Ücret politikası gelmiş işvereni sırtından vurmuş, haberi yok.
“Ben bana verdiğin kadar çalışırım, geride kalan zamanda vücudum burada, gönlüm kim bilir nerede..” diyor insanlar.
Benim görevim bu forumu size tüm yönleriyle yansıtmak. Aşağıda yer yer yanıtlayanlardan alıntılar bulacak; çözüm yaratamadığımız için yine efkârlanacaksınız.
Aman sakın çok üzmeyin kendinizi. Göreceksiniz, bunlar da geçecek.
Gelelim forum sonuçlarına;
Yanıtlayanların yüzde yüzü ücretlerin motivasyonlarını olumsuz etkilediğini söylüyor. Ücretinden memnun olan bir tek Allah’ın kulu yok. En azından bizim forumumuza katılanlar arasında… Sanırım onlar mutlu mesut koltuklarında oturuyor. Uğraşacak da başka işleri olsa gerek.
Yanıtlayanlar arasında işyerinde motivasyonunun yüksek olduğunu söyleyen yok. Anlayacağınız herkes mutsuz, bezgin ve her an bir delilik yapabilir… Hani, gani gani iş olsa memlekette, zaten bir an durmayacak ama… Ne yaparsın mecburiyetten!…
Yanıtlayanların yüzde yüzü genç. Hiç biri yaş yetmiş iş bitmiş değil. Hepsi yolun başında. Belli ki, ilk deneyimleri, en fazla ikinci, üçüncü. Yirmilerinde yada otuzların başındalar. Çalıştıkları, bir işe sahip oldukları için şükrettikleri ortada. Ama çalışmalarına karşın parasızlığı anlamıyorlar. Öfkeli oldukları söylenebilir. Söylenecek bir şey daha var; mutsuzlar!…
Foruma katılanların profili böyle.
Mutlu kesim nerede? Gören var mı?
Yanıtlayan bir tek işveren ya da vekili yok. Yanıtlayan ve görüşlerini paylaşan bir tek insan kaynakları yöneticisi de yok.
Sanırsınız ki, bu site kanarya sevenler için kurgulanmış.
Oysa biliyorum ki, çok sayıda insan kaynakları yöneticisinin, insan kaynakları uzmanının, işverenin, yöneticinin ekranına konuk oluyoruz ve okunuyoruz. Bu kez de okunacağını biliyorum.
Biraz cesaret baylar bayanlar demek istiyorum. Her konuyu sevmeyeceksiniz. Her konuyu sevdiremeyiz. Ama her konuyu ele almak gerekiyor. Biliyorum bazıları el yakıyor. Lütfen biraz cesaret. Sizi bekliyorum.
Ben de sevmiyorum
İnanmayacaksınız ama bazı konuları ben de sevmiyorum. Bu kez de bu foruma verilen yanıtları sevmedim. Çünkü;
Kelimeler arasından dökülen hisler insanın üzerine yapışıyor, sözcükler kulaklarınızı tırmalıyor.
Sevmedim çünkü; mutsuz insanlar zorla çalışıyor, çalıştırılıyor. Kimse de buna dönüp bakmıyor. Vazgeçtim dur diyecek olanından… Ama ücret politikaları üzerine aydınlatıcı, yol gösteren, hatta yaşanan garipliğin ileride yaratacağı sonuçları ortaya koyacak bir tek kişi de mi yok…
Bakın sizin şirketlerinizde çalışan genç arkadaşlarım ne düşünüyor… Hepsini bu köşeye konuk etmek mümkün değil. Görüşleriyle, çoğunluğu temsil edebileceğine inandıklarımı sizinle paylaşmak istedim. Bugün yanıt veremediğiniz ortada, acaba yarın bu insanlara ne diyeceksiniz merak ediyorum;
…”Temmuz 2003’te yeni bir mezun olarak işe başladım. İyi bir okulu bitirmeme rağmen askerlik nedeniyle iş bulmakta ve bulduğum işlerde de istediğim maaşı almakta zorlandım. En sonunda 800 milyona makine üreten ve ihraç eden bir şirkette yurt dışı pazarlama kısmında işe başladım. Ocak ayında altı ayımı doldurduğum için ben de zam aldım. Aldığım zam yaklaşık yüzde 6. Daha doğrusu 50 milyon. Bu oran beni hayal kırıklığına uğrattı. Ben yüzde 10 bir zam bekliyordum.”
“…Dünya çapında bir finans kuruluşunda çalışıyorum. Ücretim motivasyonumu çok etkiliyor. Ücret dışında öğle yemeklerinde verilen 3 milyon tutarındaki yemek çekleri ile yemek ihtiyacımı karşılamam mümkün değil. Sizce bütün motivasyonumun bu tür parametrelere bağlı olması doğal mı?”
“Ücret motivasyonumu elbette etkiliyor. Ama bir araştırın bakalım, ücreti milyarlarla ölçülüp de işyerinde insan yerine konmayanlar daha az parayla mevki ve statü sahibi olmak istemezler mi?…”
“…Ücret kişiye verilen değeri ve sorumluluğu gösterir. İş cazip olmalı ki, çalışan işine dört elle sarılsın. Bir de ailesi ekonomik olarak zor durumda olan bir çalışanın iş yerindeki verimi ve umursama yüzdesini düşürmektedir. Ve bu o kişinin elinde olamamaktadır. Benim sorum, bu ülke, gençlerini okutup potansiyel suçlu sayısını azaltmaya mı çalışıyor? Çünkü çok genç var fakat iş imkanı yok. Alt yapıdan bi haberler…”
Uygulanan politikalar akrep gibi sokuyor
“Adı İnsan Forum” çok güzel bir köşe. Bir de gelen yanıtları okuduğumda içime kasvet çökmese…
İşveren ve vekilleri ç ok sayın insan kaynakları müdürleri neredesiniz Allah aşkına… Bu çocuklar ben yanıt vereyim diye yazmıyor bu soruları. Farklı görüşlerden yararlanmak istiyorlar. Onları işe alan da ben değilim. Sizsiniz. Neredesiniz beyin avcıları… Her zaman her yerde konuşmaya o kadar hazır ve nazırken…. Tek bir satır karalamamışsınız. Yoksa dikkatinizi mi çekmedi. Sakın yanıtlamaya değer bulmadığınızı söylemeyin. Doğru, genç ve tecrübesiz grup üzerinde çalışmaya değmiyor. Bunlar para etmiyor.
Bu forumun yanıtları körler sağırlar birbirini ağırlar türünden.
Onun için bizim forum ağlama duvarına dönmüş. Bir sürü deneyimsiz ya da az deneyimli arkadaş kendin pişir kendin ye türünde mangal keyfi yapıyor…
Arkadaşım yüzde 6 zam karşılığı olan 50 milyonu görünce hayal kırıklığına uğramış. Oysa beklentisi yüzde 10’muş, o da topu topu 80 milyon ediyor. Değer mi bu insanları 30 milyon için mutsuz etmeye. Düşünün bir kez 30 milyonla alacağınız verimi, katacağınız motivasyonu…
Tabii unutulmaması gereken bir durum var; üst gelir gruplarının yüzde 6 zam alması çok daha farklı sonuçlar yaratıyor. Belki de diğerleri yüzde 6’dan çok memnun. Allah Razı olsun, bugünleri de gördük ya yarın bunu bile bulamayabiliriz diyordur….
Bir kez daha kanıtlıyoruz ki, bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Niye uğraşsın şimdi bu konuyla durup dururken.
Görünen o ki, ücretler arasında ciddi bir dengesizlik söz konusu. Şikayet eden düşük ücretli yığınlar var. Şikayet etmeyen az sayıda karar veren üst düzey mevcut. Büyük olasılıkla ücretinden memnun olmayan ancak ses çıkartmaya çekinen hatta korkan ara kademe yaşıyor…
Herkes ektiğini biçer
Size kötü bir haberim var; bu forumu bundan 10 yıl sonra aynı soruyla açtığımızda, gelen yanıtlar değişmeyecek. Yanıtların türü ve içeriği değişmeyeceği gibi, forumun yapısı da aynı kalacak. Aynen aynı forumu 10 yıl önce yapmış olsaydık alacağımız sonuç gibi…
Şaşırmayın herkes ektiğini biçer. Bugün bana biraz ağlayarak, çokca öfkeyle, bol miktarda hayal kırıklığıyla yazanlar yarın başkalarının ücretini hesap ederken acaba nasıl davranacaklar dersiniz?…
Ben, çok insaflı olacaklarını sanmıyorum. Elleri titreyecek birilerine ücret öderken, sanırsınız ki kendi parası, sakınıyorlar… Aslına bakarsanız, kendi parası olsa gerçek anlamda “sakınacak”, iyi olana iyi ücret verecek ki, karşılığını alsın. Başkasının parasıyla ve iş sorumluluğundan uzak olduğu için 3 milyon öğle yemeği vermeye devam edecek.
Ben görmedim o da görmesin… Bana ne verdiler ki, ben de başkasına vereyim… Ben de gençken sürünmüştüm, şimdi de o sürünsün… Mantığıyla.
Ne acı değil mi?
İşveren uyanın, bunların modası hiç bir zaman olmadı. Çalışanınıza sahip çıkın.
Çalışanınıza sahip çıkın çünkü çalışmıyor. Bir ticarethaneniz var değil mi. Doğaldır ki, verimi yüksek olsun istersiniz, doğaldır ki üretimi bereketli olsun istersiniz. Peki, mutsuz insanlarla, motivasyonu kalmamış insanlarla ne kadar üretebileceksiniz?
İşinize gelirse
“…Genelde satış ağırlıklı bir şirkette çalışmaktayım her hangi (aylık, yıllık vb.) bir hedef verilmemesi, maaşımın, performansımın nasıl olursa olsun her zaman sabit kalması yaptığım işe karşı motivasyonumu düşürmeye başladı. Artık ilk zamanlarda, şirketimde çalışmaya başladığım ilk günlerdeki heyecanım yok. Nasıl olsa her ay sonu, ne kadar çalışırsam çalışayım aynı maaşı alıyorum. O yüzden kendimi bu kadar yormama gerek yok diye düşünüyorum. Aslında satış, vb. Gibi konularda belli oranlarda prim, bonus, olması gerçekten faydalı. Satış ekibinin motivasyonunun artmasında çok önemli bir faktör…”
“…Merhaba günümüzde insanları sömürmenin en iyi yolu adına ESNEK çalışma saatleri dedikleri uygulama. Örneğin ben saat 09.00’da iş alıp, akşam saat 18.00’de işi bitiriyorsam, geriye kalan zaman bana ait bir zamandır eğer işveren bu zamana talip ise bana o saatlerin farkını ödemekle yükümlüdür. Haksız mıyım?..”
“…Kendimizi istemeyerek de olsa ne kadar maaş o kadar iş düşüncesine itmekteyiz. Çünkü patronumuzun karı artmakta olduğu halde iki yıldan beri komik zamlarla, “işinize gelirse” muamelesiyle çalışmaktayız. Böyle bir durumda nasıl motivasyon bekliyorsunuz…”
Ders almadık
2000’li yıllar Türkiye için dönüm noktası oldu. Büyük bir ekonomik kriz içine düştük. Üstelik bile bile. Ne yazık ki, ansızın. Çok hazırlıksız, son derece tecrübesizdik. Cahil ve aymazdık demek daha bile doğru olacak. Bu kadar doğrudan söylediğim için bazılarının kalplerini kırarım diye korkuyorum.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşıyor dediler. Ama krizin adını “ekonomik kriz” koydular. Oysa Türkiye ilk kez bir insan kaynakları sorunuyla karşı karşıyaydı ve bu kriz, krizlerin en büyüğüydü… Türkiye bir insan krizi yaşıyordu.
Aradan çok zaman geçti. Bazılarımız için günler, yıl kadar uzun geldi. Hayatımız alt üst oldu. Hiç bir zaman geriye dönülemeyecek izlerle yaşamasını öğrendik. Hayatımızı değiştirmek zorunda kaldık. Kimileri göçtü, kimileri gittikleri yerde bir şey bulamayıp geri döndü. Kimi aile yanına sığındı, kimi eşinden ayrıldı, çocuklarını özel okuldan ayırdı…
Psikolojik sorunları bol bir Türkiye yarattık.
Peki ne öğrendik?
Ben iddia ediyorum ki, hiç bir şey öğrenmedik.
Bugün gelen yanıtlara bakınca pek bir şey öğrenmemiş, hiç de ders almamışız. Bizim dün de bir insan kaynakları sorunumuz yoktu, bugün de yok…
Öğrendiğimizi düşündüğümüz bir tek şey var; ellerimiz titreyerek adam alıyoruz. Neden? Çünkü çıkarması zor. Tazminatlar yüklü. Krizde ciddi tazminat ödedik. Belimizi büktü. Doğru işe doğru adam, doğru işe doğru ücret gibi kavramların içini doldurduğumuzu sanmıyorum. Konuşulanlara ve konuşanlara çok kulak asmıyorum. Neden diyecek olursanız, konuşulanlar kadar yapılsaydı-edilseydi, aşağıdakiler bu kadar konuşmayacaktı, ne dersiniz;
“…İşinizi, iş yerinizi ve iş yerindeki arkadaşlarınızı çok seviyorsunuz ama size verilen ücret ne yaptığınız işe ne de fabrikanın kendisine yakışıyor. Soruyorsunuz, acaba bana bir mesaj mı veriliyor diye. Ama öyle bir şeyin olmadığı söyleniyor. İnsanın bir tercih yapmak zorunda bırakıyor ücret politikası; Huzur ama sefalet, para ya da kişiliksizlik…”
“…Yüzde yüz yabancı sermayeli bir firmada insan kaynakları departmanında çıkıyorum. Bu yıl ihracatta ilk 30’a girmeyi hedefleyen firmam bana ayda 570 milyon para veriyor. Çalışmaya başladıktan 17 ay sonra bu normal mi? “
“….Anlayamadığım bir mantık var, iki buçuk yıldır zam alamıyoruz. Müdürlerimiz bu durumda nasıl bir performans bekleyebilir ki? Böyle bir durumda biz de ne kadar ekmek o kadar köfte misali çalışıyoruz…”
Sonuç;
Genç arkadaşlarım sözüm size. Bugün en fazla şikayet eden sizsiniz. Bugün bu forumda yer almayan yöneticileriniz de bir gün gençti, unutmayın. Onların da sizinkine benzer sorunları vardı. Onlar zaman içinde bu tür sorunları azalıp yok olunca, geçmişte yaşadıklarını unuttular.
Siz unutmayın!
Türkiye, dününü unutan insanlarla dolu. Yükü üstünden attı mı, bana dokunmayan bin yıl yaşasın mantığı hakim hepimize.
Sizler de sürüye katılacak olursanız, bir arpa boyu yol alamayacağımız kesin. Bugünlerden çıkaracağınız derslerin, yarın takipçisi olmanız gerekiyor. Yoksa sizin de sizden öncekilerden hiç bir farkınız kalmaz.