“…Osmaniye-Gaziantep Karayolu’nda, bir kamyonun TIR dorsesine çarpması sonucu meydana gelen kazada, 42 kişi öldü…” İzlediğim kanalda alt yazı geçti. “Katliam!” diye içimden geçirdim. Ölenler Afgan uyruklu kaçaklar. Çarpma sonucu birbirlerini ezmişler. Aç, susuz, yorgun, umutsuz, korku içinde ve tarifsiz heyecanla… Tutunacak yerleri yok. Güm… diye çarpınca savrulmuşlar. Ucuz ve emniyetsiz tekneler battığında da böyle balık istifi gibi bulundukları yerde kalakalıyorlar. Çoğu zaten yüzme bilmiyor. Anında ölüm. Bu ve bunun gibi haberler yılda birkaç kez yazılır. Her seferinde daha dramatik bir hikaye oluyor. Duyarsızlaştık, alıştık, kanıksadık.
Duyarsızlığımıza mazeret arıyorum ve ne yazık ki bulabiliyorum; her sabah kalktığımda dünyanın başımıza yıkılması an meselesi diye düşünüyorum, serseri mayın gibi sağdan soldan her yerden bir olay ya da bir skandal patlak veriyor ve Afganlıları düşünecek hal mi kalıyor…
Alın size bir örnek, bu yazıyı yazmak için nefsimle mücadele ettim. Turizm Bakanı Koç’un açıklamaları beni yine aldı götürdü. Şeytan bu, dürttü. Afganlı kaçakları çoktan unuttum. Bakan Koç, koç gibi açıklamalar yapmış. Bakanın, talimat üzerine bu açıklamaları yaptığını düşünüyorum: ”Hadi Koçum gündemi dağıt!…” O da, “…evin bir katlıysa bir karı, iki katlıysa iki karı, üç katlıysa üç karı…” Her kata bir karı. Tek göz odayla bir tam katı eşit tutmak bana hakkaniyetli gelmedi ama… Zengin Araplara kaç karı düştüğünü hesaplamakta da zorlandım. Ama mantığı çözdüm, İstanbul’un göbeğine dikecekleri gökdeleni düşünecek olursanız, ne çok karı, ne çok karı!…
Uzunca mücadele ettim ve nefsimle savaşı kazanıp, dikkatimi bahtsız göçmenlere çevirdim… Her yıl, binlerce Afrikalı göçmen Fas’la İspanya arasındaki suları lastik botlarla geçmeye çalışıyor. Azı amacına ulaşıyor, çoğu başaramıyor. Bir sörf cenneti olan Tarifa’da karaya vuran cesetleri toplamak, gündelik işler arasında sayılıyormuş.
Otuz yıl önce küresel göçmen sayısı 80 milyonun biraz üzerindeydi. Bugün yaklaşık 200 milyon. Göçmenlerin en kalabalık olduğu yerler arasında 56 milyonla Avrupa, 50 milyonla Asya ve 41 milyonla Kuzey Amerika başı çekiyor. ABD 35 milyon göçmen barıdırıyor, Rusya yaklaşık 13 milyon. ABD’deki göçmenlerin sadece üçte biri yasal. Mülteciler bazı ülkelerde nüfusun yarısından fazlasını oluşturuyor. Monako, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Andora…
Türkiye köprü ülke olarak görülüyor. Türkiye’ye gelen göçmenler ülkede kalmıyor, transit geçiyor. Ölmezse en kısa zamanda topraklarımızdan ayrılmak istiyor. Neden Türkiye’ye gelsin bir insan; rahatını huzurunu ve ruh sağlığını daha fazla bozmak için mi? Bizim üstümüzden yakında göçmen kuşlar bile geçmeyecek. Nereye konacaklarını bilemeyen zavallı kuşlar her yıl kaybolan yeşilin yerine betonla karşılaşıyor zaten. Bir süre sonra Dubai Towers’ın üzerinde konaklayacaklarını umut ediyoruz.
İnsanların ülkelerini terketmelerinde temelde iki neden var: Ekonomik ya da siyasi. Ekonomik olanın temel nedeni karnını doyuramamak. Düşük ücret, işsizlik, eğitimden sonuç beklenmemesi… Yiyecek yemeği yani bugünü olmayan, gelecek için hayali kalmayan başka yerlere gitmenin yollarını arıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu 2006 Şubat rakamlarını açıkladı: İşssizlik oranı yüzde 11.9’a yükselmiş. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre 0.2 puan artış var. İşsiz sayısı geçen bir yılda 46 bin kişi artarak 2.8 milyona çıktı. İşsizlik oranı kentlerde yüzde 13.9, kırsal kesimde yüzde 8.8. İşgücüne katılım oranı yüzde 45.5 olarak hesaplandı. Türkiye’deki 2 milyon 796 bin işsizin, yaklaşık yüzde 35’i bir yıl ve daha uzun süredir iş arıyor. İşsizlik düşeceğine artıyor.
Yaz geldi, yöneticilerimiz de kış uykusundan uykusundan uyandı. Sarsılmak için kan dökülmesi şartmış. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, yaptırdıkları anket sonuçlarını görünce başkaları yazmadan ben açıklama yapayım demiş. Açıklamasına bakacak olursanız, türbanı yine ertelemişler. Araştırmaya göre, türbanı sorun edenlerin nüfusa oranı yüzde bir buçukmuş. Türk halkının birinci önceliği işsizlik. AKP’nin anketinden çıkan acı sonuç… Şahin “Bizim önceliğimiz türban değil, işsizliktir” şeklinde konuştu. Şöyle devam etti: “Halkın daha az itibar ettiği sorunlarla ilgilenmemizi istiyorlar. Bu siyaseten yanlıştır biz bu oyunlara gelmeyeceğiz.” Ne diyeyim, ne kendi oyununuza, ne de başkasının oyununa gelmeyin. Bu sizin elinizde.
Bu ülkenin bir tek öncelikli sorunu var, işsizlik ve kalitesiz insan kaynakları. Bu malzemeyle geleceği yakalamamız mümkün değil. Yüzde bir buçuk uğruna geri kalan harcanır mı? Bizim gençlerimiz de kaderlerini başka ülkelerde mi arasın? İki karı, üç karı muhabbeti yakışıyor mu? Şakası bile kulağımı tırmalıyor. Neden teknolojiden, sanattan, kültürden, eğitimden, ahlaktan, gelecekten, inovasyondan konuşmuyorsunuz? Ben bir Türk kadını olarak karı kız muhabettinden utanıyorum.