Savunma ve güvenlik tanımlarının ne kadar önemli olduğunu her geçen gün biraz daha iliklerimizde hissediyor olmakla birlikte, itiraf edelim kavramları birbirinden ayırabilmekte güçlük çekiyoruz.
Dış düşmana karşı ülkenin sınır güvenliğini, vatanın bölünmez bütünlüğünü, vatandaşın özgürlüğünü korumak ve kollamak amacıyla milli ordu marifetiyle alınan tedbirler ve girişilen hareketler bütününe savunma diyoruz. On yıllarca hayatımızın en önemli unsuru olan bu kavram gelin görün Maslow’un yaşam zincirindeki yerini eriyerek koruyabiliyor.
Güvenlik, yaşadığımız mahallede, kasaba ya da kentte, hatta sitede asayişi sağlamak, asgari ihtiyaçlarımızı karşılamak, kaliteli yaşam sürmek, hayatımızı güvence altına almak, bireysel hak ve özgürlüklerimizi korumak, temel sağlık ve hayat kalitesi gibi konuları kapsıyor ve çaresiz görünüyor yazık ki. Kabul etmeliyiz ki, kendimizi güvende hissettiğimiz zamanlar mutlu olduğumuz anlar ile mutluluk veren yaşam alanları. Güvenli zamanlar ve anlar sayesinde ekonomik refaha kavuşuyoruz. Güvenlik ihtiyacımız, yukarıda kısmen özetlemeye gayret ettiğim çağdaş konfor alanlarımızı korumak için gerekli.
Gelin güvenlik ve savunma kavramlarını anlamlandırmaya çalışalım. Örneklerle ilerlemek yeterli olacaktır. Seçtiğim örnekleri birbirinden farklı ve mümkünse en değerli saydığımız kişi ya da durumları yitirme olasılığına işaret ediyor olmasına özen göstererek seçtim.
Topla tüfekle savunma…
NATO gibi üye ülkelerin savunmasını ortak düşmana karşı yapan örgüt, neredeyse ortak düşmanı da üye kaydetmeye hazır olduğu için ne yapacağını şaşırdı. Dezavantajlı bölgelerde yaşayan halka su götürmek, çocukları eğitmek için çaba sarf ediyor. Bunun neresi yanlış diyecek olabilirsiniz. Hiçbir yeri yanlış değil. Sorun, “mevcudiyetim ne?” sorusuna somut yanıt verememekte. Zaten teşkilatın kendisi en güzel “savunma mı güvenlik mi” dersi. Bu yazının konusu NATO değil, ancak anlatmak istediklerimi ifade edebilmemde önemli bir kaldıraç: NATO’dan yapılan açıklamaya göre ABD dışında kalan Kanada ve Avrupalı üye ülkeler bu yıl savunma harcamalarını 12 milyar dolar artırmış olacaklar. Böylece NATO arka arkaya 3 yıl boyunca savunma harcamalarını toplam 46 milyar dolara çıkarmayı başarmış olacak. Bingo! Top tüfek tank alınacak. NATO yine düşmanla savaşacak.
Mültecilerin çaresizliği…
İtalya açıkladı, Avrupa Birliği para vermezse mülteci taşıyan hiçbir gemiyi kara sularına sokmayacak. O mülteciler ne yapacak? Bu arada bizim topraklarımızda 4 milyondan fazla sayıda mülteci yaşıyor. Mahalle aralarında insanlar birbirleriyle savaşmaya başladı. Mültecilerden rahatsız olan yerel halk, onların yaşadıkları mahalleri basıyor. İş bulamayan Türk, ucuz işe talip olan Suriyeliye diş biliyor. Üniversite sınavında başarılı olamayan genç, kontenjandan üniversiteye girenin gözünü oymak istiyor.
Zehirle mücadele…
Uyuşturucu konusunda uzmanlığım yok, konuya hakim de değilim. Zaten olmaya da gerek yok sanırım. Sizlerin de izlediğini sandığım ibretlik bir haberi anımsatmak istiyorum: Bir uyuşturucu imalathanesi basıldı. Çıkan malzemeler: fare zehiri, haşere ilaçları, naftalin, aseton ve adını bilmediğim uluorta yetişen bir ot… Karıştırıp hap haline getirip satıyorlar. Uyuşturucu bile denemiyor, zehir! Yüzlerce insan ölüyor.
Sanal alemde tehdit…
Geçtiğimiz hafta müthiş bir siber saldırı yaşadık. Son iki ayda ikinci kez! Amaç sözde Ukrayna’yı çökertmekmiş, ama Ukraynalı hacker’lar kendi ülkeleriyle birlikte Rusya’yı, Avrupa’yı ve başka coğrafyaları da çökerttiler… Bankalar, dev PR firmaları, ilaç üreticileri bloke oldu. Hayat durdu. Hatta bazı kurumlar çalışmayı paydos ettiler. Ekonomik kayıp müthiş.
Doğanın isyanı…
Bu yıl da her yıl olduğu gibi Karadeniz ve Ege’de aşırı yağışlardan pek çok kişi mahsur kaldı, sel yüzünden dikili araziler zarar gördü, vatandaş feryat figan bağırdı, “mağdurum” diyerek dövündü. Sellerde evini tarlasını ve parasını kaybedenleri bırakalım, hayatını kaybeden vatandaşlarımız var.
Ve din adına…
Vatikan’da Papa’nın finans işlerinden sorumlu sağ kolu, cinsel istismar suçuyla mahkemeye çağrılıyor. Vatikan yıllardır küçük yaştaki erkek çocuklarını tehdit ettiği için suçlanıyor. Pek çok küçük çocuk ve ailesinin hayatı bu yüzden karardı. Ya utançlarından ya korkudan sustular. Benzer olay ülkemizde de yaşandı. Çok mağdur var. Çocukların günahı ne?
Sanat tehlike mi…
Bangkok’ta Charlie Chaplin’in “Great Dictator” (Büyük Diktatör) filmi toplumsal huzuru bozabilir gerekçesiyle yasaklandı. Filmin içeriğinden dolayı mı, isminden dolayı mı yasaklandığını anlayamıyorlar çünkü çok eski bir yapım, izleyen izledi üstelik farklı versiyonlarına da kolayca erişilebiliyor. Kimi tehdit ediyor acaba?
Trafikte ölüyoruz…
Bayramda birçok vatandaşımızı trafiğe kurban verdik. Çok sayıda kişi de yaralandı. 2016’da 1 milyon adedin üzerinde gerçekleşen trafik kazasında 7 bin 300 kişi hayatını kaybetti, 303 bin 812 kişi yaralandı. Buna karşın, “Direksiyon Başında Telefon Kullanımı” araştırması yapılmış. Her iki Türk vatandaşından biri, araç kullanırken telefonla konuşuyor. Ayrıca trafikteyken en çok sosyal medyada gezinen ve paylaşım yapan Avrupa ülkesi Türkiye’ymiş.
Kim kiminle, kim kime karşı
Türkiye’nin doğusunda birkaç ülkenin aktif olarak dahil olduğu bir çatışma yaşanıyor. Suriye toprakları ateş altında. Bizim topraklarımız da dahil çevre bölgeler tehlike çemberinde. Burada terör örgütleri ve ulusal ordular birbiriyle çatışıyor. Çatışanlar arasında NATO üyesi olanlar; müttefikler arasına NATO kuruluş beyannamesine göre düşman diye tanımlı olanlar var. Kimin kiminle savaştığını anlayabilene aşk olsun. Ancak çok can gidiyor.
Bayramda…
Bayramınızı mutlu ve huzurlu geçirdiğinizi umuyorum. Bayram yaz aylarına denk geliyorsa fırsatı değerlendirip sahile koşmak gerek. Ben de öyle yaptım. Cennetten bir köşe sayılan sahil kenarında bir köydeydim. Halkı, son yıllarda her bayram olduğu gibi, bu bayram da kendisini evlerine kapadı. Ahali, evlerinin önünde çadır kuranlardan, kurmaya zahmet etmeden rastgele yatanlardan, bahçesine atlayıp suyunu kullanandan, mangal yakıp etrafı dumana boğanlardan, buldukları yerde tuvalet ihtiyacını giderenlerden, ne yiyorsa çöpünü oraya atandan, yeşili ve deniz mavisini plastik boz grisine çevirenlerden korktu, sindi ve kapandı. Grilerin arasında sahilde bağıra bağıra yürüyen 65-70 yaşlarında bir kadın gördüm: “Utanmıyor musunuz, çöpünüzü neden toplamıyorsunuz, doğayı neden kirletiyorsunuz, sizin insafınız yok mu? Neden hastalığa davet çıkarıyorsunuz?…” diyordu. Bir genci gülerken, biraz daha ileri yaştakini, “…bırak ya çatlak mıdır nedir…” derken gördüm. Kabus!
Car car konuşmak…
Kafamı çevirdiğimde jandarma tabelası duruyordu, gittim. Kendimi tanıttım, bayramlarını kutladım. Durumu anlattım. Beni dinleyen rütbeliye “İsminizi öğrenebilir miyim?” dedim. Annesi adını doğadan esinlenip koymuş. “Sicilimi de ister misiniz?” dedi alaycı. “Gerek yok, isminiz kafi, size hitap edebilmek için istemiştim” dedim. “Çöp mü dökmüşler?” diye sordu. “Hiç mi dışarı çıkmıyorsunuz.” dedim. “Birliği terk edemeyiz” dedi. “Dışarıdaki durum bir asayiş konusu, çöpler tehdit ediyor, insanlar korkuyor, vatandaşlar birbirleriyle karşı karşıya geliyor” dedim. “Benim ekiplerim yakalamalı adam peşinde. Çöple uğraşamam” dedi. “Kim uğraşır” diye sordum? Zabıtayı arayın dedi. “Sizin aramanızı isterim” diye ısrarcı oldum. “Arasam ne olacak dinlemez” dedi. Benim söyleyeceklerim budur diyerek ayrıldım, arkamdan “Böyle gelir, car car konuşurlar…” dediğini duydum.
İsmini doğadan alan kişi farkında olmadan bana savunma ve güvenlik dersi verdi. Gerçi doktora tezimin konusu da buydu. Tez hocam, “Yaprak, gazeteci gibi yazıyorsun, akademik ol” diye uyarmıştı. Tezimde deprem, sel, kirlilik dahil çevre felaketleri, susuzluk, çarpık yapılaşma, tabii ki terör, insan tacirleri, cinsel saldırılar, cehalet… ve niceleri yer alıyordu. Savunma mı güvenlik mi sorusunu sormaktı maksat: tehlikenin tonları. Güvenliğimizi tehdit eden unsurlar ne yazık ki literatürde bulunmuyor. Ekonomiyi canlandırmaya çalışan ülkeler savunma başlığını yeniden “trend topic” yapmaya çalışa dursun, vatandaşın güvenlik ihtiyaçları hızla artıyor.
Sorarım size yukarıdaki güvenlik unsurlarından hangisi yakalamalı suçludan daha az tehlikeli?
Huzurumuz doğduğumuz yer, topraklarımız ağacı deniziyle güzel. Car car konuşmak lazım.