Telefonum çaldı, genç bir kadın, enerjisi yüksek, aksanı iyi… hızı, yılgın operatörlerden daha pozitif, başladı konuşmaya… 2016 yılından bu yana kullandığım bir hizmet için geçtiğimiz Kasım ayında aldığım kampanyam sonlanmış, firma sadakatimi ödüllendirmek istiyor, şahane bir teklif sunuyor. Bir yıllık peşin olarak bankaya bloke etmem karşılığında yeni hizmet fiyatım yüzde 126,67 artmış. Hizmetin konforunu çok sevsem de “Sizi bırakıyorum” dedim. Şaşırdı karşımdaki ses.
İnisiyatifi dahilinde indirim yaptı. Kararlıyım, sözleşme bitiş sürecini anlatmasını istedim. Amirine sormak istediğini söyledi, beklememi rica etti, kırmadım… ikinci paketle döndü. İlk indirim teklifin üzerinden yüzde 11,76 daha indirim yaptı. İkinci teklifin ilk revizyonla arası yüzde 16,67 oldu. Toplamda yüzde 26,47 oranında bir indirim almış oldum. Telefonu nezaketle kapamayı başardım.
İÇİMDEN CİN FIRLADI
Ertesi sabah amir aradı. Ne kadar değerli olduğumu, hikayeyi dinlediğini özel fiyat vereceğini söyledi. İçimdeki cini çıkardı, ağzımdan çıkanları kulağım şaşkınlıkla dinledi… zaten o sırada bu yazının da ana fikrini kafamda yazmaya başladım; “…biz sizinle neden anlaşamıyoruz izin verin size anlatmak istiyorum…” diye başladım ve devam ettim; “…ekonomik olarak ülkemiz çok derin bir krizden geçiyor, enflasyon kontrolsüz, hepimizi fiyatlarımızı revize etmeye zorluyor. Anlıyorum ama bir yere kadar. Hesaplarınızda matematik var mı, adil misiniz, fiyat verirken emeğin karşılığını mı kar marjınızı mı önceliklendiriyorsunuz, özetle tutturabildiğine fiyatla durumdan vazife çıkardığınızı düşünüyorum, siz ne düşünüyorsunuz. Bizim bu krizden çıkmamızın başka bir yolu var mı sizce, bu zihniyetle çıkabilir miyiz?…” Ben konuştukça o bana hak verse de ne kadar inandırıcı olduğumu anlayamadım.
KİMSEYE SÖYLEMEYİN SİZE ÖZEL
İçinde mantık, hakkaniyet olmayan ekonomi politikaları, yitip bitmiş adalet, saçma siyaset… sıkıldık, yorulduk. En ufak durumda içimizdeki cin çıkıp ders vermek istiyor. Ben kendime tahammül sınırımı aştım hizmet firması doymadı, iki kez daha arandım. Sadakatimi ödüllendirmek için önerdikleri özel fiyatın yüzde 126,67 gerisine geldiler. Geçen yılla bu yıl arasındaki fiyat farkını yüzde 50 artışla noktaladılar.
“Bu fiyatı verdiğimizi lütfen kimseye söylemeyin, siz bizim için özelsiniz” dedi. Nasıl üzüldüğümü ve kırıldığımı anlatamam. Hala!
İçimdeki cin yine şahlandı; “Bu kayıt işi palavra, ne patronunuz ne müdürleriniz dinleyecek konuşmayı, ben olur ya bir yere takılır diye söyleyeceklerimi evrene bırakacağım, merak ediyorum siz hangi vicdanla bana ilk fiyat teklifinizi yaptınız? Ben size güvenimi kaybettim, siz de beni kaybettiniz” dedim.
“DEĞER” KAVRAMI BOZUK PARA OLDU
Yetkili bu kez “değer” bölümüne geçti. Ne kadar değerli olduğumu söyledi. Kullandığı bir tek temel hizmet için bu kadar mücadele eden biri sizce ne kadar değerli hisseder kendisini?
“Evet, gerçekten değerliyim. Neden biliyor musunuz?” dedim; “Çünkü, ben iyi eğitimliyim, vicdanlıyım, vatandaş olma bilincim var, farkında bir tüketiciyim, dilim dönüyor, kafam çalışıyor, sözüm sohbetim dinleniyor… herkesi eşitim, insanı ciddiye alıyorum, anlatıyorum… bağırmıyorum, küfretmiyorum, hakaret etmiyorum, yumruk atmıyorum, tekmelemiyorum, tehdit etmiyorum.”
SORUN EKONOMİK KRİZ OLMAKTAN ÇIKTI
Güvenin olmadığı yerde ot biter mi? Şapkayı önüne alıp düşünmesi gerekenlere söylüyorum, bir yılı daha tükettik, biz aynı gemiye binmeye razı olmazsak, o gemi limanda pas tutup batacak, az kaldı. Bu ekonomik kriz değil. Bu insan ömrünü değersizleştirme krizi. Değer gidince güven de peşinden gidiyor. Bunu hangi ekonomik enstrüman geri çevirir sizce? Faiz mi? Döviz mi?
GEMİSİNİ KURTARAN KAPTAN
Ülkemizde toplumsal davranışlarımızı anlamlandırmaya çalışan bir dolu araştırma var. Okumaya doyamıyorsunuz, değerlerimizin erozyona uğradığını, fay hattının kırıldığında bazılarını yitirdiğimizi gösteriyor. Yani yukarıdaki bir adet fiyat diyaloğu, gemisini kurtaran toplumsal bir özellik olarak karşımızda.
Toplumu anlamaya yönelik davranış analizleri gerçekleştiren çalışmalardan birkaçına işaret edebilirim. Araştırmacı-yazar Bekir Ağırdır, (Veri Enstitüsü) Türkiye’nin yeni sosyolojik kümelerini ve zihniyet değişimlerini ele almış. Prof. Dr. Beşir Atalay (Ankara Sosyal Bilimler Vakfı) “Türkiye’de Kimlikler: Din, Ekonomi, Siyaset” başlıklı değerler araştırması çıkardı. Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, modernleşme sürecinde din ve toplum ilişkilerini analiz ediyor (Türkiye’de Sekülerleşme Süreci: Toplumsal ve Siyasal Dinamikler). Son olarak dikkatimi çeken bir de Nihat Yıldırım’ın “Gelir Eşitsizliği Radikalleşmeye Sebep Olur mu?” başlıklı çalışması var.
BİZ KİMİZ, NEYE DÖNÜŞTÜK?
Detayları araştırmalardan okumanızı öneririm. Şu kadarını söyleyebilirim; göreceksiniz ki, son 20 yılda neyi baskılamaya çalışmışsa yönetenler, o konu belirginleşmiş, kemikleşmiş ama tabii ki, dönüşmüş ortaya da gördüğüm kadarıyla temel bilgi ve etikten yoksun bir ucube çıkmış.
Siyaset, din gibi başlıklar bu yazının konusu değil. Ben araştırmalarda ortak olarak görünen ekonomik eşitsizlik ve hayat pahalılığı ile güven konusuna değindim; kurumsal güven yok… adalet sistemine güven yok… bireyler arasında güven yok… birey-devlet ilişkisinde güven yok! Kendinizi aynı gemide hissetmediğiniz yığınlarla nasıl yolculuk yaparsınız?