Macar babayla Yunan anneden olma Nicolas Sarkozy Fransa’nın ilk ‘göçmen’ cumhurbaşkanı oldu. Seçim söylemlerinden başlıcası Türkiye’nin AB üyeliği sürecini durdurmak üzerineydi. Doğu Alman Angela Merkel de Türkiye karşıtı söylemlerle seçim propagandasını bezemişti. Karınca kararınca destek çıktık, ikisi de seçimleri aldı. Şimdi bizi bir korku sardı; Yeni Avrupa Türkiye’yi sevmiyor! Bilenen duygular karşısında AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barrosso’dan İtalyan Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’ya, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu Başkanı Martin Schultz’dan İspanya Başbakanı Jose Luis Rodrigues Zapatero’ya kadar herkes Sarokzi’ye “bir dakika!” demek ihtiyacı hissetti.
Sarkozy herkese farklı şeyleri anımsatıyor olabilir. Bana insan kaynaklarını anımsatıyor. Günlük hatta anlık yaşamasını seven Türkiye’nin ne yazık ki devlet politikası niteliğinde bir insan kaynakları yaklaşımı yok! Türkiye’nin İK devlet politikası olsa ne olurdu? Bir tanesini söyleyeyim, kendilerine Euro-Türkler dediğimiz insan kaynağını stratejik, planlı ve iyi kullanırdı. Ama önce onları tanımaya çalışır, benimserdi.
Avrupa’da taşlar yerinden oynarken Türkiye ne yapıyor? Suskun! Çünkü bizim her şeyden önemli seçimlerimiz var. Nohut, pirinç dağıtmak gerek… Birleşsek mi birleşmesek mi diye papatya falı açmalıyız. Bizim insan kaynaklarından anladığımız pirinç ve nohuttan yan ödeme, boş vaadlerden strateji…
Euro Türk’leri tanımıyoruz. Onları, yıllar önce dişlerine bakarak gönderdiğimiz işçiler olarak anımsıyor olmalıyız. Bizim gözümüzde bu resimdeki en büyük gelişme, zavallı işçilerden Yeşil Sermaye kurbanı Alamancılara terfi edebildi. Hiç de öyle değil işte!
Neden bir devlet politikası?… Üç milyona yakını Almanya’da olmak üzere, Avrupa’da yaklaşık 4 milyon Türk yaşıyor. AB üyesi birçok ülkeden daha fazla. İrlanda nüfusuyla aynı. Avrupa’da 80 binden fazla Türk işadamı 100’den fazla alanda toplam 6,5 milyar Euro’luk yatırım yapmış, 420 bin kişiye istihdam sağlıyor. AB’nin sekiz yeni üyesinin ekonomik gücü, Avrupa’daki Türkler kadar ekonomik değer ifade etmiyor. AB’de yaşayan Türklerin, Birliğin ekonomisine katkısı 70 milyar Euro’yu aşıyor.
Almanya’daki Türkler’in yüzde 49.9’u, Fransa’da yaşayanların yüzde 58.5’i ‘Önce Türk sonra Avrupalıyım’ diyor. Kendilerini sadece Türk kimliğiyle ifade edenler Almanya’da yüzde 36, Fransa’da yüzde 24. Türkiyeli-Avrupalı veya Avrupalı-Türkiyeli… İşte size tireli/çoğul kimlikli Türkler. Hangi Sarkozi ya da Merkel onlara dur diyecekmiş şaşarım. Tabii öncesinde beni umarsız Türkiye şok ediyor, o ayrı…
Son kuşak öncekilerden farklı! Kozmopolit kimliğin, yurttaşlığın ve kültürel farklılıkların altını çiziyor. Kendilerini siyasal olarak Fransız/Alman/Belçikalı/Hollandalı, dinsel olarak Müslüman, etnik olarak Türk diye tanımlıyor. İki kültürü barışçıl bir şekilde kullanabiliyor, sıradan bir Avrupalı gibi yaşıyorlar. Onları tanımalı, öğrenmeli, sevmeli, içselleştirmeliyiz. Euro Türkler bizim ciddi insan kaynağımız.
İnsan kaynakları yalnızca şirketlerde uygulanan personel politikası değildir. İnsan kaynakları kurumsallaşmayı başarmış devletlerin çok yönlü uygulaması gereken, hükümetten hükümete değişmeyecek devlet politikasıdır. İnsan kaynaklarını iyi kurguladığınız zaman geçmişindeki göçmen ezikliği ve gelecek için oy oportunizmiyle hareket eden siyasiler, meydanı boş bulup konuşamaz, diledikleri gibi at koşturamazlar.
…Ordaaa bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür… diye şarkı söylediğiniz günleri anımsıyor musunuz? Artık gitmek, görmek hissetmek ve sevmek gerekiyor. Yoksa köy möy yerinde durmuyor.
Kaynak: “Euro-Türkler: Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında Köprü mü, Engel mi?” Doç. Dr. Ayhan Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Ferhat Kentel, Bilgi Üniversitesi