Yaprak Özer: Kamuoyu sizi değişik açılardan tanıyor. Kadın hareketinde öncülük yapıp, KAGİDER’i kurdunuz. Dünya Ekonomik Forumu’nda Türkiye’yi temsil ettiniz. İlaç piyasası sizi çok yakından tanıyor. TÜSİAD’da değişik görevleriniz oldu. Ama ben bugün sizi çok farklı bir konuda davet etmek istedim. Siz şimdi bir öğrencisiniz öyle değil mi? Nasıl tekrar öğrencilik hayatı?
Meltem Kurtsan: Ben de bunu sık sık düşünüyorum hangi rüzgar attı beni tekrar bu üniversite sıralarına diye. Öğrenme isteği olan bir insanım, sürekli bir şeyler öğrenmek istiyordum. Aslında programa başlayışım bir tesadüf eseri oldu.
Yaprak Özer: Bu arada sizin İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu olduğunuzu hemen söyleyelim. Şu anda da İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Fito Terapi yüksek lisansı yapıyorsunuz.
Meltem Kurtsan: Bir iş için, çünkü biliyorsunuz bitkisel ürünler de üretiyoruz. Fito terapi de bitkilerle tedavi demek. Dolayısıyla sık sık eczacılık fakültesini ziyarete giderdim ben. Hem hocalarımla bilgi alışverişi hem de yeni çıkartacağımız ürünlerle ilgili görüşmeler yapmak için. Bundan 4 sene önce gittiğimde de hocalarımın bana fito terapi yüksek lisansının ilk defa olarak açılacağını söylediler. Fito terapi otacılık demek. Düşündüm ki eğer Türkiye’de bu öğretilecekse ilk önce ben öğrenci olmalıyım. Yaptığım işi en iyi ben bilmeliyim ki bunu en iyi şekilde yapabileyim.
Yaprak Özer: Herkes gibi sınavlara girdiniz değil mi? Nasıl çok hazırlandınız mı?
Meltem Kurtsan: Bir hazırlık kitabı aldım. Fabrikaya gidip gelirken Bandırma feribotunda onları çözdüm. Ondan sonra sınava girdim, zamanı ayarlayamadım, yavaş kalmışım.
Yaprak Özer: Tabi siz test kültüründen gelmiyorsunuz bu nedenle yavaş kalmış olabilirsiniz. Sonra bir de mülakata girmiş olmalısınız…
Meltem Kurtsan: Vardı tabi. Önce geçerli notu almak gerekiyordu bu ALES sınavından.
Yaprak Özer: Sınıf arkadaşlarınız kaç yaşında şu anda?
Meltem Kurtsan: Benim çocuklarım yaşlarında.
Yaprak Özer: Nasıl aranızda arkadaşlık kurulabildi mi?
Meltem Kurtsan: Olmaz mı, kesinlikle. Tabi onlar bana Meltem Hanım diyorlar. Kapıdaki güvenlik, bekçiler “hocam buyurun” diyorlar ama ben aslında öğrenciyim. Sanıyorum onlara da bir bakış açısı vermişimdir. Zaten biz çok kalabalık bir sınıf değiliz. 4-5 kişilik bir sınıftaydık. Bir dönem 2 kişiydik, bir dönem 4 kişiydik. Dolayısıyla çok lüks bir eğitim alıyoruz. Bütün profesörler bizim odamıza 2 kişiye 3 kişiye eğitim vermeye geliyorlar. Bu çok güzel bir eğitim.
Yaprak Özer: Bundan sonra artacaktır.
Meltem Kurtsan: Artmayacak, çünkü bunların belli bir kontenjanı var, o da 5 kişi maksimum.
Yaprak Özer: Özel bir sınıf aslında, özel bir eğitim.
Meltem Kurtsan: Kesinlikle. Bir kere buna katılabilmek için öncelikle eczacı veya doktor olmak gerekiyor. Ancak onlar bu yüksek lisans programına başvurabiliyorlar. Dolayısıyla buradan mesaj vermiş olalım. Doktor ve eczacı olanlar bitki ile terapiyi öğrenmek isteyenler böyle bir bölüm var ve katılmalarında da çok büyük fayda var.
Yaprak Özer: Şimdi siz hangi aşamadasınız, bitiriyorsunuz galiba, tezinizi mi yazıyorsunuz?
Meltem Kurtsan: Bir sene eğitim vardı, onu tamamladım, sınavlarımı geçtim. Şimdi tez yazma aşamasındayım.
Yaprak Özer: Nasıl okul arkadaşlarınız size farklı bakıyorlarsa, bizi izleyenler ya da bu yazıyı okuyanlar kafalarından şu cümleyi geçirebilir; herhalde rahat rahatsız etti Meltem hanımı. Yani bir patron olacaksınız, Türkiye’nin önde gelen ilaç sektörlerinden bir tanesinin başında olacaksınız, ondan sonra da okul sıralarına döneceksiniz…
Meltem Kurtsan: Açıkçası ben de onu kendime soruyorum ne oldu diye ama bende bir öğrenme isteği var ve yeni şeyler öğrendikçe daha çok öğreneceğim şey var eyvah diyorum.
Yaprak Özer: İşinize katkısı ne oldu bize biraz anlatabilir misiniz?
Meltem Kurtsan: İşimizde de şöyle bir döneme denk geldi, onun da etkisi olduğunu söyleyebilirim. İşlerin kurumsallaşmaya gittiği, bir aile şirketiyiz biz, 55 yıllık bir geçmişimiz var. Ben 2. Kuşak yöneticiyim ve hedefimiz hep kurumsallaşmak olduğu için biz şirket ortakları kendimizi daha stratejik bölümlere hazırlıyoruz. Dolayısıyla günlük işlerde profesyonellerin aktif olmasını destekliyoruz. Ortaklar olarak buna karar vermiştik. Biliyorsunuz KAGİDER sivil toplum hareketinde de çok aktif bir roldeydim. Oraya da bir vakit ayırıyordum. Bu başkanlığı devrettikten sonra bu vakti kendime ayırmak istedim. Kendim için de yapacağım en güzel şey kendimi eğitmek diye düşünüyorum. Çünkü hoşuma gidiyor. Belli bir yaştan sonra yeni bir şeyler öğrenmenin çok büyük keyfi var.
Yaprak Özer: Bizin gibi birinin kendini geliştirmek adına bir şeyler yapacağını görüyorum, ama mutlaka bunları bir ürüne ya da farklı bir anlayışa ya da farklı bir hizmete dönüştürüyorsunuzdur diye düşünüyorum.
Meltem Kurtsan: Her şeyde olduğu gibi fito terapide de trendler var. Ben üniversiteden 1982 yılında mezun oldum ve biz eczacılık fakültesinde bütün bitkileri okuruz, biliriz. Ama o zaman moda olan, kullanılan bitkilerle şimdikiler değişmiş. Aradan geçen 25 yıldan fazla zamanda daha çok bitki üzerinde araştırma yapılmış. Onların farmakolojileri çalışılmış. Kalp damar sağlığı, işte bütün hastalıklar üzerinde, tansiyon vs. bitkiler tespit edilmiş, yeni araştırmalar yapılmıştı. Bunları ben öğrendiğim zaman gelecekte otacı olarak çıkartacağımız ürün gamı için bir temel bilgiyi edinmiş oluyorum. Her ne kadar bizzat ben AR-GE ekibinin başında değilsem de sonuçta benim yönlendirmelerim onların ufkunu açacaktır. Yeni ürün geliştirmede desteği olacak diye düşünüyorum.
Yaprak Özer: Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya çapında bilinen 30 bin hastalığın yaklaşık üçte biri için hala etkin bir tedavi olmadığını söylüyor. Çok korkutucu değil mi? Demek ki biz özümüze gerip dönüp, bitkisel ilaçlarla tedaviyi daha fazla geliştiriyor olmamız lazım.
Meltem Kurtsan: Kesinlikle, sağlığa ve hastalığa farklı bir bakış açısı gerektiği kesin. Ben aynı zamanda modern tıbbın bir üyesiyim bir eczacı olarak, ancak modern tıp hastalığa organ hastalığı olarak bakıyor. Karaciğeriniz hastaysa hasta olan karaciğer. Halbuki burada bir mekanizma var, bir sistem, bir insan var. Bu insan sadece bedenden oluşmuyor. Bir zihni var, zihin faaliyetlerimiz, düşünceler olumlu, olumsuz olabiliyor. Ondan sonra da duygularımız ve ruhumuz var. Dolayısıyla bir bütün insan aslında. Bu bütünlüğü kaçırdığımız zaman modern tıbbın bazı hastalıklarda çaresiz kaldığını görüyoruz. Dolayısıyla fito terapi, homeopati önem kazanıyor. Buarada tez konum homeopati. Türkiye’de yeni bir şey buldum ve çok hoşuma gitti, homeopati.
Yaprak Özer: Ne demek bu?
Meltem Kurtsan: Benzerin benzerle tedavisi. Bildiğimiz modern tıbbın dışında çoğunlukla %80 bitkilerin kullanıldığı ancak seyreltik versiyonlarının kullanıldığı, insanı bir bütün olarak ele alan ve insanın bütün hastalıklarına iyi gelecek bir ilacı bulmak prensibiyle geliştirilen bir tedavi şekli. Tamamen insancıl diyelim. Çünkü mümkün olduğunca az dozlarda, az madde vererek tedavi yöntemine gidiyorsunuz. Modern tıbbın olumsuz bir özelliği de bir tarafı tamir ederken diğer tarafı bozuyoruz. Yani vücuttaki diğer organları yoruyoruz maalesef. Ama homeopatide bu ortadan kalkıyor.
Yaprak Özer: Türkiye’de ilaç sektörü de kabuk değiştiriyor. Türkiye’yi bize çok kısa bir şekilde özetler misiniz? Bir ilaç sektörünün resmini çizebilir miyiz?
Meltem Kurtsan: Türkiye’de biliyorsunuz yeni sağlık politikaları var. Bu politikalar çerçevesinde ve patent süreleri biten ilaçların, dünyada bir dönem çok hızlı ilaç keşifleri oldu. Bunların da patentleri vardı. Patent alan firmalar belli bir süreyle tek başlarına bu ürünü üretiyorlardı. Fakat bu patent süreleri gittikçe dolmaya başladı. Keşfedilen yeni ilaçlar da piyasada azaldı. Dolayısıyla eşdeğer ilaç üreten firmalar şu anda aynı ürünü bundan 10 sene önce üretilmiş ama patent süresi geçmiş bir ilacı çok ekonomik bir şekilde tüketiciye sunma imkanına kavuştular. Dolayısıyla piyasada bir ilacın patent süresinin dolduğunun ertesi günü onun eşdeğeri 20 tane ürün piyasada bulunabiliyor. Hem Türkiye’de hem dünyada.
Yaprak Özer: Türkiye eşdeğer ürün için önemli bir Pazar yanılmıyorum değil mi?
Meltem Kurtsan: Bütün eşdeğer ilaçlar var hemen hemen tedavide kullanılan. Aynı zamanda Türkiye’de aynı eşdeğeri yapan birçok ilaç firması var. Yabancı ve yerli olmak üzere. Dolayısıyla yeni alınan ilaç harcamalarını azaltma tedbirleriyle de bu eşdeğer ilaçların fiyatları da oldukça aşağıya çekildi. Bunun tabi ki ilaca ulaşmada, tedavi imkanlarına ulaşmada ilacın yaygınlaşmasında çok büyük bir katkısı oldu.
Yaprak Özer: Hükümet nasıl bakıyor homeopati ya da fito terapi alanlarına? Bitki ya da doğal yöntemlerle tedavinin ilaçla tedaviye göre daha ekonomik labileceğini anlıyorum ben. Bizde böyle bir yaklaşım var mı ya da bilincimiz var mı oluşmuş ya da oluşacak inşallah?
Meltem Kurtsan: Cevabı aslında biliyorsunuz. Yok tabii ki. Bitkisel tedaviler bizim geleneklerimizde olan bir tedavi şekli diye bakılıyor. Tam da doğru olmayan ninelerimiz tarafından yapılan tedavi olarak biliniyor. Homeopati zaten hiç bilinmiyor, bunun ne olduğuna dair kimsenin bir bilgisi yok. Halbuki dünyanın birçok ülkesinde Avrupa, Hindistan, Brazilya gibi ülkelerde homeopatik ilaçlar ve homeopati tedavi yapan doktorlar mevcut. Bir hastanın ihtiyacına ya da tarzına göre de seçme şansının olduğu bir sistem var dünyada. Türkiye’de maalesef bu yok. Tam tersi bitkisel ilaçların güvensizlik yarattığı bir ortam yaratılıyor ki, orada da yine haklı olunan taraflar var. Şöyle ki Çin’den gelen zayıflamaya yönelik bitkisel ilaçlarla biliyorsunuz birçok sağlık hasarları oluştu. İnsanları kaybettik. Bu da bitkisel ilacın ki bunlar bitkisel ilaç değildi aslında. Biz otacı olarak bizim anladığımız şey ilaç standartlarında üretilen, etken maddesi tespit edilmiş, dozajı, ambalajı sabitlenmiş, standart ürünler olarak algılıyoruz. Yoksa sadece bitki olarak alarak bilmediğimiz bir otu alarak; “şunu 3 kaşık iç, bunu 5 kaşık iç çayını yap…” gibi şeyleri biz Otacı olarak önermiyoruz. Verdiğimiz şey bunun modern formları.
Yaprak Özer: Sizi uzun zamandır izleyen bir gazeteci olarak ben biliyorum ki sizin değişik konulara el atmakta üstünüze yok. Üzerine de ısrarla bir disiplinle gidiyorsunuz. Anladığım kadarıyla şu an ilgilendiğiniz konular önümüzdeki dönemde daha ileriye götürebileceğiniz çalışmaların habercisi. Doğru bir spekülasyon mu benimkisi?
Meltem Kurtsan: Başlangıçta aslında sadece işime olan saygımla oluşan ve öğrenme isteğimle oluşan bir durumdu. Türkiye’de açılan bu fitoterapi neyse ben bunu bilmeliyim diye gittim ama bundan ne çıkacak ben de merak ediyorum. Umarım güzel ürünler çıkacak, güzel tedavi alternatifleri çıkacak. İlle de bunu çıkartmak istiyorum bunu öğrenmeliyim diye başlamadım.
Yaprak Özer: Bu programın adı kariyer rehberi ve biz kariyeri devamlı yukarı çıkan tek bir yol olarak algılıyoruz. Siz kariyer diyince ne anlıyorsunuz?
Meltem Kurtsan: Dipsiz kuyu desem, sonsuz ufuk mu desem, kariyer gerçekten “oldum bittim” olmayan bir durum diye düşünüyorum. Sürekli tırmanılması gereken, tırmanmak da değil aslında tırmanmakta biraz zorluk var. Sürekli ekleyerek bulunduğunuz duruma, yeni şeyler öğrenerek, yeni faydalar sağlayarak çevreye ilerlemek diyebiliriz.
Yaprak Özer: Şirketinizde aile yapısından profesyonel yapıya geçiş yaptınız. Mutlaka yöneticilerin işe alımlarında etkin rol oynuyorsunuzdur. sizin de behimsediğiniz modern yönetim anlayış ve prensiplerini benimseyen yöneticiler bulmakta güçlük çekiyor musunuz?
Meltem Kurtsan: Açıkçası uzun zamandır sabit bir kadromuz var. Sirkülasyonumuzdan bundan 20 sene önce çok şikayetçiydik. Artık çok sabit bir kadro var. Bunun da çok yararını görüyoruz.
Yaprak Özer: KAGİDER deneyiminizden yola çıkarak, iş kadınlarının sayısının artması, girişimci kadınların sayısının artması için çok çaba sarf ettiniz. Çok tatminkar bir noktada olmasa da başarı elde ettik. Ne tavsiye edersiniz, bir iş kadınında olması gereken temel özellikler hakkında neler söylemek istersiniz?
Meltem Kurtsan: Bu söyleyeceğim şeyler kadın olsun erkek olsun herkes için gerekli şeyler diye düşünüyorum ama kadınların ayrıca kendine güven sorunları olabileceği için ben bunu yapamayabilirim endişesi, bunun ortadan kalkması gerek diye düşünüyorum. Tabi ki çalışmak, ciddi bir şekilde odaklanarak çalışmak, gideceği yönü tespit etmek yani ne olacağını tespit etmek, kendine güvenmek ve cesaret.
Yaprak Özer: Sözlerinizi hayata geçirmek çok kolaymış gibi duruyor ama zorlanılan konular.
Meltem Kurtsan: Açıkçası bugün geldiğimiz dünyada bütün bilgi şu bilgisayarın içinde. Oturup incelediğiniz zaman, tabi ki yabancı dil bilmeniz de çok önemli. Bir kadın olarak herkese öneriyorum ki bir yabancı dil öğrenmeleri şart. Ben bile şimdi bakıyorum daha genç olasım geliyor. Çünkü şimdi Avrupa Birliği fonlarıyla yurtdışına gitme imkanı var, o kadar çok fırsat var ki para istemeyen kendini geliştirme fırsatı bunlardan faydalanılmıyorsa çok yazık oluyor. Bugün bizi seyreden herkesin hemen bilgisayara girip kendine uygun program bulup kapağı yurtdışına atması lazım. Çünkü bir bilgi farkı var, görgü sağlıyor bu yurtdışı tecrübeleri. Kendine güveni sağlıyor.
Yaprak Özer: KAGİDER deneyiminizden sonra bireysel olarak devam ettiğiniz toplum çalışmalarını formatlı bir çalışmaya döndürmeyi düşünüyor musunuz?
Meltem Kurtsan: Şu anda benim bulunduğum dönem bilgi hazinemi doldurduğum dönem diye düşünüyorum. Şu an doldurma aşamasındayım ama bunun bir şekilde dönüşecek diye düşünüyorum ama nasıl dönüşecek onu ben de bilmiyorum, göreceğiz. Şimdi küpümü dolduruyorum. Para küpü değil, yanlış anlaşılmasın bilgi küpü.