Yaprak Özer (Y.Ö): Siz 67 ülkeden sorumlusunuz ve bölgeye denk düsen nüfus
yogunlugu da 1.2 milyar kadar. Ne zaman çalısırsınız, ne zaman seyahat edersiniz, nasıl
bir hayat sürersiniz?
Aysegül ldeniz (A.): Zamanımın çogunda, yakalasık yüzde 75 civarında seyahat ederim.
Hafta içlerini genelde baska ülkelerde uçaklarda ve o bölgeleri denetleyerek geçiririm. Ben
aynı zamanda Avrupa yönetim kurulu üyesiyim, biraz da oralarda islerim var. Geri kalan
zamanlarda da buradaki ofisimde çalısıyorum.
Y.Ö 12 kisilik Avrupa Yönetim Kurulu’na atanan ilk kadın üye oldugunuzu ögrendim.
Baska kadın, baska Türk var mı?
A.: Türk yok hiç olmamıstı, ilk defa oldu. Ama baska kadın bu yıl ilk defa girdi. Fransa’nın
ülke müdürüydü kendisi. Ben de bu pozisyona gelmeden önce Türkiye’nin ülke müdürüydüm
yani biz böyle iki bayan ülke müdürü devam ediyorduk.
Y.Ö: Peki ne zaman çalısırsınız, yani nasıl çalısırsınız?
A.: Yeni teknolojilerle ofisimizin yeri artık sanal, uçakta, evde ya da yol yürürken hepsinde
çesitli aletlerle hem internet aracılıgıyla hem de ses iletisimiyle dünyanın her yerinde baglı
oluyorum. Uçakta çalısıyorum, gittigim konferans odalarında, otellerde, evimde vs. yani
zamanla mekanın çok da önemi yok aslında. 24 saat baglı bir sekilde hem ABD’yle hem de
bölgemdeki insanlarla hiç durmadan bir iletisim halindeyiz. Teknoloji açıkçası yer ve zaman
konseptini yok etti.
Y.Ö Sizinle ilgili röportajları okudum, bir tanesinde demissiniz ki “ben bu isi aldıgım
zaman 2 yıl özel hayatımı buzdolabına koymak zorunda kaldım”. Simdi merak
ediyorum hala buzdolabında mı çıkardınız mı?
A.: Aslında çıktı artık. Söyle anlatayım; bölge çok büyük, ben müdür oldugum zaman sadece
3 tane ülkede ofisimiz vardı, bugün 11 ülkede ofisimiz var. Bes ülkede faaliyet gösteriyorduk,
bugün 35 ülkede faaliyet gösteriyoruz. Yaptıgımız isin hacmi yaklasık 5 katına çıktı,
çalıstıgımız insan sayısı da 5 katına çıktı. O anlamda kurulması gereken çok büyük sistem
vardı. O oturduktan sonra simdi çok rahat bir sekilde yine seyahate devam edebiliyorum.
Beynimin buzdolabına kaldırabilecegim kısmı azaldı onun için çok daha rahatım.
Y.Ö: 24 saat diyorsunuz anlattıgınız seyler insanı tık nefes yapıyor.
A.: Dogru insanları yerine oturtup, sistemi kurunca çok daha rahat bir sekilde bir yönetici
olarak bugünü kurtarmak yerine, vizyon ve gelecekle ilgili endiselenmeye baslıyorsunuz…
Y.Ö Bunları siz söylerken biz dinlerken kulaga güzel geliyor. Ama isin mutfak kısmında
kim bilir nasıl bir kosturmaca var… Yani kolay isler degil bunlar. Benim gönlümden
koptu size ekstra 24 saat veriyorum, bossunuz ne yaparsınız?
A.: Dostlarımla zaman geçiririm herhalde, birazcık da oturup söyle bir etrafa bakarım, bogazı
seyrederim…
Y.Ö: Bugün sakin bir gününüz olsa gerek bize zaman ayırdınız stüdyoya gelirken
arabada çalıstınız mı?
A.: Bilgisayarım yanımda, giderken çalısacagım.
Y.Ö: Bugünkü bilanço nedir? Kaç mail aldınız, kaç mail okudunuz?
A.: Günde yaklasık 120 civarında e-mail alırım, onların herhalde yarısını silip, yarısını
okuyup yanıt veririm onun için sabahtan beri belki 30 ya da 40 civarında yapmısımdır. Geri
dönerken hazırlamam gereken prezentasyon var. Haftaya yurtdısına gidecegim, onun
provasını yapıyor olacagım arabada.
Y.Ö: Gençleri bir yandan okul, bir yandan ise tesvik ediyorsunuz…
A.: Kesinlikle öyle biz yeni mezunlarımız için hem tesvik ediyoruz hem de esnek bir sekilde
bu olanakları saglıyoruz. Çok güzel örneklerimiz var ntel içinde… Benim yıllar önce aldıgım
ilk stajyerim Bogaziçi’nden, bugün Münih’te tüm Avrupa’da perakendeden sorumlu.
Türkiye’de de çok basarılı bir kariyerden sonra oraya gitti yani biz sonuna kadar destek
oluyoruz.
Y.Ö: Peki üniversite seçiyor musunuz? sveren için üniversite seçimi söz konusu mu?
A. Bir yere kadar evet, bir yere kadar hayır. Çok iyi bir üniversite zeka seviyesini gösterebilir
ama o insanı formasyonu itibariyle de çok bir sey söylemez. Yani kapıyı açmak için güzel bir
sey ama kendilerini nasıl yetistirip özgeçmisleri ne kadar zengin ne kadar farklı faaliyetlerde
bulunmuslar, bizim sirketimizin bir numaralı özelligi, biz “yıldızlar kültürü” diye tanımlarız
kendimizi.
Y.Ö: Ne demek yıldızlar kültürü?
A. Yıldızlar kültürü demek, bulundukları is , yer, ortam ne olursa olsun parlamayı basarmıs
insan demek. Böyle özel seçilmis insanları almayı çalısırız, o anlamda üniversite önemli ama
çok tanınmıs üniversite degilse bile diger özellikleri varsa yine her zaman öne çıkabilirler o
biraz biraz kapıyı açmak için ise yarar.
Y.Ö: Ama o yıldızlar takımına girmek sart anladıgım kadarıyla yani ntel’de öyle kendi
kendinize kendi halinizde ilerlemek mümkün degil mi?
A.: Hayır asla, biz her zaman bizim is felsefemiz birini aldıgımız zaman, okyanusun ortasına
atarız, yüzmeyi kendi basınıza ögrenin deriz. Tabii ellerinden tutarız ama o medeni cesaretin o
özgüvenin her zaman olması lazım.
Y.Ö: Sizin dünyaca ünlü bir CEO’nuz vardı: Andy Grove. Yazdıgı meshur kitabın
baslıgı: “Yalnızca paranoyaklar ayakta kalır”. Anlattıgı da basarının bir tarifi kendi
ifadesiyle çok çalısmak her seyi kontrol etmek gibi anlıyorum. Bu kadar paranoyakla
çalısmak zor degil mi?
A.: Çok keyifli bir sey, biz bir bakıma adrenalini çok yüksek insanlarız ve hiç durmadan hem
etrafımızı hem de yaptıgımız isi hiç durmadan degistirme derdi olan insanlarız.
Y.Ö: Peki sizin ise alacagınız ekip arkadaslarınızda yaptıgım arastırmalardan
çıkardıgım birkaç nokta var: Esnekligi yüksek, dünyayı anlayıp yorumlayabilen,
yalnızca bir seyi degil birçok seyi bilecek, politika, sosyoloji ekonomi gibi konuları
kavrayacak, teknolojiyi çok yakından izleyecek, yorum yapabilme kabiliyeti olacak.
Simdi bunları okudugumuzda bir taraftan çok normal ama öbür taraftan da sanki
ekstra özellikler arıyormusuz gibi hisse kapılıyorum, bulabiliyor musunuz böyle
arkadaslar?
A.: Bazen evet, bazen hayır. Türkiye’de aslında çok nitelikli çok iyi özelliklere sahip insanlar
var ama az önce söz ettigim kendilerini gelistirme formasyon kısmında hep dört dörtlügü
bulmak zor oluyor. Çünkü bizim genç arkadaslar nedense hep çok spesifik konuya odaklanıp
onun içinde kalıp onu çok iyi bilirlerse çözüyorlar gibi geliyor.. Biz genis alanlarda bilgili
istiyoruz, çok kolay degil onu söyleyebilirim, zorlanıyoruz.
Y.Ö: Sizin ofisinizin olmadıgını bunu da hiç önemsemediginizi, sekreterinizin
bulunmadıgını degisik yerlerde duydum ve okudum. Bunlar is dünyamızda statü
sembolüdür, ama ntel’de farklı bir kültür var…
A.: Biz hiyerarsinin olmadıgı bir sirketiz ve bununla da övünürüz. Bizim için önemli olan
isin yapılmasını gerektiren düsünce süreçleridir. Kim gerekiyorsa statüsünden bagımsız olmak
üzere o insana derhal telefon açarız ikili bir iliski gelistirilip çözülür. Bu görüntüsel,
makyajsal, sizi tanımlamaya çalısan seyler pek de açıkçası ilgimizi çekmez. Bir laptop ile
birlikte arabamızla, telefonumuzla birlikte var olan bireyler olarak tanımlıyorum ben Intel
elemanlarını…