Vatandaşını sürekli sınayan bir ülkede yaşıyoruz. 7’den 70’e… Her sabah kalkıp günü çıkarabilme sınavı veriyoruz. Bir gün varsın bir gün yoksun. Bir an varsın bir an yoksun… Kader! Kısmetinde varsa geçiyorsun.
Şaka yaptığımı sanıyorsunuz, kesinlikle yapmıyorum. Bu yıl Türkiye sınırları içinde yapılan ve yapılacak sınavlara 9.9 milyon Türk girmiş olacak. Ağırlıklı sınav düzenleyen kurumlar ÖSYM, MEB ve İçişleri Bakanlığı.
Hayırlısıysa kazanmanız beklenen temel sınavlar ise Yükseköğretime Geçiş Sınavı-Lisans Yerleştirme Sınavı, Kamu Personeli Seçme Sınavı, Seviye Belirleme Sınavı, ehliyet, özel güvenlik sınavı… Anlayacağınız her Türkün tadacağı 5 büyük sınav var.
Bu arada aklınızda olsun çalışabilir nüfusumuzun yüzde 14’ü resmi rakamlara göre işsiz. Ne tuhaf değil mi?
Bu yıl ÖYSM’nin yapacağı sınavlara 5 milyon aday; Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı sınavlara 4.7 milyon aday girmiş olacak. İçişleri Bakanlığı’nın yapacağı özel güvenlik sınavına ise 200 bin kişi girmiş olacak. Özetle 2010’da Türkiye’de yaşayan her 7 kişiden biri sınava girmiş olacak.
Beş büyük sınava en az 4.9 milyar TL harcanıyor. Sınav ekonomisinin lokomotifini üniversite giriş sınavları oluşturuyor. 2009 yılında ÖSS’ye 1 milyon 350 bin 124 aday başvurdu. Türkiye’de 4 bin 170 dershane faaliyet gösteriyor. İstanbul birinci, ikinci Ankara üçüncü İzmir. Dershanelerin, üniversiteye hazırlarken yılda 1.5 milyar TL ciro yaptığı görülüyor. Üniversiteye hazırlanan adayların yaklaşık yüzde 1’i de özel ders alıyor. En az 300 milyonluk da bir özel ders bilançosu ortaya çıkıyor.
MEB’in yaptığı en önemli sınavların başında SBS geliyor. SBS ilk kez 2009’da yapıldı. Ortalama 3 milyon ilköğretim öğrencisi SBS’ye giriyor. SBS’ye 2009 yılında 6. sınıftan 1 milyon 37 bin, 7. sınıftan 1 milyon 53 bin, 8. sınıftan 1 milyon 28 bin öğrenci katıldı. Bu yıl sistem değişti. Her yıl değişiyor aslında. Bir yıl bir yılı tutmuyor.
SBS 1.2 milyar TL’lik bir sınav ekonomisine sahip. Nedir diye merak ederler için kısa not; sekiz yıllık zorunlu ilköğretimi tamamlayan her öğrenci dilerse SBS’ye girebiliyor. Dilemesin diyemiyorsunuz çünkü çocuğunuzun daha iyi bir okula gitmesini istiyorsunuz. Lise seçiminde özel lise, Anadolu lisesi, genel lise ve meslek lisesi gibi birçok alternatif bulunuyor. Bunlara girisler her yıl değiştiriliyor. Hangi kritere ya da puana göre nereye kayıt yaptırılacağının neredeyse her yıl değiştirilmesi öğrencilerin stresini artırıyor. Velilerin üzerinde stres var mı? Nasıl olmaz. Onlar da her yıl sınava giriyor. Bu iş bir sanat.
Bu yıl 2010’da Türk ya da yabancı ayrımı gözetilmeksizin tüm özel liseler; Özel Okullar Birliği’nin koordinatörlüğünde kayıt alacaklar. Oysa özel okullar SBS sisteminden bağımsız olarak kendi Özel Okullar Sınavı’nı yapıyordu. 8. sınıf öğrencisinin, bir hafta içinde hem 8. SBS’ye hem de Özel Okullar Sınavı’na girmesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nca büyük bir stres kaynağı olarak değerlendirildi. Bu nedenle 2010 itibariyle Özel Okullar Sınavı’nın uygulanmamasına karar verildi.
Bu yıla kadar 6’ncı ve 7’nci sınıflar da sınava giriyordu. Sistem hop değiştirildi. Gelecek yıl yalnızca 8’ler girecek. Gelecek yıl yine hop diye bir şey değişebilir. Değişime ayak uydurmak da ayrı bir sınav…
Ben SBS’ye girecek bir çocuk annesiyim. Çocuğun çözdüğü sorulara bakıyorum, toplumda geldiğim yer, yaptığım işler, yoğun çalışma temposu düşünülecek olursa, soruları çözmem beklenmeli. Hayır çözemiyorum, zaten soruları bir kaç kere okuduktan sonra anlayabiliyorum. Bu soruların, soruldukları şekliyle kime ne faydası olduğunu bilmiyorum. Cevaplayama diye soruluyor.
Çocuklar yıl sonuna doğru artık okula gitmiyor. Dersaneye gidiyorlar. O zaman niye okul var diye düşünüyorsunuz. Okulların bir kısmı bu sınava çok karşı, onlar çocuklar dersaneye gitmesin diye ellerinden geleni yapıyorlar, SBS’de sorulacak soruların tersine bir eğitim sistemi düzenliyorlar, her gün büyük insanın kaldıramayacağı kadar çok ödev ve proje veriyorlar…
Veliler ne yapacağını şaşırmış durumda. Yılın şu günlerinde kimin nereye ne kadar para harcadığını hesaplaması mümkün değil. İpin ucu kaçmış görünüyor. Bir bitse herkes rahatlayacak. Peki bu yarış ne için. İyi bir lise için.
Kendi adıma konuşayım, çocuk zaten özel okulda okuyor. Ben onun yaşındayken devlet ilkokulunda okuyordum. Muhtemelen siz de… Okulu genel içinde iyi. Peki niye bu sınava girsin istiyorum. Aslında istemiyorum. Bizi kendi kendimize bıraksalar rahat edeceğiz. Ama mahalle baskısı var. Çocuğun istediği okulları sıraladığımızda bir elin parmaklarını bile doldurmuyor. Binlerce çocuk arasından girmek istediği topu topu 4 okul var. Onların arasında da özellikle birine girmek istiyor. Ben dördünü sağdan soldan topluyorum, çocuğun ilk 500 içine girmesi gerekiyor.
Ortalama 100 soru sorulduğunu düşünecek olursanız, 98 soru yapsa ilk istediğine girememe tehlikesi yaşıyor. 5 yanlış yapsa tehlike zilleri çalıyor. Yüzde 10 fire vermesini düşünemiyoruz bile!
Bu çocukların öğrendikleri bilgileri de hesaba katarsanız, başbakan ya da cumhurbaşkanı olarak yetiştiğini düşünebilirsiniz. Peki anlamadığım şey, üniversiteden mezun olan gençleri işe alıyorum, kısa bir süre sonra anatomik bozukluk olduğunu düşünmeye başlıyorum. Kafataslarının içinde bulunması gereken beyinler başka bir yere kaçmış diye düşünüyorum. Nasıl oluyor bu? Sekizinci sınıf, 14 yaşta bu kadar çok bilgi yüklediğimiz çocukların 18-20 yaş hali muhteşem olmalı. Hayır değil. Pelte gibiler. Düşünmüyorlar, çalışmak istemiyorlar, yaşamak istemiyorlar, seçim yapmıyorlar…
Her işi 3 kereden önce tamamlayamıyorlar. Yalnızca komut alıyorlar, kendileri asla düşünmüyorlar. Dinledikleri komutu bir kerede anlayamıyorlar. Emir tekrarı deseniz cümlenin bir kısmını eksik bırakıyorlar.
Nasıl oluyor bu?
Nerede yanlış yapıyoruz biz?
Sınavı niye yapıyoruz?
Sınavdan çıkanlara ne yapıyoruz?
Nereye gidiyoruz biz?