Baymak’ın patronu Dr. Murat Akdoğan, Şanlıurfalı idealist bir öğretmenin beş çocuğundan birisi. 24 yaşında mühendis olarak girdiği Baymak’ta kısa sürede yükselmiş ve patron koltuğuna oturmuş. Batan şirkete sahip çıkmış. Bunu yaparken hastalanmış, ölümden dönmüş, kafaya koymuş hem bedenini hem Baymak’ı iyileştirmiş. Hırslı ve inatçı olduğunu söylüyor, kendisi gibilerle çalışmak istiyor, her çalışanı birebir kendisi işe alıyor, kadınların erkeklere göre daha çalışkan ve sadık olduklarını söylüyor, kendisinden az çalışana tahammül edemiyor…
Ve daha pek çok farklı özelliği, değişik fikri var. Bu da onu sıradışı bir işadamı yapıyor.
Yaprak Özer: Dr. Murat Akdoğan Baymak Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda hızla yayılan Ethica Hastaneleri’nin de Yönetim Kurulu Başkanı, özetle sağlıkta ve ısıtma-soğutma sektöründe. Isıtma-soğutma sektörünün büyüklüğü nedir?
Dr. Murat Akdoğan: Isıtma-soğutma deyince çok geniş bir sektörden bahsediyoruz, ama biz biraz dağıtalım isterseniz. Doğalgaz ısıtmasıyla ilgili diyelim… Orada yaklaşık 700-800 milyon Dolarlık yıllık ciro oluşturulabiliyor. Onun dışında soğutma alanına baktığınızda aşağı yukarı domestik alan içerisindeki de aynı miktar bir ciro sağlıyor büyüklük olarak. Su sistemlerinde yine domestik alan içerisinde 250-300 milyon dolarlık bir cirodan yıllık bahsedebiliriz. Çok geniş, çok büyüyen bir sektör. Endüstrileşmeyle şehirleşmeyle sektör çok hızlı büyüyor. Üstsel büyüyor.
Yaprak Özer: Şu anda kaç kişiye istihdam sağlıyorsunuz? Halen 700, yıl sonuna kadar 200 kişiyi daha istihdam edeceğinizi duydum, doğru mudur bunlar?
Dr. Murat Akdoğan: Doğru, çünkü biz bu alanda en hızlı büyüyen şirketlerden bir tanesiyiz. Bu senenin sonuna kadar 200’ün üzerinde bir alım söz konusu olacak ama şu anda biz yeni tesis yatırımına devam ediyoruz. Bu sene sonunda bütün tesisleşme yatırımlarımızı bitireceğiz ve istihdam bu süreçte devam edecek.
Yaprak Özer: Kimler çalışır sizde? Özetle çalışan meslek yapısı nedir?
Dr. Murat Akdoğan: Bizde tabii çok sayıda mühendis çalışıyor. Isıtma-soğutma alanı olduğu için mühendisler çalışıyor. Mühendisler içerisinde makine mühendisleri ve endüstri mühendisleri tabiî ki daha çok ağırlık kazanıyor.
Yaprak Özer: Yeni girenleri mi tercih ediyorsunuz yoksa belirli bir deneyime sahip olanları mı?
Dr. Murat Akdoğan: Bizim şirket kültüründe mümkün olduğu kadar ilk işi Baymak olan insanları tercih ediyoruz ama nadiren de olsa deneyimli insanları alıyoruz.
Yaprak Özer: Sizin ilk işinizi hatırlıyor musunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Evet. 8 yaşındayken.
Yaprak Özer: Ne iş yapıyordunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Modern kapıcılık yapıyordum.
Yaprak Özer: Ne demek bu?
Dr. Murat Akdoğan: Mahallenin bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordum. Ekmek gibi, gazete gibi ama şöyle yapıyordum; gidip gazete bayisinden indirim alıp, fırından indirim alıp fırındaki fiyatına gazete bayisindeki fiyatına insanların kapısına kadar getiriyordum.
Yaprak Özer: Kaç eve servis yapıyordunuz?
Dr. Murat Akdoğan: 15-16 eve yapıyordum.
Yaprak Özer: 15-16 fena değil, sekiz yaşındaki bir çocuk için.
Dr. Murat Akdoğan: Evet, işimi çok iyi biliyordum fakat biraz işi abartmaya başlamıştım. Babam tepki gösterdi.
Yaprak Özer: Nasıl abarttınız?
Dr. Murat Akdoğan: Apartmanın kireç kuyusunda bakkal yapmaya kalktığımda ve artık insanlara verdiğim hizmetin ötesinde kar koyup da ürün satmaya başladığımı gördüğünde babam, yeter artık demişti. Sen işi ticarete götürüyorsun, emeğin dışına çıktın demişti.
Yaprak Özer: Babanız okumazsınız diye mi korktu acaba? Okumayıp ondan sonra bakkal dükkanı açmak gibi bir resim gördü sizde herhalde.
Dr. Murat Akdoğan: Evet, belki de ticareti hızlı öğrendiğimi düşündü.
Yaprak Özer: Öyle düşünüyor musunuz siz de geriye dönüp baktığınızda? O yılları nasıl anımsıyorsunuz? Her şey bir yana çok büyük bir faydası olmuştur.
Dr. Murat Akdoğan: Muhakkak çok fazla faydası oldu. İnsanları o yaşta öğreniyorsunuz. Neyi istediklerini, neyi beklediklerini çünkü neyi öğrenebileceğinizi müşteriyle empati kurmayı öğreniyorsunuz ve satıcılarla tabiî ki empati kurmayı öğreniyorsunuz. Bu çok önemli bir kazanç aslında.
Yaprak Özer: Peki, bugün sizin bir kız, bir de erkek evladınız var. Onlar böyle bir şeyle karşınıza çıktılar mı? Sizin zamanınızda modern kapıcılık olabilir, onların zamanında bambaşka bir şey.
Dr. Murat Akdoğan: İlave edeyim isterseniz, bir de kızım hamile, dede olacağım yakın bir zaman içerisinde, 8 aylık zaman içerisinde. Dolayısıyla ekip çoğalıyor.
Yaprak Özer: Onların yapısı size benziyor mu? Teşvik ediyor musunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Benim babam ilkokul öğretmeniydi, ben ilkokul öğretmeni çocuğuyum. Onların babası Baymak’ın sahibi. Dolayısıyla koşullarımız aynı değil… Şu anda mesela oğlum yurtdışında staja gidecek. Geçen sene yine göndermiştim. Yani, küçüklüklerinden beri yaz aylarında staj yapıyorlar.
Yaprak Özer: Daha şık stajlar yapıyorlar anlaşılan… Oysa yönetim kitaplarında, gurular, kendi çocuklarına daha acımasız davrandıklarını anlatırlar, herhalde biraz şehir efsanesi, kitap sayfalarında mı kalıyor ne diyorsunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Çok gerçekçi olmuyor aslında. Ben düşünebiliyor musunuz, 12 yaşıma kadar kardeşimle aynı yatakta yatmak zorunda kalmışım. Aynı şartları ona gösterebilir miyim? Yani bu, gerçekçi değil. Ben de zorluklardan kendimi besleyerek geliştirdim, onlar imkanlardan beslenerek kendilerini geliştirecekler. Bundan daha doğal bir şey de olamaz. Ama sorumluluklarını yerine getiriyorlar mı o önemlidir. Evet, onlar da sonuçta benim çocuklarım, sorumluluklarını yerine getiriyorlar.
Yaprak Özer: Zorluklardan söz etmişken, tabiî ki dönemin şartları ağır… Beş kardeşten birisisiniz, bir öğretmenin çocuğusunuz ama daha sonraki yıllarda da sizin zorluklarınız pek bitmemiş ya da zorluklar mı sizi, siz mi zorlukları buldunuz belli değil… Kaç yaşında girdiniz Baymak’a?
Dr. Murat Akdoğan: Ben 24 yaşındaydım girdiğimde. Fabrikaya mühendis, işçi kadrosuyla girmiştim. Mühendislik kadrosunda başladıktan çok kısa bir süre içerisinde fabrika müdür yardımcısı oldum. Bir buçuk yıl içerisinde
Yaprak Özer: Nasıl oluyor böyle bir şey? 24 yaşında birisine nasıl emanet ettiler genel müdür yardımcılığı ve arkasından genel müdür olmuşsunuz çok kısa bir zamanda. O zamanlar gençlere çok prim verilmezdi. Size nasıl güvendiler?
Dr. Murat Akdoğan: Evet, o bir zorluktu fakat ben gerçekten ne istediğimi biliyordum. Orayı tercih ederken de çok daha yüksek bir ücreti, daha iyi bir pozisyonu da reddetmiştim. Daha yüksek bir ücreti daha iyi bir pozisyonu kabul etmeyip Baymak’a gelmekle daha orta ve uzun vadede bir yapı kafamda oluşturmuştum. Belki onu biraz hızlı gösterdim diyelim ve fırsat da vardı. Tabiî ki bir fırsat herkesin etrafında doğabilir ama sadece elini uzatana. Kimse fırsatım yok veya ben şansızım dememeli. Sadece o fırsat doğduğunda siz o fırsatı yakalamaya hazır mısınız değil misiniz? Ben doğduğunda onu yakalamaya hazırdım ki onun sayesindedir.
Yaprak Özer: Ve çok kısa bir süre sonra da Baymak iflasın eşiğine geldi, değil mi?
Dr. Murat Akdoğan: Ben sorumlu değilim.
Yaprak Özer: Gerçi sormak istemiştim, sizden bir süre sonra böyle bir şey oldu. Tabi o kadar gençsiniz ki göremediniz mi acaba diye.
Dr. Murat Akdoğan: Evet, ben fabrika müdürü olduktan hemen kısa bir zaman içerisinde, genel müdür değil, hemen fabrika müdürü olduktan çok kısa bir zaman içerisinde, birkaç ay içerisinde, şirket krize girdi. Zaten ben krize gireceğini, hiç benim vazifem olmadığı halde finansal analizler yaparak anlatmıştım. Yani beklenmeyen bir durum söz konusu olursa bu şirket zora girer demiştim… Ne oldu? Saddam birinci Körfez Savaşı’nı başlattı, Kuveyt’e girdi. Tabiî ki biliyorsunuz petrol fiyatları inanılmaz şekilde arttı. O zaman Baymak’ın sattığı ürünler yüzde 80 mazotlu kat kaloriferiydi. Dolayısıyla, kötü yönetilen bir şirketti Baymak, o dönemde borç harç içerisinde olan bir şirketti.. Ama bir özelliği de vardı ki Türkiye’nin ilk modern kat kaloriferini hidroforunu termosifonunu yapan şirketti.
Yaprak Özer: Üniversitede ders veriyorsunuz. Kendi şirketinizi bir case study olarak işliyor musunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Kesinlikle.
Yaprak Özer: Körfez Krizi’nden sonra, düzlüğe çıktığınız anda gene yıkıldınız, değil mi? O zaman da Avrupa Birliği gümrük duvarlarını indirdi bu sefer de farklı bir rekabetle karşılaştınız…
Dr. Murat Akdoğan: Aslında şöyle düşünün, Türkiye’de yaşıyorsanız her zaman 3-4 senede bir krizle karşılaşacağım diyeceksiniz ve buna hazırlıklı olacaksınız. Şöyle söyleyebilirim, biz ‘91’de Körfez Savaşı ile beraber sıkıntıya girmiştik. Sonraki hedefimiz neydi? Özgürlüğümüzü yakalamak. Yani, borçlardan kurtulmak. Bu ’96 senesinde gerçekleşti ama o arada 5 Nisan Kararları oldu biliyorsunuz. Çiller Hükümeti’nin olduğu dönemdi ve boğuşurken bir yanda Türkiye’nin yaşadığı o dönemdeki en büyük krizle boğuşuyorsunuz o da yetmemiş gibi, bir de ölümcül bir hastalığa yakalanıyorsunuz.
Yaprak Özer: Ölümcül hastalık olarak sizden söz ediyoruz, değil mi?
Dr. Murat Akdoğan: Dünyada 14. vaka olarak Amerika’da tarihe geçmiştir ve yaşayan tek kişiyim.
Yaprak Özer: Geçmiş olsun diyelim ama artık geçti herhalde, değil mi?
Dr. Murat Akdoğan: Geçti, epey zaman oldu. 15 sene kadar zaman oldu. Batan bir şirketi kurtarmaya çalışırken bir yandan da ekonomik krizle uğraşırken kendimizle tabi çok fazla uğraşamadık. Önce böbreklerimi üşüttüm, nefrit oldum ve diyalize doğru gidiyorduk. Onu tedavi edeceğiz derken bu sefer beynime bir mikrop yerleşiyor, ben üniversitede ders anlatırken rahatsızlanıyorum ve o akşam komaya giriyorum ve Türkiye’de teşhis bile konulamadı. Beynimin ortasında 4 cm çapında bir kütleden bahsediyoruz ve artık ölecek diye bakılıyordu, çünkü teşhis bile edilemiyor ki, tedavi edilebilsin ve bir karar veriliyor. Bir ambulans uçak denk geliyor. Suudi Arabistan’dan kalkıyor, geliyor, beni alıyor ve Amerika’ya götürüyor ve orada 40-45 gün kaldım. Türkiye’nin hiç tanımadığı bir mikropla karşı karşıya kalıyorum. Bu mikrobu tanıyan New York’ta bir doktor. O bir tedavi sistemi uyguluyor ve ben yaşama dönme şansı yakalıyorum. Çünkü 14. vaka olarak tarihe geçiyorum. 13’ü de ölmüş zaten. Dolayısıyla epey bir süre kobay oldum.
Yaprak Özer: Masal dinler gibi tabi dinliyoruz ama yaşananlar feci günler olsa gerek. Tuhaf bir iş adamısınız, kalkıyorsunuz tekrar işe başlıyorsunuz. Ölümcül bir hastalıktan kalkıp ondan sonra çalışmaya başlıyorsunuz.
Dr. Murat Akdoğan: Tabi altı ay çalışmak yasakken, serumları çıkartıp işe gidip sonra tekrar geliyordum.
Yaprak Özer: Hiç mi değerli değil insanın kendisi? Nasıl bir hırstır, biraz anlatın da anlayalım sizin hikayenizi sizin ağzınızdan daha farklı dinleyelim.
Dr. Murat Akdoğan: Ben beynin aslında çok daha farklı özellikleri olduğunu düşünüyorum. Beyin aslında daha iyi kontrol edebiliyor vücudu. Siz beyninize o rolü verirseniz, “beni koru” rolünü verirseniz o, görevini aslında iyi yapıyor. Ona çok değer vermezseniz aslında o sizi terk ediyor çabuk. Ben o vücudu dinç tutmaya çalıştım. Bana demişlerdi ki Amerika’da psikolojik tedavi göreceksiniz. Ben en iyi tedaviyi, işime daha fazla asılarak gördüm, daha hiç ötede bir tedavi almadım. Evden dışarı çıkmak yasak demişlerdi, cumartesi geldim, serumu çıkardım, işe gittim, akşam geldim, seruma bağlandım. Bir ay öyle, sonra sekiz ay 30 tane ilaç içerek gittim geldim ve o kriz döneminde Baymak’ın konkordato döneminde en büyük büyümeyi gerçekleştirdim. Bunu yapmasaydım yaşayabilir miydim diye düşünüyorum. Vücudumu o şekilde dirençli tutmasaydım ben de 14. vaka olarak ölmüş olacaktım. Ben ona inanıyorum. Dolayısıyla aslında insanlar çalışmakla ölmüyor ama çalışmayanların ve direncini korumayanların öldüğünü herkes biliyor.
Yaprak Özer: Yakın çevrenizi çok sıkı korkutuyorsunuzdur değil mi? Belki onlar alışmışlardır artık sizin bu risk yönetiminize…
Dr. Murat Akdoğan: Evet, o zaman da çok endişe etmişlerdi. Aslında her dönemde endişe ediyorlar…
Yaprak Özer: Endişenin biraz üstünde gibi geldi bana. İnatçı ve iddialı bir kişiliğim var diyorsunuz, bu o değil mi?
Dr. Murat Akdoğan: Ben, aslında şöyle söyleyebilirim; ben ne kariyer peşinde koştum, ne para peşinde koştum. Ben başarı peşinde koştum, benim için önemli olan başarıyı yakalamaktı. Çünkü başarının aslında çok daha fazlasını verdiğini biliyorum. Başarılı olursanız, o size kariyer de veriyor, o size para da veriyor, başka şeyler de veriyor.
Yaprak Özer: Öyle mi? Bu, tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan gibi bir şey aslında. Başarı her ne olursa olsun başarı, değil mi? Hani sizi tıbba da koysak orada da başarının peşinde koşacaksınız.
Dr. Murat Akdoğan: Başarılı olmanın tabiî ki yolları var. O yollardan niye insanlar çok gitmez? Çünkü o yollar o kadar kolay değildir. Zora doğru giderseniz, başarıyı yakalama şansınız artar tabiî ki. Kolaya gitmediğiniz zaman aslında o kadar da zor değildir.
Yaprak Özer: O dönemi anlattığınız röportajlardan bir tanesinde diyorsunuz ki; ”Kaybetseydim asarlardı beni” yani Siz zaten gidiyormuşsunuz, yani asacak birisi kalmıyormuş aslında. Bu nasıl bir şeydi?
Dr. Murat Akdoğan: Kendimi tanıma isteğiydi aslında. Çok daha kolayı vardı, daha iyi bir ücretle başka işe gitmekti ve Baymak kapansın gitsin. Patronlar da çekmiş gitmiş, bana mı kaldı Baymak için mücadele etmek?
Yaprak Özer: Evet, size mi kaldı? Bunu sordunuz mu kendi kendinize?
Dr. Murat Akdoğan: Şunu düşündüm; ben evet, daha kolayı tercih ederim, daha iyi ücret, daha garanti çok da büyük bir işletmeydi gidebilirim ya da ben neyim onu öğrenebilirdim. Gerçekten benim kapasitem neydi? Onu tanımanın bundan daha iyi bir yolu var mıydı? Kalıp mücadele etmek. Başardınız, evet kapasitenizi artık bölmüş oluyorsunuz. Ben, sandığım kişi miyim yoksa değil miyim? Onu öğrenmek istedim ben.
Yaprak Özer: Öğrendiniz.
Dr. Murat Akdoğan: Siz de takdir ettiğinize göre.
Yaprak Özer: Sizinle çalışmak kolay olmasa gerek diye düşünüyorum. Yönetici olarak nasılsınız? Bu kadar uçlara gidebilme cesaretini gösteriyorsanız, siz başkalarından da aynı şeyi beklersiniz.
Dr. Murat Akdoğan: Tabii, mesela ben çok çalışıyorum, hala çok çalışıyorum. Bu yaştayım, 40 senedir aralıksız çalışıyorum. Benimle çalışanlar çok çalışmak zorunda. Benden daha az çalışanı niçin kabul edeyim? Ya da fedakarlık çok ederim, fedakarlık etmeyen insanla niye çalışayım? Kariyer beklentisi olmayan insanla da çalışmam. Hangi pozisyonda olursa olsun, mutlaka daha üst pozisyonları hedeflemeli o insan. Ben de ona şans ve fırsatlar açarım.
Yaprak Özer: Peki, nasıl seçiyorsunuz bu insanları?
Dr. Murat Akdoğan: Tek tek ve ben.
Yaprak Özer: Siz seçiyorsunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Evet. Bir konferansta işçiyle ben direk görüşürüm” dediğimde bir işadamı çıktı dedi ki; “Evladım, senin başka işin yok mu?” Ben de dedim ki ”İnsandan daha önemli ne işim olabilir ki?” Yani, ben bir kişinin bir ülke kurtardığını biliyorum, bir kişi bir şirketi nasıl düzlüğe çıkartıyor onu biliyorum. Bir kişi nasıl önemli olmaz ki?
Yaprak Özer: Ne arıyorsunuz çalışanlardan?
Dr. Murat Akdoğan: Öncelikle sahiplenmek. Diyorum ya… patronlar bile bırakıp gittiği zaman kim sahiplenmişti? Bir tane işçi orayı sahiplenmişti. O çok önemli bir duygudur, sahiplenmek. Buna baktığımızda kadınlar öne çıkıyor. Biz de yöneticilerin yüzde 80’inin kadın olması tesadüf değildir. O benim aradığım özellikten dolayı. Bir kere çok çalışmak,…
Yaprak Özer: Yüzde 80 dediniz değil mi?
Dr. Murat Akdoğan: Yönetici kadınlar ele geçirdi bizim şirketi. Ortak beklentilere karşı ortak özellikleri var kadınların. Bir tanesi sahiplenme. Örneğin, erkekler belki kendilerine bin lira daha fazla maaş teklif ettiğiniz zaman kendileri gitmezse akılları gidiyor. Ama kadınların kolay kolay terk ettiğini görmedim bu şirketi. Daha kolay sahipleniyorlar.
Yaprak Özer: Kadınların aklı başından gitmiyor diyorsunuz.
Dr. Murat Akdoğan: Evet, bir kere daha kurumsallar. Benim için kurumsallık çok önemli. Sonuçta insanlar yeteneklerini ve becerilerini mutlaka kurumsal sistem üzerine ilave etmeliler. Dolayısıyla kurumsallık çok önemli. Kadınlar kurumsallığa en yatkın insanlar. O yüzden de bizde çok fazla sayıda var ve eğer bir risk söz konusuysa onu kendi çocuğunu korur gibi koruması lazım. Kadınlarda bu özellikler var. Erkeklere fazla laf kalmadı galiba. O özellikle orta saha oyuncularının, defansın ve kalecilerin kadınlardan seçilmesini ben zorunlu görüyorum. Ofansta kadınlar çok fazla risk almadığı için, biraz ofansif işlerde satış gibi işlerde biraz erkekler daha öne çıkıyor gibi olsa da kadınlar da olabilir, yavaş yavaş risk iştahını artırdıklarını görüyorum.
Yaprak Özer: Sadakati anladım, çok çalışmayı anladım, kurumsallığı anladım, kadın ve erkek arasındaki farkı anladım. Başka baktığınız ne var?
Dr. Murat Akdoğan: Duygusal zeka, iletişim zekası. Kadınların burada zaman zaman kendi aralarında birtakım sorunlar olabilir ama otoriteyle bastırdığınızda diğer güçlü yönleri öne çıkar ki, biliyorsunuz IQ’su değil duygusal zekası yüksek olanlar iş hayatında daha başarılı oluyor.
Yaprak Özer: Ama IQ ve EQ kadında zaten herhalde mevcut, IQ’su düşük demiyorsunuzdur diye düşünüyorum.
Dr. Murat Akdoğan: Asla demiyorum. Sadece kadınların EQ’sunun daha yüksek olduğuna inanıyorum.
Yaprak Özer: Daha yüksek, onun bir artısı. Siz uysal değil, tepkisel bir yöneticiyim demişsiniz. Tepki mi gösterirsiniz? Sevinç mi, öfke mi?
Dr. Murat Akdoğan: Hepsi.
Yaprak Özer: Hepsi?
Dr. Murat Akdoğan: Evet, hepsi aynı anda.
Yaprak Özer: Neye kızarsınız?
Dr. Murat Akdoğan: Hemen hemen her şeye.
Yaprak Özer: Nasıl bir şey?
Dr. Murat Akdoğan: İnsanların akıllarını kullanmamasına çok kızarım. Akılsız insana kızmam, o ne yapsın? En fazla ona yardımcı olurum. Ama aklı olup da onu kullanmayı bilmeyen insanlara gerçekten çok kızarım. En çok kızdığım onlardır.
Yaprak Özer: Biraz açmak icap edersek, zamanı mı iyi kullanamamak bu? Hedefi mi tutturamamak?
Dr. Murat Akdoğan: En önemlisi, siz söylediniz, zamanı yönetememek. En pahalı, en değerli şey zamandır. Yerine asla koyamayacağımız şey. Onu çok iyi değerlendirmek lazım. Onun öneminin farkında olmak lazım ve tabi ki bu işleri anlamlı bir şekilde sıralamak lazım. Birinciden sonuncuya doğru o anlamı verebilmek lazım. Tabi zaman yönetimi. Akıl da bunu yapıyor zaten. Akıl bir süreçtir, yani zekayla bir sorunu çözebilirsiniz ama bir süreci yönetemezsiniz. Bu orada zekanın sistematik bir hale gelmiş olması gerekir.
Yaprak Özer: Sizin zaman yönetiminizden söz edelim. Marmara Üniversitesi’nde ders veriyorsunuz. Bu kadar işin arasında niye böyle bir şey yapıyorsunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Borcum var bu devlete. Bu devlet beni 19 yıl okuttu. Benden de ne ciddi bir para istedi, ne başka bir şey istedi… Ve bu devlet bana verdi. Lisans ve yüksek lisansa ders veriyorum, dolayısıyla bir borç ödemek ve ben 19 sene okudum bu devletten, 19 senelik borcumu ödüyorum dedim ve bu 19 seneyi doldurdum bitti.
Yaprak Özer: Sayıları 4 olan Ethica hastanelerinden elde edilen geliri gençlere adamak istiyorsunuz. Biraz anlatır mısınız? Nedir yapmaya çalıştığınız?
Dr. Murat Akdoğan: Bizler kadar şanslı olmayanlar için diyelim, biz annemizle babamızla beraber büyüdük. Onlar devletin himayesinde büyüyen çocuklar.
Yaprak Özer: Yetiştirme yurtlarındaki çocuklardan bahsediyoruz.
Dr. Murat Akdoğan: Evet yetiştirme yurdundaki çocuklardan bahsediyorum ama ben onlarla çok uzun zaman geçirdim. Bir yaşından 13 yaşına kadar o yurtların içerisindeydim. Babam öğretmendi. Onlarla beraber büyüdük ve onlar için de babamın yaptığı mücadele gibi mücadele vermek istedim. Ben de bu çocuklar için bir şeyler yapacağım dedim. 13 yaşımda verdiğim sözü tutmaya çalışıyorum. O çocukları alıp, devlet çok iyi bakıyor onu kabul etmek lazım 18 yaşına kadar, 18 yaşında sonra bizler biraz sorumluluk üstlenmemiz lazım sadece orada devlete bırakmamamız lazım. Sorumluluk üstlenip bu çocukları alalım, eğitelim ve onları hayata hazırlayalım. Dolayısıyla bunu yapmak için ne yapalım dedik. En garantili alan sağlık yani sağlık eğitimi verelim. Sağlık eğitimi vermek için bir vakfımız var. O vakfı oluşturduk ama bunu sürekli kılmamız lazım. O yüzden de bir gelir oluşturmamız gerekiyor. Onun için de hastane kurduk. Nereden yola çıktık? Kimsesiz çocukların geleceği. Ne yapalım? Sağlık alanı. Ne yapalım bunun için? Bir üniversite kuralım. Bunun için ne yapalım? Hastane kuralım. Hastanelerimiz üniversitelerin kaynaklarını oluştursun, aynı zamanda eğitim kadrolarını oluşturun.
Yaprak Özer: Üniversiteniz yok ama değil mi?
Dr. Murat Akdoğan: Tabi sıra ona geliyor.
Yaprak Özer: Ne zaman?
Dr. Murat Akdoğan: Başbakanımızın biliyorsunuz seçimden önce bir beyanı oldu. Dedi ki, seçim bildirgesinin içerisinde var, bu uzmanlık üniversitelerinin kurulması ve özel üniversitelerin yasasındaki değişiklikler diye, biz bunu bekliyoruz. Bu konuda sağ olsun,…
Yaprak Özer: Gündem yoğun, sıra size gelecek mi bakalım.
Dr. Murat Akdoğan: Kısa bir zaman içerisinde oluşacak, biz de üniversite için başvurumuzu yapacağız.
Yaprak Özer: Başka hayaliniz var mı? Ne yapmak istiyorsunuz?
Dr. Murat Akdoğan: Yaş itibariyle baktığınızda çok büyük hayal kurma dönemini aslında kapattık gibi gözüküyor ama benim hayalim şu anda olabildiğince fazla sayıda çocuğun geleceğini garanti altına almak. En büyük hayalimi söyleyeyim mi size? Torunum olsun, onunla ilgileneyim.
Yaprak Özer: Torununuz için de bir meslek seçtiniz mi? Siz düşünmüşsünüzdür, itiraf edebilirsiniz.
Dr. Murat Akdoğan: Bana istediğim ismi seçme şansı vermiyorlar nasıl, ne mesleği seçeyim?
Yaprak Özer: Onlar bence sizi tanımışlar korkuyorlar. El atarsanız çocuğu kurtaramayacaklar diye. Kaç tane öğrenciye el uzatmayı hedeflemiştiniz? Mutlaka sizin matematiksel bir hedefiniz vardır…
Dr. Murat Akdoğan: Her sene en az 250 tane öğrenciyi alıp onu çevirmek istiyoruz. Yani bine yakın öğrenciyi sürekli bir biçimde tamamlayıp sürekli çevirmek istiyoruz.
Yaprak Özer: Hangi alanda olacak?
Dr. Murat Akdoğan: Genel sağlık alanında olacak, yani herhangi bir kısıtlama söz konusu olmayacak. Laboratuar uzmanlığından teknikerliğe kadar her şey. Hemşirelik vesaire hekimliğe kadarki bütün süreçler.Bunların bir kısmı kısa sürede meslek sahibi olunabilecek alanlar.2 yıllıktan başlayacak, tabiî ki üst ihtisaslara kadar hepsini içersin istiyoruz.
Yaprak Özer: Baymak’ta yapmak istediklerinizin hepsini yaptınız mı?
Dr. Murat Akdoğan: Evet, hemen hemen oldu bitti. Çünkü ilk başta batan bir şirketi kurtarmaktı o oldu. Sonra o şirketi özgür kılmaktı, biz bankalara para satar hale geldik. O da oldu. Sonraki hedef uluslararası şirket olmasıydı, o da oldu. Sonraki amaç, Avrupa’nın en iyi üretim tesisleriydi. Onuda da henüz tamamladık. Artık bundan sonra yapacağımız şey para kazanmak, o da bana göre değil o kadar çok.