Kazanmak… Kazanç… bizim kültürümüzde genellikle cebinize giren para olarak algılanır. Kelimeye olumsuz bir anlam yükleriz. O yüzden kazanmaktan utanırız, söylemeyiz hatta saklarız. Kazançlı çıkacağınızı söylediğinizde karşınızdaki kazanmanıza değil, kazancınıza odaklanır. Oradan hop diye çıkarınıza atlar. Kazanmak bizim gibi toplumlarda kazanmayan tarafın kaybetmesi olarak algılandığı için kazanmaya iyi gözle bakılmaz.
Kazanmak aklanabilir mi? Neden olmasın. Bazı toplumlarda kazanmak suçluluk yaratmıyor. Oralarda kazanmak bir tutkuya dönüşebiliyor. Bireysel kazançlar ile toplumsal kazançları birbirlerini tetikleyen ve dengeleyen unsurlar olarak görebiliyorlar. Aşağıda iki örnek vereceğim. Alakasız gibi duruyor. Bireyden söz ettiğimde şirketi atladığımı, ülkeden söz ettiğimde bireyi unuttuğumu sanmayın.
Jack Welch 70 yaşında. General Electric firmasını yöneten efsane lider olarak anıldı. İş dünyasında lakabı “Nötron Jack”. Zıp zıp zıpladığı için herhalde. Seveni kadar sevmeyeni var. Yöneticiler hayran! Başarı/kazançları göz kamaştırıyor.
Bir tek tutkusu var kazanmak. Söylemekten utanmıyor. Welch’e göre başarılı olmak için tutku şart. Bir de kendin gibi olacaksın. Son ropörtajında, “Kekeliyorum, kısayım, kelim ama kendimi çok iyi hissediyorum” diyor. Bu da işin espirisi olsa gerek.
1960 yılında kimya mühendisi olarak GE’de çalışmaya başladı. 1981 yılında, 121 yıllık GE’nin sekiz numaralı CEO’su oldu. 2001 Eylül ayında emekli olduğunda kendine özgü liderlik stratejileri ve esrarengiz içgüdüsüyle GE’nin piyasa değerini 13 milyar dolardan, 400 milyar dolara çıkarmıştı.
Welch’in bu yıl piyasaya çıkan kitabının adı “Winning” (Kazanmak). Kitabın adı da başarısı da tesadüf değil. Çok iyi satıyor. Efsane, neredeyse Amerikan Başkanı kadar yoğun. Sanırsınız ki, bir sonraki seçimde adaylığını koyacak. Şaka bile olsa zor, çalışanlar arasında seveni pek yok. 1980’lerde çok sayıda çalışanı işten çıkarmıştı. Hala hafızalarda… 90’larda birçok şirket işçi çıkarırken GE’nin istihdam yaratması Welch’i sevdirememiş olmalı.
70’lik Welch, hızlı yıllarında, insan kaynakları uygulamaları ile literatüre akademisyenlerden daha fazla etki etti. Welch’e göre bir şirket kazanacaksa iyilerlerle çalışacak. Çürükleri atacak. Çalışanları sınıflara ayırdı. Tepedeki yüzde 20’ye giren çalışanlar yaratıcı ekip. Onlar elde tutulması gerekenler çünkü kazandırıyorlar; ortaya yayılan kuşak yüzde 70’i oluşturuyor. Onu da parçalara bölüyordu. Yukarı çıkacakları çek, kazan; aşağı düşenlere yol ver… Alt dilimde kalan yüzde 10 için yapacak bir şey yok. Derhal kurtulmak gerek. İşin özü, yaratamıyorsan başaramıyorsun, başarı yoksa kazanç yok; güle güle.
Bir başka isimden söz edeceğim. Welch kadar olmasa da popüler. O da kazanmaktan söz ediyor. Richard Florida, ABD George Mason Üniversitesi kamu politikaları öğretim görevlisi. Ekonomik gelişmenin “yaratıcılık”la doğrudan bağlantılı olduğunu ileri sürüyor. Ülkeleri “Yaratıcı sınıf”ın sürüklediğini, siyasilerin bunu anlamadığını savunuyor. Amerikan Rüyası’nı yaratıcı sınıfın eseri olarak tanımlayıp, iş gücünün yüzde otuzuna denk geldiğini, buna karşın toplam ücretlerin yarısını aldıklarını hesaplıyor. Kazananlar da, kazandıranlar da onlar.
“The rise of the creative class” (Yaratıcı sınıfın yükselişi) ilk kitabının adı. İkinci kitabında ABD ekonomisinin çöküşünü yaratıcı sınıftaki erozyonla açıklıyor; “The flight of the Creative Class” (Yaratıcı sınıfın kaçışı).
Yaratıcı sınıf kavramı, işçi sınıfı, orta sınıf gibi sosyo-ekonomik bir sınıfa karşılık gelmiyor. Beyaz yakalılar, servis sektörü gibi tanımlardan da farklı. İşinde yaratıcı güçlerini kullananları anlatıyor. Sınıfın meslek olarak sınırlaması yok. Doktor, mühendis, bilim adamı, reklamcı, gazeteci, sanatçı… Herkes olabilir.
Yaratıcı sınıf ve felsefesi kişilere bağlı değil. Kimin yarattığı değil, yaratılan katma değer önemli. Örnekleri, gişe rekorları kıran filmlerden, cebe girecek kadar küçülen
elektronik aletlere; borsada tavan yapan hisseden, üretimde verimliliğe kadar esnetebilirsiniz. Kilit kelimelerimiz; artı değer, yaratıcı çözümler, kazanmak!
Türkiye ve kazanmak kelimelerini bir araya getirdiğinizde ne hissediyorsunuz? Sizce biz kazanıyor muyuz? Kazanabilir miyiz? Yaratıcı bir sınıftan söz etmek mümkün mü? Yaratıcı bir sınıf oluşturabilir miyiz? Bugünkü manzaraya bakıp benim bir fantezinin peşinde olduğumu iddia edebilirsiniz.
Sizi ve görüşünüzü çürütmek istiyorum. Çünkü günün sonunda ben kazanmak istiyorum. Tek başıma kazanmanın yetmediğini biliyorum. Birlikte kazanmamız gerek, onun için anlatıyorum.