Bu yazı yazıldığında bizler basının en gözde medya kuruluşunda daktilodan hallice bilgisayarlarda çalışıyorduk. Cep telefonlarımız ki, herkeste yoktu, cebe sığamayacak kadar büyüktü. Ben Uzakdoğu’dan bir laptop getirtmiştim, iki günde bozulmuş hevesim kursağımda kalmıştı. Teknoloji emekliyordu. Gazeteye gitmek saatler sürerdi, trafikten değil, yollar bugünkü kadar iyi değil, araçlarımız köhneydi. Gerideydik o zaman, geride.
Aradan 21 yıl geçti. İstanbul semalarını gökdelenler, Boğaz’ı üstten köprüler alttan tüneller kapladı. Saymakla bitmez gelişmeler… Masal gibi olsa da anlatacaklarım gerçek. Pireler tellal iken, Türkiye daha gerideyken, yayın yönetmenliğini yaptığım, yönetim bilimi dergisi Kariyer Dünyası’nda T.C. Holding başlığında gerçek kişilerden oluşan kurgu senaryo üzerine yerleştirilmiş bir araştırma haber yapabilmek imkansız değildi. Bugün böyle dergiler de yok.
Senaryo bu ya… kurgu kabine kurdum. Başarılı iş insanlarına bakanlık koltukları teklif ettim. Kabul ettiler. Günün eksiklerini nasıl yerine koyacaklarını, günün sorunlarına ne çözüm üreteceklerini tartışıp çalıştılar ve manifesto tadında bir yönetim stratejisi oluşturdular. Kabinedeki isimlerden bazıları ki, CEO Sakıp Sabancı, Dış İlişkilerden Sorumlu İshak Alaton, Bayındırlık şirketinin başında Üzeyir Garih, Eğitim şirketinin başında Prof. Dr. Tosun Terzioğlu artık aramızda değiller.
Ben birazdan okuyacağınız metnin hiçbir noktasını değiştirmedim. Değiştirecek bir şey de gerçekten göremedim. Size o günün koşullarını da yansıtabilsin istedim. Bugün dünyada pek çok ülke şirket gibi yönetiliyor. O gün bu başlığı konu almamıza neden olan çıkış noktasıyla bugün ülkelerin şirket gibi yönetilmesi konusunda yapılan tartışmalar farklı pencerelerden değerlendirilmeli. Yorumlarınızı merak ediyorum. Dün mü bugün mü ileride ya da gerideyiz… Arada zamanı hovardaca harcadığımız kanısına siz de benim gibi kapılacak mısınız acaba…
Devlet, bir şirkete benzetilebilir mi? Devlet, tıpkı bir şirket gibi kar amaçlı, verimli, müşteri memnuniyetini sağlamaya yönelik hizmet verebilir mi? Bu soru yeni bir soru değil; uzun zamandır iş dünyasının gündeminde. Kimi zaman dost meclislerinde, kimi zaman kamuya açık toplantılarda iş adamları, devletin bir şirket gibi çalışabileceğini öngörüyorlar.
Bu bir hayal mi, yoksa Ankara’yı kendi değişim atmosferine çekmek isteyen, ancak hantal yapıyı bir türlü harekete geçiremeyen, Ankara ile arasındaki uzaklığın her geçen gün arttığını fark eden özel sektörün sağlıklı yaşamak arzusunun dışa vurumu mu?
Kariyer Dünyası, kamu sektörünün bir şirket gibi faaliyet göstermesinin bir hayal olmadığını ortaya koymak istedi; bugüne kadar kimsenin cesaret edemediği bir girişime imzasını attı. İş dünyasının önde gelen simaları bir araya gelerek T.C. Holding’i oluşturdular.
T.C. Holding’in Yönetim Kurulu Üyeleri, hem Başkent’e bir mesaj yollamak kaygısıyla, hem de dünyadaki değişime ayak uyduran, küresel pazarlarda sürekli rekabet edebilecek güçte, müşterilerine kaliteli hizmet sunan, toplam kaliteyi yaşamın her alanına yayabilen, 21’inci yüzyıla hazır bir ülkede yaşayacaklarının hayaliyle kısa bir süre de olsa pembe bulutlar üstünde dolaştılar.
İş dünyasının önde gelen temsilcileriyle Hükümet arasında sert rüzgârların estiği, bakanların “liderlik sultası” kurmakla suçlandığı, ünlü iş adamı Sakıp Sabancı’nın tüm siyasi liderlere “padişah” yakıştırması yaptığı, İSO Başkanı Hüsamettin Kavi’nin, “yakında seçim var” sözlerine aldırış etmeyerek, “Nasıl bir seçim sistemi?” sorusunu yönelttiği, sivil toplum örgütlerinin Doğu ve Güneydoğu’yu 2000’li yıllara hazırlamak için raporlar hazırladığı, Başbakan Mesut Yılmaz’ın “Devletin kemer sıkacağını” açıklayarak toplumsal tepkiyi dizginlemeye çalıştığı bir dönemde, T.C. Holding’in “Değişim Paketi” sunması elbette bir rastlantı değil. İş dünyası, sesini Ankara’ya mutlaka duyurmak istiyor.
T.C. Holding, “devrimci” değil. Ayakları yere basıyor, “olmazın değil, olur”un peşinde. Başkan Sabancı, Holding’in vizyonunu şöyle belirtiyor: “Bu görevde başarıyı yakalayabilmek için takım çalışması yapacağım. Başta ben olmak üzere, bütün üyeler takım çalışmasını yüreğinde hissedecek. “Ben bilirimi hep beraber sokağa atacak, hep beraber; değişime varız, yeniliğe varız, öğrenmeye hazırız! Ölünceye kadar” diyeceğiz. Devamlılığı isterim. Üç ay sonra bu kişiler, fikirler değişirse olmaz. Yapamayacağım şeyleri vadetmiyorum.
Sabancı, hükümetlerin en büyük sorunu olan enflasyonu aşağı indirmek için verimliliği yükselteceğini söylüyor. “Verimlilik 1 puan yukarı götürülürse enflasyon 10 puan düşer… Arz ve talep dengesini yaratacağım” diyor. Hem iç hem de dış pazarlarda rekabet edebilecek kalitede mallar üretiyor. Sabancı’nın üzerinde en çok durduğu konu eğitimin kalitesini yükseltmek. Fabrikalar kurmak, iş yaratmak, ihracat yapmak kadar önem verdiği şey ise insan yetiştirmek.
T.C. Holding, 21’inci yüzyılda ayakta durabilmek için teknoloji yatırımlarına ağırlık veriyor. Türkiye’nin teknoloji ihraç etmesini hedefliyor. Bunun için AR-GE merkezlerine teşvikler dağıtıyor.
Sabancı ve ekibi, tanıtım atağı başlatılıyor. Sabancı, “Dünyanın bize bakışında suçlu olan biziz. Karşı anlatımda verimli değiliz. Başbakanı ikide bir değiştirirsen, Dışişleri Bakanı’nı dokuz ayda bir değiştirirsen, zirvede eteğe gelirsin. Batı’da Ermeni ve Kıbrıs meselesini pompalıyorlar. Buna karşı biz ne yapıyoruz? Komşularımızla aramız iyi değil” diyor.
İnsan hakları ve demokrasiyi önceliklerin başına koyuyor. Ancak Sabancı’nın dikkat çektiği bir nokta var: “Daha iyi eğitimi, sağlığı, tarımı arayacağız. Hiçbirinde tamam değilken, insan haklarında ekstrem bir şeyler benden beklenmesin. Benim karakolum kötü, âmâ benim otobüsüm de öyle. Hastanem de iyi olacak, hapishanem de. Her şeyde iyi olmalıyız.”
Başkanlık sistemi konusunda ise kesin bir şey söylemiyor. Bunun için öncelikle arama konferansları yapılmasından yana. “Başkanlık sistemine girelim mi, girmeyelim m? Kimi istiyor, kimi istemiyor. Herkes farklı bir maksat arıyor. Yolu kısaltacak bir şey yapalım: Başkanlık sistemi bu ülkede neler getirir, neler götürür? Bir arama konferansı yapalım. Dünyada bu işi bilenler gelsinler. Başkanlık erken, yarı başkanlık daha iyi denilsin, bazı ülkelerde ödenen faturalar çıkarılsın. Kapsamlı bir çalışmanın sonucunda bir reçete ortaya çıktığı zaman ‘yapacağız’ diye karar veririz” saptamasını yapıyor Sabancı.
KAMUDA VERİMLİLİK
Kariyer Dünyası, bu araştırmanın tohumunu üç ay önce İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzettin Önder’le yaptığı bir ön çalışmayla attı. Önder’in bu çalışmaya kılavuz olmasının nedeni, kamunun daha iyi, daha verimli çalışmasını istemesi.
Önder’le devletin anatomisini gözden geçirdik. Bu çalışmada Cumhurbaşkanlığı makamı, yasama-yargı organı, Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı kapsam dışı bırakıldı. Yalnızca yürütme organı baz alındı. Her bir bakanlık (ki, bazılarının sayısı azaltıldı, kimi koordinatörlüğe dönüştü) bir şirket olarak değerlendirildi.
T.C. Holding’de görev teklif ettiğimiz kişilerle bağlantı kurduğumuzda önce bazı endişelerini dile getirdiler: “Güney Doğu’ya barış gelmeden, askeri harcamalar minimum düzeye inmeden, seçim sistemi değişmeden, siyasi partiler yeniden yapılanmadan devletin yeniden yapılanması ne derece mümkün olabilir?” Bu sorunlara karşın yine de 21’inci yüzyılın Türkiyesi için hayal kurdular; başlarına geçtikleri şirketleri atağa geçirmek için projeler hazırladılar.
İki aylık çalışma sonunda Holding’in yapısı belirlendi, “Değişim Paketi” ortaya çıktı. Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı, “çalışma arkadaşları” ile 14 Temmuz günü Sabancı Center’da bir araya geldi. Yönetim Kurulu Üyeleri, hazırladıkları projeyi birbirleriyle tartıştılar. Bu “alternatif hükümet”, hazırlanan paketin Ankara’da yankı uyandırmasını istiyor.
İşte, T.C. Holding’in hazırladığı “Değişim Paketi”.
FİNANS
Uzun yıllar bürokraside görev alan, bir süre önce Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığı’ndan ayrılan Ali İhsan Karacan, Çukurova Holding Yönetim Kurulu Üyesi. T.C. Holding’in Finans Koordinatörlüğü görevini kabul eder etmez, çalışmaya başladı.
Karacan, “Dünyada artık sadece şirketler rekabet etmiyor, devletler de rekabet içinde” diyor. Önce örgütlenme biçiminin yenilenmesi gerektiğini söylüyor. Karaca’na göre “şeffaf” ve “hesap verebilirliği” olan ve kamuoyuna açıklama yapan bir yönetim yapısı oluşturulmalı. Gelirlerin toplanmasında etkinlik sağlanırken, aynı zamanda bu yeni yapı tasarrufları artırmalı, çalışmayı özendirmeli ve büyümeyi gerçekleştirmeli.
Karacan, merkezi yönetimin elindeki çok sayıda işi bağımsız komisyonlara devrediyor. “Komisyonlar, geleceğin ekonomi-finans yönetiminin temel örgütlenme modelini oluşturuyor” görüşünde. Mali Piyasalar Komisyonu, Finansal Muhasebe Standartları Komisyonu, Ulusal Borç Komisyonu, Vergi Politikası Komisyonu’nun yanı sıra çeşitli alanlarda komisyonlar oluşturuyor.
Merkez Bankası’nı özerk bir yapıya kavuşturuyor. Sadece parasal bir otorite olarak görev yapmak üzere yeniden örgütlüyor. Bazı görevleri ise Mali Piyasalar Komisyonu’na devrediyor. Hazine Müsteşarlığı bünyesindeki diğer birimler Maliye departmanına aktarılıyor.
Devlet Planlama Teşkilatı bürokratik çehresinden arındırılarak stratejik araştırma merkezine dönüştürülüyor.
En önemli harcama kalemlerinden birini oluşturan personel sistemi bütünüyle yenileniyor. Ücret sistemi ve yapısı yeniden kuruluyor. İş güvencesi sistemi zayıflatılıyor.
Gelirlerin merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında dağılımı yeniden belirleniyor. Emlak vergisi başta olmak üzere yerel niteliği ağır basan gelir türleri saptanıyor, tarh ve tahsili yerel yönetimlere devrediliyor.
Bütçe sistemi de yenileniyor. Kamunun bilançosunu çıkarma yaklaşımı benimseniyor. Bütçeler yıllık değil, iki üç yıllık süreler için hazırlanıyor.
Harcama sisteminde sübvansiyonlar kaldırılıyor. Eğitim, adalet, sağlık ve alt yapı dışındaki harcama kalemleri elimine ediliyor. Kara delik olarak nitelendirilen KİT’ler özelleştiriliyor. Devlet bankaları bundan payını hızla alıyor. Gelir verisinde tek oranlı yüzde 10 tarifesine geçiliyor. Vergi sistemi gelirden tüketim harcamalarına kaydırılıyor. Verginin tahsilinde ise kaynakta tevkif, stopaj usulüne ağırlık veriliyor.
DIŞ İLİŞKİLER
Alarko Şirketler Grubu Başkanı İshak Alaton, T.C. Holding’in Dış ilişkiler Koordinatörü. Alaton’a göre, özel sektörün başarısı karşından gururlanmak yerine düşünmek gerekiyor. “Özel sektör dünyadaki değişime, yeniden yapılanmaya ayak uydurdu. Özel sektör ortaklıklara doğru gidiyor. Devlet ise dünyadaki değişimi görmemekte direniyor. Devletin uzaktan izleyen tavrı ileride büyük sosyal patlamalara yol açabilir. En büyük sorun eğitimde; devlet mevcut eğitim sistemiyle kaliteli eğitim veremiyor. 5-10 yıl sonra yabancılarla ortaklığa giden özel sektör kaliteli eleman bulmakta zorlanabilir zaman özel sektör eleman ithal etme yoluna gidebilir.”
Görev gelir gelmez mevcut durumu saptıyor ve hızla tanıtım atağına başlıyor. Alaton, Türkiye’nin önüne konulan duvarları aşması gerektiği görüşünde. “Enflasyonu düşürmeden yabancı sermayeye davetiye çıkarmak akılcı değil. Avrupa’nın sürekli dayattığı demokrasi ve insan hakları konusunda harekete geçmek zorunlu. Güneydoğu’ya barışın gelmesiyle Türkiye nefes alır.” Alaton, doğru tanıtım için yurt dışında yasayan Türkleri seferber ediyor. Dışişleri’nde çalışanların sayısını üçte bir oranında azaltıyor, kalan kaliteli elemanların ücretlerini üç misli artırıyor.
AB İLE İLİŞKİLER
Ali Tigrel, devletin yapısını çok iyi bilen bir bürokrat. Özal döneminin “yıldızları”ndan… Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu olarak son görevinden sonra kendisine T.C. Holding’in Avrupa Birliği Koordinatörlüğü’nü teklif ettik.
Tigrel, küreselleşen dünyada özel sektörün kendisini yenilediğine inanıyor. “Özel sektör bağımsız olarak fazla bir şey de yapamaz. Devlet çarkının aksamadan iyi çalışması, dünyadaki gelişmelere uyum sağlaması çok büyük önem taşıyor. Dolayısıyla Ankara’da yetenekli kadroların bulunması lazım.”
Tigrel, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeleri arasına girememesinin siyasi boyutu olduğunu vurguluyor. Ona göre, Kıbrıs konusu, en zor konu. AB’nin Yunan tezini dayatarak onların emellerine alet olduğu kanısında. Tigrel, işinin çok zor olduğunu söylüyor. “Onların elinden silahı almak için enflasyon ve kamu açıkları konusunda yol almamız lazım. Ben, uyarılar yapacağım, konuşmalar yapacağım. İnsan hakları ve demokratikleşme, üzerinde duracağım konular. Batı’da konunun abartıldığını düşünüyorum. Türkiye için yeni bir imaj oluşturacağım. AB ile ilgili konularda çalışabilecek çok sayıda vasıflı insandan bir takım kuracağım. “
SANAYİ YATIRIMLARI
Türkiye sanayileşmeye hız vermek zorunda. Şırnak’ta tekstil atölyesi kurarak iş dünyasında sarsıntıya yol açan Sema Küçüksöz, T.C. Holding Sanayi Yatırımları Koordinatörlüğü teklifini bazı koşullar öne sürerek kabul etti.
Küçüksöz, öncelikle Güneydoğu’ya barışın gelmesi gerektiğini vurguluyor. Ona göre, devletin yeniden yapılanması gerekiyor. Kısacası, Ankara’nın silkinmesi… “Eğer, temel sorunlar çözülürse çok rahatlarız o zaman hemen ulaştırma, eğitim, sağlık, enerjiyle ilgili arkadaşlarımı bir masaya çağırır, sen şunu yapacaksın, sen şunu yapacaksın derim, ama aynı anda start kararı alırım. Her bölgenin ihtiyaçlarına göre yatırım yapacağım. Arama konferansları düzenleyeceğim, o yöreyi çok iyi bilenler de katılacaklar.”
Koordinatörlük, ise her ilin kendine özgü sorunlarını saptayarak başlıyor. Türkiye’yi çağlara ayırıyor Küçüksöz: Uzay Çağı, Yontma Çağı, Taş Devri, Orta Çağ, Geçiş Dönemi… “İstanbul uzay çağını yaşarken Güneydoğu yontma taş devrini yaşıyor. Kentlerin hepsinin farklı ihtiyaçları var. Şırnak’ın enerji, eğitim, sağlık, alt yapı sorunları var. Günde en az 150 defa elektrik kesiliyor. O zaman burada sanayinin olması mümkün değil. Hayvancılık olmaz, çünkü mayın sorunu var. Evlerde kadınlara yönelik sanata yönelinmesi lazım. Örneğin; halı-kilim ya da el dokuması kazaklar gibi…”
Hedefi, Güneydoğu’da tüm illeri Gaziantep düzeyine getirmek. İlk aşamada halıcılık, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesine ağırlık veriyor Küçüksöz. Askeri sanayii, Doğu’nun kalkınmasını birinci derecede etkileyebilecek bir sektör olarak görüyor. İç Anadolu’da tarım ve hayvancılığı organize ediyor. Karadeniz’in Türk Cumhuriyetleri ile Rusya arasında can damarı olmasını sağlayacak projeler geliştireceğini söylüyor. Öncelikle Sinop’a havaalanı yaptırıyor.
İNSAN HAKLARI
Yüz milyonlarca dış, on milyonlarca iç müşterisi/çalışanı olan dev bir kurumun İnsan Kaynakları Koordinatörlüğü’nü Saide Kuzeyli üstlendi. Kuzeyli, Garanti Bankası İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı…
Holding’deki personel sayısını, nüfusla kıyasladığında fazla bulmuyor. “Tüm sivil istihdam içinde genel bütçeli kamu kuruluşlarında çalışanların payı ortalama olarak yüzde 7’dir. Önemli olan personel sayısının arttırılmasından çok, var olan çalışanların dengeli dağıtımıdır. Personel sayısı ihtiyaç sahibi kurumlarda gelişim stratejilerine göre yoğunlaştırılacaktır. Bir başka deyişle T.C. Holding öncelik vereceği alanlara kaynak transferi yapacak, bu alandaki insan sermayesinde yoğunlaşacaktır. Örneğin, eğiticiler, sağlık hizmeti görevlileri…
Kuzeyli, performans değerlendirme, işe alım, yerleştirme, yükseltme, işten ayrılma, ödüllendirme, kariyer planlaması, ücretlendirme sitemlerini yeni amaçlar doğrultusunda oluşturuyor.
T.C. Holding, bölgesel, kişisel, siyasi, dinî kayırmalar dönemini geride bırakıyor. Kuzeyli, tüm hedeflere ulaşmada eğitimin en belirleyici silah olduğu görüşünde. Bütçenin en az yüzde 20’si eğitime ayrılıyor. Sekiz yıldan sonra zorunlu eğitimin çıkarılması programa alınıyor.
Kuzeyli, “İnsan gücü planlamasının, eğitim sistemi ile bağlantılı olarak yapılması da kesin bir zorunluluktur. Çalışanların verimli ve kaliteli çalışması için özlük hakları sorunları çözümlenmelidir. Adil bir performans değerlendirme sistemi, başarıya ve piyasaya duyarlı bir ücretlendirme sistemi ve çalışanın istekleriyle kurumun ihtiyaçlarını birleştirecek, motive edici bir yükselme sistemi gereklidir” diyor.
ENERJİ VE MADEN
T.C. Holding Enerji ve Madencilik Şirketi Genel Müdürü Tuluğ Atal, dünya krom üretiminin yüzde 6’sını elinde tutan Birlik Madencilik ’in Yönetim Kurulu Başkan Vekili…
Atal’a göre, gelecekte enerjisi olan ülkeler kazanacak. “Maden politikasında yanlış yaparsanız gidenin yerinde boşluk kalır. Önce teknolojiyi ele alıp, gerekli yatırımı yapacağım. Teknolojiyi satın alır halden, teknoloji üretir hale geçeceğiz. İkinci maddeleri tekrar işleyebilmeliyiz.
Etibank özelleşiyor. Etibank’ın içinde özelleştirilmesi mümkün olmayan birimler de eğitim merkezlerine dönüşüyor.
Türkiye’nin stratejik madenleri saptanıyor. Kömür, petrol ve krom yataklarına ağırlık veriliyor. Yarı kıymetli madenlerde, çinko, krom, antimuan ve bakırın işleme, izave, bunlara değer katma tesisleri yaygınlaştırılıyor.
Planlı enerji yatırımı yapılıyor. Atal, “Bu yatırımın çevresinde hangi sanayi kuruluşları olacak, bunu belirleyeceğim. Türkiye son derece zengin su yatakları potansiyeline sahip ve bunların ancak yüzde 30’unu kullanabilmiş. Eğer bir baraj kuruyorsam, bu neye hizmet edecek, elektriği ne yapmakta kullanacağıma karar vereceğim” diyor.
Atal, nükleer enerjiye “evet” diyor. Termik santrallerin ise çevreye zarar vermeyecek şekilde kurulmasından yana. “Türkiye’nin yatırımıyla ilgili ya da yanlış yerlere aktarılan enerji sorunu var. Türkiye’de bugün yalnızca enterkonnektif sistemin mutlaka günün şartlarına göre optimize edilmesi gerekiyor. Belki küçük networkleri büyük networklere bağlayacağız.”
Maden Teknik Arama Teşkilatı’nı belli bir master plan çerçevesinde stratejisi, hedefi, arama kriterleri belli AR-GE merkezine dönüştürüyor.
Atal’a göre enerji konusunda en büyük eksiklik, yap-işlet-devret konusundaki Anayasal engel. “Bunu aşacağım ve yabancı sermayenin Türkiye gelmesini kolaylaştıracağım” diyor.
TEKNOLOJİ VE AR-GE
Netaş Genel Müdürü Sait Gözüm, T.C. Holding’in Teknoloji ve AR-GE Şirketi Genel Müdürlüğü’nü kabul ederken, “Bu belki şimdi hayal gibi görünüyor, âmâ yakında gerçek olmak zorunda” dedi.
Gözüm, her şeyden önce sanayiyi yönlendirerek ülkenin sürekli rekabet edebilirliğini sağlıyor. Ona göre rekabette esas olan süreklilik…
Gözüm, teknolojik yaratıcılığı özendiriyor. “Rekabet gücü yüksek, esnek, kaliteli, verimli, hizmet ve bilgi üretimi için üniversite-sanayi ve devlet çalışanları aynı hedefe yöneltmek lazım. Vatandaşın mutluluğu için çalışacaksınız. Teknolojide ilerlediğinizde, insan hakları ve demokrasi konusunda ilerdesiniz demektir. İnsan eğer istediği eğitimi alamıyorsa insan hakları yok demektir.”
Mevcut teknolojilerle verimli ve yaratıcı uygulamalar yapıyor. Teknoloji transferini yaygınlaştırıyor.
Tüm üniversitelere para musluklarının açılarak akademisyenlerin maaşlarının üst düzeye getirilmesini istiyor. Eğitim Şirketi ile sürekli iş birliği halinde. Çünkü AR-GE’cilerin kaynağı üniversiteler.
Teknolojinin yeşermesine uygun bir alt yapı kurulmasından yana. Yapacaklarını şöyle özetliyor Gözüm: “Dev şirketlerin teknoloji üreten AR-GE merkezlerini Türkiye’de kurmalarını teşvik ederim. Öyle bir ihale kanunu yaparım ki, Türkiye’de AR-GE yapan şirketlere ihalelerde yüzde 10 avantaj sağlarım. Teşvik alma, teşvik verme, yabancı şirketlerin Türkiye’de branş kurması, yabancı sermayenin katılması gibi tüm süreçleri 10 misli hızlandırırım. Teknisyenlerin araştırmacıların maaşlarını yükseltirim. Başarılı öğrencilerin dışarda okumasını sağlarım. 20-30 bin dolar harcanabilir. Tersine beyin göçünü hızlandıracak tedbirler alırım. Ödüllendirme ve onurlandırma mekanizmalarını devreye sokarım. Buluş yapanları ödüllendiririm. Teknolojik alt yapıya ağırlık verirken yabancının desteğin de alırım. Eğer yurt içindeki bir AR-GE kuruluşu yurt dışındaki bir şirkete taşeronluk yapıyorsa teşvik ederim.”
BAYINDIRLIK
Alarko Şirketler Grubu Başkanı Üzeyir Garih, Bayındırlık Şirketi Genel Müdürü olur olmaz şirketini “yapan” şirkete dönüştürüyor. Bayındırlık Şirketi, tüm şirketlerin emrine hazır. Onların işlerini yapıyor. Garih, “Bir tarafta müteahhitlik görevini yapacak bir bakanlık, öte tarafta da işleri yaptıran bir bakanlık vardır. Biz de bunlar birbirine karışmıştır ve birbirlerine benzer teşkilatlar kurulmuştur. Karayollarını Bayındırlık Bakanlığı, demiryollarını Ulaştırma Bakanlığı yapar. Ulaştırmanın Devlet Hava Meydanları teşkilatı var, Enerji Bakanlığı’nın Devlet Su İşleri var. Onlar da baraj yaptırır” eleştirisini yapıyor.
T.C. Holding’de diğer şirketler “iş yaptırıcı” konumunda. Garih’in hedefi sinerji yaratmak. “Böylece insan, malzeme ve ekipman israfını da önlemiş olurum. Bayındırlık Şirketi müteaahhit rolü oynayacaktır. Çalışanları eğitmek lazım. Uygun adım yürümeleri ve ekip olmaları lazım.” Garih, çalışanların yüzde 50’sini azaltıyor. Kaliteli elemana prim veriyor.
ULAŞTIRMA
Uzun yıllar kamuda üst düzey yöneticilik yapan Doğan Holding Başkan Vekili Birkan Erdal, T.C. Holding Ulaştırma Genel Müdürlüğü’ne gelir gelmez özelleştirme atağı başlatıyor. Erdal, Türkiye’nin en büyük demiryolları limanları ile Türkiye Denizcilik İşletmelerini özelleştiriyor.
Türk Hava Yolları’nın (THY) hisselerinin halka satışının hızlandırılmasını, yurt içi uçuşlarda bazı bölgelerden çekilip, bu uçuşların özel şirketlere verilmesini sağlıyor. THY’nin hissesinin yüzde 49’u değil, yüzde 80’ini özelleştiriyor. İndirimli uçuşlar kaldırılıyor.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi, yap-işlet-devret yöntemiyle özel sektöre devrediliyor. Yeni hava meydanları yap-işlet-devret modeliyle özel sektör eliyle inşa ediliyor ve işletiliyor.
1992-1993 arasında sinyalizasyonu tamamlanan Trakya-İstanbul-Eskişehir Ankara-Sivas-İskenderun elektrikli tren hattını hizmete sokabilmek için Ankara-Sivas arasındaki elektrifikasyonunu bitiriyor.
Birdal, yıllardır kamuoyunun gündemini işgal eden Ankara-İstanbul hızlı tren sorununu şöyle çözüyor: “Ayaş tüneli olarak bilinen proje bütün dünyada absürt projedir. Hızlı tren projesindeki teknoloji, en dar virajların 2 kilometre uzunluğunda olmasını, buna göre tedbirlerin alınmasını, ray yapısının buna göre değişmesini istiyor. Bu teknoloji, çok para gerektiren bir teknoloji, ama mevcut hattı “sallanan gövde” adlı verilen bir sistemle, 1 milyar doların altında bir yatırımla üç buçuk saatte indirmemiz mümkün.”
KENTLEŞME VE KONUT
Türkiye, siyasi ve ekonomik nedenlerden göç sorunu yaşıyor, her geçen gün büyük kentlere yığılmalar oluyor. Göç ve konut sorunu ayrılmaz bir bütün.
TÜGİAD’ın yeni Genel Başkanı Hamdi Akın’ın uzmanlık alanı inşaat sektörü, bu yüzden konut sorunu gündeminden hiç inmiyor. Kentleşme ve Konut Şirketi Genel Müdürlüğü’nü kabul ederken, istediği koşulların gerçekleşmesi halinde iki yıl içinde konut düğümünü çözeceğini söylüyor: “Konut üretmenin birinci şartı arsa üretmektir. Ben arsa üreteceğim. Millî Emlak ve Arsa Ofisi, Maliye’den (Bakanlık) benim şirketime devr olacak. İmar planlarını biz hazırlayacağız. Bugüne kadar devlet, iki proje üretebildi: Halkalı ve Eryaman… Ev yapacak vatandaşa, ‘gel kardeşim işte imar planı, işte proje… İki katlı mı, üç katlı mı? Hangisini yapmak istiyorsun? Alt yapı katılım payını öde, yol su elektriğini de ben getireceğim’ diyeceğim.”
Akın, mevcut gecekonduları çok katlı sistemle çözüyor, gecekondular için ıslah projesi sunuyor: “Bazı yerlerin gecekonduları düzgün bir parselasyona sahiptir. Biraz düzgünleştirilir, alt yapı getirilirse, iyileştirme şeklinde gecekondulara bir imkân da tanınabilir. Onlara teknik olarak yardımınız olabilir. Gecekonducuların yol göstericiliğe, garantiye ihtiyaçları var, eğer bu sağlanırsa bu revizyon gerçekleşebilir.”
SOSYAL GÜVENLİK
Anadolu Hayat Genel Müdürü Hasan Eskil, T.C. Holding’in Sosyal Güvenlik Şirketi Genel Müdürlüğü teklifini zor kabul etti. Çünkü Eskil, 100 milyar dolar açığı olan bir şirketle yüz yüze.
Eskil, SSK, BAĞKUR ve Emekli Sandığı’nı aynı çatı altında topluyor. Bu projeye göre, kurumu şöyle yapılandırılıyor:
Yönetim Kurulu işçi, işveren, esnaf ve memur sendikaları tarafından seçilecek ve üyelerin politikadan uzak, sosyal güvenlik konusunda deneyimli kimseler olması sağlanacak. Denetçiler sözü edilen sendikaların yöneticileri arasından seçilecek.
Şirketin taşınır ve taşınmaz varlıklarının bir envanteri çıkarılarak değerlendirmesi yapılacak. Bu değerleme sonucuna göre; şirketin öz kaynak verimliliğinin arttırılması konusunda politikalar geliştirilecek, gerekirse bazı varlıkların elden çıkarılması, bazılarının yenilenmesi ve bazılarının işletim sistemlerinin değiştirilmesi gibi politikalar izlenecek.
SSK, Emekli Sandığı VE BAĞKUR’un bina, personel ve teknik alt yapısı tek bir organizasyonda birleştirilerek bu konularda duplikasyonun ortadan kaldırılması yoluna gidilecek.
Şirket öz kaynaklarının içerisinde yer alan ticari nitelikteki hastaneler, oteller gibi işletmeler ayrı anonim şirketlere dönüştürülecek. Sosyal Güvenlik A.Ş.’nin sermayesinin yüzde 51’ine sahip olduğu, dolayısıyla yönetim kontrolünü elinde bulundurduğu, kar amaçlı serbest piyasa kurumları haline getirilecek.
BİLİŞİM VE HABERLEŞME
Netaş’taki 25 yıllık birikimini Bilişim ve Haberleşme Şirketi’ne taşıyacak olan Tanju Argun, (Ereğli Demir Çelik Fabrikaları Genel Müdürü) insanların bilgiye eşit ve hızlı bir biçimde ulaşmalarını sağlayacağını söylüyor.
Argun, ilerde bilgiye nasıl ulaşabileceğini bilen insanların başarılı olacaklarını belirterek, internete hızlı ulaşımı gerçekleştirme sözü veriyor. Ucuz ve kolay ulaşım için en az 100-150 milyon dolarlık bir bütçe öngörüyor. İnternet ağını ülke çapında kuruyor. İnterneti Türkçeleştiriyor.
“Televizyon, bilgisayar ve set haberleşmesi birbirinin içine girdi. İnternet artık televizyonla ve bilgisayarla da yapılıyor” diyen Argun’a göre, TRT’nin de bu işin içinde olması gerekiyor.
- yüzyılda mobil ofislerin geçerli olacağına dikkat çeken Argun, “bu sanal ofislerden veri ve ses haberleşmesini sağlayabilecek imkanların geliştirilmesi gerekiyor. Bilgi süper otoyolları uygulamalarının Türkiye’de yerleşmesi gerekiyor. Türkiye’de sayısal alt yapı birçok Avrupa ülkesinden çok daha iyi durumda. Bilişim teknolojileri sayısal alt yapı gerektiriyor. Dijital santrallerimiz var, bundan maksimum yararlanacağız” diyor.
Argun, TRT’yi özel kanallarla yarışabilir hale getiriyor.
KÜLTÜR
İstanbul Şehir Tiyatroları eski Genel Müdürü Gencay Gürün, Meclis’te sanatı ve kültürü koruyan ender milletvekillerinden (DTP). Bu yüzden kendisine T.C. Holding’in Kültür Şirketi Genel Müdürlüğü’nü teklif ettik.
Gürün, kültürden para kazanacağını, şirketini kara geçireceğini söylüyor. “Sanata yapılan yatırım getirisi olan bir yatırımdır. Bugün Anadolu’da sineması olmayan kentler var. Mutlaka her ilde bir salın yapılması ve bu salonun çeşitli etkinliklere açılması lazım.
Gürün, sanatın Türkiye’nin itibarını artıracağından emin. “Mutlaka güzel yüzümüzü göstermeliyiz. Bu Türkiye’ye pek çok kapıyı açacak. Önce sanata eğileceğiz. Bir Picasso yetiştirsek trilyonlarca liralık yatırımlardan daha fazla getiri sağlar. Dünya çapında sinemacı, ressam, opera sanatçısı yetiştireceğiz! O zaman Türkiye, AB’ye üyelik konusunda sert tepkiler almayacaktır. Sanata yatırım Türkiye’nin geleceğini kurtaracaktır.”
Kültür Şirketi, genç sanatçıların dışarıda eğitim görmesini sağlıyor, onları maddi açıdan destekliyor. Gürün, “Onları yalnızca okutmak değil ileriki hayatlarında da desteklemek ve lobiler oluşturmak zorundayız” diyor.
Konservatuarlar YÖK’ten ayrılıyor. Sanat ve kültürle ilgili konularda uzman eksikliğinin giderilmesi için projeler geliştiriliyor.
Gürün, müzeleri ise özel sektör zihniyetiyle yöneteceğini söylüyor. Türki Cumhuriyetlerle ilişkiyi güçlendirmek düşüncesinde. Önce televizyon kanallarıyla, sonra tiyatro, sinema ve operayla… “Türkçe konuşan milletler topluluğuyla ilişkinin getirisi de büyük olur” diyor.
TURİZM
Net Holding’in kurucusu ve Liberal Parti Genel Başkanı Besim Tibuk, Turizm Şirketi Genel Müdürü olarak çok iddialı: “Turizm Şirketi, doğrudan turizm yapmayacak, turizmin düzenleyicisi olacak. Kendi şemsiyesi altında koordinatör olacak.”
Tibuk, yurt dışındaki tüm ofisleri kaldırıyor, büyük promosyon şirketleriyle anlaşıyor. İlk aşamada 300 milyon dolarlık bütçe istiyor. Bu rakama çalışanların maaşları dahil değil. Zaten fazla elemana da gereksinim duymuyor. “Ankara’da kilit bir koordinatör ile 50 kişilik bir ekip yeterli”. İspanya, Meksika ve Portekiz’le çalışmış şirketlerden proje alıyor. Hangi turizmin geliştireceğine karar veriliyor, kültür mü, yoksa dinlenme turizmi mi? Tibuk, en kısa zamanda kara geçeceklerine inanıyor. “Sadece Avrupa için 100 milyon dolar düşünüyoruz. Avrupa’yı tek bir şirkete vereceğiz. Bu şirketlerin ofisleri Türkiye’nin istihbarat ofisleri gibi çalışacak. Bu ülkelerden gelen turist oranı yüzde 20 arttıysa, gelecek yıl biz bütçeyi bu oran kadar arttıracağız. Uzakdoğu ve Japonya için kültür turizmine ağırlık vereceğiz.”
Tibuk, göreve başlar başlamaz Dışişleri’nin Batı ülkelerine koyduğu vizeyi tamamen kaldırmasını isteyecek. Tibuk, turizmde talep patlaması olacağına inanıyor: “Devletten her yıl gelen turizm gelirinin yüzde 5’ini alacağımız için her yıl promosyon gelirimiz artacak… Promosyonun önü kesilmeyecek… Yeni yeni reklam araçları geliştireceğiz.” diyor.
VAKIFLAR
Koç Topluluğu Vakıflar Koordinatörü Evren Artam, vakıflar konusundaki yılların deneyimini T.C. Holding’e aktaracak.
Artam’ın projesi şöyle: “Yurt çapında ciddi bir envanter çalışması ve değerlendirmesi yapılarak bütün malvarlıklarının ve değerlerinin saptanması; vakıflarla ilgili akarların en iyi şekilde değerlendirilerek Vakıf gelirlerinin arttırılması; kendi gelirleriyle yaşayabilecek olan vakıfların saptanarak her birinin özerk bir yönetime kavuşturulması; ata yadigarı, kültür mirası eserlerin restorasyon ve renovasyon çalışmalarının belirli bir öncelik sırası ve zaman dilimi içinde gerçekleştirilmesi; Vakıflar Bankası ve benzeri iktisadi kuruluşların özelleştirilerek, bazı kuruluşların ise yap-işlet devlet esasına göre çalıştırılması…”
Sosyal hizmetler de Artam’ın görev alanı içinde. Konu ile ilgili kuruluşları birer konfederasyon halinde organize edilerek sinerji yaratılıyor. Belirli aşamalardan sonra yaratılacak vakıflar gelirinin fazlasını bu alana ayrılıyor. Gönüllü katılımlar teşvik edilerek yaygınlaştırılıyor. Bütçeden bu kuruluşlara kaynak aktarılıyor.
SAĞLIK
International Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Said Haifawi, Sağlık Şirketi’nin Genel Müdürü olur olmaz, Toplam Kalite Yönetimi’ni müşteri memnuniyetini gerçekleştireceğini söylüyor…
Haifawi, bu kurumların yönetiminin özelleştirilmesi gerektiğini söylüyor. “Serbest piyasa ekonomisi koşullarında özelleştirme başlatılırken halkımızın sağlık sosyal güvenceleri de garanti altına alınmalıdır. Bunun için Emekli Sandığı, SSK ve Bağkur özel sigorta kurumu mantığıyla çalışan bir çatı altında toplanmalı, prim ödemeyen, mali olanağı olmayan vatandaşların primi ise devlet tarafından karşılanmalıdır. Bu vatandaşlar için devlet bütçesinden para çıkması amacı ile sağlık hizmetini veren kuruluşun ürettiği KDV gelirinden hizmet karşılığı kesilerek ödemedeki zaman kaybı da önlenmelidir. Bir çatı altında toplanacak sosyal güvence kuruluşunun sağlamış olduğu hasta potansiyeli nedeni ile sağlık kuruluşlarından alınacak hizmet kalitesi artarken fiyatlar kontrol altında tutulacaktır.”
Sağlık Şirketi’nin koruyucu hekimlik hizmetlerini yükleneceğini belirtiyor. “Özel sektörün yatırım yapamayacağını Onkoloji Merkezi, Yanık Merkezi gibi sağlık kuruluşlarını sübvanse etmelidir. Üniversite hastanelerinin eğitim hastanesi olması sağlanmalıdır. 1933’de yayınlanmış olan Özel Hastaneler Yasası günün koşullarına göre düzenlenerek derhal TBMM’den geçirilmelidir.”
Haifawi’ye göre Sağlık Şirketi hastanelerde kalite ölçümleri denetiminde yetkili olmalı, fiyatlar serbest piyasa ekonomisi koşullarında rekabetle oluşturulmalı. Bu nasıl sağlanacak? “Tabiatı ile sağlık hizmetlerinde serbest piyasa ekonomisini tam manasıyla uygulayan ülkelerde de “no protif” kurumlar kavramı kaçınılmaz bir şekilde vardır. Türkiye’de bu durum “de facto” mevcuttur. Böylece çözüm serbest piyasa ekonomisine geçiş ve özelleştirme ile sağlanacak. Verimlilik müşteri memnuniyeti toplam kalite uygulamaları serbest piyasa ekonomisinin kaçınılmaz yaşama şartlarıdır.”
TANITIM
T.C. Holding’in Tanıtım Koordinatörlüğü’nü üstlenen halkla ilişkiler uzmanı Necla Zarakol’un işi gerçekten zor, ama Zarakol iddialı. Hedeflerini şöyle belirlemiş: “T.C. Holding’i 21’inci yüzyılın küresel rekabet ortamında güçlü, saygın, ne yaptığını bilen bir yapı olarak ortaya çıkarmak T.C. Holding’in elindeki tarihi ve kültürel değerleriyle coğrafyasının ona kazandırdığı olanakları en yüksek getiriyi sağlayacak biçimde kullandıracak talebi yaratmak. T.C. Holding çalışanlarını, kurumun eski günlerdeki saygınlığına yeniden kavurduğunu göstererek motive etmek.”
Bu hedeflere ulaşacak stratejiyi iki aşamada uyguluyor: Çalışanların tümünün desteğini alacak bir vizyonun belirlenmesi ve herkesin buna inanarak içselleştirmesi. Bu vizyon, birkaç bölgede düzenlenecek arama konferansları ile ortaya çıkarılacak; belirlenen bu vizyonun Holding’in tüm çalışanlarına benimsetilmesi sağlanıyor. (Burada söz konusu olan Türkiye’nin içine dönük bir tanıtım faaliyeti yürütülmesi.)
EĞİTİM
Eğitim, Türkiye’nin ilerlemesinin mihenk taşı. Bu yüzden T.C. Holding’in öncelikler sıralamasında eğitim birinci. Eğitim Şirketi Genel Müdürlüğü’nü üstlenen Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, yakında faaliyete geçecek Sabancı Üniversitesi’nin Rektörü.
Terzioğlu, “İster özel ister kamu üniversitesinde olayım, sonunda yaptığım iş kamusaldır. Vakıfları, özel sektörü eğitime çekmek onların eğitim sektörüne katkıda bulunmasını sağlamak önemlidir, yeter ki burada kar amacı güdülmesin” görüşünü savunuyor.
YÖK’ün yetkilerini, esas olarak kalite belirleme ve şirketlere sermaye dağıtma kurallarını koymak olarak sınırlandırıyor. YÖK’ün yönetim ve koordinasyondan başka bir görevi yok. Yalnızca, strateji planlayıcısı.
Terzioğlu, Anayasa’daki eğitim eşitliği fırsatını hayata geçiriyor. Yoksul, âmâ başarılı öğrencilerin burs ya da kredi sistemiyle mutlaka eğitim görmelerini sağlıyor. Ancak, ekonomik durumu iyi olan ailelerin mutlaka kamu üniversitelerine öğrenim harcı şeklinde katkıda bulunmalarını şart koşuyor. Yeni eğitim sisteminin felsefesi; toplam kalite… A’dan Z’ye kalite zinciri oluşturuluyor.
Orta ve yükseköğrenimde İngilizce’ye ağırlık veriliyor. Terzioğlu, Türkçe’yi de ihmal etmiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yeniden yapılanıyor. MEB içinde insan kaynakları birimi kuruluyor. Talim Terbiye ise lav ediliyor. MEB, büyük ölçüde performans değerlendiren bir kuruma dönüşüyor. Özellikle liselerde ve meslek okullarında farklılaşmaya izin veren bir müfredat sistemine giden, milli eğitimin Ankara’dan değil, yerinden yönetilmesini sağlayan, özellikle velilerin ve okulların belirli ölçüde yönetime katılabileceği bir sistem oluşturuluyor.
ÇEVRE
Hayatını çevre konusuna adayan, erozyonla mücadele için TEMA Vakfı’nı kuran Hayrettin Karaca, T.C. Holding’in Çevre Şirketi Genel Müdürü. Karaca, “Temanın çalışma felsefesini şirkete de yansıtırım” diyor.
Karaca, erozyonla mücadele ediyor, kurak yöreleri ağaçlandırıyor, zehirli sularla kirlenen nehir, göl ve denizleri arıtmak için projeler geliştiriliyor. Sanayi ve turistik işletmelerin çevreye zarar vermemesi için ilgili şirketlerle koordinasyon sağlıyor. Soyu tükenmekte olan bitki ve hayvanların kazanılması için ne yapılacağını saptıyor. Tarım alanlarının amaç dışı kullanılmasını, verimli arazilerde binalar yapılmasını ve otoyolların geçilmesini önlüyor. Hızlı büyüyen ağaç türleri ile hem erozyonu önlüyor hem de odun gereksinimini karşılıyor. Fidanlıklar ve ağaç müzeleri kurarak ağaç ve bitki ihracatını artırıyor
TARIM VE ORMANCILIK
Tarım ve Ormancılık Şirketi’nin başına geçen Yaşar Holding Finans ve Planlama Grup Başkanı Mustafa Güçlü, tarım da yeni stratejiler geliştireceğini söylüyor.
Güçlü’nün ekibi tarım ve hayvancılık konusunda uzmanlardan oluşuyor. Hedefi ise şöyle: “Tüm ülkeler tarıma dönük çok özel politikalar izler ve bu konuyu bu politikalarda yönlendirirler. Ulusal düzeyde stratejik bir yaklaşımın ortaya konması gerekir. Bu yaklaşım sadece ekonomik açıdan değil, sosyal açıdan da önem taşır. Çünkü ülke nüfusunun önemli bir bölümü geçimini hala tarımsal faaliyetlerden sağlıyor. Türkiye tarımda ne yapmak istediğini bilecek stratejik planları geliştirmelidir. Hangi ürünleri üretip dünya pazarlarında etkili olmak istiyoruz? Hangi ürünler de fiyatları dünya piyasasında belirleme şansı var, bunu nasıl kullanırız, tüm bu faktörleri göz önüne alarak üretim planlaması yapacağım.”
Güçlü, hayvancılıkta yeterlilik saptaması yaptıktan sonra en verimli üretim şartlarını hazırlayacağını söylüyor. Tarımsal alandaki eğitimi gerçekleştiriyor. Bitkisel tarımda ürün çeşitlemeleriyle verimi artırmanın yanı sıra hayvansal üretimde ıslah çalışmalarıyla, yeni ırkların adaptasyonuyla çok daha büyük sıçramalar hedefliyor. Kaliteli ürünler sunmakla iş bitmiyor.
Güçlü’ye göre kısa vadede orman yangınlarının önüne geçilmesi için çağdaş ekipman ve teknolojik olanaklar sağlanıyor. Reçine üretimine ağırlık veriyor. Ormancılık konusunu orman köylüsü gerçeğini göz önüne alarak ile birlikte planlayacağını söylüyor.