Sanatın pek de bilmediğim kavramsal koridorunda fotoğraf üzerinden öğrenme yolculuğuna çıkıyorum. Sizi de bu yolculuğuma davet etmek istiyorum. Eğitmenim, Arzu Arbak… Ben, “fotoğraf sanatçısı” diye takdim ederdim, o kendisini, “güncel sanatçı” diye ifade ediyor…
Fotoğrafla iletişimi yorumluyor ya da iletişimi fotoğrafla yorumluyor. Sanıyorum benim gibi izleyici modunda sanata yaklaşanlar, sanatı estetik değerlere sıkıştırmak istiyoruz, toplumdan uzak ve/veya toplumun üstünde bir yere konumlamayı tercih ediyoruz. Arbak, sanatı, fotoğraf sanatı olarak hayatın günlük ifade sürecine katma çabasında. Alışageldiğimiz kalıp ve zincirleri kırmaya çalıştığını gözlüyorum. “Güncel” olma telaşı işin içerisine girince, hayatın her alanını içine alarak anlamlandırdığını düşünüyorum.
Arbak, yolculuğunu kendi sözcükleriyle şöyle ifade etti; “fotoğrafı kullanıyorum… Ve fotoğrafın kavramsal çerçevesi içerisinde kullanıyorum. Dolayısıyla, fotoğrafın o bildiğimiz anlamdaki estetik yönünü ya da bize öğretilenleri kırmaya çalışıyorum. Yaptığım şey de “kavramsal sanat” içerisine giriyor.”
Arbak, fotoğrafı bir ifade aracı olarak kullanıyor. Fotoğrafın potansiyeli üzerine düşünüyor. “Görsel Konuşmalar” projesi, fotoğraf ve fotoğraf-özne ilişkisi üzerine kolektif bir çalışma, farklı gruplarla sürüyor. Bu proje çok ilgimi çekti, söyleşide de ağırlıklı buna odaklandığımı göreceksiniz.
Arbak, İstanbul Üniversitesi Matematik Bölümünü bitirmiş ve yüksek lisans eğitimini web tabanlı teknolojiler üzerine tamamlamış. Evlat kaybı hayatında dönüm noktası olmuş. Kurumsal hayatı bırakıp fotoğraf çalışmalarına ağırlık vermiş. Fotoğrafı iyileşme ve sorgulama aracı olarak kullanmış. “Eksik” projesi kaybından yola çıkarak insan olmanın varoluşsal ikilemine odaklanıyor. İlerleyen zamanda fotoğrafla kuruduğu ilişkiyi ileri teknik aşamalara taşımış. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde dışarıdan derslere devam etmiş; görsel kültür, film çözümleme, fotoğrafla anlatım atölyelerine katılmış. Çalışmaları uluslararası fotoğraf festivallerinde, galeri ve fuarlarda sergileniyor. Farklı disiplinlerdeki sanatçılarla ortak projeler yürütüyor.
Biz bu söyleşiyi yaptığımızda Corona “henüz” hayatımıza girmemişti. Görüşmemizden hemen sonra hayat keskin bir çizgiyle ikiye ayrıldı. Farklı bir pencereden bakıyoruz şimdi. Arbak’la gecikmeli söyleşimizi o günlerin yalnızca vak’a ve ölüm sayısına odaklanan psikolojisinde kullanamadım nedense. Umdum ki, kısa zamanda sıra gelir. Oysa şimdi düşünüyorum da hata yapmışım… Hayatı anlatan güncel bir sanatı neden hayatın içine almama gayreti gösteriyorum!… Anlaşılan sanatla aramdaki kavramsal mesafeyi aşamamışım. Salgın sanatı durdurur mu? Tabii ki sonradan sordum ve neler yaptığını eklemledim söyleşiye. Salgın, Arbak’ın çalışmalarına enerji vermiş. “Korona Günlerinde Fotoğraf” ortaya çıkmış. Yüzlerce kişinin fotoğraf paylaşımı yaparak bellek oluşturmaya çalıştığı geniş platform oluşmuş, editörlüğünü Arzu Arbak üstlenmiş. Görsel konuşmalara katılmak isterseniz www.arzuarbak.com
Yaprak Özer: Kavramsal sanat?… Aslında aynı işi yapıyoruz. Ben iletişim işindeyim, siz de. Siz, dönüştürmüşsünüz. Fotoğrafla diyalog üretiyorsunuz, olabilir mi? Matematik eğitimi almışsınız. Matematik ile fotoğraf arasında nasıl bir ilişki kurdunuz?
Arzu Arbak: İstanbul Üniversitesi Matematik bölümü mezunuyum. Daha sonra da matematikle alakalı olarak, sistem analistliği ve programcılık yaptım. İşin açıkçası, birebir aralarındaki bağlantıyı düşünmedim; ama matematik, hayatın her alanında. O analitik yapı, analitik düşünce ve aynı zamanda sorgulama, hayatı sorgulama temelinde var diye düşünüyorum.
Yaprak Özer: Fotoğrafla bir şey sorgulama… Aynen şu anda üretmekte olduğumuz soru cevap süreci gibi galiba değil mi?
Arzu Arbak: Daha önce fotoğraf çekiyordum. Sonradan, fotoğrafa odaklanmaya, fotoğraf hakkında düşünmeye başladım. Fotoğraf, hem kendimle hem de hayatla iletişim aracı oldu. Fotoğrafı varoluşsal sorgulama için kullandım.
Yaprak Özer: Fotoğrafa nasıl odaklanılır, ne demektir?
Arzu Arbak: Üzerine yazılan her şeyi okudum bir kere… Fotoğrafın da kendine ait bir felsefesi var; bununla ilgili çalışmalar yapılmış. Bir sürü yazar, bu konuda yazılar yazmış. Fotoğraf çok yeni bir sanat; resim veya heykel gibi değil.
Yaprak Özer: Sanat olarak kabul edilmemiş, değil mi?
Arzu Arbak: Evet.
Yaprak Özer: Herhalde anı belgelendirmek olarak gördük hepimiz.
Arzu Arbak: Sanat tarihinde fotoğrafçılar, bir sanat olduğu üzerine çalışmalar yapmışlar, kendilerini kabul ettirmeye çalışmışlar çok uzun bir zaman… Burada gözden kaçan şey fotoğrafı bir anlık çekiyor olmamız, onu değersiz kılmıyor. Bilgimiz, kültürümüz ve neye odaklanmışsak onu yansıtıyoruz. Dolayısıyla, fotoğrafı belli bir yere getirmek için, belli bir birikimden geçmiş olmanız gerekiyor.
Yaprak Özer: O ana odaklanıyorsunuz. Galiba ben bir fotoğrafta bir şey görürken, siz onda bir hikaye mi görüyorsunuz?
Arzu Arbak: Evet… Ne zaman baktığınıza, niçin baktığınıza, nerede baktığınıza göre değişiyor. Yani fotoğrafta, şimdi baktığım zaman, bir şey okuyabilirim. Bundan 10 sene sonra bakarsam o fotoğrafta başka bir şey okuyabilirim.
Yaprak Özer: Buradan, adı “Kusurlu Bakış” olan serginize gelmek istiyorum. Ne söylemek istiyorsunuz?
Arzu Arbak: Mükemmelliği, mükemmel bakış açısını kırmakla alakalı… Birçok şey var, ben birini örnek vereyim; fotoğraf, teknolojik bir aletle çekiliyor ve mükemmelliği bekliyoruz; Işık, renk mükemmelliği, keskinlik; bunu arıyoruz fotoğrafta… Günümüz fotoğrafçıları bunu yavaş yavaş kırmaya başladı. Aslında fotoğraf mükemmel olmak zorunda değil.
Yaprak Özer: “Kusurlu bakış” da bunu mu ifade ediyor?
Arzu Arbak: Evet. Neye baktığınıza göre, neyi ifade etmek istediğiniz göre bu, değişiklik gösteriyor. Reklam fotoğrafçısısınızdır… bir mükemmellik arayabilirsiniz. Ne yapmak istediğinize göre değişiklik gösteriyor.
Yaprak Özer: Kalıpları yıkıyorsunuz, bir anlamda…
Arzu Arbak: Tabii ki… Yani aslında başka bir bakış açısı, başka bir perspektif sunabiliyorsunuz.
Yaprak Özer: Fotoğrafı çok seven biri olsam da fotoğrafa ne kadar sizinle aynı oranda bir sanat gibi bakabildim bilmiyorum… Sevmemin sebebi: Gazeteciyim, yıllarca gazetecilik, dergicilik yapınca, yaptığınız her şeyin fotoğrafla anlatılıyor olması çok güzel… Benim için fotoğraf, bir iletişim. Ama siz, benden bir adım ileriye gidip; “Sözler kifayet etmez; fotoğraf daha fazlasını anlatır” diyorsunuz. İzah eder misiniz?
Arzu Arbak: Şöyle söyleyeyim, kelimeler kısıtlı, kelimelerin sınırları var. Ama görsel ifadeyle, karşınızdakine çok daha farklı ve çok daha fazla şey anlatıyorsunuz. Burada bahsettiğimiz “kusurlu bakış” biraz şöyle: Ben bir fotoğrafı hangi amaçla çekmiş olursam olayım, belli bir perspektif ve belli bir düşünceyle çekiyorum. Size gönderdiğim zaman o fotoğrafı, siz o fotoğrafa baktığınızda, kendinize göre bir yorum yapıyorsunuz.
Yaprak Özer: Hemen parantez açalım; “Kusurlu Bakış”da kurduğunuz fotoğraf zinciri özünde bir diyalog, kelimelerin yerine fotoğraf geçmiş.
Arzu Arbak: Evet. Sergide yaptığımız çalışma, aslında benim, “Görsel Konuşmalar” çalışmamdan sonra geliyor. “Görsel Konuşmalar”da fotoğraflarla diyalog kuruyorum. Size bir fotoğraf gönderiyorum, sizin de bana fotoğrafla cevap vermenizi bekliyorum.
Yaprak Özer: Yazılı söyleşiye yansıtmak zor olsa da deneyelim; elimde güzel bir doğa fotoğrafı var. Deniz. Neresi burası?
Arzu Arbak: Ağva’da çekmiştim bu fotoğrafı; ama neresi olduğunun pek bir önemi yok. Burada gözükmüyor denizin üzerinde teller var. “Kusurlu Bakış” projesine başladığımız zaman, Aralık 2018’di, Kaz Dağları’nda protestolar vardı. Uzun zamandır bir doğa katliamı var. Ama o zaman herkes, “Yeter” diye isyan etmiş oraya gitmişti. Ben de gittim, haberleri takip ettim. Siz neyi yaşıyorsanız, bakış açınız neyse, o an gündeminizde ne varsa, fotoğrafa da onu yansıtma eğilimindesiniz. Buradaki fotoğrafı da çok enteresan bir açıyla çektim. Sonradan yapmış olduğum bir şey değil. Fotoğraf nasıl çektiysem öyle… Dediğiniz gibi, bir doğa fotoğrafı. Deniz ve belli bir kara parçası var. Önünde de tel var. Tel, sadece suda var kara parçasında yok… Dolayısıyla bu, bizde gerçeklik algısını kırıyor. Tel orada niye yok? Normalde tellerin arkasından çekiyor olmuş olsam, hepsinin tel olması lazım. Tel, belli belirsiz, sadece denizde var. Burada gerçeklik algımız kırılıyor ve fotoğrafa orada bakmaya başlıyoruz. Bu tel niye suyun üzerinde? Tel var mı yok mu? Fotoğrafı gönderme sebebim sorgulamayı yaratıyor olmak…
Yaprak Özer: Bu bir takım çalışması, bir “workshop” galiba…
Arzu Arbak: Workshop demeyelim. Dokuz sanatçı, sergi oluşturmak üzere bir araya geldik. Normalde sergiler nasıl oluşturulur? Bir küratör olur, kavramsal çerçeveyi belli eden bir metin vardır, bu metin çerçevesinde ya sanatçıların işleri seçilir ya da sanatçılar o kavramsal çerçeveye göre işlerini yaparlar sergi oluşur. Biz, “Herhangi bir metinden ve bir küratörle gitmeyelim ve fotografik imgenin bize yol göstermesini bekleyelim, kavramsal çerçeveyi bu fotografik imgeler oluştursun” dedik. Görsel konuşmaları da baz alarak, fotoğraf diyaloğu zinciri oluşturduk. Dokuz sanatçı, isim sırasına göre dizildik. İlk sırada ben vardım. Bu fotoğrafı çektim benden sonraki arkadaşıma gönderdim. O da, benim fotoğrafımı kendine göre yorumlayıp bir fotoğraf oluşturdu, “Deniz abluka altında… Şunu söylüyor; o zaman bizim havamız da aslında kirli ve hava da abluka altında… Fotoğrafı üçüncü sanatçıya yolluyor o da farklı bir fotoğrafla yorumluyor. Biraz önce “daha keskin” dediniz ya… Çok güzel bir gözlem… Bakışımızı bulutlara çeviriyor. Sanatçımız Bolu Dağı’ndaymış sisli, puslu… bulutların doğaya çöktüğü bir anda bu fotoğrafı çekiyor.
Yaprak Özer: Bu fotoğrafta insan eli yok, doğa, kendi sınırlarını koymuş. Siz, insan eliyle yapılmış sınırdan başlamıştınız… Benim gördüğüm bu…
Arzu Arbak: Evet, bu da sizin yorumunuz, başka biri baktığı zaman, başka şekilde yorumlayabilir.
Yaprak Özer: Başka bir zamanda bakıldığında da farklı olabilir, değil mi?
Arzu Arbak: Evet, tabii ki… Sonra, tabii biz bu fotoğrafları birbirimize yollarken, birbirimizin haberi yok. Yani Ayşecan’ın, bu fotoğrafı Bahadır’a gönderdiğinden benim haberim yok. Bu konuşma bittikten sonra, fotoğrafları açtık ve herkes, kendi fotoğrafını yorumlamaya başladı.
Yaprak Özer: Dikkatimi çeken, “klavye” var. O da harfleri mi hapsetmiş?
Arzu Arbak: Bu bir müze… Burada sözler… Sözlerin aslında kısıtlayıcılığından bahsediyor orada. Bundan sonra da mesela sözlerin yarası… Söz, yara açar.
Yaprak Özer: Gerçekten de öyle aslında… Söz, yara açıyor; ama beni yönlendirmemiş olsanız, ben bunları bu kadar iyi ana fikirle anlatamazdım. Uzun uzun bakmak üstünde düşünmek gerekiyor.
Arzu Arbak: Şöyle: İşin doğrusu, evet, burada bir iletişim kuruyoruz ve sözle kurduğumuz iletişimde, ben sizi anlamak durumundayım siz de beni… Birbirimizi anlamak üzerine bir çalışma yapıyoruz. Ne kadar anlayabiliyoruz? Tabii bu da soru işareti… Yani sizin tüm hissettiklerinizi ve yaşadıklarınızı, benim zaten yüzde yüz anlamam mümkün değil. Görsel konuşmada anlamak için birbirimizle bu mücadeleyi veriyoruz. Ama bunun bir doğrusu yok.
Yaprak Özer: Kim nasıl yorumlarsa, yorumlasın… Öbüründe, “tencerede dolma” var. Bir diğerinde “yaya şeridi” var. Baktıkça, insanın bakası geliyor. Sonuncu da “tuğlalarla örülmüş bir pencere” var.
Arzu Arbak: Fotoğraf, okunabilir bir şey… diğer sanat dallarından, ayıran en büyük özelliği o… Fotoğrafın, gerçeklikle kurduğu bir bağ var. Ve bunlar, hepimizin gördüğü, hepimizin şahit olduğu görseller… Ben bir durum içerisindeyim ve o durum içerisinde, o fotoğrafı çekiyorum. Mesela burada bu konuşmayı yapıyoruz… Burada ben bir fotoğraf çekiyor götürüyor bir başkasına veriyorum. O kişi, benim burada ne yaşadım bilmiyor, kendi kafasında, anlamlandırmaya çalışıyor. Sadece o görseli görüyor; başını ve sonunu kendisi dolduruyor.
Yaprak Özer: Corona arası dönemi tarif eder misiniz neler yaptınız?
Arzu Arbak: Benim için de pek çok şey değişti ve daha yoğun bir dönem başladı. “Görsel Konuşmalar” (aşağıda detaylarını bulacaksınız) nasıl bir çerçevede yönetilmeli diye hep düşünürdüm ilk zamanlar. Görüyorum ki, “Görsel Konuşmalar” ihtiyaca göre kendi yolunu buluyor. Bu görüşüm “Korona Günlerinde Görsel Konuşmalar” çalışmasında netlik kazandı. Aramıza koyduğumuz fiziksel mesafe farklı iletişim tarzlarını gündeme getirdi. Özgürlüğümüzün askıya alındığı şu günlerde sıkışmışlık, güvensizlik, endişe halini paylaşma ihtiyacı arttı. “Görsel Konuşmalar” gibi estetik imgesel bir dil üzerinden bunu yapıyor olmak bizi besliyor, yaratıcılığın ortaya çıkmasıyla kendimize güvenimizi tazelerken, paylaşmak yalnız olmadığımızı görmek bizi hayata bağlıyor. “Korona Günlerinde Görsel Konuşmalar” aynı zamanda bu günlere dair bir bellek çalışması. Umarım sergileme imkanı bulurum.
Yaprak Özer: Başka, hepsi bu mu?
Arzu Arbak: Diğer yandan “Kusurlu Bakış” projesinin devamı niteliğinde “çevrimiçi40dakika” projesini başlattık sanatçı arkadaşlarımla beraber. Burada iletişim bir ağacın dalları gibi birbirine bağlanarak bir örüntü oluşturuyor. Sanatçı seçtiği bir medyumla ürettiği bir işi paylaşıyor. Katılımcı sanatçılar bu işe kendi istedikleri medyumla üretim yaparak cevap veriyorlar. Belli bir sırayla her sanatçı sözünü söylüyor ve karşılık bekliyor. Oyun bu şekilde devam ediyor. Şimdilik 6 sanatçıyız, ancak bu iletişim ağacını daha da genişletmeyi planlıyoruz. Üretimler internet üzerinden izleyicisi ile buluşacak.
Söyleşimizi youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.