İletişimin değiştiğini iletişimcilerden önce haber kaynakları fark etti. Hem iletişime yaklaşımlarını, hem iletişimde kullandıkları araçları, hem iletişimde yakaladıkları frekansları birer birer değiştirdiler.
Kurumsal iletişim araçları arasında en popüler olanı dergiler. Kurumları bu noktada hiç de haksız bulmuyorum. Rengarenk kurum dergilerine de bayılıyorum.
Popüler medyanın piyasa dergilerine girebilmek deveye hendek atlatmak kadar zor. Kaldı ki, kurumların artık eskisi gibi ayda yılda bir kez söyleyecekleri değil, neredeyse her gün söyleyebilecekleri bir şey var. Kurumlar geleneksel mecrada, geleneksel basına ders verecek kadar iyi ürünler çıkarmayı başardılar. Ne zaman itibar için, ne zaman fonksiyon için dergi çıkarmak gerektiğini de kavradılar. Kimi içinde ekip kurdu, kimi dışarı havale etti. İşi bilenler iletişim süreçlerinin iyi yönetilmesi gerektiğinin farkında olarak, çıkaran ekiplere yol gösterdi, ne istediğini net tarif etti.
Nasıl gelindi bu sürece?
Başta ekonomi sayfalarının ve tabii ki gazete ve dergilerin her alanının hele hele de ilan servislerinin haber kaynağı olan pek çok kurum baktı ki, istediği verimi alamıyor, imajını, itibarını çıkan birkaç haberle yukarıda tutamıyor, zaten çıkan haber başlıkları ya da içeriği konusuna da müdahale edemiyor, bir de ilan verdikçe haberleri arasında önlenemez paralellik kuruluyor bu iş hayli pahalıya çıkıyor, yetmezmiş gibi gazete okurunun hepsine ulaşmak da istemiyor, kendi seçtiği okura kendi seçtiği mesajla gitmek istiyor, gazete ve dergi tek zamanda tek mesaja izin veriyor, oysa kendisinin farklı zamanda ya da eş zamanda irili ufaklı birçok kişiye ulaşması gerekiyor…
Ne yapacak peki?
Kendi dergisini ya da iletişim araçlarını yaratacak…
Bir sorun var, bunu kim yapacak?
İçeride ekip mi tutmalı?
Zaten eleman tasarrufu yaparken olacak iş mi?
Kendisi mi ilgilenecek, o kadar iş varken mümkün mü?
Son zamanlarda kurumsal yayınların ne kadar okunduğuna ilişkin sorular da yukarıdaki soru listesine eklendi.
Kaç kişi okuyor, ne zaman okuyor, ne kadar okuyor?
Maliyetler her zaman önemli gündem maddesiydi.
“Maliyetleri nasıl kısalım?” soruları daha çok yükselmeye başladı.
Tüketici/müşteri/paydaşın kim olduğunu daha fazla didiklemeye başladılar:
İletişim araçlarından vazgeçmeden ulaşmak istediğimiz kiteleyi nasıl buluruz?
Bulduk daha ilginç işler nasıl çıkartabiliriz ?
İçeride çalışanı, sokaktaki tüketiciyi, masada yatırımcıyı nasıl daha iyi bilgilendiririm, Ankara’da bürokrasiyi nasıl ikna ederim? gibi sorular birbiri peşi sıra sorulmaya başladı.
Eskiden medya kuruluşlarının yayın grupları vardı. Şimdi kurumların var. Aynı anda dergi, elektronik dergi, web sitesi, blog, sosyal mecrada içerik, faaliyet raporu, sürdürülebilirlik raporu, global compact raporu, road show dokümanları, kurum tv, iptv, populer medyaya verilecek mesajlar…
Kurumsal iletişim deyip geçemediğimiz bir dönemdeyiz.
İndeks’te 2001 yılında başladığımız içerik iletişimi yolculuğumuz heyecanından hiçbir şey yitirmeden devam ediyor. Bu nasıl iştir anlamadım. Her gün dolu dizgin. Değişimin önünde olmak için bu kadar çaba sarfettiğim bir başka dönem anımsamıyorum. İletişimde teknolojiden sonra nihayet içerik devrimi yaşanıyor.
Çok ama çok heyecanlı bir süreç.Kendimi bu anlamda çok şanslı hissediyorum.
Bakın artık kurum dergileri ve neden çıkarıldıkları haber oluyor. TurkishTimes dergisinin bu ay çıkan sayısında (Kasım 2010) kurum dergilerinin incelendiği haber-toparlamayı okumanızı öneririm.
*Fotoğrafların üzerine tıklayarak tam boy görüntüleme yapabilirsiniz.