Eminönü Belediyesi Kültür İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Dr. Şaban Kızıldağ bir araştırma yapmış, sonuçlarını geçtiğimiz hafta kamuoyuyla paylaştı. Çalışma, AKP’nin tabanını belirlemeyi hedefliyor. Çok yakında “Nereden Çıktı Bu AKP” diye de kitaplaştırılacakmış.
Baştan söylemek isterim, bu yazının konusu siyasetin kısır döngüsü içinde kaybolmak değil. Bu yazının konusu o parti ya da bu partiden olup taraf tutmak hiç değil. Bu yazının konusu özetle bizleriz. Bizim düşüncelerimiz, bizim bakış açımız. Kızıldağ, AK Partiyi parti yapan tek unsurun Tayyip Erdoğan’ın şahsı olduğunu, AK Parti’nin kemikleşmiş bir tabanından söz edebilmek için bir 10 yıl geçmesi gerektiğine dikkat çekmiş. Ama biz bunların da üzerinde durmayacağız. Siyasetle işimiz yok. İşimiz insanla.
Araştırmada ortaya çıkan bir iki unsur var ki, “işte tam biz!” dedirtiyor. AKP’lilerin önemli bir bölümü sol görüşlü olmayı dinsizlik olarak tarif etmiş. Sözü edilen çalışmadan aldığım kelimelerle şöyle ifade buluyor bu yorum; “… ankete katılanların yüzde 66’sı sağcılığı; dindar olmak, maneviyata önem vermek, milliyetçi olmak, devletini milletini, tarihini sevmek olarak tanımlıyor. Solculuk ise yüzde 65 oranıyla dine karşıt olmak, dine saygısız siyaset yürütmek, kötü, tutarsız, zararlı, uyumsuz, yetersiz şeyler düşünmek ve uygulamak, komünist olmak, düzene karşıt olmak, bölücü terörirst, anarşist olmak, vatan haini olmak…“ anlamlarına geliyormuş.
Kendinden olmayanı vatan haini, hatta terörist olmakla suçla. Anlaşılır gibi değil. Burada, AKP’liler kendilerinden başka dindar tanımıyor, diğer yanda Milliyetçi Hareket Partisi’ne gidin onlar da kendilerinden başka milliyetçi tanımayacaklar… Biraz Galatasaraylı olmak gibi; Fenerbahçe’den “Fenerbahçe Cumhuriyeti” diye söz etmek gibi; Beşiktaşlıyım derken titremek gibi…
Normal insan olmayı içimize sindiremiyoruz. Biz sindiremediğimiz için başkalarının normal olmasına izin vermiyoruz. Normal “out”, kılıçları bileyin! Kamplara girmemiz gerekiyor. Örneğin en fazla korkuyu sen salacaksın ki, mafyanın saflarında kabul görebilesin… En dindar sen olacaksın, başını senin gibi örtmeyenin dindar olamayacağına inanacaksın, yani maneviyat yalnızca senin içinde nefes alabileceğin bir dünya, senin gibi olmamak mı… Düşünülemez değil mi…
Senden başkası milliyetçi olmayacak. Vatanını en fazla sen seveceksin. Başkası sevecek olursa ki olamaz, gözünü oyacaksın. İzin verme sakın, vatanı en fazla sen sevebilirsin “Vatanıma canım feda olsun” derken, silahından duman tütecek, geri planda kalanlar ise çoktan ruhunu teslim etmiş bulunacak.
En feminist sen olacaksın böylece feminist olmayan kadınlar senin kitabında bulunmayacak. Onları küçümseyeceksin. Zaten en maçoların da yanına yaklaşılamıyor… Sen hala normalsen, hiç kimseye yaranamayacak ve sığınamayacaksın. Ortada bir başına kalacaksın.
En kariyerist olmak istersen, kısır olacaksın ya da kısırlaşacaksın. Tamam artık kariyere hazırsın. Ya iş, ya eş… Çocuklara uzaydan gelen yaratıklar olarak bak, onları gördüğünde zaman zaman “ıyyy…” diye garip sesler bile çıkarabilirsin. İstersen en evli sen olabilirsin, tüm tanıdığın çalışan kadınlara, sırf sen çalışmıyorsun diye, diş bileyebilirsin. En güzel baklavayı sen açar, en güzel misafiri sen ağırlayabilirsin.
Solcuysan eğer, ki onun da kendince raconu var… Yalnızca kendi aranda yaşayacaksın, dar alanda paslaşmalara karşın en ileriyi sen görecek, en çok kitabı sen okumuş olmakla birlikte bilgiler bir türlü birbiriyle buluşmadığından, hayatın sentezini yapamadığını farkedemeyeceksin. Günü geldiğinde “kötü bir baba iyi bir solcu” olduğunu övünerek sağda solda anlatabilirsin. Fakat nasıl olduğunu sen de anlamayacak, çizginden sapacak, en kapitalist olacak, bu kez de senden daha fazla hiç kimse piyasa ekonomisini savunamayacak.
Anladım ki herkes bir kampa zorunluluktan giriyor. Normal olana yaşam hakkı yok. “Farklı olacaksın” diyor bütün yönetim kitapları; “Farklı ol, farkı yarat, fark at…”
Farklı olmam gerekiyor. Farklı olmak için ben acaba en dindar, en milliyetçi, en solcu, en feminist, en maço, en entelektüel, en… olabilir miyim. Sosyal adalete inanıyorum diyebilir miyim, acaba birilerini rahatsız eder miyim. Orayı da tutmuş olabilirler mi? Dindar olduğumu söylesem bana inanırlar mı, başımı ideolojik bir kılıfla örtmediğim için gavur saflarında mı yer alırım… İyi vatandaş olmamın herhangi bir torpil etkisi olabilir mi… Serbest piyasa ekonomisine inansam da devletin bazı alanlardaki rolünü koruması gerektiğini söyleyebilir miyim… Aman solcu damgasını vurmasınlar, sonra AKP’lilerin gözünde terörist sayılabilirim… Zaten en baş terörist bile artık en milliyetçi… Aklıma gelmişken, milliyetçi de olamam değil mi, orasını da tutmuşlar, bana izin vermezler şimdi.
Affedersiniz, tuhaf olacak ama “en normal” olsam, bir köşede sizinle birlikte yaşamama izin verebilir misiniz? Beni yok farzedin, ben sesimi de çıkarmam, söz!…