Küçümsediğiniz bir soru olduğundan eminim. Çoğunuzun kendinize böyle bir soru sormadığını tahmin ediyorum.
Benden küçük bir tavsiye, sorun!
Konferanslar ya da toplantının her türlüsü zaman canavarıdır. Bu yazıyı okuyanlardan bazıları, “Bizim için bal börek, keşke her gün konferans ya da toplantı olsa işten yırtsak” diye düşünüyor olabilir.
Onlara uğurlar olsun.
Aşağıda, bundan bir süre önce İndeks Sosyal Sorumluluk projesine katılan genç profesyonellerden biri olan ve Türkiye çapındaki yarışmada başarılı olduğu için Bilgi Üniversitesi’nde e-mba’da eğitim ödülü kazanan ve başarıyla tamamlayan Belgin USANMAZ’ın konferans notları var. Uzanmaz bugün Migros Sanal Market A.Ş.’de çalışıyor. Belgin, yılın son konferanslarından biri olan Marka’yı izlemiş, notlarını bizimle paylaştı. Şöyle bir baktım, ne kadar özenli ve sistemli alınmış diye düşündüm. Sonra neden sizlerle paylaşmıyorum diye ikinci düşünce cümlesini kurdum. Okunur mu okunmaz mı, kim okur sorusu geçti aklımdan. Pek kimse okumasa da meraklısı okur. Zaten okuyacak ne çok şey var, önemli olan niş iş yapmak niş kitleye ulaşmak. Şu anda siz okuduğunuza göre işe yarıyor.
İndeks Konuşmacı Ajansı olarak Marka Konferansı’na Ze Frank’i getirdik. İki günlük konferans maratonunu izleyen güvenilir kişilerden oluşan küçük bir grup arasında yaptığımız ankete göre Ze konferansın en iyi konuşmacısıydı.
Konferans/Toplantı izlemek ne kadar önemliyse bir toplantıya katılmak da o kadar önemlidir. Haydi ben bu partiye, şu toplantıya, öbür konferansa katılayım derseniz, ki diyebilirsiniz, dostlar sizi alışverişte görür.
Kalabalıklar, kartvizit alışverişi için çok iyidir. Şimdilerde buna “networking” diyorlar, sosyal olmak da diyebilirsiniz. Görmediğiniz kişileri görür, uzun zamandır haber almadıklarınızdan haberdar olur, iletmek istediğiniz mesajları iletebilirsiniz.
Networking yapmak için sistemli olmak gerek. O da konferans izlemek gibi küçümsenecek bir iş değildir. Toplantılara zamanında gideceksiniz, ne çok erken ne çok geç. Yeterince insanı yeterince konuşabilecek kadar göreceğiniz bir zaman dilimi ayırmalısınız kendinize. Yoksa doğrudan konuşmalara ya da gösteriye dalarsınız, ne kimseyi görür ne kimseyle görüşebilirsiniz. Olsa olsa görülürsünüz ki bunun da ne kadar faydası olur bilinmez.
Konferanslarda saatlerce oturmak kimileri için hoş olsa da üzerine para verip girdiğiniz bu konuşmaların çoğu sıkıcıdır ve kapalı bir ortamda dinlemek zorunda kalırsınız. Zamanı değerlendirmek için ben buradan ne öğrenebilirim diye gitmek gerekir. Yapmayacağınızı bile bile konferans konusuyla ya da konuşmacısıyla ilgili kısa bilgi toplamayıp gitmenizi öneririm.
Ev ödevi yapmak kadar önemli olan bir şey daha var; dersi derste dinlemek. İki türlü dinleme vardır. Olduğu gibi ya da satır arası. Olduğu gibi, konuşmacı ne verdiyse o kadar. Satır arası siz ne almak istiyorsanız o… O nedenle anlatan da ne kadar maharet olsa da asıl maharet dinleyendedir.
Bu girişten sonra sizi Belgin Usanmaz’ın konferans notlarıyla başbaşa bırakıyorum.
Not: Marka Konferansı 17-18 Aralık 2009 tarihlerinde İstanbul’da düzenlendi
TASARIM ve MUTLULUK
Konuşmacı: Stefan SAGMEISTER, Grafik Tasarımın Rock Starı
Tasarladığı sıradışı albüm kapakları, posterler ve kitaplarıyla grafik tasarım dünyasının en büyük hayran kitlesine sahip yaratıcılarından biri olan Sagmeister, “Tasarım ve Mutluluk” konulu konuşmasına, “Yaptığın her şey ya da yaşamda gittiğin yolda Niye, Neyi? Yaptığını açıklıyorsa/açıklayabiliyorsan sonucunda mutlu olunabileceğini belirterek sözlerine başladı. Haz/mutluluğun kısa vadeli, memnuniyet ve tatminin uzun vadeli duygular olduğunu belirtti.
Avusturya doğumlu ünlü tasarımcı eğitim yaşamını Amerikada sürdürdüğünü ve çalışma hayatını ise Uzak Doğu’da başladığını belirterek, hayatın rutini içinde bazı anları kaçırdığını fark ettiğini noktada herşeyi bırakıp, 1 yıllığına Endenozya’da günlük hayatın temposunu unutmuş bir şekilde nasıl bir yaşam sürdürdüğünü fotoğraflarla katılımcılara aktarmaya çalıştı. Bu deneyimlerini 2008 yılında “Bugüne kadar Hayattan Öğrendiklerim” başlığını taşıyan kitabında yer verdiğini söyleyen tasarımcı, yaşam rutini dışına çıkmakla, meditasyonla, doğa ile yaşamakla tasarım ruhunu bütünleştirdiği birçok alanda farklı çalışmalarda bulunarak, ilham kaynaklarını besleyecek konularda arayışlarını sürdürmenin, işine kattığı mutluluğun anlam ve önemi dahilindeki almış olduğu geri bildirimleri dinleyicilerle paylaştı.
Tasarımın sayısız markaya dokunarak ve onların öykülerine nasıl bir anlam kattığını vurgulayan Grammy Ödüllü (2005) tasarımcı, ilham kaynağı olacak herşeyi bir koltuk, bir lamba, bir mobilyada nasıl can bulduğunu ve insanların bu tasarımlarla nasıl kendi duygu düşüncelerini bağdaştırdığını ve yapılan işin memnuniyet ölçüsünün hem kendisine hem markalara neler kattığını fotoğraflarla katılımcılara sunmaya çalıştı. Stefan, işine ne kadar büyük ciddiyetle bağlı olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
MARKANIN ADI LOUBOUTIN
Konuşmacı: Chritian LOUBOUTIN, Kırmızı Tabanlı Ayakkabıların Büyücüsü
Moda dünyasını kırmızı tabanlı, sivri topuklu ayakkabılarıyla fetheden ünlü modacı, 1982 yılında dönemin ünlü ayakkabı tasarımcısı ve Christian Dior ayakkabı kolleksiyonunun yaratıcısı Charles Jourdan’ın yanında işe başlarken bugün 46 ülkede çok büyük bir uluslararası marka konumuna geleceği hakkında hiçbir fikri olmadığını söyleyerek konuşmasına başladı. Louboutin, O zamanlarda hayalgücünü kullanarak kendince bir tasarım oluşturmaya başladığını bunun oldukca zaman aldığını belirterek, “Bir takım şeyleri yapıp, beklemek ve sonuçlarına göre onu takip etmenin “bugünlere gelişindeki 17 yıllık deneyimini dinleyicilere aktarmaya çalıştı. Bir markanın ortaya çıkması” zaman alıyor, birikim gerekiyor ve değişim her daim devam ediyor “diyen ünlü modacı;
– Her zaman kaliteye odaklanılmalı
– Yaratıcılığa önem verilmeli
– Deneyim önemli
Bunlar olduktan sonra geri kalan her alanda başarı sağlanabilecek olduğunu vurguladı. “Tasarım mı şirketi sürüklüyor, Şirket mi tasarımı sürüklüyor?” sorusu ile karşılaştığında kesinlikle Tasarım diyen konuşmacı, marka olmak için ürünü satın alanların ürüne dair bir hikayesi olması gerektiğini düşündüğünü belirtti ve yaşadığı örnek hikayeleri dinleyicilerle paylaştı. “Marka sadece üst segmente hitap etmemeli, ayakkabılarını sadece ünlülerin değil herkesin giymesini istediğini belirten ünlü modacı, eğer ürünün tüketicisi, üreticisine olağan davranışları ile ilham veriyorsa marka oluşmuş demektir” diyerek, “İstanbul’un nasıl bir ayakkabıya ihtiyacı var?” sorusuna ise ünlü ayakkabı modacısı, “Siyah. Güneşin yüzünü çok fazla gösterdiği bu şehre siyah ve kadife bir ayakkabı yakışır” diye cevap verdi.
Yurtdışında bir çok ülkede kapak olmuş ürün ve tasarımları katılımcılarla paylaşan ünlü modacı; “Ayakkabı bazen elbise gibidir, bazen ise soyunmak gibidir” diyerek tasarımın ürüne dönüştüğü noktada insanlar tarafından tercih edilmesinin arkasında yatan özelliklerin neler olduğunu müşterilere çok iyi anlatılması gerektiğini vurgulayarak sunumunu noktaladı.
CO-CREATION: Marka Deneyiminde Yeni Bir Dönem
Konuşmacı: Dean ARAGON (Elidor Dünya Başkan Yardımcısı), Guy MURPHY (Elidor Global St.Planlama Direktörü)
Unilever’in 60’dan fazla ülkede satışa sunulan, en büyük saç bakım markası Elidor’un dünyada 55, Türkiye’de 36 yıldır kadınların farklı saç sorunlarına ve ihtiyaçlarına çözümler üreten markaya yön veren konuşmacıları, Co -Creations ile yepyeni bir soluk getiren marka yapılanma stratejilerinin neler olduğunu anlatarak sözlerine başladılar.
1- A PRESENTATION ABOUT; Marka gereğinden fazla ego sahibi olmamalı, Markalar alçakgönüllü , mütevazi olmalıdır.
2- BRAND CONFIDENCE; Markaya güven herseyin önündedir.
3-1+1=3; Marka dışından farklı şeyler eklemek, ünlü /uzman birini markaya dahil etmek
4-PRODUCT is KING; Hizmettin yanında üretim yeri/koşulları önemli,teknoloji nasıl kullanıldı. Ürün zafiyeti pazarlama ve reklam ile giderilmez.
5-CO-CREATION WITH EXPERTS; Uzmanlar ve deneyim sahibi kişiler tarafından üretim ve kullanım tercih ve teknikleri tüketiciye anlatılmalı
6- FOUR PRINCIPLES OF Co CREATIONS; Ürünün yeri rahattayken yeni bir marka çıkarıp markayı canlandırmak.
Konuşmacılar, dünya genelinde yapılan araştırmalarda kadınların saç konusunda kendi tercihleri ya da arkadaş önerilerinden çok o konunun uzmanı olarak gördükleri kişilerin öneri ve tavsiyelerine itibar ettiklerini söylediler. Konuşmacılar, Yeni marka deneyiminde bu konuya önem vererek dünyaca ünlü 7 saç uzmanı ile biraraya geldiklerini ve bu hareketle Co-Creations sersini yarattıklarını ve yeni bir deneyim yaratmak için markayı yeni bir yolculuğa çıkarttıklarını anlattılar.
Dean ARAGON, Yapılan bir diğer araştırma sonucunda; “Bir kadının saçları o gün formundaysa karşısında durabilecek bir engel olmadığı, ancak cansız ve sönük ise o gün tatsız ve keyifsiz bire gün geçirdikleri “sonucu çıktığını ve Elidor’un yeni marka deneyimini yaşatırken bunu gözönüne alarak uzmanlarca markayı taçlandıracak her türlü üretim, tanıtım ve tasarım desteği verilmesinden kaçınılmadığını sözlerine ekleyerek kendilerine ayrılan süreyi tamamladılar.
MARKA BU KAPAĞIN ALTINDA
Konuşmacı: Dilek BAŞARIR, Pazarlama Direktörü
BAŞARIR, Marka Bu Kapağın Altındadır temalı konuşmasına; Üreticisinden, tüketicisine, çalışanından iş ortaklarına kadar 40 yıllık deneyim sahibi bir markanın bu kültürü nasıl oluşturduğunu maddeler halinde, tarihten sahnelerle anlatmaya başladı.
Efes’in kuruluş aşamasında bazı mitleri olduğundan bahseden konuşmacı,
– Pazar ilk giren marka
– Mevzuata müdehale etmiş
– Baskı kurulmasına rağmen reklam
– Tombul şise/görsel tasarım farklılığı
– Dağıtım şirketi olarak varlığı
Bu mitlere karşı yılmayan Efes’in 5 ana konuya odaklandıklarını belirtti.
1-Tüketici odaklı olmak(marka adı yarışması düzenledi)
2-Ortaklık kültürü(hayatın içinde yer aldı)
3-Cesaret
4-Yenilikçilik
5-Sosyal marka olmak
Konuşmacının asıl amacı; Efes’in, kültür, sanat ve sosyal sorumluluk projeleriyle geçen 40 yıllık marka deneyimini nasıl başlayıp bugünlere geldiğini, markanın önüne çıkan engelleri ve ufkunu açan kararların Türkiye sınırlarını aşarak bir dünya markası olma yolunda büyümesinde 40 yılı dolduran geniş bakış acısını katılımcılara anlatmaktı. Bunu örneklerle sunan konuşmacı, “Markalar hangi tip insanları içine almak istiyorlarsa o kitlelere yönelik her türlü bağlantı noktalarını tutması gerektiğini” özellikle vurgulamaya çalıştı. Bu açıdan bakıldığında Efes Pilsen spor markası, Efes tutkunları Birahaneler, Efes Jazz Konserleri ile yenilikçi ve hayatın içinde olan bir marka mesajlı vererek, olumlu geri dönüş alındığını, bu faaliyetlerin Efes’in bugünlere gelişinde tercih edilebilir olduğu noktaları çok iyi beslediklerini belirtti.
Markaya oluşan güven, inanç, farklılaşma ile Efes’i tercih edenlerde mutluluk, rahatlık verdiği noktada başarı kaçınılmaz oldu diyen konuşmacı, katılımcıları 40 yıl öncesi ilk Efes reklamından bugüne eşsiz bir marka yolculuğu yapmasına fırsat tanıdı.
MARKA KALABİMEK
Konuşmacı: Mehmet NANE, Teknosa Genel Müdürü
Eskiden “marka olabilmek” önemliyken şimdilerde “marka kalabilmek” önemli diyerek sözlerine başlayan NANE, 2000 yılında kurulan Teknosa’nın marka kalabilmek için hangi aşamalardan geçtiğini inter aktif bir sunumla katılımcılarla paylaşmaya çalıştı.
Teknosa’nın kuruluş amacını, “Elektronik ürünlerin tek bir noktada sergilenmesi, tüketiciler tarafından ürünlerin deneyimlenmesi ve müşteriye markalar bazında seçim hakkı tanıyacak merkezler oluşturmaktı” diyen konuşmacı, tüketiciler tarafından bu merkezlerin çok beğenildiğini vurguladı. “Her zaman marka olmak ve herkesin markası olmak” bir diğer amaçları olan Teknosa’nın, piyasadaki bu tercih edilir özelliğinin diğer uluslararası markalara kapılarını açtığını belirten NANE, Tüketicinin olduğu her yerde olmak istediklerini sözlerine ekledi.” Gitmediğin köy senin değildir” diyerek tüm markalara seslenen konuşmacı, şu anda 69 il ve 29 ilçede, 2010 yılında ise daha birçok noktada Teknosa açılacağı müjdesini dinleyicilerle paylaştı.
Sunumunda yapılan araştırmalarada yer veren konuşmacı, Türkiye’de satılan 4 notebook’dan birinin, 2 PDA’dan birinin, 10 dect telefondan 4 tanesinin Teknosa’dan aldığının sonuçlara yansıdığını belirterek bundan guru duyduklarını ve daha gidilecek çok yer olduğunu belirtti. Ayrıca müşteri merkezli bir çok araştırmada ise fiyat /ürün çeşidi araştırması için mağazaların tercih edildiği sonuçlarını gördüklerinden bahseden konuşmacı, bilime ve akla önem veren her markanın kazanacağını düşündüklerini söyledi. Markaların hata yapmaktan korkmamaları gerektiğinin altını çizen NANE, “hata yapan insanlar/markalar çalışan insanlardır/ markalardır” ve hatalardan ders çıkararak bir markanın bugün diğer markalardan daha önde olacağını düşündüğünü sözlerine ekledi.
NANE, Markaların GÜVENİLİR, SÖZÜNE SADIK, DEĞER VERDİĞİNİ HİSSETTİREN, YALIN, DENEMEKTEN KORKMAYAN, BİLİMSEL, DUYARLI ve SAMİMİ özellikleriyle ancak “Herkesin markası” olabileceğini ve marka olarak kalabileceğine ekip olarak inanmanın öneminden bahsetti. Tüm çalışmalarına bu mesajı verdiklerini ve gelişime büyük yarırım yaptıklarını belirterek, iş ortakları ile ilişkilerde yalın davrandıklarını ayrıca topluma ve çevreye duyarlı iş yapış biçimleri belirlediklerini de sözlerine ekledi.
NANE, ekip çalışmasına verdikleri önemi farklı görevlerde çalışan Teknosa çalışanlarını sahneye davet ederek onları tek tek kutlayarak bir kez daha göstermiş oldu ve sunumunu herkesin markası olmak büyük bir alkış ister diyerek, aldığı büyük alkışlarla sözlerini noktaladı.
YENİ BİR PARADİGMA
Konuşmacı: Martin ROLL, Büyük Marka Stratejisti
Singapur’da yaşayan, Asya pazarlarındaki uzmanlığı ve bu pazarlara yönelik stratejik çalışmalarıyla iş dünyasının en çok dikkat çeken marka stratejisti, küresel deneyimi ile lider markaların yaratım sürecinde ve yeni markaların pazarda zirveye giden yolculuklarından örnekler vererek sözlerine başladı.
Konuşmacı sunumuyla, LENOVO-IBM-Huawel-Jim Thompson gibi markaların global marka olmak için farklı şeyler yaptıklarını gözler önüne serdi. “Tüketicilerin kendine benzer düşündüğü şeyleri tercih ettiklerini” özellikle vurgulayan ünlü stratejist, markaların rekabet avantajı yakalaması için bu özellikleri” keşfetmesi ve farklı yaşam tarzlarına hitap etmesi gerektiğini vurguladı.
ROLL, Asya pazarıyla ilgili uzmanlığı ve sürdürebilir rekabet avantajı konusunda masaya getirdikleri pek çok tanınmış şirketin yönetim kurulu tarafından takip edilirken kendisine markalaşma ve pazarda ileri gitmek için; 2 temel soru sorulduğunu belirtti.
1-Şirketin çıkarı nedir?
2-Bunu nasıl ölçeriz?
Bu temel sorulara verilen net evaplar dahilinde ROLL, global şirketlerin sürdürebilir büyümenin sırrının uzun vadede keşfedilebilir olduğunu sözlerine ekledi. Asya pazarında markaların taktiksel bir yol izlediğini sözlerine ekleyen konuşmacı, iş dünyasını cesur düşünceye sevk eden ve ikonik markaların yaratılmasını sağlamak gerektiğini vurgulayarak, bu yöndeki şirketlerle ilgili çalışmalarını 2006 yılında çıkardığı Asya Marka Stratejisi kitabında toplandığından bahsederek, çeşitli Asya markalarından örneklerle sunumunu noktaladı.
VAR OLANI TEKRAR ETME
Konuşmacı: Tom DIXON, İngiliz Tasarımcı
Çağdaş tasarımın en saygın isimlerinden biri olan Tom Dixon, Tasarımcı; “Daha önce var olmayan şeyi yapan” kişidir diyerek konuşmasına başladı. “Tasarım dünyasına “yanlışlıkla düşen” DİXON, 20 ‘li yaşlarda geçirdiği trafik kazası sonrasında okulunu bırakarak, yeteneğini tasarım dünyasında kullanmaya karar vermiş olduğunu belirterek, 80 lerin ortasında eğitimsiz ama yetenekli bir tasarımcı olarak dikkatleri üzerine çekmeye başladığından bahsetti.
İtalyan moda devi Capellini için tasarladığı “S” sandalyesi 1980’lerin sonunda ikonlaştığını anlatan ünlü tasarımcı, 1998 yılında Habitat’ın tasarım bölümünün başına geçerek, insanların gerçekten neyi aldıklarını burada öğrendiğini sözlerine ekledi ve bu anlayışla tasarımlarında tüketicilerin” talep gösterdiği” tasarımları yapmaya çalıştığını belirtti. DIXON , her tasarımında ön planda tuttuğu objelerin “hangi amaçlar için kullanılacak olduğunu ve kullananlara ne hissettirecek olduğunu” özellikle planladığını tek tek örneklendirdi.
Habitat’ın dünya insanını tanımak, ortak noktaları belirlemek ve risksiz, talep görecek, beğenilecek ve kullanışlı ürünü tasarlamak adına önemli bir okul olduğunu vurgulan tasarımcı, Tasarımlarında en değerli şeyin “duruş” olduğunu belirtti. Uluslararası ürün ve mobilya tasarımcısı Tom Dixon, Rubber Band Chair adını verdiği lastik sandalyesiyle tasarım mobilya anlayışına yeni bir boyut kazandırdığını vurgularken, metal çerçevenin üzerine kullanıma hazır lastik bantlar sarılarak kullanılan bu yeni mobilya serisinin rahat bir oturma sistemi sunmayı amaçlandığını anlattı.
“Sadece bir şeyin formuna bakmak yetmez; bunlar nasıl kullanılıyor, malzeme nerden geliyor, kullanıldıktan sonra nereye gidecek? “Bu sorularla da ilgilenmek gerekir diyen konuşmacı, Çevreci ve demokratik tasarımlarıyla ünlenmenin yanında Tom Dixon ve David Begg tarafından kurulan Tom Dixon markasının İngiltere’nin ışıklandırma ve mobilya konusunda en önemli tasarım ve üretim şirketleri arasında yer aldığını, basında çıkan örnek tasarımlarla dinleyicilerle paylaşma fırsatı yakalamış oldu.
BULAŞICI PAZARLAMA
Konuşmacı: Ze FRANK, Viral Pazarlamacı
“Viral pazarlama” kavramına alışmamız gerekiyor. E-postalarla başlayıp Facebook, Twitter gibi sosyal medyalarla bu, şekil değiştirip yeni ve hızlı ivme kazanmış durumda diyen FRANK, How to dance properly? (Nasıl doğru dürüst dans edilir?) videosunu sadece 17 arkadaşına göndermesine rağmen 5 günde 1 milyon kişiye ulaştığını söyleyerek dinleyicilerle bu videoyu göstererek sunumuna başladı.
Bir marka oluştururken önce “tüketiciye nasıl ulaşacağına karar vermek gerekir” diyerek sözlerine devam eden dijital pazarlamanın fenomeni, “eğer markanın duygusu, hedefi, işlevi ve yararları belli ise bunu tüketiciye doğru kanaldan sunmak çok önemlidir” diyerek, bilginin dijital ortamda nasıl yayıldığını ve insanların neleri önemsediği üzerindeki araştırmalardan örnekler sunmaya devam etti.
Bu araştırmalardan çıkardığı sonuçlardan biri; “İnsanların yaşam içinde neyi önemli kıldıklarının keşfedilmesi gerektiği , deneyimin diğer insanlar üzerindeki etkisinin sorgulanması olduğunu” belirten FRANK, dijital ortamda özellikle birbirini tanımayan insanların ve moda olan şeylerin deneyimlemek istendiğinin altını çizdi. Bir diğer sonuç ise; İnternet sayesinde “dünyanın herhangi bir ucundaki insanın diğer insanlara ruhunu açmak istediğini, yaşadıklarını, hissettiklerini ortak bir platformda dünyaya ilan etmekten büyük bir zevk aldığını ve kendini önemli hissettiğini belirtmeleri “olduğunu söyledi.
Yeni bir mecra oluşturmasının yanı sıra hayatımızdaki etkinliğini de artırmaya devam eden bu ortamların pazarlamacılar tarafından “duygu yaratma potansiyeli” olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Ze Frank, bu duyguları anlatıcılardan, yani viral pazarlama yapanlardan yararlanılması gerektiğini düşündüğünü belirtti ve Tüketicinin hayatında olan şeylere odaklanılması” gerektiğini sözlerine ekledi. Ze, ayrıca yeni başlattığı bu işe yeni bir de ad koymuştu. “Bulaşıcı medya”
RESESYON VE MÜŞTERİ
Konuşmacı: Jonathan BANKS, Avrupa İş Analizleri Direktörü-Nielsen
Dünyada ekonomi %3,5 daraldı. Global sermaye %45 değer kaybetti, konut satışları inişte, %58 restaurantlara daha az gidiliyor, insanlar daha az dışarı çıkar oldu, daha çok ev sohbetleri ve eğlenceleri tercih ediliyor diyerek hızlı bir dünya değerlendirmesiyle sunumuna başlayan BANKS, “Dalgalı sularda etrafımıza iyi bakmak lazım diyerek, akıntıyı iyi tahlil etmeliyiz” , hızlı tüketim mallarındaki sonuçlara baktığımızda gerçekten bulunduğumuz ortamda her zamankinden farklı şeyler yapılması gerektiğini sözlerine ekledi.
Konuşmacı, 28 bin kişi, 50 ülkede “Yaşadığımız dünyada son 6 yıl içinde neler sizi rahatsız etti?” sorusu sorulduğunda;
%2 hiç tedirgin değilim
%6 küresel ısınma
%9 aile sorunları
%13 cocuk
%21 sağlık
%52 geçim sonuçlarını aldıklarını söyledi. İnsanların yaşamlarındaki değişimler aslında 2006 yılında başladı diyen BANKS, bu süreç değerlendirildiğinde, “Tüketicinin market markalarına eğilim gösterdiği, promosyon ve indirim günlerinin takip edildiğini, sigara/alkol alımlarını düştüğünü, giyim harcamalarını ileri tarihe ertelendiğini, süpermarketlerden ucuz satış noktalarına doğru alışverişlerin kaydığını” rahatlıkla görmek mümkün diyor.
Araştırmaların bir diğerine yansıyan sonuçlar ise; bazı alışveriş merkezlerinin diğerlerine oranla tercih edilmesindeki yoğunluk olduğunu söyleyen konuşmacı , burada söylenecek konu” insanlara önem veren, onların çıkarlarını düşünüp, kendini iyi anlatan merkezlerin” kazançlı çıktığı yönündedir diyor. Aslında herseyin ucuz olması tüketicilerin dikkatini çekmiyor, bu sadece “Oyuna girmenizi sağlıyor ” diye değerlendirmek lazım diyen BANKS, “ucuz olmaktan çok diğer etkenleri ön plana çıkarmak önemli görülmelidir “vurgulamasını yapıyor. Bu konuda 4 mega trend olduğunu vurgulayan konuşmacı;
– Hayatı kolaylaştırmak
– Sağlıklı çözümler sunmak
– Tad/hizmet’te iyi olmak
– İş ahlakı taşımak
Ayrıca tüketici tarafından tercih edilen markaların “sürdürebilir ve çevreci olması” da büyük önem taşıdığının sonuçlara özellikle yansıtıldığını belirtti.
“Her ülkede tüketicilerin tercihleri değişik, her ülkede ayrıca ortaya çıkan geleneksel/modern alışveriş kültürleri var, bu noktalarda hareket eden tüm markalar tüketicilerini bir noktada yakalamayı başaracaktır aksi takdirde markalar oldukca geride kalıp uzun sürede yok olmaya mahkum olduklarını bir gün alamak zorunda kalacaklardır” diyerek konuşmasını sonlandırdı.