Dünyada üretilen gıdaların yüzde 30-40’ı çöpe gidiyor. En fazla atık taze ürün kategorisinde ve tarımda çıkıyor. Toplam gıda atığının yarısı ev içinde oluşuyor. Perakende zincirlerde yüzde 5 civarında, otellerde ise inanılmaz boyutlarda… Diğer tarafta kurumsal dünya sürdürülebilirlik peşinde. Karbon ayak izi ölçümleri çok moda. Oysa bilinmez pek ama dünyadaki karbon salınımının yüzde 8’i gıda atığından kaynaklanıyor. Biraz daha ileri gideyim gıda atığı bir ülke olsa, ABD ve Çin’den sonra en büyük karbon salınımı yaratan ülke olurdu. Kağıt üzerinde her şey şahane başka taraftan bakınca görünmeyen verimsizlik ekonomisi var. O da ne diyecek olursanız; ülkemizde 7 bireyden biri aç. Ama ne kadar aç olduğunu bilmiyoruz, bildiğimiz tek şey açlık sınırının altında.
Olcay Silahlı, etki odaklı teknoloji girişimcisi. Fazla Gıda şirketinin ve derneğinin kurucusu. Benim de genç arkadaşlarımdan biri oldu. Kendisine 30 yaşına gelmeden yapılacak hedefler listesi koymuş. Yaşı an itibarıyla 29. Anlayacağınız büyük hızla 30 yaş hedefine koşuyor. Takıntısı iyi şeyler yapmak, değişim yaratmak. İşi gıda. Fazlasını alıp az olana vermek. Olcay’ın adını çokça duyacağız. Yaptı iş büyük bir hayalin gerçekleşmiş küçük parçası şu an. Yarın öbür gün bu konuda bizden fersah fersah ileri olan Avrupa ülkelerine geliştirdiği teknolojiyi satacak.
Üzülerek öğrendim ki, Türkiye sürdürülebilir gıda hiyerarşisi içinde “çöp” aşamasında. Doğru okudunuz; çöp. Aşağıda konunun detaylarıyla sizi buluşturmak istiyorum:
Ne iş yapıyorsun, niye bu işi yapıyorsun?
Niye’den başlayayım. Dünyada çok büyük bir gıda israfı var, üretilen tüm gıdaların yüzde 30-40’ı israf oluyor. İklim değişikliğinin de en büyük sebeplerinden bir tanesi. Birleşmiş Milletler 2030 sürdürülebilir küresel hedeflerinde iklim eylemi, açlığa son, yoksullukla mücadele adımları ve üretim hedefleri var. Fazla Gıda olarak bu hedefler için yola çıktık.
Fazla Gıda ne?
Fazla Gıda teknoloji tabanlı bir web platformu. Yenebilir durumda, besin değerleri yerinde, hijyenik şartlardaki fazla gıdanın çöpe atılması yerine ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasını sağlayan bir web platformu.
Bir dernek mi, şirket mi?
Bu bir şirket, aynı zamanda bir de derneğimiz var. İkisinin rolleri ayrı. Şirket profesyonel bir şekilde etkiyi en hızlı şekilde yaymak adına çözüm üretiyor. Start up olarak geçiyoruz. Etki odaklı teknoloji girişimiyiz.
Türkçesi neye denk geliyor?
Benim tabii kişisel olarak çıkış noktam “amaç odaklı”. Ben amaç odaklı bir iş kuracağım, iyi bir işten insanların gelir elde edebildiğini, bir işin dünya sorunlarını çözmek üzerine kurulabildiğini görsünler istedim. Dünya sorunlarını çözmek için kurulmuş bir iş.
Çözdüğün sorunu tarif edebilir misin?
Gıda sektöründe oluşan israfının önlenmesi sorununu çözüyoruz. Nasıl çözüyoruz? Sektörde çok ciddi bir iletişim sıkıntısı söz konusu. Sırf iletişim ve yönetimsel sıkıntılardan dolayı normalde insanlara bağışlanabilecek, verilebilecek ürünlerin neredeyse hepsinin çöpe atıldığını görüyoruz.
Sektör kimlerden oluşuyor; tarlayı mı bakkalı mı söylüyorsun, kimdir bunlar?
Aslında hepsi. Fazla Gıda, gıda atımını önleyen teknolojiyi üretmek için kuruldu. Tarladan sofraya kadar bütün süreçte gıda atığı oluşur. Biz süpermarketlerden başladık. Gıda atığının toplam yüzde 5’lik bir kısmını oluşturduklarını öngörüyoruz. Üretici, dağıtım ağı ve akabinde tarım ve ev içi olmak üzere çeşitli çözümlerimiz olacak.
Perakendede gördüğün ve yaptığın işi özetler misin?
Çok basitçe bakarsak bir süpermarket zincirinin mağazasını düşünelim. Her gün oradan belli taze meyve-sebze, et, süt, yumurta ve hatta deterjan, bebek bezi gibi ürünler çöpe gidiyor. Neden; son kullanma tarihi yaklaşmış olabilir, ambalajında bir hasar olmuş olabilir. Aslında ürünün kendisine zarar vermeyen etkiler ya da tüketici şeklini beğenmemiş almamış olabilir. Bunların günlük olarak etraflarındaki yakın dernekler, aşevleri gibi insana yardım eden kurumlara ulaştırılmasını sağlıyoruz. Nasıl sağlıyoruz; mağazalar bizim iş ortaklarımız. Her günün sonunda ürünleri kontrol edip, miktarlarına bakıp, bizim platformumuz aracılığıyla bir ilan oluşturuyor ve ellerinde kalan ürünlerin detaylarını giriyorlar. Ne zaman teslim edebileceklerini, taşımacılık için nasıl bir araç gerektiği gibi bilgileri de veriyorlar. Bu bilgiler etraftaki dernekler tarafından platformumuz üzerinden görülüyor ve bunları alabilecek durumda olanlar başvuruyor. Bir onay kodu alıyor sistemden, bu onay koduyla gidip ürünleri yerinden teslim alabiliyor.
Merak ettiğim şey, eğer sen onu almazsan o ne yapıyor?
Çöpe atıyor. Belli mağazalarda belli firmalar geri dönüşüm uygulaması yapıyorlar. Geri dönüşüm aslında gıda geri kazanım hiyerarşisinin en altında kalır. İlk yapılması değil son yapılması gereken şeylerden bir tanesi.
Gıda geri kazanım hiyerarşisi nedir anlatabilir misin?
Gıda geri kazanım hiyerarşisi der ki önce atığı kaynağında önleyin. Kaynağında önleyemiyorsanız tarlada, mağazada… doğru satın alma yap, indirimli sat ve bir şekilde bitir. Yapamadıysan insana bağışla. Yapamıyorsan hayvana bağışla… O da olmuyorsa geri dönüşüm yapın, son çare ise toprağa gömün veya yakın. Bizdeki direkt uygulamaya bakarsanız her bir marketin yanındaki çöpe atılıyor.
Hangi aşamada Türkiye?
Çöp aşamasındayız yani insana yardım yüzde 1’in bile altında.
Gelişmiş ülkeler hangi aşamada?
Almanya’da her gün 2 bin tane araç 911 tane gıda bankası ülke çapında düzenli olarak gıda bağışı topluyor. Dijital değiller, manuel yapıyorlar bunu. Orada da öyle bir verimsizlik söz konusu ama bizden çok ilerideler. Almanya 24 senedir bunun altyapısını yapıyor, Fransa bu konuda yasalar çıkarttı, marketlerin gıda bağışı yapması zorunlu, çöpe atması yasak. Üstelik devlet bunun üzerine yüksek vergi avantajları veriyor.
Başarılı olduğunu düşünüyor musun?
Sanıyorum başarılıyız. 2016 Şubat ayında bir mağazada pilot çalışmayla başladık. Yedi ay içerisinde 122 ton gıda kurtardık. İstanbul’u kapsadık, yeni şehirlere çıkıyoruz. Ankara’da başladık; Antalya, Eskişehir, Adana ve İzmir’de başlıyor olacağız. Bugüne kadar 44 mağazaya ulaştık. Teknolojiyi daha doğru kullandık, daha inovatif bir yaklaşımımız oldu.
Hayalin yurt dışına açılmak galiba, tam olarak nereye gidiyorsun?
Teknoloji altyapımızı, Almanya’daki firmalar ve gıda bankaları arasındaki sürecin dijitalleşmesi için ihraç etmek üzere çalışmada bulunuyoruz. En büyüklerden iki tane perakende firması bu işe girmek istediğini belirtti. Dijitalleşmede geri kalmışlar. Bu açılardan başarıyı görüyorum. Diğer yandan biz gerçekten aslında biraz imkansızı yapıyoruz. Neden? Altyapıyı biz oluşturuyoruz.
BİR KÖY ÇOCUĞUNUN BÜYÜK HİKAYESİ
1988 Çorlu doğumlu, köyde gözlerini dünyaya açmış. Baba işçi emeklisi, anne ilkokul mezunu ev hanımı. İki kardeşler… Çocukluğu tarlalarda geçmiş. Size anlatacağım fikir de motivasyon da bu tarlalarda filizlenmiş, iyi eğitim alsın diye Çorlu’ya şehre göçmüşler. Temel eğitimin bir bölümü Çorlu, sonra Kuleli Askeri Lisesi. Havacı olmak istemiş. Gözleri bozulunca hayalleri suya düşmüş. Kara Harp Okulu’na gitmiş, çok da başarılı olmuş. “Başucumda Mustafa Kemal Atatürk; Tek Adam ve NUTUK… Genelkurmay başkanı olmak istiyorum”, diye anlatıyor. Bir süre sonra bir şey değiştiremem kanısına varıyor, zor bir süreçten geçerek askerlikten ayrılıyor. Para yok pul yok. “Babam, emin misin diye sordu, evet dedim. Tamam oğlum gel, bir tane evim var satarım tazminatını öderiz …” dedi. Yine sınav, İTÜ İşletme Mühendisliği’ne girmiş, üç yılda bitirmiş. Öğrencilik yıllarında sürekli çalışıp hem harçlığını kazanmış hem Harp Okulu tazminatını ödemiş. Gıda ile meselesi ise çocukluğuna dayanıyor; “Yedi yaşlarında falanım, köyde tarlada dedemle çapaya gidiyoruz, kadınlar geliyor köyden. Çöplük var bir tane yan tarafta. Bir dondurma fabrikası bizim köyün yanında. Kamyonları gelirdi, ambalaj hatası, rengi soluk basmış vs. gibi sıkıntılardan dolayı kamyon kamyon dondurma çöpe dökülürdü. Ben de kamyonları beklerdim, dondurmaları tepsiye dizip bizim gündelikçi kadınlara dağıtırdım. Sonra üniversiteye geldim. Aldığım haftalık bir öğün yemeğe yetmiyor. Kuzenim de İstanbul’a gelince teyzem buraya taşındı, marketin her gün çöpe attığı biberleri toplayıp yemek yapar konservelerdi, ben de onu yurda götürürdüm, arkadaşlarla yerdik. İşin o kadar içinden geliyorum ki aslında.”