Sağlık = %20 gen + %20 çevre koşulları + %10 tıp + %50 bireysel bilinç
Bireysel Bilinç = Uyu + su iç + dengeli beslen + yürü + stres kontrolü. Yani bedava 0 TL + KDV
Bireysel Bilinç = Sağlık kalitesinde %40 artış + ekstra 5-6 yıl. Yani 80’i görme garantisi
Yukarıdaki matematiği bir de şöyle değerlendirelim, dünya genelinde sağlık için her yıl %5 ortalama artışı unutmadan yaklaşık 9 trilyon dolar harcanıyor. Mevcut sağlık sisteminden ne hasta ne doktor memnun. Sağlık harcamalarının sağlığımızda topu topu %10 etkisi var. İş zihniyet!
İşin bedava kısmını iyi becerebilirsek kalıtsal sorunları baskılayabiliyoruz, yaşadığımız çevreyi kontrol etmek mümkün olabilirse, hasta olmayı geciktirebiliyoruz. Amaç, hasta olmamak. Tıp, hasta olduktan sonra son çare.
Tıp doktoru ve Fütürist Cenk Tezcan’la “geleceğin sağlığı-sağlıkta gelecek” konusunu konuşurken sanırım Uzay Yolu vari havalı cümleler bekledim. Yanılmışım. Zaten bütün mesele kafamızdaki algılar. Her şeyi allayıp pulluyoruz, oysa çözüm basit ve önümüzde. Geleceğin sağlık tanımı: Demokratik + Hümanist + Ucuz
Gelecekte sağlık, bireyin sağlığıyla ilgili sorumluluk almaya başladığı bir sistem. Bu döngüde çalışan ödeme sistemleri, hasta sağlıklı kaldığı sürece ucuz, hastalandıkça pahalılaşıyor. Kamu otoritesinin vatandaşı hastalanmamaya özendirdiği bu sistemde tabii star eğitim sistemi ama sigorta firmaları baş rollerden birinde olacak çünkü bizi 7-24 monitör etmek isteyecek. Primlerimiz, sağlıklı kalmaya özen gösterdiğimiz sürece ucuzlayacak. Sigara, kolesterol ve diğer tehlikeli alışkanlıklarla kol kola girmekte ısrarcı olanlar sizi kabarık fatura bekliyor. Tabii burada madalyonun diğer yüzü bence bu kadar aydınlık değil, genetik rahatsızlığı ya da gelişmiş bir hastalığı saptayan sigorta firmasının durumdan vazife çıkaracağından kuşku yok. Bu farklı bir yazının konusu. Bir örnek; İsveç’te bir genetik tarama start-up; 299 dolara indirdiği full genetik taramayı, bilgilerinizin paylaşımına izin vermeniz halinde “fırsat fiyat” 250 dolara çekiyor. Gelecekte sağlığımız ve çözümlerine ilişkin resim Uzay Yolu kıvamında olmasa da ana aks böyle.
Neden sağlıkta gelecek, geleceğin sağlığı bizi bu kadar heyecanlandırıyor. Yanıt Pandemi! Ulusal ve küresel ölümlerin çetelesini tutmak zor olduğu kadar bilim insanlarının uz görülerine dayanarak oluşan algı, açıklanan rakamların 2-3 katı makul gerçeklere işaret ediyor. Gerek ulusal gerek küresel düzeyde yok birbirimizden farkımız, Amerikalısı, Çinlisi, İtalyan ya da Türk’ü…
Türk halkının yüzde 64’ü sağlık okur yazarı değil. Hastalıkları bilmiyor, kendi durumunu bilmiyor, doktorun yazdığı ilaçları anlamıyor. Türkiye’de 28 milyon kronik hasta var, ilaç sadakatı bunun altında… İlaca bağımlı hastaların dörtte biri ilaçlarını düzenli ve olması gerektiği gibi almıyor. Yan etkiler, farklı komplikasyonlar bu nedenle ortaya çıkıyor. Türkiye’de bu bilinç düzeyi ile sağlık pahalı bir sektör.
Tezcan, hastane tasarımı uzmanlığı olan bir doktor-fütürist. Yakın geçmişte hastane ve sağlık sistemine ilişkin TÜSİAD’a rapor sunduğunu biliyorum, bu nedenle hastanenin büyüğü mü küçüğü mü makbul? diye sordum. “Pandemiyi bahane edecek olursak ve ders çıkaralım dersek sağlığımızın sorumluluğunu almak, kendimize iyi bakmak biz bireyleri ilgilendiren dersler… Kamunun alması gereken derslerin başında, büyük hastane yapmanın faydası bugün de gelecek için de görünmüyor” Tezcan şöyle sürdürdü sözlerini; “Gelişmiş ekonomi gelişmiş sağlık sistemi anlamına gelmese de Kuzey Avrupa ve Singapur gibi sağlıkta iyi durumda olan ülkelerin dev hastanelerden erişilebilir, butik, ihtisas hastanelerine kaydığını görüyoruz.”
Güler misin ağlar mısın cinsinden bir örnek verdi, tabii hastane ismi yok! Vaktiyle öğrencisi olan başhekim Tezcan’ı aramış; “Hocam, hastanede polikliniklerle radyoloji bölümünün arası 800 metre. Ne yapalım?” Golf arabaları ve veya yürüyen bant düşünmüşler… Söyleşi sırasında kaba bir hesap yapınca poliklinik ve radyoloji arasında gidip gelecek çoğu kronik hastanın yaratacağı trafiğin İstanbul’dan kötü olacağına karar verdik. Tezcan, kamunun kimseye (sivil toplum, akademi) danışmayı sevmediğini söyledi. İnşaatı seven bir ülkeyiz, daha geniş… daha uzun daha yüksek… Tabii bir de ihtisaslaşma var.
Benzer bir örneği 2006-2007 yılında Adıyaman’da mezra ve kent arasında kurmaya çalıştıkları mobil sağlık hizmetinde de yaşamış. Doktorun dahi ulaşamadığı, hastanın tam teşekküllü bir hastaneye gidebilmesi olanağının sınırlı olduğu bölgelerde teknolojiden yararlanılarak yapılacak konsültasyon ve tedavi yöntemleriyle teknoloji tabanlı uzaktan sağlık sistemi kurmaya çalışmışlar. Aldıkları yanıt; “Biz düşünmüyoruz bugün de gelecekte de…” Umarım artık böyle değildir. Aslına bakarsanız pandemi ders vermekle kalmıyor, isteseniz de istemeseniz de bazı uygulamaları kucağınıza koyuyor. İşte burada sağlık okur yazarı halk ve bilinçli talepkar toplum gerekiyor. Sağlıkta çözüme kısa ve ucuz yoldan ulaşmak hepimizin temel hayali ve hakkı olmalı. Türkiye’de anladığım kadarıyla dünyadaki benzerleri gibi çok sayıda sağlık start-up’ı “go” demek için dakikaları sayıyor. Bunlar sevindirici, umarım diğer örneklerde olduğu gibi soluğu, parlak fikirlere ekonomik kaynak yaratan yabancı kurumların yanında almazlar, onlara olanak sağlayan habitatı yaratabiliriz.
Karar vericilerin daha fazla hastane daha büyük hastane yapmak yerine daha sağlıklı yaşayabilecek topluma yatırım yapması şart. Pandemiden çıkarmamız gereken ders bu. Ölümlerin çoğu kronik hastalık ve bağışıklık sisteminin çökmüş olduğu bireylerde kendisini gösterdi. Biz hala “sokağa çıkma”, “maskeni tak” komutları veriyoruz. Çünkü eğitim ve bilinç seviyemiz bu düzeyde. Sağlıklı beslenme-yaşama alışkanlıklarından söz eden doktor az, kıymeti kendinden menkul bir sürü diplomasız- mesleksiz şarlatan nasıl yemek yeneceğini, spor yapılacağını paylaşmaya devam ediyor.
Mobil sağlık çözümlerinin doktor ve bilen birine ulaşımı kolaylaştıracağı için, astronomik rakamlardaki muayene ücretlerine kontrol getireceği, ölçme ve değerlendirme kriterlerine dayanacağı için sağlıkta demokratikleşme ve ekonomik çözüm yaratılabileceğini düşünüyorum. Kişisel verilerimin güvenliği kısmında henüz rahatlamış olmasam da…
Şöyle noktalamak isterim; mobil sağlık Antik Çağ’da bile da var. Semaforlarla uzak mesafedeki hastanın durumunu bir bilene aktarıp yanıt alan dönem insanlarından, 1879 yılında telefon konsültasyonuyla hasta çocuk ameliyatı yapan doktorlara, NASA’nın Ay yolculuğuna çıkardığı astronotlarının sağlıklarını anlık monitör ettiği uygulamalara kadar pek çok geçmiş örnek var elimizde. Şimdi akıl kullanmanın zamanı.
Söyleşimizin tamamını youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.