Ahmet beyler toplanmış müzik yapmışlar, Ayşe hanımlar ve diğerleri de katılınca ortaya sosyal müzik çıkmış. Bu masalsı hayatı okumak ve hatta kulak vermek ister misiniz?
Bir sürprizle karşınıza gelmeye bayılıyorum. Bugünün sürprizi “Otoparkmüzik”. Bu da nedir diyeceksiniz. Ben de yeni öğrendim, çok beğendim. Emre Çakar ve Eren Tokgöz iki kafadar içimizdekini çıkartmaya çabalıyorlar. Anlaşılan kendi içlerinden geçeni ortaya dökmüşler, sıra bize gelmiş. Aklınıza türlü soru geliyor tabii; “Neyle çıkaracaklar, içimden ne çıkaracaklar?” diyeceksiniz… İçinizden ne çıkacağını siz bilmiyorsunuz, bazen dertler, bazen sevinçler, çokça öfke, ama aynı çokça aşı… Onlar doğaçlamayla ve müzik yardımıyla nasıl çıkaracaklarını biliyorlar.
Ruhunuz mu daraldı, sıkıldı? Onun için mi kurumsal hayattan çıktınız? Sizi sokakta yürürken görsem, gözlüğü, gitarı da bir kenara atsam, bunlar bizim bankacı çocuklar derim… Nasıl oldu bu iş?
EMRE ÇAKAR: Kendimizi ifade edebileceğimiz yer bir kurumun içi değildi. O yüzden kendimizi en iyi ifade edebileceğimiz şeyi yapmak istedik.
Neyi ifade etmek istiyordunuz?
EREN TOKGÖZ: Aslında biz Emre ile uzun zamandır müzik yapıyorduk, müzik grubundan arkadaşız. En mutlu olduğumuz zaman müzik yaptığımız zaman.
Çalışanın kendini ifade etmesinden ne anlamalıyım? Çalışanın işi ne… çalışsın, üretsin!
EMRE ÇAKAR: Çalışsın tabii ki de mesleklerde belirli kalıplar var, görev tanımları var ve o kalıpların içine girmekte zorlanıyoruz. Herhalde biz o kalıba uygun olamadığımız için kendi kalıbımızı yaratmak istedik ya da o kalıptan çıkmak istedik. Yaratıcı bir şeyler yapmak istiyorduk. Kendimiz gibi başkalarının da bunu hissetmesini istiyorduk. O yüzden sosyal müzik diye bir şey ortaya çıktı.
EREN TOKGÖZ: Evet, insanlar da bizden farklı değil. Biz ne kadar sıkılıyorsak, kiminle konuşsak sıkılıyor. Şirketler bozulmasın, bizi mutlu eden şey herkesi ediyor. Atölyenin sonunda da onu görüyoruz.
Şimdi doğal olarak diyecekler ki, bu arkadaşların tuzu kuru mu?
EMRE ÇAKAR: Hayır değil. Don Kişot’luk var.
EREN TOKGÖZ: Bir yerden sonra, artık ne olursa olsun dedik.
Neymiş o bir yerden sonrası? Nasıl ifade edilir?
EREN TOKGÖZ: Ben kendi adıma şöyle söyleyeyim, dayanılamayacak noktaya gelmesi şeklinde söylenebilir. Çünkü bir süre kendin olmadan idare ediyorsun; hayatımı kazanayım, para kazanayım falan diyorsun ama yeteri kadar zaman geçtikten sonra niye yapıyorum diyorsun…
EMRE ÇAKAR: O sorgulama aslında seni bir yere yönlendiriyor.
Çıkarken ne yapacağınızı biliyor muydunuz?
EMRE ÇAKAR: Bizim “Ahmet Beyler” diye bir grubumuz var.
“Tıs tam tıs tam… falanca beyler gelmişler”den mi esinlendiniz?
EREN TOKGÖZ: Evet.
Şimdiki çocuklar bilmez ki.
EMRE ÇAKAR: Biz Eren ile beraber başka bir grupta çalıyorduk. Daha sonra bir süreliğine yollarımız ayrıldı. Eren, kuzeniyle Ahmet Beyler grubunu kurdu. Ahmet Beylerin isim olarak bir kapsayıcılığı var. Altına bir sürü insan toplanabilir.
Anlaşılan Mehmet Beyler giremez. Bu Ahmet Beyler nasıl bir kapsayıcılık?
EREN TOKGÖZ: Ahmet bir kişiyi temsil etmiyor, herkesi ve hatta kadınları bile temsil ediyor diyebilirim.
Kadını temsil eden bir Ahmet Bey, şaşırtıcı doğrusu…
EREN TOKGÖZ: Eskiden Ahmet Beyler yemeğe gelecek dediklerinde mesela… ailesini, eşini, çocuklarını kapsıyordu. Yani şunu ifade ediyordu, bir grup insan, bir aile gibi.
EMRE ÇAKAR: İşte bu kapsayıcılıktan yola çıkıldı.
Ahmet Beyler ne tür müzik yapar?
EMRE ÇAKAR: Türkçe Pop, Rock, Balkan müziği, Rum müziği, Orta Doğu müziği, karışık bir tarzı var.
Protest misiniz?
EREN TOKGÖZ: Yani bizim bir isimlendirmeyle ilgili sorunumuz var, hem isim isteğimiz var, hem koyamama durumumuz var. Dolayısıyla bir şey değiliz, aslında her şey olabiliyoruz.
Otoparkmüziğin bir tarzı var mı?
Otoparkmüzik reklam ve film müziği yapıyor ve müzikli fikirler üretiyor. İçinde müzik bulunan projeler. Doğaçlama atölyesi dediğimiz kısım sosyal müzik. Otoparkmüziğin bir hizmeti.
Kurumlarda sıkılan Ahmet Beylerle Ayşe Hanımlara hayatta başka şeyler de var diyorsunuz.
EREN TOKGÖZ: Dışarda yaptığımız etkinliklerde onu diyoruz. Hatta sadece onlara değil, üniversite öğrencilerine de küçük çocuklara da ya da yaşı daha ileri olan gençlere de yaptırıyoruz.
“Yaşı ileri olan gençler”(!) Ben kendimi de bu sınıfa almak istiyorum. Niye gelip sizi dinleyecekler?
EREN TOKGÖZ: İki tip atölye var. Bir dışarda herkese yaptığımız. Bu hayatından çok zevk alan ve hiç sıkılmayan insanlar da olabilir. Bir de kurumlarda sıkılan insanlara yaptığımız, belli amaçlara yönelik yaptırdığımız atölyeler var. Mesela orada eğlenmek temel amaç gibi görünse de başka bir amaç oluyor veya yaptıkları işi biraz daha benimsemeleri başka bir amaç oluyor.
Ben desem ki, biz firmada ekonomik kriz yaşıyoruz, herkesin motivasyonu düşük, işten çıkartma söz konusu… Aynı gemideyiz doğaçlaması istiyorum, bunun müziği var mı?
EMRE ÇAKAR: Yapalım.
EREN TOKGÖZ: Her şeyin bir şarkısı olabilir. Zaten fikir oradan çıkıyor.
EMRE ÇAKAR: Şirket için aslında en önemli şey insan kaynağı ve aslında o yüzden bu sosyal müzik o insanların çok önemli olduğunu ve o kaynakta ne cevherler olduğunu ortaya çıkartan bir şey olarak çıkıyor. Kişi de kurum için, kurum da o kişinin ne kadar önemli olduğunu orada anlayabiliyor. Sosyal müzik yaptığımız bireysel ya da kurumsalda bütün herkes direkt ya da indirekt şekilde kendisiyle ya da kurumla ilgili bir ifade de bulunuyor. Onun için bu konu tam konusu.
EREN TOKGÖZ: Üçümüz aynı şirkette çalışıyor olalım. Başlıyorum.
E.T: Kaç yıldır bu şirkette çalışıyorum ben ve şimdi ayrılma zamanı
E.Ç: Ayrılma bence şirketten çünkü burası çok güzel
Y.Ö: Beni atma patronum, onları at
E.T: Biz hep birbirimize bir aile gibi yaklaşırken demek bazıları arkamızdan konuşuyor
E.Ç: Gel biz birlik olalım, gördük aramızdakileri, en iyisi o atılsın
EREN TOKGÖZ: Her şey ortaya çıkıyor yani, bütün niyetler. İnsanlar dedikodu yapar ya, iki kişi gelir üçüncünün dedikodusunu yapar, sosyal müzik bunun da önüne geçiyor çünkü direkt suratına söylüyorsun. Ortam yaratınca kötü bir şey bile söylesen uygun şekilde söylediğin zaman, mesela bir şarkı olarak söylediğin zaman insanlar kırılmıyor, bozulmuyor ve zehir akıyor.
EMRE ÇAKAR: Yani sonuçta niyet belli oluyor. Mesela sizin bizi göndermek istediğiniz burada belli oldu.
EREN TOKGÖZ: Mesela kişinin işini sevmediği de ortaya çıkabilir. Mesela ben burada kalmak istiyorum diye ısrar ediyor ki diyelim ki 15 yıldır çalışıyor ve deli gibi tazminat alacak ama ona rağmen mesela gitmeyi istemiyor.
Şimdi sizin hobiniz var; müzik. Kariyerleriniz vardı. Anneleriniz sizi IT’ci, reklamcı, pazarlamacı, bankacı sanıyordu. Hobiniz olmasaydı ne yapacaktınız? Hobiniz olduğu için mi acaba kötü yola düştünüz?
EMRE ÇAKAR: Bende “etraf ne der – ailem ne der” duygusu ve beni engelleyen o ses vardı. Hobiyle ilgilenmek, vicdan azabıydı. Nereden geldiği belli olmayan o ses beni çok yönlendiriyordu. Aslında hobi insanın gerçekten ne yapmak istediğini ortaya çıkartan bir uğraş.
EREN TOKGÖZ: Kesinlikle. Aslında hobi çok rahatsız eden bir laftır. Hobi dediğimiz şey insanın hayatta var olma amacı da olabilir veya çokta umurunda olmayan, zaman geçirmek için yaptığı bir şey olabilir. İkisine de hobi denmesi beni çok rahatsız ediyor. Mesela biz bütün hayatımızda müzikle uğraşırken ve diğer işlerde çalışırken işte ne güzel hobiniz var dediklerinde de ben çıldırıyordum. Ben sadece bunu yapmak için yaşıyorum, hobi falan değil. Şimdi de aynı şeyi hissetmeye devam ediyorum. Her şey hobi olmayabilir.
Gemileri yakmışsınız, dışarıya çıkmışsınız.
EMRE ÇAKAR: Bir de hemen ekleyeyim. Yaptığın uğraş, iş bir insana ya da birkaç insana faydalı oluyorsa o zaman çok mutlu oluyorsun.
Nasıl faydası oluyor?
EMRE ÇAKAR: Bence, sosyal müzikte gözlemlediğimiz şey, bir dakika, iki dakika bile olsa kişi kendi özüne dönüyor. Onu görüyoruz. Rahatlıyorlar. Rahatladığında kişi kendini sorgulayabilir. Sorgulatsak bile bu çok değerli bir şey ve faydalı bir şey.
EREN TOKGÖZ: Bir şey ekleyeyim. Aslında bu hipnozdan farklı bir şey değil. Bilinç altındakilerin ortaya çıkması. Bir anda tabii insanlar başlayamıyorlar. Biz insanları belli bir kıvama getirdikten sonra ve kendimizi çünkü o bir süreç, onun sonunda o hale geliyorsun ve o zaman psikoloğa gidip içini boşaltmaktan farklı olmuyor.
İddianız büyük. İşler nasıl?
EMRE ÇAKAR: Şöyle, bu bizim elma satıyoruz kadar net anlatabildiğimiz bir şey değil. Öncelikle anlatmamız lazım ve anlaşılması lazım. Bunu şuanda Türkiye’de yapan yok. Dünyada da benzerleri var ama tam olarak aynısı yok. O yüzden bir süresi daha var ama bu bir süre geçtikten sonra bu çok tüketilecek bir hale gelecek. Buna talep çok artacak.
EREN TOKGÖZ: Aslında orada yaptığımız şey üretim, insanların kendilerini keşfetmesi ve yeni şeyler çıkarması gibi.
Hiç pişmanlık duydunuz mu? Öyle ya da böyle ay sonunda biz bir maaş alıyorduk.
EMRE ÇAKAR: Benim yok.
EREN TOKGÖZ: Kişisel olarak pişmanlık zaten kesinlikle yok. Her gün ben biraz daha heyecanlanıyorum. Özellikle sosyal müzik ile ilgili olarak. Çünkü insanların tepkileri muhteşem. Atölyeye geliyorlar.
Şöyle bir bakıyorum etrafıma, aslında en büyük dert yaratıcılık. Şirketlerin en önemli problemi üretimleri. Misal; bu sefer de patronlar size “Hadi buyurun bizi motive edecek müzik yapın” demişler. Bakalım nasıl olacak.
EMRE ÇAKAR: Şöyle olsun. Mesela bizim bu atölyenin içeriklerinden biri müzikal diyalog. İki kişi, âşık atışması gibi muhabbet ediyor, şarkı söylüyor.
E.T: Bugün İK müdürü geldi yanıma, neden böyle sıkıcısın dedi bana
Y.Ö: Yeni konular bekliyorum senden, şirketi üretime ihtiyacı var, yoksa topun ağzındasın diyorum sana
E.Ç: Geçen gün gördüm bir atölye, iyi geliyor insanın ruhuna diye, git orada dök içini yaratıcı ol, adı “sosyal müzik” reklam bu!!!!
Reklam bile yaptık… Hayalinizin peşinde cesaretle gittiğiniz için tebrik ederim.
Takip etmek isteyenler, instagramdan “sosyalmüzikyapıyoruz” hesabın ismi.