Yaprak Özer: Adım Adım Hareketi nedir Itır Hanım?
Itır Erhart: Birkaç yıl önce 6 arkadaşın bir araya gelmesiyle kurulmuş bir oluşum. Vizyonu çok net aslında, spor aracılıyla kaynak ve farkındalık yaratmak. Daha önce biliyorsunuz balo düzenlenir, kermes yapılır. Biz bunları yapmıyoruz, biz spor aracılığıyla özellikle dayanıklılığı arttıran spor aracılığıyla kaynak yaratıyoruz. Biz kendimiz bir STK değiliz, aracı kurumuz gibi düşünün. Bağış yapmak isteyenle bağışa ihtiyacı olan STK’yı bir araya getiren, bunu da spor yoluyla yapan bir oluşum Adım Adım.
Yaprak Özer: Hikâyeniz ilginç, bir gün Chicago’da gözünüze çarpan bir afiş sizi yönlendirmiş, ne oldu, ne gördünüz, bunu nasıl fark ettiniz?
Itır Erhart: Evet, doktoram için araştırma yapıyordum. Ben bir otobüs durağında bir ilan gördüm ve ilanda “Maraton koşmanın zor olduğunu mu zannediyorsun, kemoterapiyi dene.” yazıyordu. Çarpıcı bir ilan ama rahatsız edici. Bir maraton koşucusu kucağında lösemili bir çocukla oturuyordu ve dikkatimi çekince okudum. Maraton koşarak lösemili hastalara yardımcı olmak ister misiniz gibi bir şey.
Yaprak Özer: Siz koşar mısınız?
Itır Erhart: O zaman pek koşmuyordum aslında ama şimdi çok koşuyorum. O zaman birkaç kilometre koşabiliyordum.
Yaprak Özer: Sporcu muydunuz, sportmen miydiniz?
Itır Erhart: Sporu severdim ama profesyonel sporla hiç alakam olmadı. Sporu severdim, çok az koşardım ama ben bir gün bir maraton tamamlayayım gibi aklımın ucundan bile geçen bir şey değildi. O fikir o kadar hoşuma gitti ki en azından gideyim ne anlatacaklar bakayım dedim. Toplantıya katıldım, hepsi sizin benim gibi insanlar, profesyonel sporcu gibi gözükmeyenler. Ben de koşuya başladım bu grupla, lösemi hastaları için koştum, hem de maratonu tamamladım, kaynak yarattım. O kadar hoşuma gitti ki. Böylece ilk maratonumu koştum.
Yaprak Özer: Bir maraton ne kadar?
Itır Erhart: 42 km 250 m kadar. Gördüm ki bu olabilen bir şey ama ucunda bunu birileri için yaptığınızı bilmek sizi sürekli motive ediyor. Arada bir tabi hissediyorsunuz çok zor bırakayım, ağrınız oluyor ama bunun ne kadar önemli olduğunu gördüm. İkisi birbirini o kadar güzel besliyor ki sosyal sorumluluk ve spor.
Yaprak Özer: İlk 6 kişiyi nasıl buldunuz?
Itır Erhart: Buraya döndüm sonra keşke Türkiye’de de böyle bir şey yapsak, böyle bir hayalim var. Bir gün bir radyo programında biz de koşuyoruz diyen arkadaşlar duydum. Sonra radyoyu aradım. Nerede koşuyorsunuz, nasıl koşuyorsunuz ben de gelip sizinle koşayım dedim. Onların Belgrad Ormanı’nda koştuklarını fark ettim. Onlarla koşmaya başladım.
Yaprak Özer: Onlar herhangi bir nedenle mi koşuyorlardı?
Itır Erhart: Hayır, onlar en azından koşuyorlardı. Önce koşan insan bulmamız gerekiyor ki bunu başlatalım. Onlarla koşarken, ben anlatmaya başladım; işte ben böyle bir dernek için koşuyordum, çok güzel hani bunu Türkiye’de yapsak. Tam o sırada bir gazete haberi çıktı… Aslında basının gücü bizi bir araya getiren iletişim. Bir radyo programı sonrasında bir gazete haberinde, ben de koşuyorum ve omurilik felçlileri için kaynak yaratıyorum diyen bir arkadaş gördüm. Tek başına yapıyor. Renay Onur diye bir arkadaşımız. Hemen Renay’ı da aradık, onunla da bir şekilde bir araya geldik. Oturduk, sonunda o 6 kişi ilk bu fikri nasıl hayata geçiririz Türkiye’de dediğimiz ekip bu şekilde oluştu.
Yaprak Özer: Kaç kilometre koştunuz diye bir soru sorsam bu anlamlı bir soru mu olur?
Itır Erhart: Anlamlı olur evet, ilk önce o 6 kişi oturduk Türkiye’de nasıl yaparız, Adım Adım nasıl oluşur falan diye 1 seneyi de buna ayırdık. Türkiye’de bu sistemi nasıl uyarlarız, önce kendi etrafımızdaki arkadaşlarımızı, zaten koşan arkadaşlarımızı bir araya getirdik. 1 senede 60 kişi oldu ve hep beraber Öger Antalya maratonuna gittik. 2008 yılıydı, Adım Adım’ın ilk toplu koşusu. Orada maratonda koşan oldu, 21 km.
Yaprak Özer: Kaç maraton koşuldu bugüne kadar?
Itır Erhart: Bugüne kadar 5 oldu sanırım, 6 olacak.
Yaprak Özer: Böyle bir sosyal oluşum kurmak için bir para falan harcadınız mı? Anladım ki, yalnızca sevginiz ve arzunuzla yola koyuldunuz. Özetle bireysel bir sosyal sorumluluk da olabiliyor.
Itır Erhart: Çok destekleyen oldu. Türkiye’yi ben çok iyi tanımıyordum. Türkiye’de STK’lar, Türkiye’nin gerçeği nedir gibi onun için de birçok STK liderleriyle buluşuldu. Toplantılar yapıldı ve bunları herkes gönüllü yaptı.
Yaprak Özer: Itır Hanım, bizde zenginler yapsın ya da kurumlar yardım etsinler diye beklenir. Bireyler pek yardım yapmazlar. Ne söylemek istersiniz?
Itır Erhart: Gerçekten öyle. Bizim çıkış noktamız orada aslında. Bireylerin, bir toplumun gelişmesi için mutlaka bireylerin harekete geçmesi gerek. Yurtdışında örneklere baktık. Biliyorsunuz Amerika, İngiltere gibi ülkelerde sivil toplum çok güçlü. Orada baktık ki toplanan bağışın sizin benim gibi bireylerden, şirketlerin bir yere kadar desteği ya da sürdürülebilir desteği olamıyor. Ama bireyler herkes harekete geçerse çok büyük bir etki yaratıyor.
Yaprak Özer: Ne kadar bağış topladınız bu güne kadar? Biraz rakamlardan söz edelim.
Itır Erhart: Şu ana kadar 1,1 milyon lira oldu. Bu toplanan bağış desteklediğimiz 4 STK’ ya gitti.
Yaprak Özer: Hangileridir bunlar?
Itır Erhart: İlki Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği, TEGV, Toplum Gönüllüleri Vakfı ve Buğday.
Yaprak Özer: Neden bunlar?
Itır Erhart: İlk maceramız şöyle oldu kiminle çalışalım nasıl çalışalım derken, Renay zaten TOFD için koşuyormuş, biz TOFD başkanına gidip anlattık, biz sizin için koşacağız dedik. Buyurun koşun çok seviniriz dedi Ramazan Bey. Onunla başladık fakat toplanan para 100 bin TL’yi geçtiği zaman baktık ki toplanıyor, o zaman dedik ki daha çok STK’ ya destek olalım. Böylece 4’e çıktık. Onun da gerçekten bir kurumsal süreci vardı aslında.
Yaprak Özer: Bundan sonra başka STK’lar da eklenebilir mi?
Itır Erhart: Eklemek istiyoruz. Buğday’ı yeni ekledik geçtiğimiz Avrasya maratonunda ama onun için yaratılan kaynak daha o noktaya ulaşamadı. Buğday’ı belli bir yere getirelim sonra diğerlerine açacağız.
Yaprak Özer: Toplanan yardımlarla ne yapabildiniz?
Itır Erhart: Mesela TOFD’nin akülü tekerlekli sandalye projesini destekliyoruz biz. Bizim misyonla çok güzel örtüşüyor aslında. Onlarla bir slogan bulduk; harekete geç, harekete geçir. Biz koşuyoruz ve tekerlekli sandalyeye ihtiyacı olanlarla harekete geçiyoruz. 300 küsur tekerlekli sandalye alındı.
Yaprak Özer: Ne kadar ihtiyacımız var?
Itır Erhart: Bildiğim kadarıyla binlerce. İhtiyacı olan kimse kalmayana kadar koşacağız diye TOFD ile öyle bir anlaşmamız var. Sonra TEGV’in bildiğiniz gibi merkezleri var, oradan çocuklar faydalanıyor. Bir çocuğun faydalanması 50 küsur lira ve biz binlerce çocuğun bu merkezlerden faydalanmasına yetecek kadar kaynak yarattık. 20 küsur üniversite öğrencisini bir sosyal sorumluluk projesinde çalışması karşılığında TOB burs verdi bizim topladığımız kaynakla. 6 tane de çiftlik ekolojik çiftliğe dönüştü, Buğday’ın projesi o da.
Yaprak Özer: Adım Adım ordusu kaç kişi?
Itır Erhart: Bu orduda üyemiz 1000 civarında, aktif olarak koşan yaklaşık 400 kişi, koşup kaynak yaratan sürekli. Çünkü bazen bazı arkadaş geliyor 3 ay görmüyorsunuz ama sürekli koşan, bizimle kaynak yaratan yaklaşık 400 kişi var.
Yaprak Özer: Bu arada eğitiminize baktım, neden böyle bir şey yaptığınızı algılamaya çalıştım. Doktora çalışmanızda ve daha öncesinde çizgi dışı çalışmalar da yapmışsınız. “Ben Kimim?” “Kişisel Kimlik” başlıkları üzerine gitmişsiniz. Sanıyorum siz bu noktaya pek de bilinçsizce gelmemişsiniz.
Itır Erhart: Doğru aslında, ben felsefeden geliyorum. İnsan nedir, amacı nedir, burada ne yapar gibi soruları sordum kendime çok eski zamandan beri. Hayat beni buraya getirdi. Sivil toplum mutlaka kişinin kendini geliştirmesi için çok yararlı. Burada olma amaçlarımızdan biri de o elimizden geldiği kadar toplumun gelişmesine katkıda bulunmak, ben sonunda o noktaya geldim.
Yaprak Özer: Siz nereye koşuyorsunuz? Bundan sonra hayalinizde ne var?
Itır Erhart: Adım Adım daha büyüsün istiyorum tabii. Türkiye’de hem spor yapan insanlar artsın hem de sivil toplum bilinci gelişsin çok istiyorum. Gençleri dâhil etmek çok istiyorum. Çünkü Adım Adım’ın yaş ortalaması 35, çoğumuz 30’un üstündeyiz diyelim. Onlara fırsat buldukça hem kendi üniversitelerinde hem başka üniversitelerde bunun bilincinin onlarda da yerleşmesini istiyorum. Belki belli bir yaşa geldikten sonra sivil toplum bilinci oluşuyor. Bir de erken başlasak daha iyi ilerleyeceğiz gibi geliyor. Onu çok isterim.
Yaprak Özer: Gençleşecektir, ben sizi görünce umutlandım. Kent hareketi misiniz?
Itır Erhart: Ben de öyleyim aslında. İstanbul dışında üyemiz çok az. İstanbul dışına yaymayı çok istiyorum. Arada mesela Mardin’de küçük bir koşu yaptık. Birkaç arkadaşım Diyarbakır’da koştu. Onlar da artsın çok istiyorum. Başka yerlere de gidelim koşalım, oradaki insanlara da bunu anlatalım.
Yaprak Özer: İş adamlarından koşan var mı? İş dünyası size ilgi gösteriyor mu?
Itır Erhart: Tabii var, gösteriyor. Onlar da sivil toplumla bir şeyler yapmak istiyorlar. Bir de takım ruhu çok önemli, şirket gelip bize takım olarak katılıyor. Bizimle koşuyorlar, hem takım ruhu gelişiyor şirkette hem de birlikte bir sosyal sorumluluk projesi yapmış oluyorlar. Şirketler geldiği zaman çok seviniyoruz. Çünkü onlar toplu geliyorlar, 20 kişi geldik 30 kişi geldik diye, onlara her zaman açığız.
Yaprak Özer: Sosyal sorumluluğun bir PR çalışması olarak algılanması rahatsız ediyor mu?
Itır Erhart: Beni de biraz ediyor. Sonunda baktığınız zaman PR olarak ön plana çıkmış gene de duyulmuş farkındalık yaratmışsa ona da razıyım aslında. Yapmış olmak için yapmamalı. Ancak sonunda 3 kişi duymuşsa bu projeyi ben seviniyorum.
Yaprak Özer: Peki o zaman tarifini yapalım, sosyal sorumluluk nedir, nasıl algılanmalıdır? Kriterlerinden biri sürdürülebilirlik olabilir mi?
Itır Erhart: Sürdürülebilir olması çok önemli tabii, ki ben de ona çok önem veriyorum. Sürdürülebilir olması bizim de kriterlerimiz arasında. Bugün bunu yaptık haftaya ne yapacağımız belli değil. Etki yarattı geçti gitti değil gerçekçi olması ona da çok önem veriyorum ben.
Yaprak Özer: Peki ya inanmak?… Örneğin şirketler herhangi bir şekilde size katkı sağlasınlar diye isteseniz de inandıkları bir konuda katkı yapmazlarsa sürdürebiliyorlar mı?
Itır Erhart: Tabii ki o zaman belki 2 ay katılıyor sonra gidiyor. Bir de yaşayıp görülmesi gereken bir şey bu. Bir de zaman ayrılması gereken bir şey ona da çok önem veriyorum.
Yaprak Özer: Ne kadar zaman ayırıyorsunuz siz?
Itır Erhart: Benim neredeyse haftanın yarısı buna gidiyor. İşime yarısı gidiyorsa, yarısı da buna gidiyor. Bütün akşamlarım, sabah erken saatlerim Adım Adımla ilgili çalışmayla geçiyor.
Yaprak Özer: Siz kendi aranızda nasıl iletişim kuruyorsunuz?
Itır Erhart: Sosyal mecrayı kullanıyoruz, Yahoo, Facebook grubumuz var, web sitemiz var, onlar üzerinden iletişim kuruyoruz.
Yaprak Özer: Aslında bir iletişimci için iyi bir laboratuar olsa gerek…
Itır Erhart: Sosyal mecranın ne kadar etkili olduğunu gördüm. Çünkü daha çok bizi bu mecradan duyup geliyorlar. Ben Facebook’tan duydum diyor… Bir bakıyorsunuz 100 kişi gelmiş.