Yaprak Özer (Y.Ö): Türkiye’nin gelecegi yazılımda mı?
Ali Güven (A.G): Türkiye’nin gelecegi burada çünkü bu kadar genç nüfusu olan ve bu genç
nüfusunu üniversitelerde yetiştiren bir ülkenin bugün artık dünyadaki rekabette rol alabileceği
yegane is yazılım.
Y.Ö Sektörün büyüklüğünden söz edebilir miyiz? Birbirinden çok farklı rakamlar var.
Örnegin Türkiye’de yazılım sektörünün büyüklüğü benim elimdeki bir rakama göre 650
milyon Dolar, doğru mudur?
A.G: Bu rakam Türkiye’ye gelen ya da Türkiye’de satılan makinelerin içindeki isletim
sistemleri dahil olup olabilecek en yüksek rakam…
Y.Ö: Peki genel sıralamada 650 milyon Dolar ne anlam ifade eder, Türkiye’nin gitmek
istediği nokta için?
A.G: Dünyada asıl rekabet, uygulama yazılımı dediğimiz yani veri tabanından başlayarak
muhasebe yazılımı, teknolojik yazılım gibi yazılımlarda. Türkiye’de 80-90 milyon Dolarlık
bir pazardan bahsediyoruz ki bu yok gibi bir şey.
Y.Ö: Rakamlarda neden bu kadar farklılıklar var?
A.G: Türkiye’de veri saglayan tek bir kaynak olmadıgı için, devletin de kaynakları bu konuda
yeterli olmadıgından herkes kendi istatistiğini yapmak durumunda. Çeşitli kuruluşlar bir
takım listeler hazırlıyor, bazı büyük kuruluşların ona girmediğini görüyorsunuz.
Y.Ö: Türkiye bu treni yakalar mı, yakalamaz mı?
A.G: Bu tren hiçbir zaman kaçan bir tren degil, çünkü bu tren yeni beyinlerle beslenen bir
tren ve Hindistan gibi bundan 20-30 yıl önce fakirliğiyle gündemde olan bir ülkeyi bugün
yazılım ve hizmetlerde dünya da söz sahibi yapabiliyor. İrlanda, İsrail, Polonya gibi ülkeler
çıkıyor. Bu tren hiçbir zaman kaçmaz ama doğru politikaları uygulamak zorundayız.
Y.Ö: Biz hangi yöne giden treni yakalamalıyız? Hindistan mıdır yoksa örnegin İrlanda
mı?
A.G: İrlanda’dır çünkü Hindistan daha çok hizmet bazlı is yapar ve çok büyük toplulukları
hizmetinize sunar. Biz daha seçilmiş, daha kaliteli, daha az elemanla, daha iyi ürün üretmek
durumunda olan bir ülkeyiz, İrlanda örnegi bize daha uygun.
Y.Ö: Peki sektörünüzde Hindistan’dan ya da uzak dogu’dan eleman almak yoluna
gidildiğini duyuyorum. Sizde de var mı böyle bir yaklasım?
A.G: Henüz yok.
Y.Ö: Henüz yok ama olabilir mi?
A.G: Türkiye’de üniversitelerimiz bilgi islem alanında bilgisayar mühendisi ve bilgisayar
programcısını çok güzel yetiştiriyor. Fakat Türkiye’deki üniversitelerin yurtdışındaki
üniversitelerden özellikle Hindistan’dan en büyük farkı su: Orada doktor yetiştirirken de
bilişimi sonuna kadar kullanabilen bir doktor veya bir muhasebeci yetiştirirken de tamamen
yeni kavramalarla bir muhasebeci yetiştiriliyor. Dolayısıyla bu insanlar dikey çözümlerde çok
faydalı olabiliyor, yani prototip bilgisayar mühendisi ya da prototip bilgisayar programcısı
yerine tıbbı çok iyi bilen, mühendisliği çok iyi bilen bilgisayarcılar yetişiyor. Hindistan’ın
özellikle farkı deneyimden bahsettiginiz zaman ertesi gün bunun size 6 bin, 7 bin, 10 bin
kisinin CV’sini getirebiliyor.
Y.Ö: Türkiye’de ne ile karsılaşıyorsunuz?
A.G: Logo olarak genel bir problemimiz yok çünkü Türkiye’de yetişen bilgisayar mühendisi
ve programcıları bize yeterli. Ama Türkiye büyüyecekse bu mevcut kaynaklarla degil,
mutlaka dısarıdan da alacagı bazı kaynakları kullanmak zorunda kalabilir.
Y.Ö: Siz okuldan sonra IBM Türk’e girmissiniz ve teknik tarafta kalmak
istememissiniz. Bir röportajda “çok gevezeyim bununla para kazanmak istiyorum”
demissiniz. Neden bilgisayar mühendisligi okudunuz, madem satıs ve pazarlamaya bu
kadar yatkındınız?
A.G: Genel insan olmaktan hep kaçtım. Türkiye’de isletme veya ekonomi okuyan insanlar
belirli bir tünelden girerler, hayata ya bankacı olarak baslarlar ya da iste belirli seyler. Ben
mutlaka mühendis olmak istiyordum. Mühendislik dalını tanıdıktan sonra herkes gibi bu
mühendislik dalında da satıs ve pazarlamada da ilerlenebilecegini gördüm ve çok sevdim,
insanlarla iliskide olmayı çok sevdim. IBM’den önce Suudi Arabistan’da Enka’nın
santiyesinde iki sene teknik çalıstım.
Y.Ö: Üniversite sonrasıydı degil mi?
A.G: Hemen üniversite sonrasıydı. Biraz da askerlik için o zamanlar böyle bir – iki sene
yurtdısı çalısmalar yapılıyordu. Orada çalıstıktan sonra anladım ki bu is benim isim degil,
yani burada hiçbir zaman bir numara olamam. Onun için IBM’e de girdigim zaman bu benim
öz isim kimseden eksik bir tarafım yok çünkü isin özünü biliyorum, hiçbir zaman da teknik
çalısmak istemedim.
Y.Ö: IBM’de çok uzun çalısmıssınız, simdiki gençler çok degistiriyorlar…
A.G Dünyada IBM, Citibank gibi “okul sirketler” vardır, burada hayatı ögrenirsiniz çünkü bu
sirketlerin çok kuvvetli bir kültürü vardır. Benim IBM kültürünü ögrenmem ve bundan
alacagıma aldıgımı inanmam bu kadar sürdü. Arada yurtdısı bir iki yıllık görev girdi, hiç
sıkılmadan çalıstım, sıkıldıgım gün de bıraktım zaten.