Ülkemizin en önemli sorunu eğitimsizlik ve bundan kaynaklanan sorumsuzluk. Konusunda uzman olacağına günlük siyasette uzmanlığı tercih eden politikacılar bilgiden bağımsız konuştukça, medya mensupları ya da onların yerini alan kişiler, uzmanlık ve bilgiden bağımsız yazdıkça, bir krizden diğerine savrulup durmamız kaçınılmaz.
Başbakan bir konuşmasında “3 çocuk yapalım” dedi. Tartıştık, güldük, söyledik. Doğmuş ve doğacak çocuklarımızın yaşadığı şartları geçtiğimiz hafta Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi koordinatörlüğünde yürütülen Eğitim Reformu Girişimi bir raporla ortaya koydu: Çocuklarımız yoksul ve aç! Kimseden ses yok.
Aç ve yoksul çocukların haberi dikkatinizi çekti mi? Sanmam. Çünkü bu bilgiler gündemi delip parlayamadı. Sorarım size daha önemli ne olabilir?
Raporu bir basın toplantısıyla açıklayan Prof Dr. Üstün Ergüder’e eğitim konusunda deneyimli bir gazeteci sordu: Neden eğitim manşete çıkamıyor? Ergüder, “Soyunmak gerek herhalde” diye yanıtladı. Yoksul çocuklar ile atıl gençlerin durumu bu kadar çıplakken soyunmaya gerek var mı?…
İlköğretim çağında her üç çocuktan birisi yoksul; 0-6 yaş grubunda kentte yaşayan çocukların yüzde 20’si, kırsal alanda yaşayanların yüzde 40’ı yoksulluk sınırının altında. 6-14 yaş grubundaki çocukların yoksulluk oranı diğer tüm yaş gruplarına göre daha yüksek. İlköğretime devam etmeyen her beş çocuktan birisinin gerekçesi “okul masraflarını karşılayamamak” ya da “çalışmak zorunda kalmak”. 6-17 yaş grubunda 78 bin çocuğun ücretli, maaşlı ya da yevmiyeli olarak tarımda çalıştığı tahmin ediliyor.
Türkiye genelinde 4-5 yaş grubundaki çocuklarımız yetersiz besleniyor. Doğuda bu durum daha da vahim. İlköğretim çağında olmasına rağmen okula devam etmeyen beş çocuktan üçü kız. İlerleyen yıllarda kızların erkeklere oranı giderek düşüyor.
Özel eğitim gerektiren yaklaşık 100 bin çocuk ilköğretim okullarına devam ediyor. Oysa Türkiye’de 5-14 yaş grubunda 253 bin engelli çocuk yaşıyor. Yetişkin engelli yurttaşların yarısının ilköğretim diploması yok. 37 bini aşkın görme engelli çocuk olmasına karşın görme engelliler ilköğretim okullarına bin 420 öğrenci erişebiliyor.
Türkiye’de 15-24 yaş arasında yaklaşık 12 milyon genç var. Yüzde 30’u okula gidiyor. Gençlerin yüzde 40’lık bölümünü oluşturan, “ne çalışan, ne de okuyan” 5 milyon genç ise “atıl” durumda. Atıl durumdaki 5 milyon gencin 3 milyonu ev kızı, sokakta yaşayan, engelli ve ümitlerini yitirmiş olduğu için “görünmez gençlik” olarak niteleniyor. Atıl gençliğin, 2.2 milyonunu kadınlar oluşturuyor.
Mecliste 550 milletvekilinden 515’i üniversite, 34’ü lise, biri ilkokul mezunu. Bu dönem mecliste en çok mühendis, avukat ve eğitim kökenli vekil görev yapıyor. Doktor, yönetici, iktisatçı, bürokrat grubunun ağırlığı hissediliyor. Bakanlar kurulunda hukuk, mühendislik, iktisat, ilahiyat, siyasal bilgiler, edebiyat tıp ve veterinerlik okuyanlar bulunuyor. İki üniversite bitirmiş bakanlar da var. Çoğunun mesleği/eğitimi ile görevi uyuşmuyor. Tek uzmanlık: Siyaset. Demek iş üniversite bitirmekle bitmiyor. Konusunda uzman bilime inanan siyasetçiye ihtiyacımız var.
Ükemizde yaşam alanı, siyaset ile medya arasındaki paslaşmalarda şekilleniyor. İdeolojiden bağımsız medyada büyük gazete ya da televizyonlara bakalım, durum siyasettekinden farksız: Sıfır uzmanlık. Dış haber, politika, magazin, ekonomi ve spor bölümlerinde yoğunlaşma var. Peki ama kim neyin uzmanı? Eskiden alaylılar vardı. İşbaşında pişerlerdi. Mekteplilere yolunu şaşırdığı için gülerlerdi. Artık herkes mektepli ama çoğunun eğitimi yetersiz ve uzmanlıktan yoksun. Kim tartışacak, kim soracak, kim yazacak, kim araştıracak. Genel sağlık, eğitim, teknoloji, ekonomi, dışhaber muhabirliği yetmiyor. Türkiye ve dünya hızla değişiyor. Olmayan bilgiyle bu değişimi yakalamak mümkün görünmüyor.
Artık insana yatırım yapmamız gerekiyor. Tabandakiler tavanı zorlamalı. Haber olmak için soyunmak gerekmemeli, gündemi gerçek konular doldurmalı.