Toplantının ortalarına doğru bir erkek bağıra çağıra içeri girdi, eşini buldu ve “”Lan manyak karı, tandırı yakmış, çıkmış gelmiş toplantıya. Yürü git eve. İhtiyar anam düşüp yanacak şimdi.
8 mart Dünya Kadınlar günü. Ne mutlu. Hepimize kutlu olsun.
Bilmem anımsar mısınız Bitlis’in Ahlat İlçesi Ovakışla Köyü’nden daha önce söz etmiştim. Burada yaşayan yerli halk ve orada görev yapan genç öğretmenlerin birlikte yaptıkları çalışmaları anlatmıştım. Kadınların durumunun parlak olmadığından… Çok çocuk doğurmak zorunda olduklarından, çocuk denecek yaşta evlenmeye zorlandıklarından, fena halde dayak yediklerinden söz etmiştim.
Şimdi, Ovakışla’dan mektup var.
Durumda bir değişiklik yok tabii! Ne olacak birkaç ayda? Yıllardır böyle gelmiş böyle gidiyor iki günde Ovakışla’ya kadın hakları gelecek değil ya. İki günde Ovakışla erkekleri, “”Biz bir yanlışlık yaptık, karılarımızı, kızlarımızı yok yere incittik”” diyecek değil ya…
Ben Türkiye’de sürüyle Ovakışla olduğunu düşünüyorum. Pek medeni geçinen ya da öyle duran bazı ailelerin de Ovakışla’dan farkı yok… Büyük kentlerimizin orta yerinde bir sürü Ovakışla mevcut.
Ovakışla İlköğretim Okulu Müdür Vekili bir mektup yazmış bazı pasajlarını sizinle paylaşmak istiyorum:
Gün(eş) Görmeyen Kadınlar
“”Ocak ayında sinema salonumuzda bir “”Kadınlar Matinesi”” düzenledik. Kadın veliler, öğretmenlerimiz ve bir hemşirenin katılımıyla. Bundan sonra her ay tekrar etmeyi planladığımız bu toplantıların ilkine 150′nin üzerinde kadın katıldı. Öğrencilerin durumunu konuşacak, müzik dinleyecek, sohbet edecektik ve hemşire hanım da ana çocuk sağlığı konularında çeşitli bilgiler verecekti.
Toplantının ortalarına doğru bir erkek bağıra çağıra içeri girdi, eşini buldu ve “”Lan manyak karı, tandırı yakmış, çıkmış gelmiş toplantıya. Yürü git eve. İhtiyar anam düşüp yanacak şimdi.””
1. Kadıncağız işi gücü bırakıp okula geldiği için sevinelim mi?
2. Kocasının bu davranışına “”maruz”” kaldığı için üzülelim mi?
3. Kadın ancak iş göremeyecek kadar yaşlanınca kıymete biniyor diye sonuç mu çıkaralım?
Kadınların durumunu biraz düzeltebilmek için eğitime çok şey düşüyor, ama nitelikli eğitim için de, eğitilmiş annelere ihtiyaç var. Yüzeysel ve göstermelik çözümler bizi tatmin etmiyorsa, bütün bir toplumun kültürel alışkanlıklarını, düşünme ve algılama biçimlerini döngüye uğratmak gibi bir seçeneğe de ulaşabiliriz. Ama bu o kadar kolay mı?
Biliyor musunuz? Ahlat, Van Gölü’nün kıyısında ve Türkiye’nin en çok güneş alan yerlerinden biri. Ama Van Gölü’nde yüzme hakkı yalnızca erkeklerin. Göl erkeklerin gölü. Gün(eş) görmeyen kadınlar ise Türkiye’nin en çok güneş gören yöresinde güneş görmemekten kaynaklanan bin türlü hastalıkla boğuşuyor!
Hiç kolay değil! Karamsar olmak için çok sağlam nedenler var ama karamsar olmaya hakkımız da yok.
En iyi dileklerle.
Kadının Adı Var Mı?
Her kadınlar günü bir öncekiyle neredeyse aynı şekilde geçiyor. Türlü konuşmalar yapılıyor ve bunun gibi yazılar yazılıyor.
Eskiden sinir olurdum, belli günlerde bir günlüğüne anmanın ne anlamı var diye düşünür, göstermelik yazı, konuşma ve benzeri faaliyetleri ve bu faaliyetlere katılmayı reddederdim.
Artık daha farklı düşünüyorum. Bir konuyu anlatabilmek için nefesinizin kuvvetli olması gerekiyor. Bir fikri yayabilmek için parmaklarınızın klavye üzerinde daha hızlı hareket etmesi gerekiyor. Bazı konuların geniş yığınlar tarafından kabul edilebilmesi için sabrınızın fazla, gönlünüzün derin olması gerekiyor.
Kolay mı? Değil! Ama konu kadınların haklarına geldiğinde, başka çaremiz yok.
Böylece biline!
Neden demeyin.
Bu ülkenin bence düzgün yola girebilmesinin en önemli unsuru kadınlar. Çocuk doğuran onlar, o çocukları yetiştiren de onlar. Özellikle erkek çocukların sağduyulu birer birey olarak topluma kazandırılmasını sağlayabilecek olanlar yine onlar.
El birliğiyle kadına adını koymamız gerekiyor. Kadını gerekli yere layığıyla yerleştirmemiz gerekiyor. Bunu da artık tepeden inme yapamayacağımız ortada.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde doğmuş her Türk kadının gece yatmadan önce Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhuna dua okuması gerekiyor. Ama aradan geçen yıllar birilerinin birilerine hediye vermesinin yeterince anlamlı olmadığını da gösteriyor. Mücadele etmek gerekiyor. Mücadele edildiğinde kazanılanlar daha tatlı oluyor. Gereksinim duymak gerekiyor, duyulmadan elde edilen her neyse buruşturulup bir kenara atılıyor.
Sakın bunlar safsata demeyin, aynen böyle oluyor sevgili hemcinslerim.
En son hangi hakkınız için mücadele etmiştiniz? Etmiştik?
Kadının Durumu
Türkiye’de kadının adı pek çok Müslüman ülkeyle kıyaslandığında tabii ki var. Hatta kadının adı neonlarda yazıyor. Peki, neden pek çok kadın hala erkeklerden daha düşük ücret alıyor? Neden pek çok kadın bazı iş kollarında ağzıyla kuş tutsa yükselemiyor? Neden pek çok kadın çocuk doğurduğunda kariyerinden ya tamamen ya da belli bir süre taviz vermek zorunda kalıyor?
Kadının işgücüne katılımı erkeklere göre çok düşük. Kadının kentlerde istihdamı yüzde 18,6. Bu arada daha feci bir şey oluyor. Yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim, Türkiye’de istatistikler kadın istihdamının düşerken çocuk istihdamının arttığını gösteriyor.
Türkiye’de istihdam edilen kadınların %75′i tarım kesiminde. Anlayacağınız, kadın ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor ya da çalıştırılıyor. Müteşebbisler ve üst kademe yöneticilerin oranı yüzde 1′i bile bulmuyor.
Türkiye’nin temel sorunlarından biri olan genç, eğitimli işsizlikten en çok etkilenen kesim de kadınlar.
Ülkemizde yaşanan iç göç olgusu, kadının işgücüne katılımını olumsuz yönde etkiliyor.
Sanayi ve hizmetler sektöründe özellikle kayıt dışı işyerlerinde, yoğunlukla kadın ve çocuk işgücü her türlü sosyal haktan/sosyal güvenceden yoksun biçimde çalıştırılıyor. Kentsel kadın istihdamının belirleyici boyutu giderek, kadınların çoğunlukla kayıt dışı sektörde çalışması biçiminde ortaya çıkıyor.
Kadın Müdürüm Olmadı
Biraz ara verip, bir okur mesajını daha sizlerle paylaşacağım. Bakalım ne düşüneceksiniz. Merak ediyorsanız, mesajı gönderen okur bir erkek.
“”İlkokul öğretmenlerim bayandı, anayasayı ve kişilik haklarımı daha ilkokul 3.sınıfta öğrendim. Şimdi 35 yıl sonrasında ezberlemediği için öğrencisini döven öğretmenleri duyduğum zaman çok üzülüyorum.
Lisede eski komşumuz coğrafya öğretmenim ve kütüphane subayı da bayandı, albaylığa kadar yükseldiler, ben kocaman adam olduğumda bile tuğgeneral olan eşiyle gelip çocuğu gibi başımı okşamıştı.
Dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, Atatürk’ün kızı olmasına ve Atatürk’ün çok istemesine rağmen subaylık elde edememiş, subay olsaydı hangi makama kadar yükselebilirdi, ya belli bir rütbeye ya da belli bir makama kadar izin verilebilirdi.
Sonra bilgisayar programcılığı kursunda öğretmenim de bayandı ve kursu birincilikle bitirdim, ilk işimi de bu bayan öğretmen buldu.
Özel sektörde iş hayatına girdikten sonra o kadar çok istediğim halde hiç bayan yöneticiyle çalışamadım. Erkeklerin gizli egemenliği var çünkü. Bayandan müdür olmaz, bayan kasaya bakamaz, hâkim olamaz, kaymakam olamaz, neden? Hepsinin bilimsel olmayan gülünç birer açıklamaları vardır.
Bush’un yerinde kadın bir başkan olsaydı, %6 kentleşmiş Afganistan’da ilk gün tüm hedefler vurulup vuracak hedef kalmayınca ikinci gün can sıkıntısından elektrik trafolarına kadar hedef yaratan Amerikalılar, en sonunda köyleri bombalamaya başlayınca KADIN BAŞKAN ne yapardı?
Cevap gayet basit, bomba stoklarını tüketmek uğruna süren bombalamayı o anda kestirir ve kararlı yönetimiyle Bin Ladin’i de çoktan kara birliklerine yakalatmış olurdu. Savaş uçaklarıyla bombalayarak terörist yakalatmak ancak erkek bir devlet başkanının yönetiminde olabilir.
Kurulu bir düzen var, beyaz yakalılar gitti yeni bir düzen geldi, yarın başka bir düzen gelecek deniyor, aslında erkeklerin egemenliğine kurulu düzen ne zaman bitecek? Bunu hiç merak eden yok. Siz hiç başarısız bayan yönetici duydunuz mu? Çok üstün özellikleri olduğu için yönetici olabilmiştir ve bu yüzden başarısız olmasına da zaten imkan yoktur.””
Müslüman Kadınlar
Bazı siyasiler oy peşinde koşarken en fazla kullanmak istedikleri grup kadın seçmen. Kimi doğrudan kimi dolaylı pek çok değişik yöntemle kadının karşısında. Kapanması karşılığında vaatler verenler, “”Kapanmazsan”” diye başlayıp tehdit yağdıranlar… Ya da “”Çoğalalım”” diye nutuklar atıp, kadına da “”Doğur, sen doğur”” diyenler…
Tartışmaların hiç birine girmek niyetinde değilim. Hiç birini samimi bulmuyorum. Hepsini son derece ticari görüyorum.
Oysa inanç, bir samimiyettir, inanç bir hoşgörüdür, hiç kimse kimsenin inancını sorgulayamaz. Ama hiçbir inanç da, bir kesimin vatandaşlık haklarını ellerinden almaz, onları insani haklarından mahrum bırakamaz.
Sizin dikkatinize getirmek istediğim bazı yaşanmış örnekler var. Dünya Kadınlar Günü nedeniyle pek çok medya kuruluşu kadın konulu haber ve yorumlar yayınlıyorlar. Özellikle de Afganistan Savaşı ertesinde Müslüman kadınlar konusu Batı’da pek popüler.
Christian Science Monitor’un kadın muhabirlerinden Nicole Gaouette’ın haberi, “”Kadın muhabir Arap dünyasında kadının ve erkeğin birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu yaşayarak gördü”” diye başlıyor inceleme…
Ürdün’den Suudi Arabistan’a yolculuk yapan Nicole, daha havaalanında nasıl ikinci sınıf bir vatandaş olarak karşılandığını anlatıyor. Oteline gittiğinde daha önce rezervasyon yaptırmasına karşılık, kendisinden otelde kalabilmesi için izin mektubu isteniyor. Yalnız kadınlar otelde kalamazlarmış meğerse… Suudi Arabistan’a giden kadın muhabirler bu izin belgesine esprili bir ad takmışlar, “”Ben fahişe değilim belgesi””
İlle de istenecekse, neden erkeklerden de istemezler acaba?
Beş Yıldır Evde
Kadın yazıları hemen her Müslüman ülkeden değişik kareler sunuyor. Farklı farklı bir sürü hikaye… Birinde İranlı bir kadından alıntı yapılıyor;””Neden bizim başörtümüzle ya da çarşafımızla uğraşıyorlar?”” diye soruyor. Bir diğerinde 35 yaşında 11 çocuk sahibi Ürdünlü bir kadının hikayesi anlatılıyor. Genç kadın kocasının 15 yaşındaki ikinci karısıyla evlendiğini aktarıyor. Üzerine kuma gelmesine ses çıkarmadığını bunun kocasının hakkı olduğunu ifade ediyor. Yazıda düğün yemeklerinin birinci eş tarafından pişirildiği gibi detaylar da veriliyor. Ama aynı kadın kocası telefonla konuşurken, muhabire, ikinci kadın alınması yasalarla engellenmeli. Oğlumun iki karılı olmasını istemem. Ama yapacak hiçbir şeyim yok deyiveriyor.
Bu kez olay Celalabad’da geçiyor. Batılı muhabir bir aileye konuk oluyor. Altı kadın altısı birden eğitimli ve meslek sahibi. Tam beş yıldır evden dışarı çıkamıyorlar. Korkuları Taliban. Taliban yönetimi gittiğinden beri güvenleri tam olarak tesis edilmiş değil. Sokağa adım attıklarında yine sarınıp sarmalanıyor meşhur burkalarının altına girmek zorunda kalıyorlar.
Celalabad’da yaşayan yaşlı bir kadın Taliban’ın ilk günlerini dehşetle anımsıyor ve ölümden döndüğü anı muhabire aktarıyor. Bir yerden diğerine otobüsle seyahat ederken içinde bulunduğu araç durduruluyor, herkes gibi o da aşağı indiriliyor. Saçı başı her yeri kapalı yaşlı kadın zorlukla inip binerken biraz saçı gözüküyor. Polis basıyor fırçayı: “”Neden açıksın?”” Kadın burka giymek için çok yaşlı olduğunu söyleyince, haline acıyor herhalde, bırakmaya karar veriyorlar.
Örnekler öyle çok ki.
Bütün bunlara bakıp sormak istiyorum, sanıyor musunuz ki, yalnızca Müslüman ülkelerde kadın eziliyor da Batı’da ezilmiyor.
Ne büyük bir yanılgı ne büyük bir yalan olurdu.
Bize Her Gün Bayram
Kadınlar gününü, yılda bir kez kutlamak önemli değil. Kadın olduğumuzu her gün her dakika hissetmeli, hayatımızın kalitesini yükseltmek için çaba sarf etmeliyiz. Çocuklarımızı iyi yetiştirmek için gereken her şeyi yapmalı, kendi haklarımızı da sonuna kadar savunmalıyız. Ve hayatı yaşamaktan, yaşanır kılmaktan asla vazgeçmemeliyiz.
Türkiye’de kadınların ekonomik özgürlük açısından pek çok sorunları var. Bunların hepsi giderilebilecek sorunlar.
Ama işin başında kadınların, yani bizlerin, haklarımızı biliyor olmamız gerekiyor. Haklarımızın ne olduğunu bilmeli, çalışmalı ve talep etmeliyiz. Türkiye’de kadının en önemli sorunu sahip çıkmamak. Evet, doğru, duydunuz biz kendimize sahip çıkmıyoruz.
Yukarıda diğer Müslüman ülkelerden örnekler verdim.
Amacım, “”Aman biz de böyle oluruz korkun!”” demek değil. Yaşayan diğer insanların da farkına
varmak, vardırmak. Ancak ortaya çıkan bir önemli bulgu var, yukarıdaki örnekler de bunu en güzel şekilde kanıtlıyor:
Kadının üniversite bitirmesi, master, doktora yapması önemli olabilir. Ama okumuş kadın kendi haklarından bir haber yaşıyorsa, okumasının da meslek sahibi olmasının da hiçbir anlamı yok.
Kadınlar gününüz kutlu olsun.
Unutmayın bize her gün bayram.
Kadınlar gününü bir gün anımsamakla kalmayın ne olur. Kadın olduğunuzu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın ve kişisel gelişiminize asla ara vermeyin.