Brüksel’e gökten 3 bomba düştü. NATO birini dahi almadı. Belçika’nın başkenti Brüksel, Avrupa Birliği (AB) ile NATO (Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü) merkezlerinin bulunduğu kent, diğer bir ifadeyle Avrupa’nın başkenti. Dünyanın önde gelen bürokratları bu kentte, elinizi sallasanız ünlü ve önemli çarpıyor. Dünyanın en büyük savunma teşkilatı da burada. Ama güvenlik yok. Ve herkes olanlara şaşırıyor. Bu adamlar dünyayı yönetiyor, dünyanın değiştiğini fark edemiyor. Farkında olmadıkları konularda karar alma yetkisine sahipler. Şimdi de ben şaşırıyorum…
Dudak uçuklatan bir durum. Soruyorum, karar vericilerin şaşırma hakkı var mı?
Bu Nato bize pahalı geliyor
Washington Post Gazetesi Yayın Kurulu geçtiğimiz hafta Amerikan Başkan adaylarından Donald Trump’ı ağırladı. Trump, ABD’ye Başkan olursa izleyeceği politikaları beraberindeki dış politika danışmanlarıyla anlattı, hatta deniyor ki, gelecek kabinesini tanıttı. Trump, gazeteye gitmişken hakkını vereyim demiş olmalı; manşete çıkacak haber patlattı: “Bu NATO bize bir servete patlıyor.” Bomba sözlerin devamında ben Başkan olursam NATO mato anlamam gibi cümleler var… Ancak Trump gibi biri bu kadar pervasız konuşabilir… Aslında bu sözler onun dudaklarından dökülmese, daha anlamlı olabilir ve ciddiye dahi alınabilir.
Trump’ın, “NATO’ya verdiğimiz paranın karşılığını alamıyoruz” diye devam etmesini, hayata şirket yönetir gibi baktığı gerçeğine bağlayabiliriz… Gerçi kurduğu şirketlerdeki başarı oranı da ayrı bir tartışma konusu…
Trump, tüm seçim konuşmalarında Amerika’nın, trilyonlarca dolarlık ciddi bir borç yükü altında olduğunu tekrarlıyor. Böylece iyi yönetilmediğini nakit akışı mantığıyla anlatmayı tercih ediyor. Ve anlaşılan o ki, borcu kapamanın yollarından biri olarak masrafları kısmak istiyor. Trump’ın gözünde NATO masraf kalemi… ABD komutasındaki NATO’nun savunma harcamalarının yüzde 75’inin Washington tarafından karşılandığı bir gerçek. Diğer ülkeler gayri safi milli hasılaların yüzde 2’sini vermekle yükümlü olsalar da, “aidatlar” gecikmeli ödeniyor. NATO hep sıkışık.
Attık ama tutmadı!
Aslında ben Trump’ın NATO konusundaki sözlerini hafife almıyorum. Çünkü uluslararası kurumların aynaya bakmak zorunda olduğunu düşünüyorum. Gözlemlerim düşüncelerimi hiçbir gün ıskalamıyor!
Örneğin Dünya Bankası, Dünya Ekonomik Görüntü Raporu yayınlıyor, bir heves dinlemeye gidiyor, okuyorsunuz; “…neden öngörülerimiz tutmadı…” açıklamalarından öteye geçemiyorsunuz… pardon, göreviniz ıskalamak mı? Son yılların modası bu; “attık ama tutmadı!” Atma birader din kardeşiyiz! Dünyanın en önemli yatırım bankalarından birinin üst düzey yatırım analistini dinledim dün. Şok şok şok!… Analistin temsil ettiği finans kesimiyle aramızda en az 6 ay var. O geride, ben ilerideyim. Türkiye’yi değerlendirirken mayıs sonrası için çizdiği kötü senaryonun detaylarını sorunca, bugün yaşadıklarımızı bir bir sıraladı… ne bir eksik ne bir fazla. (Nakit sıkıntısı, gizli ve aleni iflaslar, kredilerin geri çağrılması gibi beklentiler bir de Merkez Bankası Başkanlığı seçimi ve referandum ya da erken seçim salatası.) Bizi analiz edenlerle bizim aramızdaki makas açıldıkça açılıyor. Analizler yapıldığında eski kalıyor. Ezber bozuldu, analizlerin de yeni hayata adapte olması gerek. Fed faiz artıracak mı artırmayacak mı, Çin’de büyüme başladı mı başlayacak mı, gelişmekte olan ülkeler ile gelişmişler arasındaki büyüme hızı aratacak mı düşecek mi? Ama biz de artık bunları biliyoruz. Reuters ekranımız olmayabilir, omuzlarımızın üzerinde kafa taşıyoruz!
Dünya yangın yeri
NATO geçtiğimiz günlerde Avrupa’nın en küçük ülkesi Karadağ’ı üyeleri arasına kattı. Fıkra gibi bir durum. Ne işi var minik Karadağ’ın… NATO genişlemekle meşgul olurken, Brüksel’e bomba düştü, ittifakın adı sanı hiç geçmedi. Ankara saldırılarında, İstanbul saldırısında, Paris saldırılarında da… Zaman zaman NATO Genel Sekreteri tarafından yapılan bir açıklama bir taziye mesajı okuyoruz…
Dünya yangın yeri. Yeni normalimiz anormallik, güvensizlik. Yeni dünyanın kodlarını savunma için açtığımızda önemli bir soru çıkıyor karşımıza; savunma mı güvenlik mi?
Kuruluşundan sonraki yıllarda özellikle de jeo stratejik dengeler değiştikçe, NATO’nun varlık nedeni sorgulanır oldu. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü 4 Nisan 1949’da 12 ülke tarafından kuruldu. Farklı dönemlerde 16 ülke daha katıldı. Üye ülkeler herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapma taahhüdü verdi. Tüm NATO üyelerinin toplam askerî harcaması, küresel savunma harcamasının yüzde 70’ini geçiyor.
Fabrika ayarları değişti
NATO bir Soğuk Savaş yapılanması. “Gelirsem fena olur” yaklaşımıyla caydırıcılık unsuru olarak Sovyetler Birliği ve uydu ülkelerini herhangi bir kalkışma hevesinde, durdurmak üzere kuruldu. İki kutuplu sistem, NATO’nun fabrika ayarlarından biriydi.
Türkiye için NATO’nun önemi ise büyükten de öte oldu. Yüzümüzün Batı’ya dönük olduğunun tek somut kanıtı gibi bir şeydi. Türkiye için diğer önemli kısmı, NATO kuruluş anlaşması 5nci maddesi. Çevresi tehditkar komşularla çevrili Türkiye, bu madde ile güvende hissediyordu kendisini. Üye ülkeler, herhangi bir üyeye karşı yapılan bir silahlı saldırıyı tüm üyelere yapılmış sayacakları konusunda anlaştılar. “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” misali hareket edeceklerini ifade ettiler… Bir de daha az etkili olsa da 4üncü madde var; üyeleri istişare için toplantıya çağırıyorsunuz. Rus uçağını vurunca kapısını ilk çaldığımız NATO oldu.
Soğuk Savaş sırasında NATO tarafından hiçbir askerî operasyon gerçekleştirilmedi. Soğuk Savaş sona erdikten sonra ilk operasyonlar Irak, Kuveyt’i işgal edince yapıldı.
Ekonomik ve siyasi sistem olarak Sovyetlerin çökmesiyle “NATO neden var ki?” tartışmaları aldı yürüdü. NATO kendisine ihtiyaç olduğunu kanıtlamak için kuruluş anlaşmasındaki fabrika ayarlarıyla oynadı. Afganistan gibi sıcak çatışma alanlarında bulunması… Irak’ta eğitimci olması… Aden Denizi’nde korsanlara karşı devriye gezmesi bundan… Libya’da uçuşa yasak bölge uygulamasında kendine vazife çıkarması da…. Son olarak Ege’de mülteciler için devriye gezecek olması da…
Dünyanın ezberi bozuldu, geçmişin statik koşullarına göre kurulan yapılanmalar bir türlü toparlayamıyorlar. Bu organizasyonlardan kurtulmak mı gerek, yoksa bu örgütlenmeler silkelenip kendilerine mi gelmeli?
Düşman kim? Sınırlar nerede başlıyor, nerede bitiyor? Füzelerimiz ve füze kalkanlarımız var, uzaydan gelecek saldırılara bile hazırız ama canlı bombaları nasıl durduracağımızı bilmiyoruz.
Raf ömrü dolan kurumlar
Siyasiler, stratejistler ve askerler büyük bir sınavdan geçiyorlar. Önce “güvenlik” ile “savunma” tanımlarını yapacaklar. Neler olduğunu teşhis ve tespit edecekler. Her biri için de strateji ve eylem planı geliştirecekler. Önemli bir konu daha var; halkı sindirerek korkutarak mı güvenlik sağlayacaklar, yoksa hayatımıza kaldığımız yerden devam etmemize izin veren dinamik güvenlik tedbirleriyle mi bizi koruyacaklar.
NATO mato hikaye… dünya üzerindeki pek çok kurum raf ömrünü tamamlamış görünüyor. Her şeyden önce hızlı kavrayan, anlayan ve karar veren ekiplere ihtiyaç var. Duralım, düşünelim, bakalım görelim yok. Aceleye gelen kararları da istemiyoruz ama. İsabetli, hesaplı, öngörülü ve hızlı. Normal günler tarih oldu.
Biz halk olarak zaten yeni normal ya da anormali kemiklerimizde hissediyoruz. Yönetenleri ve yönetenlere fikir verenleri yeni normale pozisyon almaya davet ediyoruz! Yaptığınız analiz ve aldığınız kararlarla sokaktaki gerçek hayatımız arasındaki makas sizin aleyhinize açılıyor, bilesiniz…