Her başarılı kadının arkasında bir erkek vardır diyebilir miyiz? Çevremde olan biten ve gördüğüm kadınlar bu cümleyi kurmama engel oluyor. Ama bakın gönül rahatlığıyla şu cümleyi kurabilirim; “Her başarılı kadının arkasında kendisi vardır.”
Geçen gün bir yerde benimle ilgili bir yoruma rastladım. Tabii ki olumsuz. Beni şöyle tarif etmiş; ‘parfüm kokan kadın yazıları yazar’.
Kim yazdıysa, bilmiyorum. Okuduktan sonra, içimden geçenler aynen şöyle oldu; “Deli mi ne? Ne olacaktı…” Sonra düşündüm, bunu yazan mutlaka bir erkek!
Yoksa ben de mi cinsiyet ayırımı yapıyorum. Pardon!
Hem kendim hem de yazılarım parfüm kokar. İftiharla sunulur. İstemeyen okumasın. Cidden, bu da bir kadın yazısı maalesef. İsterseniz yol yakınken köşe komşularıma atlayın…
Ama pişman olabilirsiniz. Benim parfüm kokan yazılarımı mumla ararsınız siz.
Ayırımcılık iliklerimize kadar işlemiş. Neden mi?
Şu cümle nasıl; “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır!”
Şuna ne demeli; “Kadın, adamı rezil de eder vezir de…”
Vay anasına sayın seyirciler! (Neden vay babasına sayın seyirciler denmez?)
Her başarılı kadının arkasında bir erkek vardır diyebilir miyiz? Çevremde olan biten ve gördüğüm kadınlar bu cümleyi kurmama engel oluyor. Ama bakın gönül rahatlığıyla şu cümleyi kurabilirim; “Her başarılı kadının arkasında kendisi vardır.”
Kurumlara üst düzey yönetici yerleştiren Boyden Global Executive Search geçtiğimiz 12 ayda 2 bin 245 kişiyi işe yerleştirmiş. Boyden’in Başkanı ve CEO’su Christopher Clarke kadınlardan daha iyi yönetici olduğunu söylemiş. Haydi, buyurun bakalım. Bu nasıl adam böyle.
Clarke, kadınların birçok işi bir arada başarıyla yürütebildiklerini başkalarının duygularını erkeğe göre daha doğru algılayıp teşhis edebildiklerini, kısacası duygusal zekalarının daha gelişmiş olduğunu söylüyor. Bu söylemini kanıtlayan araştırmalar bulunduğunu aktarıyor; kadınlar erkeklerle kıyaslandığında insan değerlendirmede, ego idaresinde, asabi davranışları sakinleştirmede daha başarılı.
Clarke bir kadının sahip olduğu bu özelliklerin modern kurumların ihtiyacı olan özellikler olduğunun altını çiziyor. Özellikle Enron, Parmalat, Tyco ve Worldcom gibi şirketlerde yaşanan skandallardan sonra şirketlerin artık üst düzey yöneticilik için kadınları tercih ettiğini vurguluyor. Clarke’a göre bu şirketlerde kadın yönetici sayısı daha fazla olsaydı, saldırgan, skandal davranışlar engellenebilirdi.
Madem böyle, neden kadınların üst kademelerde işgal ettikleri koltukların sayısı artmıyor? Sizce de bir yanlışlık yok mu bu işte.
Bizi mi kandırıyorlar dersiniz?
Merkezi İlgiltere’de bulunan Ethical Investment Research Service dünya çapında yönetim kurullarındaki kadınların sayısını incelemiş: Artış yok denecek kadar az! Araştırma dünya genelinde 1600 şirket arasında yapılmış. Kadın yönetici oranı 2003’de yüzde 7.1’ken şimdilerde yalnızca 8.2. En keskin artışlar İskandinavya’da görülüyor. Aynı verilere göre Norveç’te kadınlar yönetim kurullarının yüzde 27.5’ini oluşturuyor. ABD yüzde 13.3 kadın yönetim kurulu üyesine sahip. Almanya’da yüzde 8.4, İngiltere’de yüzde 8.1, Fransa’da yüzde 6.7, Singapur’da yüzde 6.3, Hong Kong’da yüzde 5.2, İtalya’da yüzde 3 ve Japonya’da da yüzde 1’den bile az olarak sıralanıyor.
Kadınların uzun çalışma saatleri gerektiren üst düzey pozisyonlardan caymalarının nedenini aile ve kurumun isteklerini dengeleme gereksiniminden kaynaklandığını artık bilmeyen yok. Birçok kurumda üst düzey pozisyonlarda esnek, rahat çalışmanın kabul edilmediğini, kapalı ve erkeğe yönelik bu kültürde kadınların reddedildiğini de biliyoruz. Daha fazla kadını yönetim kuruluna almak şirketlerin ilgisine göre değişiyor. Bir şirkette kadınların olmasının çeşitlilik getirdiğini, bunun da geniş bakış açısı ve daha iyi kararlar demek olduğunu da şükürler olsun biliyoruz, ama nedense elimiz varıp kadınları işe almıyor, gönlümüzden koparıp onları üst düzey koltuklara oturtmuyoruz.
Ben parfüm kokan yazılar yazmakla suçlandım. Boyden’in CEO’su neyle suçlanacak bilmiyorum. Kendi cinsine yenilip yutulması zor şeyler söylemiş.
Clarke’ın kadınların daha iyi yönetici olduklarına ilişkin makalesi geçtiğimiz Ağustos ayında National Association of Corporate Directors’ın yayınında yer buldu. Clarke fikirlerini yani kadınları savunurken şirketleri ormana benzetmiş, erkek yöneticileri tarif ederken kaba sayılacak evrimsel örnekler kullanmış. Yazısında, geleneksel kurum yöneticilerini güçlü erkek gorile benzetiyor. İş dünyasında orman kanunlarının geçerli olduğunu söylüyor. Nasıl mı? Erkek goril, müttefikleriyle beraber olup, tuzak kurarak rakiplerini takımdan uzaklaştırmaya çalışırmış. Yöneticilerin de bu taktiği uyguladıklarını söylüyor. Ve diyor ki, “Genlerimizin yüzde 98’ini maymunlarla paylaştığımıza göre, bugün yönetim kurullarında erkeksi davranışlar gözlemlemeyi beklemek yanlış olmaz…
Gelin bir de başka bir noktadan bakalım. Bu kadınlar tepede değiller. Karar veren yerlerde sayıca azlar ama nedense sürekli bir fırtına koparıyorlar.
Siz anlayabildiniz mi neden?
Anımsarsanız yaklaşık 7-8 ay önce, Amerikan yönetiminde bir dönem söz sahibi Lawrence Summers, Harvard Üniversitesi’nin Dekanı olduktan sonra kadınlara dil uzatınca yer yerinden oynamıştı. Summers özetle, erkeklerle kıyaslandığında kadınların biyolojik donanımının yetersiz olduğundan söz etmişti. Kadınlar ayağa kalkmıştı. Kendi cinsini gorile benzeten Clarke’a tepki gösteren olur mu? Clarke bir anlamda suyun başını tuttuğu için o kadar gürültü kopacağını sanmıyorum. Ne de olsa üst düzey yönetici yerleştirme firmasının tepesinde oturuyor. Bir yandan önünden yüzlerce aday geçiyor. Birçoğunu işe elleriyle yerleştiriyor. Bir bildiği olmalı. Diğer yandan goriller orman kanununda müttefik edinirler. Clarke’dan düşman edinmek hiçbirinin işine gelmez öyle değil mi?
Siz benim parfüm kokan yazılarıma razı olun bence!