Türkiye ile AB arasında müzakere 3 Ekim’de başlar mı? Oturdum düşündüm. Çok emin olamadım ama, bu müzakereler sanırım bir Türk vatandaşı olarak benimle de ilgili. Öyle değil mi? Yoksa buraya yalnızca Başbakan, Dışişleri Bakanı, baş müzakereci, diğer bakanlar ve devlet erkanı ile çok değerli eş ve çocuklarını mı alacaklar. Tabii bir de belki PKK’yı… Onların da adı çok geçiyor. Siz, ben, bizim eşler, çocuklar da girecek diye düşünüyordum ama, galiba bu iş bizi aşıyor…
Ben yokmuşum gibi davranmak bir devlet politikası. Yani alt tarafı bir vatandaşım ben. Ama şu hayal gücüme engel olamıyorum. 3 Ekim’de müzakereler başlarsa benim ne işime yarar diye soruyorum. Gizli gizli…
Aslında Türkiye’de kadın nüfusu erkek nüfustan daha fazla. Yani istedik mi ezer geçeriz. Bizim kadınlar olarak paradoksal bir durumumuz var. Bu ülkede erkeklerden sayıca çokuz ama yokuz. Çalışan kadın sayısı her geçen gün düşüyor, biliyor muydunuz?
Koca nüfusta kadın ortalama istihdamı 6 milyon gibi bir şey. Çalışma çağında eli ayağı tutan her yüz kadından yalnızca 23 tanesi sabahları işe gidiyor. Para kazanıyor. 15 ve daha yukarı yaştaki kadınların yüzde 54’ü ev kadını. Onlara erkekler özellikle de bu hükümetin üyeleri “Kutsal Anne” diyor.
Düşünüyorum da hem çalışıyorum hem anneyim. Acaba ben kutsal mıyım… Değilim galiba. Kendimi kutsal hissetmiyorum. Annem arada bir beni yanlış yetiştirdiğini söyler dururdu. Bunu mu kastediyordu?
Bu düşünceler öldürecek beni… Düşünüyorum taşınıyorum, doluya koyuyorum boşa koyuyorum. Çevreme bakıyorum kutsal görüntülü kadın bulamıyorum! Arkadaşlarını iyi seçeceksin. Benimkilerin neredeyse hepsi çalışıyor. Peki kutsal kadınlar ne yapıyor? Onlar tak sepeti koluna git kocanın yoluna… Yuvayı dişi kuş yapar, kadının yeri evidir şarkısını söyler.
Müzakerelerde kapsam dışında olanların yüzde 57.4’ü tarım sektöründe. Bunların yüzde 80’i ücretsiz aile işçisi. Her gün tarlaya gider, gündüz çapa akşam çocuk yapar, arada yemek yapar, ev yapar ama para kazanamaz. Bu durumda kutsal olmaları da beklenemez. Kutsal olmayan kadınların yüzde 29.2’si hizmetler, yüzde 12,9’u sanayi, binde 5’i inşaat sektöründe. Bizim arkadaşlar bunlar… Kötü kızlar!
Çalışan kadınların sayısı her yıl bir öncekine göre düşüyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe kadınlar arasında işsizlik artıyor. Çok seviniyorum. Yaşasın Türkiye’de kutsal kadın sayısı çoğalıyor.
İş güç mevzularını başında erkekler bulunur. Sorduğunuzda lafı evirip çevirir ağızlarında gevelerler. “Kadınların işsizlik oranı artıyor” dersiniz onlar, “Çok ayıp, olur mu öyle şey, kadın işsizlik oranı genelde erkeklerle aynı; yüzde 10” derler. “Eğitimli kadın erkek işsizliği” derseniz, lafı değiştirirler. Eğitimli kadınların işsizliği erkeklerinkinin tam “iki katı”!
Bir araştırmaya göre Türk halkı, kadından Cumhurbaşkanı bile olur diyor (yüzde 77.7) ama kadın evinde otursun diye buyuruyor. (Profesör Ersin Kalaycıoğlu-Profesör Binnaz Toprak ortak araştırması) Evinde oturan kadın nasıl Cumhurbaşkanı olacak anlayamadım ama sanırım bir tür taktik. Yasalardaki düzenlemeler gibi. Yasalarda var, gerçekte yok!
Aynı araştırmada, halkımızın yüzde 20,3’ne göre, çalışan kadınlara kötü gözle bakılıyor; bir o kadar da “eşini çalıştıran erkeklerin ayıplandığını” söylüyor. Halkımızın neredeyse tamamı (yüzde 92.2’si) “çalışmak isteyen her kadının çalışabilmesi gerektiğini” düşünüyor. Cevap veren adamlar içlerinden “benim karı dışında” diye geçiriyordur. “Kadın Cumhurbaşkanı olsun” demek gibi bir şey bu. Laf olsun torba dolsun!
Türkiye’ye, 10 Aralık 1999’da aday ülke statüsü tanındı. O gün bugündür yasalarda AB’ye uyacağız diye kadın erkek eşitliğine yönelik değişiklikler yapılıyor. Anayasa’da “eşlerarası eşitlik” ilkesinin kabul edilmesi, Türk Medeni Kanunu’nda malların eşit paylaşımını öngören hükümlere yer verilmesi, İş Kanunu’nun AB Müktesebatına uyum sağlaması gibi… Buna rağmen Kutsal Kadınların sayı olarak artmasını nasıl yorumlamalıyım bilmiyorum.
Cumhurbaşkanı bile olabileceğimi düşündükçe içim titriyor, bir tuhaf olup heyecanlanıyorum. Cumhurbaşkanı olmak kutsal kadınlığa sırt çevirmek sayılmaz inşallah. Çankaya’da, cam silerim, toz alırım, çamaşır yıkarım… Müzakere 3 Ekim’de başlar mı sizce?