Muhteşem Yüzyıl

“Endüstri 4.0” yeni trenimiz, yeni trendimiz… Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin misali bir şey. Yeni Sanayi Devrimi olarak anılan Endüstri 4.0’ı “Muhteşem Yüzyıl” olarak tanımlamak istiyorum! Bizim yüzyılımız olma şansı hala var. O trene biz de binebiliriz. Alem giderken aya kalmayalım yaya!

Bu yazıyı yazmadan önce, General Electric (GE) Türkiye Başkanı Canan Özsoy, Siemens Türkiye İcra Kurulu Üyesi Ali Rıza Ersoy, Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım’ı dinledim. Accenture’ın Dijitalleşme Endeksi Raporu’nu inceledim. Bu sabah çok erken saatlerde IMF’nin 189’uncu üye ülke olarak Nauru’yu kulübe aldığını duyuran haberini okuyunca, bu da ne şimdi Nauru neresi diye düşündüm… Accenture Dijitalleşme Raporu’ndaki Türk firmalara göz attım. Birkaç saat önce PriceWaterhouseCoopers (PwC) Almanya kaynaklı Endüstri 4:0 Raporu ekranıma düştü ve hızla okudum.

HİÇ UÇAĞA BİNMEMİŞ

Dünyadaki uçak motorlarının yüzde 70’i GE amblemi taşıyor. Firma hummalı bir şekilde motorların tüm detayları üzerinde, daha hafifi daha dayanıklı malzemelere geçirmek üzere çalışıyor. Bu konuda çok ama çok ilginç atılım yaptılar. Arada duvara da tosladıkları oluyor(muş). Örneğin motoru uçağın kanadına asmak işlevini gören (bracket) parçada bir türlü ilerleme kaydedilememiş. Diğer bir ifadeyle GE mühendisleri bu parçada yüzde 15 daha hafif üretme hedefini gerçekleştirememiş. GE sorunu, “Küresel Akla” açmaya karar vermiş. Bunun adı halka açmak. Dünyanın dört bir yanından proje yağmış … 1000 adet başvuru arasından seçileni açıklıyorum;  hayatında hiç uçağa binmemiş 26 yaşında genç bir Endonezyalının  projesi GE uçak motorlarının sorununu çözmüş. GE, o Endonezyalının projesini satın almış. Uçarken aklınızda olsun!… Haa… bir de üretimde demokratikleşme denen şey bu işte, o da aklınızın bir kenarında dursun, olmaz mı. Diyorlar ya, herkes üretim zincirinin bir parçası olacak diye, işte o, bu.

DÜNYANIN EN KÜÇÜĞÜ

Nauru, 10 bin 500 nüfuslu, 2072 hektar büyüklüğünde bir ada. Vatikan’dan sonra dünyanın bağımsız en küçük ülkesi. IMF’ye kabul edilen en küçük ikinci ülke. Diğeri Tuvalu. Nauru’da ilk banka geçen yıl haziran ayında açılmış. Ülke fosfat madenciliği, balıkçılık lisans satışından elde edilen gelirleri dışında Avustralya’yla mülteci kabulü gelirinden başka bir şeyi olmayan, altyapısı, üretimi sınırlı, pahalılıkla boğuşan kimsenin varlığından haberdar olmadığı bir yer…

Nauru’nun yerini bilmeyebilirsiniz. Benim gibi ilk kez IMF basın bülteninden okumuş olabilirsiniz. Tuhaf bir dünya, inanılmaz bir hız ve karmaşa içindeyiz. Tüketici interneti bazında şu an tüm dünyada 3 milyar insan birbirine bağlı. Sanayi bazında konuşacak olursak,  endüstriyel internet ağında 50 milyar adet makine birbirine bağlı. Bu bilgi alışverişini hayal edebiliyor musunuz? Ben edemiyorum. Sanırım nedeni, benim ülkemde bilgi yerine kavga, iletişim yerine hakaret, bağlantı yerine kopukluğun hüküm sürmesinden… Hayal gücünüzü zorlamak için bilginin ne demek olduğunu basit bir örnekle ifade edebilir miyim; Chicago – New York  arası sefer yapan herhangi bir uçak, o hat üzerinde uçarken 1 TB veri topluyormuş. Tam 4 bin laptop verisi demek oluyormuş. Siz düşünün bir uçak seferinde toplanan bilgiyi, analizini, yorumunu…

Nauru da artık dünyaya bağlı.

O GÜN BUGÜN

GE ilginç bir firma. Kendisini dünyanın ilk start-up şirketi olarak tanımlıyor. Kurucusu Thomas Edison! 230 yıllık tarihi var. Start up ruhu için “genç olmak gerekmiyor genç düşünmek” gerekiyor diye motto geliştirmişler. GE, alem giderken aya biz kalmayalım yaya demiş açıkçası. Endüstri 4.0’ı yakalamak zorunda olduklarını dünyanın her tarafından aldıkları şu ezber bozan sinyallerle yorumlamışlar.  GE’de, “o gün bugün” diyorlarmış.

Kurumunun bakış açısını özetledikten sonra GE Türkiye yöneticisi Özsoy çok net, basit, kolay anlaşılır bir soru sordu: “Türkiye bu Endüstri Devrimi’ne katılacak mı yoksa seyredecek mi? Yanıtı da kendisi verdi:  Seyreder ve bir şey yapmazsak BRICK ülkeleri gibi parlamış, 10 yıl kadar ışıldamış, aydınlatmış ve sonra sönmüş bir yıldız olarak tarihe not düşeriz.”

MUHTEŞEM FABRİKALAR

Endüstri 4.0 yeni dalga sanayi devrimi olarak üretimde yeniden yapılanmayı ifade ediyor. Üretimde yeniden yapılanma ise üretim merkezleri olan fabrikaların dijitalleşmesi anlamına geliyor. Dijitalleşme sayesinde üretim anlık izleniyor, bilgi toplanıyor yorumlanıyor. GE dünya üzerindeki tüm fabrikalarını dijitalleştirmiş, adını da “brilliant factories” yani muhteşem fabrikalar koymuş.

Diyor ki Özsoy, muhteşem fabrikalarda biz zaman biriminin tanımını yeniden yazdık. Masrafları düşürdük, üretimi artırdık-hızlandırdık, terzi usulü iş yapmaya başladık, üretimi de demokratikleştirdik herkesi aramıza aldık.

TEK BAŞINA HİÇİZ

Siemens Endüstri 4.0’ı sahiplenmeye çalışan Alman devi. GE’nin ezeli rakibi. İcra Kurulu üyesi Ali Rıza Ersoy, Endüstri 4:0’ı sahiplenirken aslında kurumun trene atlama çalışmalarını çarpıcı dille aktardı. Sözlerinden anladığım şu; Siemens tek başına dijitalleşmiş, Endüstri 4.0’a geçmiş işe yaramıyor. Eko sistemin de geçmesi gerekiyor. “Biz” diyor Ersoy, “ürünü yüzde 35 daha hızlı üretmek zorundayız. Daha hızlı pazara ulaşmalı ki, rekabet edelim.” Sonra başlıyor Endüstri 4.0 anlatmaya… Yeni bir dil öğrenmeye benziyor… “Augmented Reality” için artırılmış gerçeklik diyorlar… Her şeyi aplikasyonlar üzerinden konuşağımız bir dünyaymış… “Lights out Factories” diyorlar, karanlık fabrikalar diye tercüme etsek de insansız üretim demek. “Addiditive Manufacturing”ın karşılığı ise katmanlı üretim. 3D yazıcıların magazinsel büyüsüne kapıldığınız haberleri anımsayın. “Open Platforms” yani açık platformlar, tercümesi en kolay  olanı. İddiam şu ki, bizim kültürümüzde anlaşılması neredeyse imkansız olan tek kavram… bir de “Maker Movement” ekleyelim seriye, kendin yap hareketi diyelim ve bugünlük dozumuzu mühürleyelim.

BU İŞ BEŞ YILDA BİTİYOR

PriceWaterhouseCoopers (PwC) 26 ülkede 9 sektörden 2000 şirket ve yöneticiyle yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıkladı. 2020 yılına kadar sanayi şirketleri Endüstri 4.0’a geçebilmek için 900 milyar dolar harcamış olacak. Firmalar, harcamanın 2 yıl içinde kendilerine geri döneceğini hesaplıyorlar. Sanayinin bu yatırımı yapmak istemesinin nedeni basit… Yüzde 3,6 oranında maliyetleri düşürmelerini sağlayacak, yüzde 2,9 oranında kazançlarını artıracak. Şu anlama geliyor: 421 milyar dolar tasarruf, 493 milyar dolar ek kazanç.

Kim yapmaz bu yatırımı? Beş yıl içinde sanayi şirketlerinin tamamen dijitalleşmiş olacağı varsayılıyor. Halen sanayileşmiş dünyada şirketlerinin yüzde 33’ü dijitalleşme sürecinde.

ALMANLAR AMERİKALILAR ÇİNLİLER

Ülkelerin neden dijitalleşmek istediğini ya da Endüstri 4.0’a atlamak istediğini düşündünüz mü hiç? PwC raporunda bu ilginç detay da yer alıyor.

Almanlar ve Japonlar, Endüstri 4.0’ı verimi ve kaliteyi artırmak için; Amerikalılar yeni iş geliştirmek ve ürünleri bir an önce piyasaya sürmek için, Çinliler maliyetlerini düşürüp rekabeti kaptırmamak için dijitalleşme yarışında.

İşte dünya eksenindeki kültürel farklılıkların iş dünyası dinamikleriyle ifadesi budur.

Ben şu duyguya kapıldım; milli coğrafyaların yanı sıra beş yıl sonra kurumsal coğrafyalardan konuşacağız. Örneğin Türkiye’den Garanti, Almanya’dan Siemens, ABD’den GE gibi…

MUHTEŞEM TÜRKİYE

Muhteşem Yüzyıl, halkımızın tarihimizi TV dizisi sayesinde algılayıp öğrendiği önemli bir dönem. Bıçak sırtı bir tarih dilimi. İlerlemek ya da olduğu yerde kalmak. Büyük bir imparatorluğun büyüklüğünü hiç yitirmeyeceğini sandığı, gelişmeleri yakalamaktansa seyretmek kararı verdiği günler…

Türkiye ise genç ve dinamik bir ülke. Soru şu; bilgiden yoksun tartışmalarla zaman kaybeden bir ülke olarak mı anılmak istiyoruz? Hayır, tarih bizi böyle anmamalı!  Gelişmişliğin bir tek kitabı, kitabın tek dili var: bilgi.

Artık yeter, silkelen ve kendine gel Türkiye.

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir