Kurumlar genel politika ve stratejilerini çok dar pencerelerden bakarak, kendilerini döviz kurlarına hapsederek kurgulamaya çalışıyorlar. Yorum bana ait, katılmayabilir hatta öfkelenebilirsiniz. Ancak görünen köy kılavuz istemiyor. Günlük devinim üzerini kalın bir tabaka gibi örten ekonomik kriz, kararların isabetli alınmasına engel oluyor. Oysa doğru kararlar kuvvetli bilgiyle mümkün olabilir, iş dünyasının eksik ya da çoğu zaman yanlı bilgiyle karar aldığını söyleyebilirim. İcra toplantılarında gazete haberleri derinliğinde analiz edilen siyasi ve uluslararası gelişmelerin yapısal karar almakta etkin olabildiğini sanmam. Kaldı ki, pek çok gelişmenin tartışmalarda yer bulduğunu söylemek bile mümkün değil. Venezuela’da çekilen pim acaba kimin elinde patlayacak… İran’a koşullu ticaret nereye kadar gidecek? Ukrayna ile ilişkiler uzayacak mı kısalacak mı… Rusya’dan geri dönen meyve sebzeler ile insansız hava taşıyıcılarının ilişkisi var mı? Akdeniz’de petrol ararken gerçekten kimin ayağına basıyoruz. Huawei üzerine dönen film tadında gelişmeler Türkiye’nin 5G macerasını nerede nasıl etkileyecek?… Peki Renault – Nissan Ceo’sunun başına gelenler Türkiye’de üretim için bir şey diyor mu. Bir yazıda bu kadar çok sorunun yanıtını almak tabii ki mümkün değil.
Fikrimi gazeteci ve yorumcu Murat Yetkin’le sınamak istedim. Türkiye’yi 2019’da bekleyen sorun ve fırsatlar ne? Ana soru buydu. Rusya, ABD ve Avrupa değişik boyutlarda 2019’a hareket getirecek. Peki bu büyük ilişki yumağı şirketleri ve kararlarını nasıl etkileyecek? Etkilemeli mi, yoksa “ABD, Rusya ve Çin’den bize ne” mi demeli, önümüze mi bakmalıyız?
Dünyada dengeler nereye evriliyor, Türkiye nerede duruyor?
2019’da bizi neler bekliyor gibi bakacaksak, hem küresel hem yerel ölçekte bakalım. Türkiye’nin önünde stratejik olarak en ciddi problem ABD ile ilişkileridir. ABD ile son derece sorunlu ilişkiler var. Türkiye de yine büyük bir sığlık içinde, işte ABD çekecekmiş askeri, “Eyy kazandık, ne kadar güzel, artık ilişkiler çok iyi gidiyor” değil mi? Herkes birbirine böyle diyor. Sonra Trump bir gün kafasına esiyor, bir tweet atıyor. Mahvolduk bittik, artık son…
Kafasına mı esiyor?
E tabii bu naif bir anlayış. Kafasına esiyor diye bakıyorlar. Trump bir şeyi sembolize ediyor ABD’de. Sadece ABD, sadece Türkiye değil, bütün dünyada zaten ayrı bir gidiş var artık, bu son 2 yıldır başlayan ve 2019’da herhâlde daha da artacak olan…
Ne diyebilirsin ona? Akıl tutulması diyebilir miyiz?
Diyemeyiz. Akıl değişmesi diyebiliriz. Başka türlü bakılıyor. Yani bu, kimilerine göre, 2. Dünya Savaşı öncesi koşulları andırıyor.
Sen ne düşünüyorsun?
Ben 1. Dünya Savaşı öncesi koşulları andırıyor diyorum. Çünkü sermayenin tekelleşmesi inanılmaz boyutlarda. ABD’de toplanıyor her şey. Dünya Bankası rakamlarına göre, dünyada üretilen değerin yüzde 23’ü ABD’de üretiliyor. Nakit paranın yüzde 60’ı ABD’de. ABD’de de hakikaten birkaç ailenin elinde toplanıyor vs. 1. Dünya Savaşı öncesinde böyle şeylere şahit olmuşuz, daha çok Avrupa merkezli olmak üzere. Şimdi burada böyle bir şey var. IŞİD, El Kaide vs., sınır aşan terörizm kavramları var. Türkiye ölçeğinde PKK var. Yerel ölçekte bizim için de sınır aşan bir problem ama kendi ölçeğimizde, coğrafi olarak.
- Dünya Savaşı öncesinde de ortalığı kasıp kavuran bir anarşist hareket var. Rus Çarı’nı öldürüyorlar. Abdülhamit’i öldürmeye teşebbüs ediyorlar, öldüremiyorlar. Yoksa 1. Dünya Savaşı 90 yaşına gelmiş, zaten tahta çıkma ihtimali olmayan Arşidük Ferdinand’ın öldürülmesinden çıkmadı herhalde. Onu oluşturan koşullar vardı. Şimdi burada yeniden bir dünya savaşı çıkacak demek istemiyorum. Demek istediğim şu: Trump bir şeyi temsil ediyor. Hem sermaye hem siyaset açısından bir eğilimi temsil ediyor. Sermayeye, “Daha fazla kazanacaksınız benim sayemde” diyor.
Ki, o vaatle geldi.
O vaatle geldi. İşçi sınıfına, çalışanlara diyor ki, “Göçmenleri almıyorum. Sana iş vereceğim.” Bir yandan büyük faşizan bir tutumla Meksika’ya duvar örmeye falan çalışıyor, ama bir yandan da işsizlik ABD’de en alt seviyelerde.
Vaatlerini de yerine getiriyor.
Getiriyor. Burada tabii hak ve özgürlükler açısından baktığınızda, mesela ABD’de şu anda Demokratlar içinde ciddi bir kesim böyle bakıyor. Amerikan medyası da buna tepki gösteriyor. Karşı çıkışlar, direnişler var. Ama iş oy vermeye gelince, pek öyle çıkmıyor sonuç. En son yapılan ara seçimlerde örneğin rekor kırıldı katılım açısından. ABD’de ara seçimlerde görülmemiş bir rekor kırıldı ve Trump da öyle yenilgiye falan uğramadı.
Demokratlar birkaç tane star ya da star olabilecek aday çıkardılar. O biraz göz boyadı galiba ama sen şunu mu söylemek istiyorsun? Üstüne bakma altına bak.
Ben, eğer bir dahaki seçimlere kadar başına bir şey gelmezse Trump’ın, bir sonraki seçimleri kazanacağını düşünüyorum.
Peki bu bize ne anlatıyor? Biz çözebildik mi Trump’ın kafasının nasıl işlediğini?
Asla, asla… Dünyaya şöyle bakıyoruz: Türkiye ve gerisi. Yani başka bir faktör var mı ortada vs. buna bakmıyoruz.
Peki ne yapmak lazımdı?
Akılcı davranmak lazım.
Ne demek istiyorsun?
Şunu demek istiyorum. Yani, burada günlük politika, her iktidara, dünyadaki her ülkedeki iktidara günlük politika lazım. Bir Amerikalı siyasetçinin bir lafı var: All politics is local: Alında bütün politikalar yerel politikadır diye… Biz de yerel seçimlere gidiyoruz. Yani şu anda evet, kafa tutma, dik durma vs.… Trump’ın en son söylediği; …Türk ekonomisini altüst etmek, perişan etmek vs., bunlar kabul edilebilecek laflar değil.
Ama adam diplomat da değil…
Başkasına söylediği zaman alkışlıyoruz, bize söylediği zaman kafamız bozuluyor. Kafamız bozulmakta haklı. Yani bu laf söylenecek bir laf değil. Değil ama, bunu söylerken adam bir şey yapmak istiyor. Bir bastırmak istiyor. Baskılıyor. O baskılamanın da sonucunu alacak mı? Alabilir. Sonuçta bir uzlaşmadır siyaset. Siyasetin özelliği bu.
Şirket yönetir gibi… Aslında şirketini nasıl yönettiğini soracak olsak onda da başarılı değil.
Başarılı değil ama işini yürütüyor. Ama bu ikisi arasında fark var. Her başarısız olan işini yürütemiyor. Bu yürütüyor. Bayağı bağıra çağıra işini yürütüyor. Gitti Kuzey Kore’de kendisi gibi bir… İzleyiciler bizi bağışlasın, kendisi gibi bir çılgınla anlaştı.
Burada bir cümlesini mealen söyleyeceğim: “Ben başkan olmasaydım, Kuzey Kore’ylesavaşa tutuşurduk. Sayemde…” dedi. Bu da çok enteresan, söylenebilecek cümleler değil ama…
Adam nezaketiyle tanınan biri değil. Ama söylediklerini düşündüğünüzde gerçeklik payı da var. Mesela Fransa ile Macron ile takıştı. Dedi ki, “Bizden yardım istediniz. Size yardım ettik. Etmeseydik, şimdi Almanca konuşuyor olurdunuz”. Doğru mu? Doğru. Yenilir yutulur gibi değil.
2019’a devam edecek olursak, madem Türkiye açısından en önemli noktalardan biri Türk-Amerikan ilişkileri, cümleni nasıl bitirmek istersin? Şunu öğrenmek istiyorum. 2019 süresince hep inişli çıkışlı bir ilişkimiz mi olacak?
Evet. Sadece ABD’yle değil, Avrupa’yla da… Rusya’yla da öyle. Rusya ile de inişli çıkışlı bir ilişkimiz olacak, çünkü şu son olayda gördük ki, Trump’ın bu kadar Türkiye’ye haksızca yüklenmesinin altında Rusya’nın son birkaç haftada frene basmasının rolü var. Peki niye frene bastı? Rusya’yı kızdıracak bir şey mi yaptık?
Füzeleri mi almayı geciktiriyoruz ya da almayacağız?
Yok onun zaten sözünü verdik.
Suriye’de mi kızdırıyoruz Rusya’yı?
Gerekirse kızdırırsın, ayrı bir şey. Fakat Rusya ile tek ilişki alanımız Suriye değil, tıpkı ABD ile tek ilişki alanımızın Suriye olmaması gibi. Ukrayna konusunda… Türkiye, NATO üyesi, NATO ile beraber tavır alıyor ve özellikle Kırım’ın ilhak edilmesi konusunda, buna karşı Türkiye… Doğru tavır. Tam bu sırada siyaseten etkisi olmasa da kendi dinamikleriyle İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi, 40 milyon üyeli Ukrayna Kilisesi’nin Rusya’dan kopmasına onay verdi. Çünkü onay makamı burası. Patrik Bartholomeos onay makamı. Bu, o kadar öfkelendirdi ki Putin’i, öfkesini Rus Kilisesi’nin Patriğinden çıkardı. Bu sırada, tabii büyük bir başarıdır Türkiye’nin artık kendi silahlarını üretiyor olması. Daha önce de üretiyordu ama şimdi insansız hava araçları… Bunların 12 adet silahlısını Ukrayna’ya sattık.
Bu da kızdırmış olabilir mi?
Olabilir diyorum. Çünkü açıkça hiçbir şey söylemiyorlar fakat böyle bir… Şunu söyleyeceğim: Yeni dengeler oluşuyor. ABD ile ilişkilerde, Rusya ile ilişkilerde, Suriye’de Suriye için çözüm yılı olabilir 2019.
Tam da ABD, NATO’dan çıkabileceğini sıklıkla dile getirdiğinde…
Avrupalılara, “Siz de para verin” diyor. Çünkü para vermiyor, üstlerine düşeni yerine getirmiyorlar.
Bu arada Dünya Bankası. Başkan apar topar gitti. Niye gittiği belli değil. Konuları dağıtmak adına değil, dengeler enteresan bir şekilde değişiyor. Türkiye’ye dönecek olursak…
Risklerimiz büyük, fırsatlarımız da büyük… Riskleri fırsata dönüştürmek için kollektif akılla hareket etmek lazım.
Fırsat deyince ne anlamam lazım?
Fırsat deyince, sürekli olarak aynı yere demir atmamayı, değişen imkanları… Çatışan orduların bile cephe savaşı… Çanakkale’de savaşıyoruz değil mi? Mola veriliyor ve hastalar, yaralılar çekiliyor. Savaştığınız anda bile karşı tarafla konuşmak, konuşma kanallarını açık tutmak zorundasınız. Küslük olmaz. 1800’lerde Kırım Harbi nedeniyle İngiliz Parlamentosu’nda Türkiye üzerine yapılmış bir konuşmada o meşhur yaklaşım dile getiriliyor; “İngiltere’nin ezeli düşmanları, ebedi dostları yoktur. İngiltere’nin çıkarları vardır”. Türkiye için de böyle… Çıkarlarımız var. Türkiye’nin çıkarlarına göre hareket etmek lazım. Türkiye’nin milli çıkarları, ekonomik, kültürel çıkarları demektir. Türkiye’deki eğitim, kültür, demokrasi vs. düzeyinin yükselmesi demektir.
2019’da Türkiye’nin çıkarlarını ilk üç nerede görüyorsun?
Bir kere ABD, Rusya ilişkisini çok iyi dengede tutmak lazım. İki: AB, hazır İngiltere’nin ayrılışıyla bir zayıflama yaşarken bunu iyi değerlendirmek lazım. Artık AB’ye tam üyeliğin olmayacağı belli… Ama şunun olmayacağı da belli. Kimse ilk hayır diyen olmak istemiyor. Ne Brüksel ne Ankara demek istiyor. İki taraf da ilk hayır’ı ben demiyeyim diyor. Böyle gidecektir. Bu çerçevede… Üçüncü olarak Gümrük Birliği’nin yenilenmesi ihtimali de zayıf görünüyor. Çünkü Kıbrıs vs. gibi ülkeler- Rum hükümetinden bahsediyorum-baltalıyorlar. O öyle gidecektir.
Üçüncü imkân aslında, Orta Doğu ve Kafkaslar’da var. Azerbaycan ile ilişkilerimizin daha da gelişmesinde fayda var. Orta Doğu ile ilişkilerimizi de artık bu ideolojik kutuplaşmadan çıkarmamızda fayda var.
Suudi Arabistan’ı mı kastediyorsun?
Sadece Suudi Arabistan’ı kastetmiyorum. Genel olarak, mesela Mısır, Türkiye’nin öteden beri ciddi bir ortağı olmuştur. 20. yılına geliyoruz, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasında Türkiye’ye en önemli destek Mısır’dan gelmiş.
İran ile ilişkileri ihmal etmemek lazım çünkü ABD’nin en hassas olduğu konu, çünkü İsrail’in en hassas olduğu konu. Türkiye AB ile şu anda paralel gidiyor. Bence bu tutumunu koruması lazım. Yani İran konusunda AB ile aynı çizgide yer almak hem ulusal hem uluslararası siyaset açısından doğru bir çizgi. Kıbrıs’da beklenmedik şeyler olabilir, enerji çerçevesinde… Şu anda hiç ekranımızda yok ama bir risk faktörü görüyorum. Çünkü uzun zamandır Türkiye’nin elinde olmayan bazı imkânlar artık var. İki tane petrol arama ve çıkarma platformumuz var. Daha önce yoktu. Gemilerimiz var.
Türkiye’nin stratejik öncelikleri arasında Karadeniz öne çıkacak. Bunun en önemli göstergesi ne diye belki soracaksındır. Türkiye’nin Karadeniz’de bir tane deniz üssü vardır. Karadeniz Ereğli’de. O da Kuzey Batı Saha Komutanlığı’na bağlıdır. Bir tane de Trabzon Sürmene’de kuruluyor. Yani Türkiye, Karadeniz’deki askeri varlığını bir misli arttırıyor. Bu da gerekli. Bu tabloya baktığımızda, 2019 haraketli geçecek. Çok iyi manevra yapabilmek lazım. Hem hükûmet düzeyinde hem özel sektör düzeyinde hem sivil toplum düzeyinde. Bu dengeleri çok iyi götürmek lazım.