Sevgili günlük…

Sevgili günlük, yazacaklarım için beni affet. Sana son kez hem “merhaba” hem de “elveda” demek istedim. Yıllardır birlikteyiz, dertlerimi, sevincimi, heyecanımı, sıkıntımı hep sana yazdım. Ama artık yeter!

Sevgili günlük, biliyorsun yıllardır sana yazıyorum. Ama yaz yaz nereye kadar? Artık yazmaktan vazgeçtim. Yazmak bana yetmez oldu. Başka türlü bir şey benim istediğim. Yazı, resim, görüntü, ses her şey bir arada olsun istiyorum. Yalnızca yazmak yetmiyor artık bana.

Ama üzülme sakın… Senden vazgeçmemin nedeni sen değilsin. Yaşam değişti!

Tanıştığımız günü hatırlıyorum. Yazdıklarımı kimseler okumasın diye, en sağlam kilide sahip olduğun için kırtasiyede seni seçmiştim. Her akşam yazdıklarımı bitirir bitirmez seni sıkıca kilitleyip gizli yerime kaldırırdım. Sayfalarına yazmak, kendimi ifade edebilmemin bir yoluydu. Kimseler görmesin istiyordum.

Sonra bir gün internet girdi hayatıma. İnternetle birlikte sitelerde insanların yazılarına rastladım. Kendilerini anlatıyorlardı. Bazıları benim hislerime tercüman olacak yazılardı. Kilitli sayfalarda tuttuğum sıkıntılarıma ve sevinçlerime benzer öykülerini, internet üzerinden milyonlarca insana ulaştırıyorlardı. Bazıları ise uzman oldukları konularda başkalarına yol gösteren deneyimlerini paylaşıyordu. İnternette yazanlardan bazılarının ciddi bir hayran kitlesi olduğunu farkettim. Ben de ünlenmek istiyorum, onlardan biri gibi olmaya karar verdim. “Yazılarımı bundan sonra internette yazacağım, günlüğümü internette tutacağım. Onlar gibi ben de 15 dakikalığına da olsa meşhur olacağım” dedim. Nasıl yapabileceğimi araştırmaya başladım. İnternet üzerinde insanların temel olarak günlüklerini tuttuğu sayfalara “blog” denildiğini öğrendim.

Sevgili günlük, bloglar 1999’dan bu yana tüm dünyada yaygın olarak kullanılıyor. Türkiye’de ise 2005’ten itibaren yaygınlaşmaya başladı. Mayıs 2005 itibariyle Google’da, Türkçe sayfalarda “blog” sözcüğü 65.500 kez yer alırken, Mayıs 2006’da bu sayı 5 milyona, Mayıs 2008’de ise 10 milyonun üzerine çıkmış. Blogosfer adı verilen blog dünyası bugün o kadar genişledi ki özel olarak yalnızca bloglarda arama yapan arama motorları bile mevcut. Blogosferin nabzını tutan sitelerden Technorati’nin istatistiklerine göre, günde 50 binden fazla yeni blog sitesi yaratılıyor. Jupiter Research adlı araştırma şirketinin 2005 verilerine göre ise blog sitesi sahiplerinin yarısının yıllık geliri 60 bin Dolar’ın üstünde. Blog okuyanların yüzde 60’ı erkek ve blog okuma alışkanlığı olanların yüzde 73’ü beş yıldan uzun süredir internet bağlantısına sahip.

Bloglar da yetmiyor
Blogları keşfimin ardından bir süre bloglara yazarak insanlarla paylaşımımı sürdürdüm. Bloglara yazmak kendini ifade edebilmenin bir yolu. Ayrıca blog ziyaretçilerinin yorumları sayesinde bir etkileşim de mümkün oluyor. Yazının yanı sıra resim, ses ve video ekleyebilme özellikleri sayesinde anlatmak istediklerimi daha kolay anlatabilme şansına da sahip oldum. İlgimi çeken videoları, resimleri ya da anlattıklarımı destekleyen görüntüleri kullanıcılarla paylaşabilme şansım oldu. Bir süre sonra başkalarının yazdığı blogları okurken sıkıldığımı fark ettim. Yaklaşık1-1,5 sayfa uzunluğundaki yazıları okumak sıkıcı olabiliyordu. Bazen yazının uzunluğundan üşenip hiç okumadığım da oldu. Kendi yazdığım blogumda da ziyaretçilerin aynı hislere kapıldığını fark ettim. İnternet üzerinde günlük tutmanın daha pratik bir yolunu ararken “podcasting”i keşfettim. Podcasting sisteminde yazmak yerine konuşmak yetiyordu. Herhangi bir ses kayıt cihazı aracılığıyla konuşmalarımı kaydederek bloguma yüklemeye ve dünyayla paylaşmaya başladım. Günlüğümü sesli olarak tutmaya ve sesli günlükleri dinlemeye başladım. Ayrıca ses kaydını mp3 çalarıma alarak istediğim her yerde dinlemek gibi bir avantajım da vardı. Ancak podcast, özellikle ABD’de ve Avrupa’da yaygınlaşsa da Türkiye’de yayılmadı. Podcasting’in Türkiye’de örneklerinin ortaya çıkmaya başladığı dönemde yepyeni bir günlük tutma biçimi dünyaya hakim oldu. Hem yazı yazmanın hem de ses kaydının çok daha ötesinde pratik bir yol; video blog.

İzle beni
Blogosfer o kadar büyüdü ki hepsine yetişmek imkansız bir hal aldı. Teknolojinin gelişimiyle birlikte daha çok blog yazarı ve daha çok içerik ortaya çıktı. Takip ettiğim blogların sayısı arttı. Yalnızca takip ettiklerimde yazılanları okumak bile epey zaman almaya başladı. Tam bu noktada blogcuların yardımına video yetişti. Video yeni bir teknoloji değil, ancak videonun internet ortamında verimli biçimde kendine yer bulabilmesi için gereken altyapı son dönemde gelişti. Video yükleme-oluşturma yazılımlarının ve internet bant genişliğinin elverişli hale gelmesiyle birlikte internette video yüklemek, izlemek, göndermek eskisine oranla çok daha kolay bir hal aldı. Videonun yaygınlaşmasında YouTube benzeri video paylaşım sitelerinin büyük etkisi oldu. Kullanıcılar oluşturdukları videoları tüm dünyayla paylaşmaya başladı. Bir süre sonra bloglarda yazının yerini videolar almaya başladı. Yazmak yerine görüntülü olarak anlatmak hem anlatıcı açısından hem de izleyen açısından çok daha pratik bir hal aldı. Nihayetinde video ile günlük tutma kavramı gelişti ve “video bloggerlar” blogosferde yerini almaya başladı.

Video ile günlük tutmaya “video blog, vblog, vlog” adı veriliyor. Vlogger olarak adlandırılan video ile günlük tutan kullanıcıların sayısı her geçen gün artıyor. Vloglar, görüntü, ses ve yazının birleştirilmesine imkan tanıdıklarından önemli avantajları da beraberinde getiriyorlar.

Vbloglar milyonlarca kişi tarafından tanınma imkanı sağlıyor. Kişinin çevresinde yaşadığı önemli olayları paylaşmasına yardımcı oluyor. Paragraflarca yazı yazmaya ve yaşananları uzun uzadıya kağıda dökmeye gerek kalmıyor. Göstermek yetiyor. Vlogları ziyaret eden kullanıcılar, yazıya oranla daha kısa süre içerisinde daha çok bilgi edinebiliyor. Mimiklerle ve sesteki tonlamalarla duygular daha kolay ifade edilebiliyor. Okuma oranının düşük olduğu Türkiye gibi ülkelerde video bloglar büyük ilgi görüyor.

Görüntü kaydedebilme ve yayınlamanın geçmişe oranla çok daha kolay olması nedeniyle video bloglar birer haber merkezi görevi de görüyorlar. Yanlarında her an bir kayıt edici cihaz taşıyan vloggerlar, “kayda değer” buldukları her görüntüyü vloglarında dünyayla paylaşabiliyor. Hatta kimi zaman basın kuruluşlarından daha hızlı olabiliyorlar. Kendilerini “vatandaş gazeteci” olarak tanımlayan vloggerlar, 2004’teki tsunami faciası ve ABD’yi vuran Katrina Kasırgası sırasındaki görüntüleriyle BBC gibi medya kuruluşlarının dikkatini çektiler. Vloggerlar, doğal felaketlerdeki başarılarının yanı sıra normal yaşamda da büyük bir izleyici kitlesine hitap ediyorlar. Yayıncısına maddi kazanç sağlama potansiyeli taşıyan vloglar, kişisel televizyon yayıncılığı alanında dikkat çekiyor. Video blog tutmaya başladığınız andan itibaren bir anlamda kendi televizyon kanalınıza da sahip hale geliyorsunuz. Vlog dünyasının önemli temsilcilerinden Rocketboom sitesi, günde yüz bin kişiyi aşan ziyaretçi istatistiğiyle büyük dikkat çekiyor.

Vlogların ötesinde…
Sevgili günlük, yazıyla başladık, sesle devam ettik. Kısa bir süre sonra ses, resim ve görüntüyü birleştiren video günlükler geldi. Bugün ise “Live Log” denen yeni bir günlük kavramı sanal dünyayı etkisi altına almaya hazırlanıyor. Video günlüklerinin canlı versiyonu denilebilir. Kablosuz kameralar aracılığıyla gün içerisinde yaptığımız her şeyi anında internette yayınlayabiliyoruz. Başına ya da omzuna kamera monte eden kullanıcılar, attıkları her adımı anında dünyayla paylaşıyorlar. Hayatlarının nasıl göründüğünü, nasıl yaşandığını kendi göz seviyelerinden dünyayla paylaşıyorlar.

Sevgili günlük teknolojinin bütün bu gelişimi ve değişimi karşısında hala kilitli sayfalarda günlük tutmaya devam edemem. Beni anlamaya çalış. Sevgili günlük, elveda!

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir