Kariyer Rehberi programında Yankı Yazgan’ı ağırladım. Su gibi akıp geçen zevkli sohbetimizi sizinle de paylaşmak istedim.
Yaprak Özer: Yazdığınız kitabın adı “Aile Kalmak, Şirket Olmak, şunu mu anlamalı; aile olunca şirket mi olmuyor, şirket olunca aile mi kalmıyor?
Yankı Yazgan: Ben çocuk ve aile psikiyatristi uzmanıyım ve işim gereği ailelerle çalışıyorum. Her boydan, her soydan, değişik problemlerle bazen de ortada bir problem yokken başvuran insanlarla çalışıyorum. Bu insanların bir bölümü şirket sahibi olduğu için bundan bir 8-10 yıl önce daha fazla fikir sahibi olmaya başladım. Kurumsal Yönetim Derneği, aile şirketleriyle bilgiyi birleştirmek için ciddi çabalar içerisine girdi ve bunun parçası olan kurslarda ben de misafir öğretim görevlisi olarak yer aldım. Bu sayede Türkiye’nin dört bir yerine gittim ve orada gördüğüm kavramlardan giderek bu isim ortaya çıktı. Çünkü birçok kişi hem şirket olmaya çalışıyor; gerçek iyi iş yapan, düzgün iş yapan ve hayatta kalan bir şirket. Ama bunu yaparken birçok kişinin sıkıntısı ailelerimizi, kardeşlerimizi vs. bunları kaybediyoruz endişesi içerisindeydi. Buna çözüm arayışlarının ürünü bir kitapçık.
Yaprak Özer: Şirket olduktan sonra baba oğlu, kardeşler birbirini kaybediyor mu gerçekten?
Yankı Yazgan: Belli bir zaman dilimine yayarak baktığınız zaman bir kere şirketlerin yaşamlarında kuşaklar var. Kurucu kuşak, devam ettirici kuşak, geliştirici kuşak vs. diye bölebilirsiniz. Genellikle ilk kuşaktaki ailelerdeki meseleler işte baba çok iyi oluyor ya da anne. Kadınların yöneticilik yaptığı, sadece kadınların oluşturduğu yönetim kurulu olan şirketler var. Şu oluyor; çok çalışılıyor evler ihmal ediliyor gibi konulardan bahsetmiyoruz burada çünkü onun çözümleri bulunuyor. Ama birinci ve ikinci kuşak arasındaki geçişler ya da ikinci ile üçüncü kuşak arasındaki geçişlerde özellikle ailenin büyümesi, başta hesapta olmayan insanların hayatımıza girmesi evlilik gibi, yeni çocukların olması, eltiler, enişteler, bacanaklar vs. hem üretkenliği ve akılları çoğaltıyor ama bir yandan da her yeni giren kişi kendi kişiliği ile, kendi gündemi ve beklentisiyle hayatı karıştırıyor. Birçok aile için paranın ve varlığın büyüklüğü bir mesele haline geliyor. Çünkü onu paylaşmak büyük bir sorun.
Yaprak Özer: Kitabınızda şöyle bir tanım var; “aile şirketi başarıya ulaştığı an itibariyle gündemi daha farklı oluyor” doğru mu?
Yankı Yazgan: Hayatta kalmayı başardığı anda sistem içerisinde örneğin çocuklar büyüdükçe şirketteki yeri konusunda bu çocukları ne yapacakları nereye yerleştirecekleri gibi büyük meseleler çıkmaya başladı.
Yaprak Özer: Babadan oğla geçişte nasıl sorunlar var, diyelim anahtarı verdi orada nasıl bir çelişki doğuyor?
Yankı Yazgan: Oradaki sıkıntılardan birini ben şöyle görüyorum; bir kere çocukların o noktaya gelene kadarki zamanlarını yeterince birçok aile henüz tasarlamamış oluyor. Çocuğunun bambaşka alanlara ilgileri var ama siz buna kulak asmadınız. Çocukla aslında 10 yıl önce başlamanız gereken çatışma 25 yaşında siz onu bir yere oturtma ya da bir yere sokmaya çalıştığınızda ortaya çıkıyor.
Yaprak Özer: Konuşmuyorlar mı çocuk 25 yaşına gelene kadar. Çocuk babanın gözünün önünden geçiyor. Çocuk diyelim Amerika’ya gitti, geldi. Baba düşünemiyor mu?
Yankı Yazgan: Birincisi zaman çok hızlı geçiyor. Fırsat olmuyor. O çok çalışıyor dediğimiz kişilerin çoğu ben oğlumu ya da kızımı tanımamışım, büyüdüğünü görmemişim, benim kafamdaki gibi değilmiş diyorlar. Bir borçluluk hissi ile büyüdüğü zaman gençlerde, borçluluk aslında güzel bir duygudur ama bazen de yüktür. Dolayısıyla yükü de yük gibi yerine getiriyorlar. Babaların annelerin en büyük şikayeti ucundan tutma, asılmama, kendini verememe.
Yaprak Özer: Ne tavsiye ediyorsunuz?
Yankı Yazgan: Çocukları ve aileyi tanımak için zaman ayırmanın ben önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan olarak tanımak; dirençli mi, kırılgan noktaları neler, iyi güçlü olduğu yanları neler çünkü bizim kafamızda hayal ettiğimizin tam tersi durumda bazen sunduğumuz imkanların hiçbir manası olmuyor. Onun için anlamlı olanın ne olduğunu keşfetmenin yararı vardır. Peki, nasıl beraber zaman geçireceğiz dediklerin de hiç olmazsa yolculuk yapabilirsiniz diye tavsiyede bulunuyorum.
Yaprak Özer: Aile şirketlerinde neden birinci çocuk sendromu yaşanıyor? Erkek ile kız çocuk arasındaki fark nedir?
Yankı Yazgan: Bazen hiç beklemediğiniz babalardan kız çocuklarına hak verdiğini görüyorum. Çünkü iş adamalığı yapan kişilerin oldukça akıllı kişiler olduğunu biliyoruz. Akıllı insanlarda yaptığı işi devredecek kişi seçme konusunda duygusal olmamaya çalışıyorlar. Hele çocuk bir numaralı çocuk kız da olsa eğer işe ehilse zaten o güne kadar çizgisini belli etmiş oluyor. Türk anne babalarında adalet duygusunun çok güçlü olduğunu görüyoruz. Bölüştürme konusunda da çok büyük meseleler oluyor. Bölüştürme derken sadece para değil yetki bölüştürme de değil. Kim nereye uygun, yerini bulmak.
Yaprak Özer: Aile şirketlerinde görev tarifi var mı?
Yankı Yazgan: Yapmaya çalışan çok kişi var ama kolay değil. Diyorum ya aile kalmak şirket olmak, bunun ilk basamağı aile olmak.
Yaprak Özer: Danışmanlığını yaptığınız en yaşlı çocuk 65 yaşındaymış. Baba da 88. Hala çocuk mu? Anne babaların gözünde çocuk hep mi çocuk kalır?
Yankı Yazgan: Evet, çünkü biri yönetim kurulu başkan yardımcısı diğer yönetim kurulu başkanı. Anne babanın gözünde çoçuk kalmak galiba ölümle bitiyor.
Yaprak Özer: Siz çocuklarınızı yetiştirirken nasıl davranıyorsunuz?
Yankı Yazgan: Çocuklarımı yetiştirirken bir çok hata yapıyorum. Anne babalık büyük bir sorumluluk. Özellikle Türkiye’de ihmal edilenin hayatın ilk yılları olduğunu düşünüyorum. Küçük çocuklara karşı gereğinden fazla müsamahakar ve şefkatli ama çocuklar o sınırı tanımadan, bilmeden büyüdüklerinde onların kafasını ezmeye çalışan bir ana babalık tarzımız var. Hâlbuki çocukken çocuğun hayatındaki rutinleri oluşturursak çocukların 11-12 yaşından sonraki dönemleri aslında çok rahat geçiyor.
Yaprak Özer: Kurumsallaşmak tam olarak ne demektir? Kısaca bir şirketin insan kaynakları müdürü olması ya da genel müdürü olması kurumsallaşması için yeterli midir?
Yankı Yazgan: Aile şirketinde kurumsallaşma mümkün, çünkü aileler de kurumsallaşabiliyor. Mesela bayram, ailenin kurumsallaştığını gösteren en belirgin dönem. Ne yapacağınızı bilirsiniz bayramda. Kimin kime gideceği, kimin elini öpeceğiniz, verecek bahşişlerin oranları bile iyi kötü bellidir. Dolayısıyla aile eğer kendi işleyişi içerisinde öngörülebilirlik, kurallar, hürmet, saygı, sevgi bu gibi esasları uygulayabiliyorsa bunu niye şirkete uygulayamıyor buna bakıyorsunuz. Direncin nerde olduğuna bakmak. Direncin önemli bir bölümünü aile içerisinde uygulamaya çalıştığınız ilkeleri oraya transfer edememekten, birinci çocuk meselesinde de sorunlar aslında bunlar.
Yaprak Özer: Aile şirketlerine tavsiyeleriniz neler?
Yankı Yazgan: Aile olmak dünyanın en güzel şeylerinden birisi, şirket kurmak da herhalde zevkli bir şeydir. Bu ikisinin bağdaştırmanın yolu öncelikle aile olmaktan geçiyor.