Zor günlerden geçiyoruz. İçinden geçtiğimiz zor günlerin, gelecek zor günlerin yanında hafif kalacağını söyleyen uzman sayısı azımsanacak gibi değil. Moralimiz bozuk, endişemiz yüksek, stres tavan… Kaybedeceklerimizi düşündükçe korku basıyor yüreğimize…Yalnızca mal mülk gibi fiziki varlıklarımızı kaybetmenin riski ve eriyen gelirlerimizin korkusu değil, bedenimiz, zihnimiz ve duygularımızın da eridiğini görüyoruz. Çevre şartları hasta ediyor. Ki zaten aksi düşünülemez. Bu yüzden ben “biz krize alışığız, bize bir şey olmaz, bu da gelir geçer” mantığıyla konuşanlara kulaklarımı tıkadım. “Enseyi karartmayalım” diyenlere de “geç kaldın” demeyi uygun görüyorum. Duygu ve düşüncelerim budur, ama sonuna kadar da mücadele…
Bu yazıyı, “Nasılsın iyi misin?” diye sorduğumuzda içimiz kan ağlasa da “İyiyiz şükür” diye yanıt verenlere, “Bir dakika, beden, zihin ve duygu sağlığını korumanın zamanı gelmedi mi?” hatırlatması yapmak üzere paylaşıyorum. Bir süredir sağlık sektöründeki gelişmeleri daha yakından izliyor, bu alandaki sohbetlerimi derinleştirmeye özen gösteriyorum. Sağlıkta yalnızca teknolojik olarak değil, felsefe ve algı olarak müthiş değişim olduğunu görüyorum. Algılamak çok basitmiş gibi dursa da öyle olmadığını anlıyorum. Kapıyı aralamak ve bu dünyada ne konuşuluyor diye kulak vermek gerek. Katılmak ve uygulamak tamamen takdirinize kalmış. Sizlerle tanıştırmak istediğim iki farklı sağlık insanı tipi olacak bugün.
Selda Terek; bilişim, finans, sağlık ve eğitim sektörlerinde başarılı kariyer sürmüş bir profesyonel. Dikkatinizi çekmiş olabilir, ‘Son Toksine Kadar Kendine İyi Bak’ adlı kitabın iki yazarından birisi. Kitabın temel konusu holistik (bütüncül) sağlık. “N’aber?” sorusuna verdiğimiz “N’olsun iyiyim” yanıtını deşifre ediyor.
Terek, iyiyim cevabının altında sorguladığımız üç kaynak olduğunu söylüyor; “bedenimiz, zihnimiz, duygularımız. Bir iyilik ve sağlık halinden söz edeceksek tek bir tanesi yetersiz. Bunları birbirinden ayırt etmek mümkün değil. Biri diğerinin hem sebebi hem sonucu.”
Bu satırları okurken hafife almamanızı rica ediyorum. Çünkü derdinizin çaresi uzmanlardan çok sizsiniz. Benim ulaştığım kanaat bu. Her koşulda yola devam edebilmek için kendinizi tanıyacak, sorunlarınızı bilecek sonra en doğru kişiyi bulacaksınız ki, bu her zaman bir tıp doktoru olamayacak…
Peki, neden holistik sağlık bugünün konusu oldu… Çok mu derdimiz var? Stres, o, şu, bu… diye sordum doğal olarak; “Aslında holistik sağlık bugünün konusu değil. Bugün biraz daha farkındalığını yaşadığımız bir konu. Vücudumuzun bize verdiği sinyaller semptomlar. Baş ağrısı, ateş yükselmesi, tansiyonun çıkması, kolesterolün artması, bunlar vücudun korunma mekanizmaları. Gittiğiniz doktor size sadece ateş düşürücü bir ilaç verirse semptomu gidererek sorunu çözmüş olmuyor. Ölüme götüren şey ile yaşlanmaya ve hastalanmaya götüren şey aynı. Bunlardan bir tanesi sürekli kirleniyoruz. Kirlenmek hem fiziksel, hem duygusal, hem zihinsel olarak üzerimize gelen şeylerin bazılarını atamıyoruz. Yediğimiz her şey bize faydalı değil. Faydasını alıyoruz sonra belli bir kısmını atmamız gerekiyor. Fakat vücutta her zaman bir şeyler kalıyor. O kalan şeyler vücutta toksinleri meydana getiriyor. İkincisi yetersiz beslenme, ne kadar beslenirsek beslenelim, yüzde 100 ihtiyacımız olan gıdayı dışarıdan alamıyoruz. Ve üç, stresin sürekliliği. Stresten arınmamız mümkün değil, sürekli bu durumda yaşamak ise ölüme götürüyor.”
Peki siz ne yapıyorsunuz diye sormak gerek ki, ben de sordum;
“Obeziteden trigliserid yükselmesine, insülin direncinden yaşlanmaya, diş dökülmesinden kemik erimesine kadar saydığım sayamadığım bir sürü faktörün altında kirlenme yatıyor. Dışardan antioksidan alırsak vücudumuzdaki serbest radikaller bizim hücrelerimizle uğraşmıyor. Birçok sebzenin içinde var. Yeşillerin, morların turuncuların içinde var. Bunlar zaten çok uzak olduğumuz şeyler değil. İlaç da alabilirsiniz. Takviye takviyedir. İyi beslenin, çeşitli beslenin diyorum. Her kendini seven insanın bence bir aktar dostu olmalı. Bitkisel çaylar, baharatlar. Antioksidan değeri çok yüksek şeyler… Sumak, tarçın, zerdeçal, zencefil vesaire… Ben bunları daha bilinçli uyguluyorum eskisine nazaran. Elli yaşındayım koşarak merdiven çıkabiliyorum, saçımda beyaz yok. Daha az zararlı şeyler yapmaya çalışıyorum. Spor, hareket, uyku… Benim ihtiyacım olan uyku ile sizin ihtiyacınız olan uyku farklı olabilir. Ama ortalama yedi buçuk sekiz saat uyku çok güzel bir uyku. Üç saat uyuyup çok sağlıklı olan da var, ama aralarda “Power nap” denen kestirmelerle bir çeşit meditasyon yapıyorlar…”
Şimdi tamamen farklı noktadan yola çıkan bir başkasıyla tanıştırmak istiyorum sizi; Dr. Cenk Tezcan. Tıp doktoru, tıp bilimcisi ve fütürist. Sağlığın nasıl ve nereye evrileceğini sordum kendisine;
“Doğduğumuzda beklenen yaşam süremiz yaklaşık 70 yıldı. Teknolojiyle 80-85… Bugün doğan çocuklar 100 yaşına kadar yaşayabilecekler, tabii eğer iyi yaşarlarsa… Sağlığımızı belirleyen üç tane faktör var. Birincisi genetik yapımız, ikincisi çevre nerede ve nasıl yaşadığımızla ilgili. Üçüncüsü de yaşam alışkanlıklarımız…”
“Adresimiz neresi, kim sorunlarımızın muhatabı?” diye sordum. Yanıtını özetlemem gerekirse; “…Bundan 10 sene önceye kadar doktor ne söylerse onu kabulleniyorduk. Türkiye’de 25 milyon kronik hasta olduğu söyleniyor. Türk toplumunun neredeyse dörtte biri kronik hasta! Buna rağmen ilaç kullanma sadakat oranı yüzde 27, her dört kronik hastadan sadece bir tanesi doğru düzgün alıyor tedavisini… Hastalığıyla ilgili farkındalığı yok, bilgisi yok, doktorun anlattıklarını anlamıyor. Sağlık okuryazarlığı Türkiye’de ilkokul 4 düzeyinde! Diğer taraftan, Türkiye’yi yönetenler genç nüfusla övünür, 2050’de bütün dünyada yaşlı yükü en yüksek iki ülkeden biri Türkiye olacak.”
Bana geleceğin resmini çizer misiniz, hayat zaten zor, gelecek ve bilinmezlik tedirgin ediyor diye yaklaştım;
“…Şimdi hemen bir mantık yürütelim. 2050’de nüfusun dörtte biri kronik hasta ve nüfus da 9,2 milyar olacak. Kaba hesapla 2,5 milyar insan hasta olacak demektir. Kronik hastalığın şu kötülüğü var ömür uzadıkça ve bu kötü yaşam alışkanlıklarımız devam ettikçe her bir kronik hastada birkaç tane kronik hastalık olacak. Doğal olarak da gün gelecek her öğünde bir avuç ilaç yutmak zorunda kalacaklar. Şöyle bir gelecek bekliyorum; genetik haritamız çıkarılacak… kronik hasta olalım olmayalım, ilaçların ham maddelerini ilaç firmalarından alacağız evimizde üç boyutlu bir yazıcıda basacağız. Sistem, hangi saatte hangi öğünde hangi ilacı alacağımızı bilecek ve yapacak. Bu hem maliyetleri azaltacak hem insanların ilaçlarını doğru şekilde almalarını sağlayacak. Nesnelerin interneti dediğimiz teknolojik gelişim sayesinde dünya üstünde yaşayan her insan birbiriyle konuşabilen ortalama 12 adet sensörlü cihaza sahip olacak. Bununla birlikte, teknolojiye sahip olmak yeterli değil. Bugün de örneğin cep telefonlarında sağlıkla ilgili 100 binin üstünde uygulama var, ama kimse bilmiyor.”
Sizi, içinde yaşadığımız günlere inat farklı bir dünyaya götürmeye çalıştım. Kendinize, sağlığınıza dönmenizi, geleceği yalnızca ekonomi ve siyaset olarak algılamamanız gerektiğine işaret eden uzmanlarla buluşturmak istedim. Ve bir de çevremizin bizi hasta ettiğini düşünerek “arınma”nın kafamızda ve sahip olduğumuz bilgide olduğuna işaret etmek istedim.
İndeks Konuşmacı Ajansı konuşmacıları olan Selda Terek ve Cenk Tezcan’la yaptığım söyleşilerin tamamını youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.