Peki o zaman biz neyiz, kimiz? Pek de bir şey değiliz galiba… ne dersiniz? Evrende küçük mü küçük bir nokta! Özünde her devlette olduğu gibi ABD’nin halkını korumak üzere geliştirilen kurumların (CIA -Merkezi İstihbarat Teşkilatı ve NSA – Ulusal Güvenlik Ajansı) eski çalışanı Edward Snowden’i dinlerken içimde oluşan his koca bir boşluk.
Portekiz’in başkenti Lizbon’da düzenlenen dünyanın en büyük dijital organizasyonlarından birindeyim. Açılış konuşmasını, kendi devletinden kaçıp Moskova’ya sığınan ve serbest dolaşımı mümkün olmayan istihbaratçı Edward Snowden yapıyor.
Snowden biliyorsunuz artık istihbaratçı değil, özgürlük savaşçısı. Dünyanın geldiği duruma bakar mısınız! İçimdeki boşluğun ne demek olduğunu anlatırken tarif edemediklerimi bu gerçekler aktarıyordur umarım. Bu boşluğu yeni keşfettiğimi söyleyemem. Ama bu konuşmanın onunla yüz yüze geldiğim ender zamanlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Her gün her an biri beni gözetliyor biri beni dinliyor kaygısıyla yaşayamayız.
20 bin kişinin olduğu söylenen iğne atsan yere düşmeyecek salonda, “… yerinizden kalkmayın dışarıda sizin koltuğunuza oturmayı bekleyen içeri girememiş 10 bin kişi var…” anonsları yapılırken, o kalabalık içinde büyük yalnızlık hissettim. Şöyle bir etrafıma bakıyorum herkesin elinde bir telefon ben de dahil Snowden’i ölümsüzleştiriyoruz… Tahmin edeceğiniz gibi yalnızca o telefonda hoş bir anı olarak kalmıyor bu çekim. Konuşma dahil bizim bilgiler artık sonsuza kadar gerekli olduğunda çıkarılmak üzere birilerinin elinde.
Çok film izlediğimi sanmayın. Bazı anlar insana tokat gibi çarpıyor. İstihbaratçı Snowden’in gizliliğimi koruyan, güvende değilsin dikkat diyen konuşma yaparken, dünyanın çivisi ne zaman çıktı diye sormak için geç kaldığımın farkındayım! Bilgi toplumu olma çılgınlığında teknoloji firmaları ile devletlerin yarattığı büyük fanusta yaşıyoruz.
Snowden’a sorulan ilk soru şu; Teknoloji firmaları hakkımızda bilgi toplarken ne kadar masum? Yanıtı uzatmayayım, tek cümle; hiç kimse masum değil!
Güvenliğimiz için, rahatımız için, daha teknolojik ve modern bir hayat için, terörün önüne geçmek için, daha iyi bir alışveriş deneyimi yasamak için, zamanı daha iyi kullanmak için, aynı anda birçok işi yaparak daha verimli olmak için, dünyayı kurtarmak için teknolojiyi kullanıyoruz. Onlar da karşılığında bizim bilgilerimizi alıyor. Bilgi toplama operasyonu masum değil! Snowden’in konuşmasından alıntı yapacak olursam; “…Yasaların bizden istediğinden fazlasını veriyoruz…”
Sorarsanız niye diye, daha mutlu ve güvenli yaşamak için. Bu programların ne için kullanıldığına baktığımızda toplumların korunması için olmadığı ortada… Peki devletler ne yapıyor diye soracaksınız doğal olarak! Teknoloji devlerinin büyüyerek yaşamasına ve küçük olan özel hayatların paylaşımına göz yumuyor.
Resme nereden bakacağınızı bileceksiniz. Gelelim bireye. Paradoks burada başlamıyor mu? Asrın vebası tadında anlattığım bilgi, bireyi devleştiren yakıt. Evet, teknoloji bireysel gücümüzün katlanarak büyümesine izin veriyor. Yeni teknolojiler sayesinde kimin eli kimin cebinde söyleyebilecek misiniz? Burada Snowden’in cümlesini birebir alacak olursam; “…bir bakmışsınız kurumlar ve devletler aynı vücudun sağ ve sol kolları haline gelmişler…”
Fayda ya da fatura birbirine dolanırken, önlenemez şekilde artan güç ister Facebook’un isterse bir devletin elinde olsun datanın polisi kim olacak, bilgiyi kim koruyacak?
GDPR, General Data Protection Regulation’in kısaltılmışı. Hayatımızın önemli kavram ve kurumu olması beklenir. Bizi ve bilgilerimizi koruyacak düzenlemeleri ifade ediyor. Güzel salonlarda güzel toplantılarla yararımıza çıkan komik bir kararlar bütünü daha. Snowden
konuşmasında çok basit bir ters köşe yaptı. “İsmi bile yanlış, sorun data toplamak. Baştan bilgi toplamayı yasalaştırıyor ve normalleştiriyor. Bireylerden bilginin çalınmasını normalleştirip toplanmış bilgiyi korumaya alıyor. GDPR Kağıtta Kaplan.”
Ne kaçırıyoruz peki? Anlaşılan içinden çıkılmaz bir sarmal içinde yaşıyoruz. Şaka mı dedim kendi kendime.
Snowden şuursuzluk içinde olduğumuzu şöyle ifade etti; “Tarihin bu dönemini yaşayan bireyler olarak hiçbir şeyimiz yok bizim. Gerçek soruna konsantre olmak zorundayız. Oturduğunuz yerde telefonunuzun açık olması yeter. Servis sağlayıcı Huawei ya da bir başkası bilgilerinize sahip… Birey olarak bunu gözden kaçırıyorsunuz. Data toplamak ve datayı korumak gibi kavramlar soyut, elle tutamıyorsunuz. Ama unutmayın birey söz konusu olduğunda data somut bir veriye dönüşüyor. Göremediğin bu. Bilgi ve somutluğun ta kendisi sensin. Seni manipüle ediyorlar. Herkese her kuruma her devlete güvenmek zorundaymışız gibi oysa kimseye güvenemeyiz toplumun çıkarları için değil kendi çıkarları için çalışmalarını yürütüyorlar. Modeli değiştirene kadar çözüm yok. Her gün daha fazla bilgimiz şifreleniyor…”
Web Summit açılış konuşmasını Snowden’in yapması yukarıda ifade ettiğim gerekçelerle ne kadar tuhaf ve enteresan ise, ikinci açılış konuşmasını ABD – Çin ticaret savaşlarının özünde yer alan Huawei firmasının başkanının yapması da o kadar tuhaf ve enteresan değil mi sizce?… Hani şu 5G teknolojisini dünyaya yayarken refahımızı artıracak ama bizi tamamen kontrollü izlenen bir toplum haline getirecek Çinli firma.
Snowden’e konuşmasının bu evresinde artık sözlerini toparlaması gerektiğinin hatırlatılmış olması bana masum görünmedi. Salon coşkuyla Snowden’i alkışlayınca son sözlerini toparlama fırsatı buldu;
“Bir diyalogda yalnızca diyaloğu kurduğunuz kişiye güvenebilirsiniz. Fotoğrafın görmediğiniz en önemli kısmı iki kişi arasında hizmeti sağlayan aracılar. Bir orkestra içinde konuşuyoruz. İster NSA ister Facebook ol, internet küresel bir olgu. Dünya üzerinde bizi koruyacak bir yasa yok. Kendi kendimizi korumaktan başka bir çözüm şimdilik yok.”
Benim sizler için özetlediğim kadar kısa olmasa da derli toplu konuşmayı dinlerken kendimi büyük bir prodüksiyonun parçası olarak görmek canımı yaktı. Naif miyim acaba. Ama her gün de macera filmine uyanıyorum gerçekliğinde yaşamak tercihim değil. Görmezden gelmek, korkumu ertelemek, piyangonun bana çıkmaması için totem yapmak çözüm değil biliyorum.