Benal Tanrısever sanat eğitimini iş modeli haline dönüştürmüş uluslararası piyano sanatçımız. Bundan 21 yıl önce BT Müzik ve Sahne Sanatları eğitim kurumunu hayata geçirdi.
Müzik beynimizdeki, pencereleri açmaya, ruhumuzun renklerini ortaya çıkarmaya olanak sağlıyor. Tanrısever, genç nesilleri erken yaşta müzikle tanıştırmanın yapılabilecek en güzel yatırım olduğunu söylüyor. Müziksiz kalmayın diyor.
Müzik neden önemli, insanın hayatında nasıl katma değer yaratır?
Müzik hayatın kendisi. Müzik ile uğraşmak demek sadece bir enstrüman çalmayı öğrenmek ya da bir parça çalma becerisine sahip olmak değildir. Müzik bize pek çok yaşam becerilerini öğretiyor. Ben listemin en üstüne hayal kurmayı koyuyorum. Hayal kurmadan herhangi bir şey olabilir mi hayatta? Her şey hayalle başlıyor. Hayal kurabilmek sonra o bilgiyi harmanlamak, bilginin duygularınızla birleşmesi, üstüne koymak sonra bunları bir birleşim haline getirip karşı tarafa iletebilmek. Aslında müzikle uğraşan insanlar iletişimde bulunuyorlar. Müzik ile iletişim demek aslında karşı tarafa bir bilgiyi, bir duyguyu, bir hikâyeyi aktarabilmek. Sinemaya gittiğimiz zaman inanılmaz oyunculuklar var, etkilendiğimiz efektler var. Peki, bu yeterli oluyor mu? Hayır. Müzik de lazım. Müzik en güçlü ifade ve iletişim aracı. Müziği çıkardığınız zaman ne bir korku ne bir duygu kalıyor. Biz müzikle uğraşan insanlar çizginin diğer tarafındayız. Bizim müziğimiz var ama biz de anlatacak hikâyemizi arıyoruz. Bir parçayı icra ettiğimiz zaman, biz notaları çalmıyoruz, müzikle hayalimizi, hikâyemizi anlatıyoruz. Yapabilirsek karşı tarafı etkiliyoruz.
İyi öğrenci farkı burada oluyor değil mi? Müziği kullanarak hikâyesini anlatıp, duygularını aktararak mucize yaratıyor.
Kendi hikâyenizi, kendinizi keşfederek, ne söylemek istediğinizi, ne tür duygular anlatmak istediğinizi, hikâyenizde neleri vurgulamak istediğinizi karar verip bunu ulaştırıyorsunuz.
Neden uluslararası kariyeri olan bir piyanist, özveri ve çok enerji gerektiren bir çalışmayla kendisini eğitime adar?
Ben yaşamımın bir bölümünü konserler vererek geçirdim. Dünyanın en tepesinde Carnegie Hall, Berlin Filarmoni gibi salonlarda solist sanatçı olarak mesleğimi icra ettim. Berlin Filarmoni’deki konserden sonraydı, otele dönüp kendimi tek başıma televizyon izlerken buldum. Dedim ki, hayat bu mu… güzel konserler vereceğim sonra otele döneceğim tek başıma. Sadece bunu yapmak istemiyorum dedim kendime. Öğrendiklerimi, bütün yaşam tecrübemi, mesleki birikimimi paylaşmak istiyorum. Müzik eğitimi hala dünyada şöyle; yetenekliyseniz, iyi müzik kulağınız varsa, çok çalışırsanız, büyük emek sarf ederseniz bu işi yapabilirsiniz. Aslında öyle değil.
Nasıl?
Meslek olarak bunu benimseyecekseniz tabii ki böyle olması lazım ama müzikle uğraşan herkesin bunu meslek olarak yapması gibi bir zorunluluk yok. Nasıl İngilizce’yi ya da araba kullanmayı öğrenebiliyorsak, herkes müzik öğrenebilir. Ben müzik öğrenmeyi bir beceri, bir metodoloji yaratarak herkesin öğrenebileceği noktaya getirdim. Her yaşta müzikten kendiniz için bir ifade, bir donanım olarak öğrenebilir, yararlanabilirsiniz. Küçük yaşlar bu yaşam becerilerini öğrenmek için müthiş bir platform. Yetişkin olduğunuz zaman da kendinizi iyi hissetmek, kendinize ait o dünyayı kurmak için.
Bir de sosyal sorumluluk projeniz var, nedir tam olarak?
Bir anne olarak çocuklarımın eğitim hayatlarında nelerle karşılaştıklarını birebir yaşadım. Türkiye’de eğitim çocuklar için çok ağır. Çocukların hayal kurabilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri, kendilerini tanıyacakları ne zamanları ne de fırsatları var. Hâlbuki pek çok çocuk, genç müziği çok seviyorlar. Hayatlarında müzik var. Ama bunlar birbirinden kopuk ve bir araya gelerek etkileşimde bulunacakları bir tabanları yok. Onun için 5 sene önce Uluslararası Genç Yetenekler Müzik Yarışması diye bir platform yarattım; Türkiye’deki müzik eğitimini önemli kılan, değerli bir noktaya taşıyan, genç müzisyenleri, onları destekleyen aileleri, müzik öğretmenleri ve okulları birleştiren bir online müzik yarışması. Katılım ücretsiz. Türkiye’nin her yerinden siteye üye olarak, videonuzu yükleyerek yarışmanın parçası olabiliyorsunuz.
Kaç kişilik gruptan söz ediyoruz?
Yarışma bu sene başladı. Geçtiğimiz senelerde siteye 168 bin kişi yarışmacı ya da izleyici olarak giriş yaptı. Katılanlar yaklaşık 3-4 dakika sitede kaldılar, gençleri dinlediler. Bir de oylama butonu yarattık. Yarışmacı olmasanız dahi gençleri beğenilerinizle destekleyebiliyorsunuz.
Yarışmanın neticesinde o çocukların geleceklerinde neler olacak?
Bir buluşma platformu diyebiliriz. Birkaç farklı kategori var. Kendilerini geliştirmek için müziğe gönül vermiş gençler. Amatör müzik öğrencileri var. Konservatuarlarda okuyan yarı veya tam zamanlı öğrencilerin katılacağı bir kategori var. Üçüncü kategorimiz de farklı öğrenim ihtiyaçları olan çocukların katıldığı bir kategori.
Kategoriden ne anlamam lazım?
Otistik, görme engelli gençler gibi. Müzik onların hayatında çok daha farklı bir anlam yaratıyor. Bu yarışmada müzik ile bütün engelleri yok ediyoruz.
Klasik müzikten mi söz ediyoruz?
Her türlü. Yeteneğin benim için bir sınırı yok. İstiyorsanız piyano çalın, istiyorsanız saz çalın, kanun, keman, ud çalın fark etmez. Müzikle, bir enstrümanla kendinizi ifade edebilen biriyseniz yarışmanın parçasısınız.
Bu müzikle ilişki, çocukların diğer eğitimlerindeki becerilerini yukarıya çekiyor mu? Örneğin, piyanonun matematik öğrenmeyi tetiklediği ifade edilir.
Tabii. Bilim adamları bu alanda incelemeler yapıyor. Müzik ya da bir enstrüman çalmak akademik yaşama-analitik bakış açısına, stres yönetimine, problem çözme becerisine, düşünceleri organize edebilme becerisine destek veriyor biliyoruz. Araştırmalar sınav öncesi dinlediğiniz müziğin dahi sınavda başarılı olmanıza yardımcı olduğunu gösteriyor.
Türkiye sınırlarının dışında çalışmalarınız var, Çin’de ne yapıyorsunuz?
Ben,aşağı yukarı 5-6 senedir yaz aylarını Çin’de geçiriyorum.
Çin’e tekstilcisi gider, malzemecisi gider. Demek müzisyen de gidermiş…
Her yeni adım bir merakla başlıyor. Ben dünyada, özellikle kendi alanımda neler olduğunu çok merak eden bir insanım. Sadece müzik eğitimini tek başına görmemek lazım. Müzik eğitimi, eğitimin aslında bir uzantısı diye görebiliriz. Eğitim sistemi biraz ülkemizdeki eğitim sistemine benziyor. Yani sınav odaklı ve sonuç odaklı. Çin’de tabii çok büyük bir nüfus var. Türkiye’den başlayarak aslında aşağı yukarı Japonya’ya kadar geldiğiniz bir coğrafi bölgeyi düşünürsek, Hindistan gibi, Çin gibi, Kore dahil değil buna, çok nüfuslu ülkelerdeki eğitim sistemi genelde bu şekilde oluyor.
Başka türlü yönetilemediği için kategorik herhalde.
Kişisel özellikleri çok fazla dikkate almadan diyelim. Fakat Çin, hepimizin bildiği gibi dünyada önemli bir oyuncu. Sadece ekonomik alanda güçlü olmak istemiyorlar aynı zamanda lider olmak istiyorlar. Fakat lider olmak için de bu ilk konuşmamızın başında hayal kuran, fark yaratan becerileri elde edemeden de lider olamayacaklarının farkındalar.
Bir de biz görsek.
Onun için bütün aileler çocuklarına bu becerileri öğrenebilecekleri fırsatlar arıyor. Aslında müzik, dans, tiyatro işte bunları öğretiyor. Çok ilginç durumlarla karşılaşıyorum. Tek başıma değilim. Eski okulum Juilliard’dan drama hocalarından, Broadway’de oynayan dansçılardan oluşmuş bir ekibim var. Biz iki haftalık, böyle kısa dönemli eğitim programları için gidiyoruz. İlk gün çocuklarla tanışıyoruz. Genelde çocukların hepsinin bir İngilizce ismi oluyor. İşte David, John, Susan. Senin ismin ne diyorum mesela, ismini söyleyemiyor. Neden söyleyemiyor? Ya yanlış söylersem düşüncesinde. Yani ismini söylemek için bir risk almak istemiyor, düşünebiliyor musunuz? O çocuk iki haftanın sonunda sahnede dans ediyor, şarkı söylüyor, tiyatro oynuyor, hopluyor zıplıyor. Yani sanat o kadar sihirli bir dokunuş ki, insan hayatında çok kısa sürede fark yaratan, büyük pencere açabilen gerçekten tılsımlı bir değnek.