ABD’de, Kongre’nin alt kanadını oluşturan 435 üyeli Temsilciler Meclisi’nin tamamı ve Senato’daki 100 üyelikten 33’ünün yenilendiği ara seçimler bu hafta yapıldı. Amerikan ara seçimleri, Türkiye’nin AB İlerleme Raporu’nun açıklandığı günlere denk gelince, pek ilgi uyandırmadı.
Kaldı ki, ABD’deki ara seçimler bizi ilgilendirmeli mi? Neden? Ben çok ilgilendirdiğini düşünüyorum. ABD doğrudan ya da dolaylı olarak attığı her adımda dünya üzerindeki her ülke gibi bizi de etkileme gücüne sahip. Peki biz ABD’yi yeterince tanıyor muyuz? Bir ezberimiz var tabii. Tembelliğin konforu içinde, olaylar karşısında ezberimize başvuruyoruz.
Başkan Bush, bazılarına göre dünyanın başına gelen en kötü şey. Seçimle geldiğine göre birilerine göre de dünyanın başına gelen en güzel şey olmalı. İki uç arasındaki farkı açıklamak ezberimizin içinde yok. Foreign Policy dergisi bir önceki sayısında Walter Russell Mead imzasıyla bir araştırma haber yayınlandı. Başlığı “Tanrının Ülkesi”ydi. Tanrı’nın ülkesi ABD oluyor. Çünkü Tanrı ABD’yi koruyor. Çünkü Cumhuriyetçi ABD dindar. O en doğrusunu biliyor ve uyguluyor. Ve kendinde “hak” buluyor.
Din ABD’de, halkın karakterini, ülkenin kimliğini, kültürünü, dünya görüşünü şekillendirecek; ülke sınırları dışındaki olaylara karşı tavırlarını belirleyecek; hatta yasal alt yapıyı etkileyebilecek kadar güçlü. Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush’un işbaşına gelmesinde, onun şahin tavırlarına zemin hazırlamakta etkin olduğu gibi…
ABD vatandaşlarının çoğu Protestan. Protestanlık ülkenin kimliği üzerindeki hakim din. Protestanlık bünyesindeki mezheplerin siyaset üzerindeki etkisi daha farklı. Örneğin, kökten dincilerin sayılarında son yıllarda bir artış görülse de, siyaset üzerindeki etkileri zayıf. Katoliklerin de siyaset üzerindeki etkisi sınırlı, kendi içlerinde de karışık bir yapıları var.
Bu ülkede Protestanlık zaman içinde değişik kollara ayrıldı. Bunların arasından katı bir din geleneği olan kökten dinciler, ilerici ve etik olan Liberaller ile daha geniş kitle olarak ortaya çıkan Evangelistler gücü paylaştı. 20’nci yüzyılın ortalarında baskın kuvvet olan liberal Protestanlar kan kaybına uğradı, Evangelistler güç kazandı. Evangelist beyaz Amerikalıların, yüzde 68’i 2000 seçimlerinde, yüzde 78’i de 2004 seçimlerinde Bush’a oy verdiler. Temsilciler Meclisi ve Senato seçimlerinde de Evangelistler bugüne kadar önemli rol oynadı. Kongredeki Evangelistlerin oranı 1970’de yüzde 10’ken, 2004 yüzde 25 oldu.
Demokratların 2006 ara seçimlerinde Temsilciler Meclis ve Senato’da kazandıkları zafer anlamlı. ABD’den başlamak üzere Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinde son yılların hakim gücü olan din eksenli hükümetler için de ilginç bir gösterge olabilir. Küresel etkisi tartışılmaz olan ABD’deki rüzgarları yeni bir dönemin başlangıcı sayabiliriz.
Hep iddia edilir ki, ABD’de her kim başa geçerse geçsin bir şey değişmez. Aslına bakarsanız doğrudur, çünkü kurumsal yapısını tamamlamış ülkelerde devletin temel konularında itişip kakışma olmaz. Diğer yandan detaylarda aralarında fark olmadığını söylemek mümkün değildir. Nedir peki bu farklar, Demokratların güçlendiği bir ABD’de neler olabilir… Gelecekte neler olabileceğini, geçmişteki performans ayna gibi yansıtıyor.
Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki farka bakarken, biz Türkler ile Demokratların paradoksal bir ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. Yönetimdeki etkinliklerini artırdıkları oranda dünyadaki tansiyonun ineceği kesin, millet olarak bizimkinin zaman zaman çıkacağı da… Çünkü Demokratlar Ermeni lobisine yakınlıklarıyla tanınırlar. Ezberi seven Türkler için çalışma zamanı mı acaba?…
Ana hatlarıyla bakınca Demokratlar çevreye duyarlı, işkenceye karşılar. Guantanamo ve Irak hapishanelerinde yaşanan görüntülerin ortadan kalkabileceğine dair umutlar yeşerebilir. Aynı cinsin evlenmesi konusunda Demokratlar kendi içlerinde ikiye ayrılsalar da eşcinsellere karşı ayrımcılığa karşı çıkıyorlar. Vatandaşların bireysel özgürlüklerine, örneğin özel hayatın korunmasında hassaslar. Her kadının doğum kontrol yöntemlerine erişme hakkı olduğuna inanıyor, kürtajın yasaklamasına karşı çıkıyorlar. Eleman seçiminde etnik, kültür ve cinsiyetten bağımsız hareket edilmesini savunsalar da kotaya karşı çıkıyorlar.
Cumhuriyetçiler ise ana hatlarıyla bakınca kürtaja, aynı cinsin evlenmesine şiddetle karşı çıkıyor ve inanç temelli inisiyatifleri destekliyorlar. Terörle mücadeleyi, küresel savaşla eş tutabiliyorlar. Parti üyelerinin çoğu işlenen suçlar için para cezasını savunuyor, ancak adam öldürmek gibi daha ağır suçlarda daha ağır cezaları ve silah sahibi olma hakkını destekliyorlar. Cumhuriyetçilerin dindar kesimi devlet okullarında din derslerinin ile dua seanslarının olması gerektiğini savunuyor, evrim teorisi dışında yaradılış felsefesinin öğretilmesini istiyorlar. Kök hücre araştırmalarına, Kyoto Protokolü’ne karşı çıkıyorlar. Cumhuriyetçilerin çoğu serbest ticareti destekliyor. Emlak vergisinin kaldırılması, asgari ücrette artış olmaması, medyada mülkiyetin yayılmaması için çoğunluk oyu kullanabiliyorlar.
Anlaşılan kayıtlı 200 milyon Amerikan seçmen, Tanrı’nın çocuklarını getirdiği gibi götürme kararı aldı. Irak Savaşı, Katrina felaketi gibi doğal afetlerde Cumhuriyetcilerin performansı, arka arkaya gelen yolsuzluk ve seks skandalları karşısında Tanrı’nın Ülkesi’ni cezaya bıraktı. Halk ezberi bozdu, ara seçimlerde Cumhuriyetçilere darbeyi vurdu, Şahin Başkan’ın süngüsünü düşürdü, Irak’taki kanlı tablonun mimarı Savunma Bakanı Rumsfeld’i de tarihe gömdü. Çevremizdeki tansiyonun düşebileceğini ummak güzel bir duygu. Ezber her zaman her koşulda işe yaramıyor, her çıkışın bir inişi olabiliyor… Amerikan ara seçimleri yaklaşan genel seçimlerimiz için önemli bir gösterge teşkil edebilir mi?..