kadın da çalışıyor, o adam da. Kadının çalışması önemli değil.
Cansen Başaran: Baba muhakkak bir destek, bir arkadaş. Ama şunu da ihmal etmemek lazım, biraz evvel çok pembe tablolar çizdik. Burada arkadaki destek çok önemli. Yani ben kendimden söyleyebiliyorum, çalışma saatlerim günde 10-12 olabiliyor. Mesai 9’da başlıyor ama ben yarın yönetim kurulu için 7 buçukta orada olacağım. Şimdi burada bence şu çok önemli, iş hayatındaki başarı! Eğer yıpranamayacaksanız arkanızda önemli bir destek olması lazım. Benim full time bir bakıcım var. 24 saat izinle çalışıyor o 24 saati bulmakta zorlanıyorum.
Yaprak Özer: Bakalım özlediler mi bizi? İlk konuğumuz mu geliyor… Merhaba sizi adınız ne?
Berrak Özer: Berrak
Yaprak Özer: Siz kimin kızısınız?
Berrak: Yaprak Özer’in.
Yaprak Özer: Sizin adınız ne?
İrem: İrem
Yaprak Özer: Siz kimin kızısınız?
İrem: Nermin.
Yaprak Özer: James Bey hoş geldiniz efendim. Ali Sinan Bey nasılsınız efendim?
Değişik bir program. Burada hepimizin çocukları ve çalışma hayatımız filan.
Yaprak Özer: Berrak, sen annenin çalışmasından memnun musun?
Berrak: Memnunum.
Yaprak Özer: Peki neden memnunsun? Ne yapıyor, çalışmasının sana ne faydası var? Sana bir şeyler mi alıyor, ne alıyor?
Berrak: Yufka.
Yaprak Özer: Peki sen annenin çalışmasından memnun musun?
İrem: Memnunum, mesela bazen annem gelirken ciciler alıyor. Çikolata alıyor.
Yaprak Özer: Peki anneni daha fazla görmek istiyor musun?
İrem: İstiyorum ama çalışmasını da istiyorum.
Yaprak Özer: Maşallah, demek ki büyüyünce böyle oluyorlar.
Cansen Başaran: Şimdi mesela ben geçen hafta uzun bir seyahatteydim ve oğlumdan on güne yakın bir süre ayrıydım. İnsan hakikaten çalışınca birtakım çözümler de buluyor. Ertesi sabah geldiğimde çok erken işe gitmek durumundaydım. Ne yaptım? Akşam beni gelsin alsın, hiç olmazsa trafikte beraber olayım dedim. Bence zaman kısıtlı olunca siz de daha farklı çözümler üretiyorsunuz. Ben kaçta yatarsam yatayım, James çok erken kalkıyor. Ben o anda ayaktayım.
Yaprak Özer: Peki kişisel bakım gibi şeylere zaman ayırabiliyor musunuz?
Zeynep Göğüş: Spor yapardım eskiden, şimdi o vaktimi Ali Sinan’la geçiriyorum.
Yaprak Özer: Peki gezmekti, tozmaktı?
Cansen Başaran: O da eskisi kadar değil, gerçekten ihtiyaç olunca gidiyorum. Diyelim ki, bir manikür pediküre daha sık giderken, şimdi biraz daha aralıklı periyotlara yaydık. Spor hiç yapmıyorum, hamilelikten önce golfa başlamıştım. Ona hala devam edeceğim. Özel zamanlarınızdan fedakârlık edeceğim. Ama özel zamanlarınızda yaptığınız şeyler, zevk aldığınız şeyler. Ben onları yapmamaktan üzülmüyorum. Şu andaki hobim oğlum yani oğluma ayırdığım zaman zevkli olduğuna göre… Ama benim bir avantajım var, geç yaşta anne oldum. Çok şeye de doydum.
Yaprak Özer: Benim için hobi demek… Aslında şimdi bizi izleyen pek çok kadın var. Anadolu’nun ya da İstanbul’un pek çok yerinde, bütün bunlar onlara çok yabancı. Nasıl bir hobi, yedi tane çocuğu olunca?
Duygu Asena: Anadolu’da üç tane çocuğu olan utanç içinde. Çünkü komşuları onları ayıplıyor, 8-9 tane olması lazım ki anne saygı görsün. Ben de o kadınları düşünmeden edemiyorum, çok gidiyorum ve çok görüyorum.
Zeynep Göğüş: Tabii Doğu’da doğurganlık Türkiye genelinden çok farklı. Burada dikkatimi çekti, kariyer sahibi kadınlar tek çocuklu. Bu çok çocuk meselesini Türkiye’nin batısı, ortası, güneyi, kuzeyi halletmiş durumda. Bu tamamen Güneydoğu’ya özgü bir durum.
Yaprak Özer: Peki biz 30 yaşından sonra anne olduk. Şartlar da bunu gerektirdi. Çalışıyorduk ya da o sırada evliliği düşünmemiştik, oydu buydu. İster miydiniz daha erken anne olmak ya da bir çocuk daha ister miydiniz?
Zeynep Göğüş: Ben istedim, olamadığı için olmadı.
Nermin Saka: Ben istemezdim.
Cansen Başaran: Zaman zaman oradaki duygularım karışık. Çok açık itiraf etmeliyim, geç anne olmanın güzel tarafları var. Hayattaki pek çok şeyden zevkinizi aldığınız için çocuğun onlara köstek olmadığını düşündüğünüz zaman daha rahat bir anne oluyorsunuz. Genç yaşta olduğunuzda, sizin daha hayatta arzularınız var. Yani sadece kariyer değil, sosyal hayatta da. Bir akşam sinemaya gitmek, yemeğe gidememek çocuktan dolayı. Bunlar annede baskı oluşturuyor. Geç yaşta anne olmanın, kariyerinizde belli şeyleri aşmış olmanın verdiği bir rahatlık var. Gerçi yanlış anlaşılmasın, kariyer hep devam eden bir süreç, noktası yok. İkinci çocuk? Güzel bir soru ama ben galiba biraz geç kaldım. Ben 39 yaşında anne oldum, buradaki gruba göre en yaşlı anneyim. Dolayısıyla ikinciyi düşünürüm ama iş hayatıyla ilgili çok önemli projelerim var.
Yaprak Özer: Peki izleyenler eminim merak ediyor. Duygu Asena‘yı hepsi çok iyi tanıyor ve de mesela benden şu soruyu da sormamı bekliyor olabilirler. Duygu Hanım gidiyor, Anadolu’yu yerinde araştırıyor. O mesela çocuk düşündü mü? Düşünmüş olmayı ister miydi? Çünkü Duygu Asena da çok farklı bir Türk kadını çizgisi içerisinde. Çünkü bu, fotoğrafımıza çok değişik bir renk katıyor.
Duygu Asena: Ben pedagoji de okudum üstelik. Evlendim, 5-6 sene evli yaşadım, ilk yılında düşünmüştüm. Sonrasında herhalde o evliliğin yürümeyeceği içime doğdu. Nedenin tam olarak bilmiyorum, yapmamak kararı aldım. Bu ille de anne olmanın, anneliğin kutsal olmasının, anne olmayanların özellikle o feodal erkekler tarafından eksik görülmesinin Türkiye’nin en büyük yanlışlarından biri olduğuna inanıyorum. Ve anne olmadığım için, çok içtenlikle söylüyorum, bir gün pişman olmadım.
Yaprak Özer: Aslında burada belki farklı bir Türkiye profili çiziyoruz ama hepimiz de kendi içimizde birer örneğiz.
Cansen Başaran: Ben aslında anne olmamayı ciddi şekilde düşündüm. Bu tempoda çalışan birinin anne olmasının, çocuğuna haksızlık olacağını düşündüm. Hakikaten çok kararsız kaldım, sonunda eşime haksızlık olacağını düşünerek bir çocuk sahibi oldum ama çocuk sahibi olduktan sonra duygularım değişti. Olayın abartıldığı kadar zor olmadığını gördüm. Orada anne olduktan sonra hayatımda ciddi bariyerler olacak diye düşündüm, bariyer derken, seyahat serbestliğim. Çünkü iş hayatında yapmak istediğim ciddi şeyler var, onlara bir engel olacak diye düşünmedim değil.
Nermin Saka: İnsan elini eteğini çekecekmiş gibi geliyor insana. İşte hamileler böyle davranır. Şunu tutmayın, şuraya yürümeyin. Herkes olabilir, çocuğun sevgisi her şeyi yaptırabilir.
Yaprak Özer: Yalnız dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum tabii sadece iş dünyasını konuştuğumuzdan, şu da bir gerçek ki onu da gözden kaçırmamak lazım; Türkiye’de pek çok sektörde çok fazla sayıda kadın var.
Duygu Asena: Ama Türkiye’de birçok sektörde de hamile kadınlar işten atılıyor.
Yaprak Özer: Hem hamile olduğu zaman tahammül edilmiyor kadınlara, hem de çocuklar için gerekli olan kreş vs. var mı?
Zeynep Göğüş: 100 kişi olunca açılması gerekiyor, 99’da kalır iş yerleri. Biz kendi deneyimimizi görmedik mi? Karşımda hamile kadın görmeyeceğim diyen patronlarımız olmadı mı? Benim oldu şahsen.
Yaprak Özer: Şimdi çocuklar, sizi birisiyle tanıştırmak istiyorum. Burada “Teşvik” tipimiz var biliyor musunuz? Şimdi computer’a gidiyoruz. Bakın şimdi burada bir ağabey var, bu ağabey bir küçük Teşvik adam yapmış bize. Oynatsın mı, hadi izleyelim.
Böyle bir program bitirmeyi hayal ettim desem doğru olmaz. Programda Türk kadınlarını konuştuk. Belki Türkiye’de tüm kadınları tespit edemiyoruz ama ettiğimiz bir grup kadın da var. Onlar da bizim gibi sabahtan akşama koşturarak yaşıyor. Çocuklarla birlikte burada da bir hayat olduğunu göstermek istedik sizlere. Sürç-i lisan ettiysek affola, bir sonraki Kariyer Programında görüşmek üzere diyoruz. çocuklarla…