Seçimlerde, adı üstünde, en azından iki seçenekten birini kendimize göre haklı sayılacak kriterleri alt alta toplayıp seçmemiz gerekir. Dondurma alırken bile seçim yaparız, etek alırken, bisiklet alırken, otomobil alırken… Arasında tercih yapmak durumunda kaldıklarımızın bedeli pahada ağırlaştıkça, seçim zor olur.
Sizce yaşayacağımız kentle ilgili seçim yaparken, kenti idare etmeye aday yöneticiler arasındaki seçim yapmak eylemi mi bizi daha fazla düşündürür, yoksa iki farklı marka otomobil arasında yapacağımız seçim mi bizi daha fazla düşündürür?
Sizce cepten çıkacak paradan mı yoksa ufkumuzun fakirliğinden mi ikincisi ağır basar? Mal canın yongası, ondan mı acaba… Peki ya, canımız?
Yerel seçimlerde ne düşünmek gerek? Gelişmiş toplumlar acaba yerel yönetimler bazında hangi konulara kafa yoruyor?
“Yakınlık” şehir hayatında aranan öncelikli koşul. Kentli bireyler bisikletle ulaşımın sağlanabildiği, toplu taşımanın gelişmiş olduğu ve yürüme mesafesinin kısa olduğu yerleşim yerlerini tercih ediyor. Çünkü, ekonomik kriz de bizi “yakınlık” kavramına doğru itiyor…
“Kolay erişim”, sektör bağımsız tüm işletmeler daha iyi daha seri daha odaklı daha farklı üretim yapabilmenin araştırma geliştirmeden, buna bağlı inovasyondan geçtiği bilinciyle hareket ediyor. Yalnızca istihdam ettikleri personelin yeteneklerinden ortaya çıkan fikir bütünüyle değil, akademik çevreye erişimle kendilerini konumlandırıyorlar. Kaliteli gıdaya erişim de çok önemli. “Sıfır kilometre” kavramı büyük kentlerde restoranların kapılarında görünür noktada yerini alıyor. Domatesin, biberin, tavuğun yakın coğrafyadan geldiğini anlatıyor.
“Açık yenilik” denen bir başka kavram, kurumların, diğer kurumlara ve/veya araştırma laboratuvarlarına ve üniversitelere yakın olmalarını simgeliyor. Girişimcilerin hukuk, teknoloji ve finansman hizmetlerine yakın durabilecekleri ama her şeyden önemlisi fikir paylaşımı yapabilecekleri ortamlara ihtiyaç var.
“Yenilik/inovasyon Bölgeleri” Sınırları zorlamaktan kaçınmayan ve durmak bilmeyen küçük büyük bütün şirketlerin bir araya geldiği alanlar. Bu bölgelerde kariyer ağları güçlü… Hem çalışma, hem yaşam alanı olarak çoklu kullanıma hizmet ediyor.
Montreal, Seul, Singapur, Barselona, Medellin, San Diego, Philadelphia, Cambridge, Berlin… gelişen yenilik bölgelerinden sadece birkaçı. Üniversiteleri kucaklayan kentlere yolunuz düşerse buradaki büyümenin ve çoklu gelişimin üniversiteler, araştırma laboratuvarları, teknoloji enstitüleri ve yaratıcı firmaların etrafında toplandığını rahatlıkla gözleyeceksiniz. Lüks konut, pahalı markalar, sayısız AVM’nin yükseldiği tüketim şehirlerinin tersine yenilik bölgeleri; üretimin ve yaratıcılığın teşvik edildiği, gelişimin ve değişimin desteklendiği alanlar.
Eşitsizlik-özgürlük- yenilik! Uzak durmak için bir aşı bulunsa, sıraya girmeye hazır olduğumuz düşünülebilir. Bu masum konseptlere karşı direnç geliştirdiğimiz, kaygılar beslediğimiz bir dönemdeyiz. Tam tersine yaratıcılığı kucaklayan sürdürülebilir hayatlar kurmalıyız. Yerleşim alanları, işsizliğin azalmasında, eğitim fırsatlarının artmasında, sanatla buluşmakta, entelektüel kapasitenin artmasında, bir ülkeye gelen yabancı yatırımcı sayısının fırlamasında katalizör. Kadınların, çocukların, engellilerin, azınlıkların daha fazla hayata katılabileceği platformların yaratılmasını sağlamalıyız.
İşte bunun için önemli yerel yönetim seçimleri.