Ali Üstündağ kariyerine dönemin önemli iletişim kurumları arasında gösterilen Manajans’ta reklam fotoğrafçısı ve film prodüktörü olarak adım attı. Multivizyon tekniğinin ilk uygulayıcılarından. Kendi iletişim ajansı İltek’i kurduktan sonra pek çok kurumun işitsel ve görsel söylemlerini yaratıcı şölen gibi sunumlara dönüştürdü. İlerleyen yıllarda TED konferanslarına merak sardı. Defalarca gitti yerinde izledi. Ve tabii ki, sonucunda Türkiye’deki TEDx hamlesini başlatanlardan biri olarak, ilginç konu ve konukların hikayelerini paylaşmaya başladı. Yanılmıyorsam ilk TEDx onun, Türkiye’nin ilk TEDx’i Reset markasıyla onun çalışması. Aradan tam 10 yıl geçmiş, “…nasıl geçti, neler öğretti, geride ne bıraktı…” merak ettim. Bir de o kadar çok TEDx organizasyonu ve bir o kadar da ilgi var ki, “ne oluyor?” diye sormak istedim.
Kendi ifadesiyle, “muhteşem” bir 10 yıl geçmiş. Daha da sormama gerek kalmadı; ilk günü hislerini anlatarak başladı: “Hiç unutmam, ben senelerce kurumlarda profesyonellere koçluk yaptım, sahnede nasıl konuşmaları gerektiğini öğrettim… Birinci TEDx’de sahneye benim çıkmam gerekti; ilk söylediğim şey, “Galiba kendimden daha büyük bir şeye kalkıştım ve nereye gideceğim hakkında en ufak bir fikrim yok. Hadi Bismillah, yola çıkalım. Ve muhteşem bir şey oldu!…”
Ali Üstündağ eski ve iyi bir dost. Sosyal sorumluluk gibi toplumsal konularda onun için akan sular durur. Benim başlattığım bir staj programında tüm ekibini gözünü kırpmadan angaje ederek destek vermişliği vardır, hiç unutmam. Bir konunun daha altını çizmek isterim, başarının kilidi meraktır. Ali Üstündağ da çok meraklıdır. Meraklılar bilir, diğer kategorisindekiler için anlamsız gelecektir, merak, doldurdukça çoğalan bir şey… Bilmece bulmaca tekerlemede olduğu gibi; “çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane!…”
İngilizce’den direkt tercüme edip, yerli yersiz “merak kediyi öldürür” derler… Ne diyeyim; öldürmeyen Allah öldürmüyor. Ali de merakıyla bir güzel yaşayıp gidiyor!
Merak güzel şey, herkese tavsiye ederim. Şimdi size merak ettiğinizi umduğum bilgiler derleyeceğim; TEDx’lere konu nasıl seçiliyor, konuşmacılar nasıl ve nereden bulunuyor. İlk ve tek tüyo, yaymaya değer fikrinizin olması.
Yaprak Özer: Meğer neye kalkışmışsın?
Ali Üstündağ: Hepimizin hayatında kırılma noktaları vardır. Benim 5 tane kırılma noktam oldu; bu, beşincisiydi. Ben sosyal bir insanım ama öyle aman aman, çok fazla sosyal olma gibi bir derdim yok. TED bana aşırı sosyalleşme öğretti, çünkü konuları anlatacak insanların peşine düşmeye başladım ve hiç tanımadığım, normal hayatta da hiç tanışmayacağım insanların peşine düştüm. Her birinin hikayesini öğrenmem gerekti. Hiç tanımadığım insanları buldum, sahneye çıkardım.
Yaprak Özer: Kaç kişi?
Ali Üstündağ: 280 kişi…
Yaprak Özer: Büyük bir macera.
Ali Üstündağ: Ve her birinin hikâyesi özgün. 280 kişi ve aşağı yukarı 30 tane performans sanatçısı.
Yaprak Özer: TED nedir, TEDx’in TED’den farkı nedir?
Ali Üstündağ: TED’in hikâyesi, 1984’de başlıyor. İlk kurucusu, Richard Saul Wurman. Bir tasarımcı, haritalar yapıyor ama çok anlamlı haritalar…
Yaprak Özer: Ben Chris Anderson sanırdım.
Ali Üstündağ: İlk Richard Saul Wurman. California’da bir çiftliği var. California’nın Monterey kasabasında ilk TED’i 1984’de düzenliyor 90’lı yıllara geçiyor. 200 kişi ile başlayıp; büyümeye başlıyorlar 2000’lerde Monterey’de salona sığmamaya başlıyorlar. Salon dışına görüntüler koymaya başlıyor. Ama Wurman’ın merakı dünyada hayatı şekillendiren insanları bulmak. O dönem için teknoloji, dizayn yani tasarım ve eğlence yani “entertainment”…
Yaprak Özer: TED’e aslında ismini veren de bu…
Ali Üstündağ: “Technology Entertainment Design” kısaltması olan TED’in kurucusu: “Ben bu konseptlerin peşinde koşarsam, bundan sonra trendlerin ne olacağını, dünyanın gidişatını anlayabilirim” diye düşünmüş ve çok güzel götürmüş ama bir yerde sıkılmış. Sanıyorum 2001’de sıkılmaya başladı ve 2002’de satmaya kalkıştı. Kısa bir dönem sonra Chris Anderson aldı. Anderson aldıktan sonra birkaç sene daha TED, Technology Entertainment Design Monterey’de yapılmaya devam ediyor. 2006-2007 sezonunda işi başka türlü yapabilir miyiz diye soruyorlar kendi kendilerine: “Biz başka türlü yapsak bunu ve birtakım videoları yayına soksak, acaba ne olur?” İlk başta koydukları 6 tane meşhur videoları var. Aralarda Tony Robbins gibi konuşmacı vardı. Şu an Tony Robbins uçmuş gidiyor. 5-10 bin kişi izlese, çok başarı olur diyorlar kendi kendilerine. Bir izleme alıyorlar, 50 bin… Ondan sonra, derler ya İngilizce, “… and the rest is history”. Öyle bir gitti ki, bu sefer bütün videoları edit edip; montajlayıp koymaya başladılar. O zaman TED, dünya yolculuğuna çıktı.
TEDx ise, Mart 2009’da kuruldu. Anons ettikleri gün, ben de o salondaydım. Başına Lara Stein’ı getirdiler. TED o kadar popüler olmaya başladı ki dünya genelinde… üniversitede, okullarda, toplantılarda herkes birbirine tavsiye ediyor. Kontrol edemezlerse işin çığrından çıkacağını gördüler. TEDx, “locally organized one day TED event” diye geçiyor. Türkçe ifadesiyle yerel organize edilen bir günlük TED etkinliği. TEDx oldu. Lara Stein da bunu bütün ülkelere yaydı.
Yaprak Özer: Türkiye ne zaman geldi? Sen mi getirdin ilkini?
Ali Üstündağ: Ben 2008’de TED’i görmeye ABD’ye gittim. Daha TEDx yoktu. Ertesi gün TEDx anonse edildiği zaman, ben Türkiye’nin ilk lisansını aldım.
Yaprak Özer: Bugün kaç tane TEDx var?
Ali Üstündağ: Bugün şu anda Türkiye’de 40-50 tane TEDx yapılıyor.
Yaprak Özer: Fazla değil mi?
Ali Üstündağ: O çok tartışılır bir şey. O konuda karmaşık duygularım var. İki tip TED var. Tipleri de çoğaldı ama… TEDWomen var, TEDxWomen var. Ama 100-, 100+… Eğer büyük TED’e, esas orijinal TED’e gitmediysen salona 100 kişiden fazla alamıyorsun. Eğer büyük TED’e gittiysen… ve gitmenin sebebi şu: Orada ne olduğunu anlıyor ona göre organizasyon yapıyorsun. Büyük TED’e gittiysen, o zaman sana 100+ veriliyor. İstersen 2000 kişi, 3000 kişi, 4000 kişi… Ben genellikle 1000-1200 kişi civarında düzenliyorum…
Yaprak Özer: Yılda bir defa değil mi?
Ali Üstündağ: Ben şimdi başka bir modele de geçtim. On tane büyük TED yaptım, aşağı yukarı 800-900 kişi ile 1200 kişi arası… Bunun yanı sıra “TEDx Salon”lar var. Bunlar, küçük ve kompakt: 100-300 kişi. Lisansları çok farklı, çünkü TED sahnesinden konuşuyorsun ama interaktivite yok. Salona konuşuyorsun salonu hikayenin içine çekmeye çalışıyorsun. Buna “Engagement” diyorum, herkes orada kendini bulsun, “Aaa ben bu konuyu biliyorum, beni de yansıtıyor” desin. Salonda karşılıklı alışveriş ve etkileşim var. Konuşmacı 15 – 20 dakika konuşuyor. 15 dakika da soru cevap var. Onlar bana çok heyecan veriyor, çünkü hakikaten, senin 18 dakikada anlatabileceğin şeyler kısıtlı… Ana bir konuya giriyor ve ona odaklanıyorsun, salonda birilerinin kafasını karıştırmaya başlıyorsun. Sahnedeysen, bir rol modelsin. Peki bunu nasıl yaptın? “TED x Salon” deniyor buna. Ben TEDx Reset Salon diye bir şey yapıyorum. Kasım’da yaptım. Çok keyifliydi. 6 konuşmacım vardı. Yarım gün yaptım.
Yaprak Özer: Daha iyi yönetilebilir bir şekilde herhâlde.
Ali Üstündağ: Çok da keyifli, çünkü sorulardan salonun nerede olduğunu görüyorsun. Mesela bana diyorlar ki, “Amerika’daki TED’ler gibi değil Türkiye’de”. Türkiye o sofistikasyonda değil. Toplumun ilerlemesi lazım. Sofistike olunca da Türkiye algılamakta zorluk çekiyor.
Yaprak Özer : Sofistike derken burada örneğin uzmanlık alanları ve derinleşme daha sınırlı belli konularda demek mi istiyorsun?
Ali Üstündağ: Uzay konusu…
Yaprak Özer: Uzay, tasarım, teknoloji…
Ali Üstündağ: Yavaş yavaş geliyoruz ama…
Yaprak Özer: Bu küçük “Salon”lar yılda kaç tane olacaklar?
Ali Üstündağ: Sınırsız. Her TEDx için lisans alıyorum ama “Salon” için beş tane lisans birden alıyorum. Dolayısıyla, onu daha iyi yönetebiliyorum. Ne zaman istersem…
Yaprak Özer: Bütün üniversitelerin bir TEDx’i oldu. Güzel tarafı var ama bir yandan da çok sayıda toplantı anlamına geliyor…
Ali Üstündağ: Güzel tarafı, üniversite ve okullarda bunu organize eden profesörler değil de talebelerin kendileri. Hayata intikal etmek var ya… hayatı tatmak gibi bir şey var. Bir organizasyonu üstüne aldığı zaman, deli gibi çalışması lazım o ekibin ve bir kadın-erkek dengesi de var. Tanımadıkları insanların peşinde oluyorlar, brainstorming yapıyorlar, o konuyu çalışıyorlar. Dolayısıyla, çocuklar için inanılmaz bir fırsat. Kendilerini geliştirme fırsatı var. Hayatı tatma ve daha 17-18 yaşındayken böyle bir organizasyona soyunmak… Müthiş bir şey. O tarafı çok güzel.
Yaprak Özer: Bunun ama başka bir tarafı da var…
Ali Üstündağ: Negatif tarafı, önüne gelenin düzenlemesi… Ben onu söyledim; “Herkese vermeyin, imajı sulandıracaksınız”. Belirli kriterleri yerine getirdiği zaman, veriyorlar.
Yaprak Özer : Başka ülkelerde de aynı şey var aslında.
Ali Üstündağ: Hemen hemen. Amerika’da, İngiltere’de uçmuş gitmişler yani.
Yaprak Özer: Şimdi, merak konusu 18 dakika!
Ali Üstündağ: Öyle bir kural yok. 18 dakikayı aşmaman lazım. Mesela konuşmacılara bakıyorum ki, potansiyel konuşmacı geldiği zaman zaten yüzde 60 kim olduğunu biliyoruz. Çok iyi araştıran bir ekibimiz var ve ekip her sene değişiyor. Kişi geldiği zaman, hikâyesini anlatıyor. Ona, “Sen hikâyeni 12 dakikada anlatabilirsin, sana 18 dakika vermeyeceğim” diyebiliyorum. Hatta 18 dakikayı 15 dakikaya çektiler. Ben o hikâyeyi daha kompakt anlatabileceğini biliyorum. O süreyi veriyorum.
Yaprak Özer: Peki, nasıl bir araştırma yapıyorsunuz, konuyu nasıl seçiyorsunuz? Her senenin konusu, o yılın trendine göre mi geleceğe göre mi belirleniyor?
Ali Üstündağ: Hepsini kapsıyor. Ben zaman içinde değiştirdim. Her sene yeni bir ekip kurdum. Her sene yeni bir brainstorming ekibi kuruyorum… Yani yaratıcı ekip. Yarısı çevremden tanıdığım insanlar, yarısı hiç tanımadığım insanlar. İsimleri var, ünlü olan var ama kendilerini tanımıyorum. Peşlerine düşüyorum, anlatıyorum: “Böyle bir TED yapıyoruz. Bir beyin takımı var. Bu beyin takımında görev almak ister misin?” Bazen çok yüksek profilli insanlar geliyor. Bizim bu sürecimiz bayağı uzun sürüyor, 8 ay falan sürüyor. İlk iki ay ya çarşamba ya perşembe akşamı, millet saat 20.00’de geliyor, güya 11.00’de bitecek, bazen 01.00’e 02.00’ye kadar konuştuğumuz oluyor. İlk 2 ay tamamen geyik yapıyoruz. Yanlış anlama, esasen birazcık dünya trendlerini konuşuyoruz, şu andaki modayı konuşuyoruz, dünyada neler oluyor bitiyor, Afrika’da ne oluyor, dünya konjonktüründe, her şeyi konuşuyoruz. Ben de ondan sonra TEDx Reset’in felsefesini anlatıyorum. Konuşmalarımız birden şekilleniyor konu aramaya başlıyoruz. Bir ay da konuyu arıyoruz, bulduktan sonra çok zor oluyor.
Yaprak Özer: Ondan sonra konuya uygun, onu ifade edecek kişiler mi?
Ali Üstündağ: Konuyu buluyoruz ama konu, üç kelime… “Yola çık” ya da “kritik kavşaklar”… Alt açılımlarını buluyoruz. Kritik kavşak ne demek?
Yaprak Özer: 2020 takvimi ne?
Ali Üstündağ: 2020… Daha bilmiyorum. Nisan, Mayıs gibi.
Yaprak Özer : Konu daha belli değil mi?
Ali Üstündağ: Henüz değil. Farklı bir yapıya girmeye çalışıyoruz. Konu başlıkları olduğu zaman, beyin takımından şunu istiyoruz: “Konuları biliyorsunuz. Şimdi hepiniz bana 20 tane isim vereceksiniz. Kendi çevrenizdeki isimlerden esinleneceksiniz”. Herkes 15-20 isim veriyor. Ondan sonra ismi öneren o kişinin savunmasını yapıyor. Sonra 180 kişiden 30’a geliyoruz.
Yaprak Özer: Meşakkatli bir süreç.
Ali Üstündağ: Ama çok keyifli, inanır mısın, birbirini hiç tanımayan insanlar…
Yaprak Özer: Bir kuralı söyleyeyim: bundan para kazanmıyorsunuz.
Ali Üstündağ: Yok yasak.
Yaprak Özer: Meşakkatli bir iş yap para kazanma.
Ali Üstündağ: Aynen öyle.
Yaprak Özer: Bunun ruhu nedir, tanımını nasıl yapabilirsin? Yeni insanlar yeni konular keşfetmek mi?
Ali Üstündağ: Çok güzel bir şey yazdılar TED’in altına: “Yayılmaya Değer Fikirler”. Yani esasında toplumda yayılmaya değer fikirler ortaya koyabilirsen, o zaman toplumu değiştirebilirsin. Bütün derdimiz bu ülkede, toplumu daha iyi yerlere taşımak, “Ideas Worth Spreading”. Yayılmaya değer fikirlerle, “A… bu güzel bir fikir, ben bunu hayata geçireyim” ya da birbirini tanıyorlar, network yapıyorlar, yeni fikirlerle tanışıyorlar. Garip şeyler… olmaması gereken konularda konuşuyorlar… Her türlü konu konuşuluyor.
Yaprak Özer: Bir konuşmacı ajansı yöneten biri olarak, TEDx’ler ve TED, benim için değerli. Bambaşka kulvarlardayız, biz profesyonel konuşmacılarla çalışıyoruz. TED platformundan çok besleniyorum. Adeta bir resmigeçit yapılıyor. Beğen, beğenme, neticede mikro düzeyde veya müthiş üne sahip birileri orada kısa sunum yapıyor, bilgi veriyor. Sürdürülebilir olduğun için, ilk olduğun için, yayılmaya değer fikirlerin peşine düştüğün için, kendi adıma teşekkürler.
Ali Üstündağ: Sağol. Ben de çok öğreniyorum. İşin kimsenin anlamadığı tarafı, esasen beslenen ben oluyorum. İnsanlarla görüştüğün zaman, bir de baş başa oturuyoruz yani. Interview (mülakat) seanslarını baş başa yaparım. Kimse yoktur. Çünkü bütün hayatı… “Neden onu yapıyorsun?” diye konuya girdiğin zaman, geçmişi, ailesi, bütün o konulara giriyor. Bir şey yapıyorsa arkasında bir neden vardır, keşfediyoruz. Kişi kendini ve hikâyesini anlatıyor.
Yaprak Özer: Bir kişiye ne kadar zaman ayırıyorsun?
Ali Üstündağ: Değişiyor, minimum 2 saat. Bazen 6 saat harcadığımız oldu.
Yaprak Özer : Altı saatin içerisinde provalar var mı?
Ali Üstündağ: Ondan sonra zaten gerçek sahnede prova… Ben illa, illa gerçek sahnede prova yaparım. Ve orada bile fazla değişiklik yapmam zaten. Sahneye çıktığı zaman, zaten hikâyesini biliyor, özgüven meselesi oluyor. Sahneye ilk defa çıkınca, ne olacak diye… Ondan sahnede prova yapmak istememin sebebi, “Korkma, hikâyenin içine gir ve o hikâyeni anlat. Esasen müthiş bir fırsat senin için. Fikirlerini paylaşman için sana bir platform yarattım.”
Yaprak Özer: Bir şey daha merak ediyorum. TEDx Reset’lerden büyük TED’e gidenler oldu mu?
Ali Üstündağ: Çok az. Odaklanmadım buna.
Yaprak Özer: Bunu çok az ya da hiç olmayacağını bilerek soruyorum.
Ali Üstündağ: Oldu. Türkiye’den 2-3 kişi çıktı, az kişi çıktı TED’e… Şöyle ilginç bir şey: TED’in içerikleri 3000-3500’i geçmiyor. TEDx’çiler çoktan solladı; 30 bine yakın içerik var. Biz TEDx’çiler 170-180 ülkede sahneye çıkarıyoruz insanları.
Onun için, acayip içerik… Hindistan’da, Japonya’da, Çin’de ne içerikler var. Oradan da besleniyorlar. Merak ettim, Amerika’ya telefon ettim bir kere, “Siz konuşmacıları nasıl buluyorsunuz?” dedim. “Of çok zor” dediler.
Yaprak Özer: Sizden değil mi?
Ali Üstündağ: Biz buluyoruz ama onlar da odaklandıkları konuların konuşmacıların, etkisi olan insanların peşinde oluyorlar.
Yaprak Özer: Bu yılın konusu ne sence?
Ali Üstündağ: Bu son yaptığım, Kasım’da yaptığım: “Çıkış Yolu” idi. Yani şu duygu vardı: Türkiye’de insanlar sıkışmışlık hissediyor, bir çıkış yolu arıyor. Şu anda engelleri aşmak… “İlk önce kendini keşfet, engelleri aş… Bütün bunları kendin yaratıyorsun. Kendini, potansiyelini tanıyabilirsen, o zaman dünya senin. Ama dikkat et. Çevrede seni fazlasıyla beslemeye çalışan, doğru, yanlış insanlar var. Eğer kendi kişiliğini ortaya koyamazsan, onların mağduru kalırsın. Onun için, kendin ne istediğini iyice anla, ondan sonra yolun açık olsun”.
Yaprak Özer: Çok zor. “Kendini keşfet, engelleri aş, hadi durma, yürü” desen de öyle değil… Neredeyse bazılarımız için bir ömür sürüyor.
Ali Üstündağ: Doğru.
Yaprak Özer : Ömrünün sonunda, ne istediğini arayan insanlar olabiliyor.
Ali Üstündağ: Çünkü o disiplin, adanmışlık istiyor. Bence hayatta gerçekten ne istediğimi sorgulama alışkanlığı yok. Sistemin içine giriyorsun. İşte bu koca kulelerin içine giriyorsun. Orada güzel bir hayat, güzel para kazanıyorsun, iyi koca güzel eş buluyorsun.
Yaprak Özer: Böyle büyütülüyor dünyanın neresinde olursan ol… iyi bir iş ve eş.
Ali Üstündağ: Sorgulamak yok. Hâlbuki, “Ben ne istiyordum? Benim hakikaten topluma bir etkim olabilir mi?” Evet, olabilir. Ama birazcık cesur ol, ne istediğini keşfet. Bankacı da olmak istiyorsan, ol, hiç problem yok. Eğer bunu yapacaksan, hakkıyla yap. Pişman olma hayatından.
Yaprak Özer: Sürekli yaratıcı olmaya çalışmak, birilerinin önünde koşmak önemli, birbirimizi alkışlamalıyız ki, daha uzun uzun yıllar devam edelim.
Ali Üstündağ: Yaratıcılığın Kural 1’i nedir biliyor musun: Kafaya takacaksın.
Söyleşimizi Yaprak Özer youtube kanalından izleyebilirsiniz.