Her gün birbirimizi dövüyoruz. Bazen yumrukla, bazen silahla vuruyoruz… Sözle dövüyoruz, o da yeter. Öfkemizi kontrol edemiyoruz. Mazeretimiz var: ”Öfke bir hitabet sanatı”.
Öfke bir sanat olunca, ülkemizde “ince” ruhlu olanların ne kadar kalabalık olduğunu görüyor insan. Öfkeli kalabalıklar çoğunluk olunca, vurmak, kırmak ve asmak günlük konuşma diline girip sıradanlaşabiliyor: “Bizim için ‘terörist başını asamadılar’ diyorlar. Sen neden asmadın. Oğluna gemi alacak para buluyorsun, asacak ip mi bulamıyorsun, alın o zaman şu ipi de asın.” Kalabalığın arasına düşünce, öfke sanat olunca, vatandaş alıyor ipi, doluyor insanların boynuna, beline, bileğine, eline, kesiyor onları koyun gibi.
Üslubumuz çelik gibi sert. Konumuz demokrasi! Veciz bir cümle daha; “Yumuşak başlıysak, uysal koyun değiliz.” Uysal olmaktan, uzlaşmaktan utanıyoruz.
Sosyal bilgiler dersinde “demokrasi” kavramını nasıl anlatıyor öğretmenler merak içindeyim. Çocuklar eskisi gibi değil, ne söylense inanmıyorlar. Nasıl inansınlar, demokratik yollarla seçtiğimiz vekiller ve liderlerin ülkeyi yönetirken birbirlerine karşı kullandıkları ifadeler yenilir yutulur gibi değil. Model olarak aldığımız insanlar üzerinden geleceğe öfkeli nesiller yetiştiriyoruz.
Lider ne yaparsa müridi misliyle yapıyor. Örneğin, çizgi dışı konuşanlara kapıyı göstermek en hafif tepki: “Bir Fazıl Say, beş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına eşit değildir. Giderse çok fazla üzülmeyiz.” Tarihe geçmiş olmalı. Öğretmen öğrenciye defol diyor. Koca karısına…
Öfke sanatı uygulamalı biyoloji derslerinde de yardımcı: Bir partili “Laiklik onun küçücük beynine sığmayacak kadar geniş bir kavramdır…” diyor. Karşı tarafta yanıt hazır: “…beyin fıtığı olarak nitelendirmiştim. Sözümü geri alıyorum. Beyin fıtığı olabilmek için önce beyninin olması gerekir.” Böylece çocuklarımız beyinsiz insanlar olduğunu, beyinde fıtık diye bir şeyi, liderlerin beyinlerinin çapını öğreniyorlar. Teneffüste birbirlerine beyinsiz diye hitap ediyorlar.
Türkçede sık kullandığımız bazı kelimelerin anlamını artık anımsamıyorum: “Sayın”. Sayının nerede küfür nerede saygı ifadesi olduğunu bilmiyorum. “Sayın başbakanın psikolojisi bozuluyor” cümlesinden ne anlamalıyım. Ya da “Ciğeri kediye emanet ediyor ama sayın başbakana laikliği emanet etmiyor…” Kızım, “Anne sayın kelimesini nerede kullanmalıyım” diye sordu, “Hiçbir yerde!” diye yanıt verdim.
Kandırma üslubumuzun önemli bir parçası. Kandırmaca en az öfke gibi bir sanat: “Verdim ellerine bir çelik çomak oynuyorlar”.
İktidar ve iktidarda kalma mücadelesi veren tek ülke Türkiye değil. ABD’de kıyasıya bir mücadele sözkonusu. Yalnızca ABD’yi değil, dünyayı yönetmeye talipler! Cumhuriyetçiler adaylarını belirledi. Sıra Demokratlarda. Birbirlerine çok yakın ilerleyen iki aday kıyasıya mücadele içinde. Biri siyah diğeri kadın. Yılın TV olayında biraraya geldiler Küfür yok, hakaret yok… Forumu başta sona izledim. Obama “Bu seçim, siyahla beyazın, kadınla erkeğin, gençle yaşlının arasında değil. Bu seçim dünle yarın arasında, yarına en iyi ben taşıyabilirim. Clinton’la her zaman dost kalacağım” diye başladı söze. Ara sıra inciten sorular da geldi. Direndiler; kırmadılar, saygısızlık etmediler. Gülümsediler.
Şirketler çalışanlarına bazı internet sitelerini kısıtlıyor, filmlerin üzerinde yaş sınırı var. Üslup çok önemli. Meclis’i dolduran siyasetçilerin neredeyse tamamı çocuklarımıza örnek olabilecek yapıda değiller. Meclis TV ve siyasetçilerin tüm beyanları için bir öçümleme getirilmesini öneriyorum.
Ülke yönetmek yalnızca ekonomi bilgisiyle siyaset birikimiyle olmamalı. Ülke yönetmek yalnızca oy çokluğuyla da olmamalı. Cebine parayı koyan kürsüye koşmamalı. Sosya Ekonomik Statü Endeksi yenilendi. Artık cebinde telefonu, altında son model otomobili, rıhtımında teknesi, havaalanında uçağı olan A grubuna girmiyor. Araştırma kullanılan yöntem ve kriterlerin hepsini savunamam ama kültür ve diplomada dururum.