Bilimi takdir eden toplum yetiştirmek, az hata yapmak ve doğru adımlar atmak demektir. Bir de özür dilemeye gerek kalmayacak bir dünya yaratmak anlamına gelir. Bundan daha iyisi düşünülebilir mi?
Eski Başbakan Yardımcısı ve AK Parti kurucusu Bülent Arınç’ın televizyon röportajı, gündeme damgasını vurdu. Konuşmanın yalnızca siyaset değil iletişim açısından incelenmesi gereken yönü var. Arınç, iyi bir iletişimci, bu özelliğini görev süresi boyunca defalarca kullandı. Kiminde çok başarılı oldu, kiminde tekrara düştüğü için yeterince vurgu yapamadı, kiminde ise kendisi gibi olmadığı için başarısız oldu. Arınç’ın son çıkışının bir tür “özür dilerim” iletişimi olduğunun altını çizmek isterim. Bir tür diyorum çünkü gerçekten nev’i şahsına münhasır bir açıklama. Biraz tutuk, biraz ürkek, biraz cesur…
Bilim yoksa saçmalık var
Hafta içi Boğaziçi Üniversitesi’nin davetiyle İstanbul’a gelen Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN eski Genel Direktörü Prof. Rolf–Dieter Heuer’ün, toplumların gelişmesi için bilim ve sürdürülebilirlik temasındaki konuşmasını dinledim. Dünya çapında deneysel parçacık fizikçisi olarak tanınan Prof. Heuer’ün anlattıklarından etkilendim. Heuer, “Bilim yoksa saçmalık var” dedi. Bilgiyi raflara yığmayın tozlanır, bilgiyi kullanın, bilimi takdir eden toplumları geliştirmek gerek diyerek sözlerini sürdürdü.
Bilimin sürdürülebilir olması gerekliliğine vurgu yapan eski direktör, CERN’e dünyanın pek çok kesiminden değişik grupları davet ettiklerini, onlara değişik uzunluklarda eğitim ve deneyim programları hazırladıklarını, özellikle öğrenci ve öğretmen gruplarının CERN gezileri neticesinde bilgi ve yorum kapasitelerini geliştirdiklerini aktardı. Bireylerin hayal güçlerini, bilimin ışığında geliştirmeleri ne kadar önemli düşünsenize… Bugüne kadar pek çok Kral, Devlet Başkanı ve üst düzey siyasi CERN’i ziyaret etmiş, ama uzun süreli kalanına rastlanmamış. Ne de olsa meşgul insanlar… Siyasetçi özel eğitim programı yok anlayacağınız.
Marka mimarisi
Farkında olmalısınız, şirketler gerek kişisel meseleler, gerek kurumsal olarak anıldıkları hatalar için daha sık özür dilemeye başladı. Neden dersiniz? Tüketici davranışlarını yorumlayan araştırmalara göre tüketici kurumdan kusursuz olmasını değil samimi olmasını bekliyor, hatalarına rağmen dürüst olmayı başaran markayı tercih ediyor. İtiraf edelim, şeffaflık ve samimiyet iş dünyası için ticari kaygıyla atılan adımlar. Tüketici, kendisi gibi olan samimi marka istiyor diye sahici marka mimarisi geliştiriliyor.
Birkaç tespit paylaşayım; tüketicilerin yüzde 68’inin aynı anda hem iyi hem de kötü skorların yer aldığı ürün değerlendirmelerine daha çok güvendiği tespit edilmiş; yüzde 30’u hiç olumsuz değerlendirme görmüyorsa sansürden ya da yorumların sahte olmasından şüpheleniyormuş. Yeni bir ürün veya hizmeti denemeden önce onunla ilgili olumsuz yorumları okuyan tüketiciler, standart bir tüketiciye oranla markaya %67 daha fazla yeni müşteri kazandırıyormuş.
İş dünyası özür dilemenin gücünü böyle keşfetti. Ya siyaset? Özür dilemek siyasetçiyi bozuyor ya da belki hangi günahı için özür dileyeceğini bilemiyor.
Apologia ne demek?
Gelin “özür diliyorum” iletişimine bakalım… Apologia terimi, Antik Yunanca ‘apologos’ sözcüğünden geliyor. Bu terim, “hikaye-anlatı” demek (Çiğdem Dürüşken, Antik Yunanca-Türkçe Sözlüğü, Kabalcı Yayınları). Oxford’un İngilizce sözlüğüne göre, apologia terimindeki ‘apo’ “away”, ‘logia’ ise kişinin kendisini savunmaya yönelik yaptığı “speaking” söylem anlamına geliyor. Bugünün koşullarında kabaca bir kişinin kendisini savunmak maksadıyla yalnızca medya değil tüm iletişim kanallarını kullanarak yaptığı iletişim…
İletişim teorilerinde “apologia” çalışmalarının önemli ismi Lawrence Rosenfield. Apologia konseptini ABD eski Başkanları Truman ve Nixon’ın medyaya yaptığı konuşmalar üzerinden analiz eden Rosenfield’e göre apologia öncelikle, savunma mesajlarıyla sınırlanmadığında, iletinin ya da konuşmanın bir noktasında bilgi olduğunda ve daha önce kullanılmış mesajların birleştirilerek mesaj bütünlüğü sağlandığında daha etkili oluyor.
Günah çıkarmak
Apologia terimini etraflıca ele alan kişilerden biri de William Benoit. Benoit özür mekanizmasının çoğu zaman imaj restorasyonu olduğunu unutmamak gerektiğine dikkat çekiyor. Özür dilemek, çoğu zaman farklı konseptlerle karıştırılıyor. Dikkat edin, özür dileyen çoğu zaman günahlarına mazeret buluyor ve neredeyse her zaman bozulan imajı tamire uğraşıyor.
Samimi özür neden dilenir, hatırlayalım mı? Sorumluluk üstlenmek cezaya razı olmak, üzüntü ifade etmek gerekeni yapmak ve bağışlanmak vicdanını huzura kavuşturmak…
İçerik ille de içerik
Özür iletişimi ve kurumsal özür alanında çalışma yapanlardan biri de Keith Michael Hearit; doğru bir özür için iki konuya önem verilmesi gerektiğine dikkat çekiyor: tavır ve içerik… “Özür dileme tavrı dürüst, samimi, zamanında ve gönüllü olmalı. Tüm hissedarları ve toplumu hedefleyen bir içerikle yapılmalı. Özür dilerken hata tam olarak kabul edilmeli, pişman olunduğu belirtilmeli ve nasıl telafi edileceği açıklanmalı” diyor. Özür de bir bilgi işi sonuç olarak. Bilimsel özür hedefi vuruyor.
CERN, 1954 yılında savaşta yerle bir olmuş Avrupa’nın 12 üyesinin siyaset değil bilgi ve bilim üretmek üzere önderlik edip küllerinden yarattığı bir bilim vadisi. Bugün 21 üye ülkeye sahip. CERN’in kuruluş sözleşmesini kaleme almak 5 yıl sürmüş. Türkiye, asil üye değil. Bu kurumda çalışan değerli Türkler var ama Türkiye CERN’den çok da yararlanamıyor. Kafalar siyasetle meşgul, ondan mı acaba? Oysa CERN, işbirliği ve rekabetin en güzel örneği.
Bilim barış dili
Heuer konuşmasında, “Bilim evrensel bir barış dilidir, desteklenmelidir” dedi. CERN’de günlük hayatımıza dokunan pek çok konu ve problem üzerine çare geliştirmek için farklı disiplinlerden bilim adamları bir arada çalışıyor. Sosyal bilimciler de bu çalışmalara zaman zaman ve bazı projelerde katılıyor. Konuşmasından anlaşılan eski direktör de, daha fazla sosyal bilimcinin katkısı olması gerektiğine inanıyor. Keşke, dünya daha güzel bir yer olur… Tabii kendi döneminde devrim niteliğinde adımlar attığını da ifade etmeden geçmedi; bugüne kadar 3 kez toplanmış olan “bilim-din-felsefe” buluşmaları… Heuer, bu bilgi üzerine yöneltilen bir soru üzerine “Bilime siyaset bulaştırılmamalı” demekten kendini alamadı.
Karanlıktan çıkmak için
Farkındayım, farklı alanları bir araya getirdim. Lütfen dikkatle bakın, farklı görünenler aslında bizi bütünlüyor. Biliyor musunuz; bugün evrenin yüzde 95’i, maddenin yüzde 70’i hala karanlıkta. Hala çok şeyi bilmiyoruz. Bilimi küçük ve izole adalarda değil hayatın içine sokmalı, karanlığı açmalıyız! Bunun için ileri düzeyde teknoloji ile araştırma yapılması gerekiyor, çocuklarımızı siyasetin pençesinden kurtaralım, üniversiteleri bilim üreten merkezlere dönüştürelim. Bilimi raflara dizip unutmayalım tozlanır, kullanalım, ehil ve sorumlu ellere verelim.
Özrün de raconu var
Bizim toplum olarak bilimden özür dilememiz kaçınılmaz. Her gün dilesek yine az. Ama bilime sığınırsak, yaptığımız hataları görüp özür dileyebilir ya da bilim sayesinde hatadan uzak durup özür dilemekten kurtuluruz. Marka stratejisi olarak özür dilemenin ömrü çok kısa. Özür dilerim iletişimi aslında bir masal, inanmayın. Kaldı ki, özür dilemenin de bir raconu var: sorumluluğu alacaksın, cezana razı olacaksın, tamir etmeye talip olacaksın… Yoksa, ne faydası var?…