Zamanda yolculuğa çıkıp günümüze döneceğiz. Ekonomist Paul Krugman New York Times köşe yazısına bu hafta şöyle başlamış; “…Yüksek Mahkeme Yargıcı Clarence Thomas ile muhafazakâr milyarder Harlan Crow arasındaki ilişkiyi resmeden dikkat çekici bir rapor yayınlandı. Kendisini Walmart otoparklarında takılmayı seven, mütevazı zevkleri olan bir adam olarak tanıtan Thomas’ın yıllar boyunca Crow’un hesabı üzerinden çok sayıda lüks tatil yaptığı ortaya çıktı. Etik sorular…”
Yargıçla iş insanı arkadaşlığı… bak sen! Ne kadar tanıdık bir örnek!… Krugman’ın makalesinde ayrıca güç, adalet, yönetim, ekonomi, güncel gelişmeler… her zaman olduğu gibi renkli saptamalar var.
Çin Çin… Her yerde
Bir haber de Kanada’nın yakışıklı, genç, şeffaf, güzler yüzlü ve demokrat başbakanına çiçek atıyor; Trudeau Vakfı Başkanı ve CEO’su Pascale Fournier ile birlikte tüm yönetim kurulu istifa etti. Nedeni, komünist Çin’in seçimlere müdahalesi ve komünist devletle bağlantılı bağışlarla ilgili rapor… Pierre Elliott Trudeau Vakfı, 2002 yılında Avam Kamarasında geniş bir destekle kurulmuş bağımsız, partizan olmayan bir burs kuruluşu. Tanımı bu. Bağımsız derken?
Ne kadar tanıdık bir gelişme bu böyle diyerek kafamı başka bir yere çevirmek geldi içimden.
İşten anlamayan yeni elit
Köşe bucaktan değişik bir örnek daha; Üniversite profesörü Matt Goodwin “Değerler, Ses ve Erdem” başlıklı kitap yazmış, yaklaşımı İngiltere’de ses getirmiş. Malum ülkede görece genç ve çeşitli etnik yapıdan gelen bir grup yönetimde. Goodwin yeni eliti şöyle tanımlamış; “İngiliz siyasetinin ilerici, göç yanlısı, çeşitlilik takıntılı ve Britanya’nın büyük bir kısmının değerleriyle teması olmayan yeni bir elit…”
İlginç bulduğum saptamalarına devam etmiş; bu yeni sınıf daha önce sorumluluk almamış, hep gözlem yapmış, yorumcu, üniversite hocası, avukat, yargıç ve benzeri mesleklerden geliyor. İş insanı olanlar da üretimden kopuk finans ya da yeni ekonomi alanından… Sanayici, imalatçı yok aralarında. Sadece konuşuyorlar. Bir şey gerçekleştirmenin zorluğundan kopuklar.
Ne kadar tanıdık geldi bana bir bilseniz.
Yok mu şu siyaseti yere indirecek
Yok mu düzgün, sıradan, mutluluk ve refah odaklı, kapsayıcı ve dönüşüp bozulmayacak bir yaklaşım. Yok anlaşılan. Her şey çok tanıdık…
“Dünya: Bir Aile Tarihi”
Simon Sebag Montefiore tarafından kaleme alınan bir kitap. Tarih boyunca dünyanın en güçlü ailelerinin birbirleriyle olan bağlantılarını inceliyor. Montefiore konuyu antik Mısır Firavunlarından modern Amerika’nın Kennedylerine kadar getiriyor. Kendisi de “güçlü” bir Rus ailenin soyundan geliyor. Tarih boyunca Rusya’nın siyasi ve sosyal manzarayı şekillendirme yöntemlerini biliyor.
Tezi, coğrafi ve kültürel olarak birbirlerinden ayrı olsalar da dünyayı yöneten aileler ortak bir güç ve ayrıcalık deneyimiyle birleşiyor. Örneğin, 13. yüzyılda Moğol İmparatorluğu’nun yükselişiyle İtalyan şehir devleti yapısında, yeni ticaret yolları arayan Venedik Cumhuriyeti’nin genişlemesi bağlantılı. İlgilenenlere, Montefiore’nin “Kudüs: Biyografi”, “Stalin: Kızıl Çar’ın Sarayı, “Büyük Katerina ve Potemkin: İmparatorluk Aşk İlişkisi”, “Genç Stalin”, “Romanovlar: 1613-1918”, “Kışın Bir Gece Bunlar” gibi kimi kurgu tarihsel dönemleri kapsayan çalışmaları var.
Dünyayı neden ai̇leler yöneti̇r
Ailelerin tarih boyunca dünyayı yönetmelerinin nedenleri belli; servet, statü ve nüfuzlarını bir nesilden diğerine aktarma arzusu. Bir yönüyle miras kavramı. Servet, nüfus güçlerini pekiştirmelerine ve kaynaklarını sosyal hiyerarşideki konumlarını korumak için kullanmalarına olanak sağlamış. Ağların ve bağlantıların rolü de çok önemli. Müttefik ve destekçi ağları kurarak çok çeşitli kurumlar ve bireyler üzerinde nüfuz sahibi olabilmişler. Bu ağlar siyasi partilerden medya kuruluşlarına, ticari çıkarlardan kültürel kurumlara kadar uzanmış. Arazi ve mülkten işletmelere ve finansal varlıklara kadar servet ve nüfuz biriktirmişler. Bu kaynakları siyasi ve ekonomik manzarayı kendi lehlerine şekillendirmek için kullanmışlar. Windsor Hanedanı, Katar’da Al Thani Hanedanı, Bahreyn’de Khalifa Hanedanı, hayal etmeniz için birkaç örnek.
Tarihleri yoksa
Bugün gücü oluşturanlara bakınca görünen resim farklılaşabiliyor. Hepsinin köklü ailesi yok. Eğer geçmişten gelen bir tarih yoksa, ileriye doğru hikaye yazmak gerekiyor. Modern mitoloji diyebiliriz herhalde. Kurallar aynı, zenginliği kullanmak gerek. Kullandıkları yöntemler gelişen yeni tekniklerle farklılık gösterse de ilkeler aynı. Güç ve etkinin altında yatan dinamikler zaman ve mekan boyunca tutarlı. Bu da tanıdık değil mi?
Aile yapısı değişmez mi?
Bireycilik yükseliyor, şehirler kalabalıklaşıyor, nüfus genişleyip büyüyor, boşanmalar artıyor, çekirdek aile çoğalıyor, her alanda tercihler farklılaşırken ailelerin yapısı ve dinamikleri de değişiyor. Kan bağı olmayanlar da aile resmine giriyor, çıkıyor… yine giriyor. Buna rağmen değişmeyen şey; gücü pekiştirme ve sürdürme! Güncel hanedanlar, siyasi güç ve etkiye sahip az sayıda birey veya aile üyesine odaklanma eğiliminde. Dinamikleri eski hanedanlıklara kıyasla daha karmaşık ve değişken. Aile üyeleri siyasi güç veya nüfuz için birbirleriyle rekabet edebiliyor ve aile içindeki ittifaklar ve rekabetler zaman içinde değişebiliyor. Teknoloji ve sosyal medya sayesinde modern siyasi hanedanların küresel bir kitleye ulaşması ve kamuoyunu yeni yollarla şekillendirmesi mümkün oluyor.
Güç dağılımının çözümü
Bu oyunu bir tek vatandaş çözebilmiş. Tabii çoğu zaman o da güç zehirlenmesi geçirip kendi hanedanını kurma aşkıyla tutuşmuş… ayrı! Vatandaş, ki, bu da düpedüz tanıdık! Antik Yunan şehir devletlerinden modern demokratik toplumlara kadar olayların akışını şekillendirmede hayati rol oynuyor.
Vatandaşın DNA’sı
Yeni nesil hanedanlar da daha öncekiler gibi vatandaştan korkuyor. Özellikle katı sosyal hiyerarşinin ya da otoriter yöneticinin olduğu toplumlarda iletişim araçlarını kullanmak kolay ve yaygın, vatandaşın kodlarıyla oynamak popüler bir yaklaşım, bu şekilde vatandaş marjinalleştiriliyor.
Ezbere bildiğimiz çözüm yolları
Makyaj değişse de çözüm de güç gibi tarihten bağımsız aynı; özgür ve adil seçimler, bağımsız medya ve güçlü yargı yani demokratik kurumların ve vatandaşların güçlendirilmesi. Vatandaşların yönetimde söz sahibi olmasını sağlamak. Katılımcı vatandaş kitlesi yaratmak. Şeffaflık ve hesap verebilirlik sayesinde lideri sorumlu tutmak. Bilgi edinme özgürlüğünü sağlayan yasaları, bağımsız izleme kurumları geliştirmek.
Bilinen yolların en etkini
Eğitime yatırım yapmak: Sadece ilk, orta, lise ve üniversitede örgün eğitim değil, sivil katılımı ve eleştirel düşünme becerilerini teşvik eden toplum temelli eğitim programları oluşturmak.
Son olarak altını çizmek isterim: Topluluk duygusu, aidiyet duygusuyla yeni vatandaş kimliği yaratmanın yollarını açmak.
Fırsat hala var.