AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn ne demiş; “Türkiye ile samba da yaparız vals de, kararı Türkiye verir”. Televizyondaki dans yarışmalarından mı esinlendi acaba, yoksa bizi Brezilya’nın kıvrak halkıyla kı karıştırıyor. Buldum! Siyasetçilerin 7 gün 24 saat dans ediyor olmalarından etkilenmiş olmalı!
Doğruyu söylemek gerekirse biz ne samba biliriz, ne de vals. En iyi Mehter Marşı ile gelip İzmir Marşıyla gideriz. Ritm duygumuz bu kadar. Rehn de tutmuş, “Hızlı bir samba mı, yoksa yavaş bir vals mi, karar verin” diyor… Gönlüm valsten yana, sambaya çalışıyorum. Etrafıma bakıyorum; ne vals, ne samba! Herkes “… oy madımak… seke seke…” bir aşağı bir yukarı kıvrılıyor, benim gözüme yükünü tutanlar ilişiyor.
Bu hafta AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gözden geçirildiği önemli toplantılar yapıldı. Şunu artık iyice anladık ki, sade vatandaşın ömrü, arabasına AB plakası takıldığını, AB pasaportu alabildiğini, hayatına AB standardı geldiğini görmeye yetmeyecek. Doktorumuz herhangi bir AB ülkesinde hasta bakamayacak, avukatımız AB’de davaya giremeyecek. Mesleklerinin denklikleri yok!
Ama futbolcularımız için böyle mi, değil. Meğer futbolcularımız AB’ye çoktan girmiş! Lütfen aklınızı başınıza toplayın ve çocuklarınıza eziyet etmeyin. OKS’ye de, ÖSS’ye de girmesinler. Bırakın ya popçu olsunlar ya topçu.
Bir küçük futbol topunun çevresinde dönen paranın ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Futbol gelirleri 2006’da bir milyar 300 milyon Euro’ya yükseldi. 2010 yılında düzenlenecek Dünya Kupasından FIFA’nın naklen yayın gelirlerinin 2.5 milyar Euro olacağı tahmin ediliyor. Şampiyonlar Ligi’nin 2006-2007 sezonunun pazarlama bütçesi 750 milyon Euro’ya ulaştı. Türkiye 5 milyar Dolar’ı aşan futbol ekonomisiyle Avrupa’nın altıncısı. Dünya genelinde bu rakam tam 200 milyar Dolar.
Deloitte Danışmanlık firmasının hazırladığı birkaç araştırma elime geçti. Konu futbol. Önemli bir bölümü futbol ekonomisine ayrılmış. Bir bölüm ise serbest dolaşımla ilgili. “Bize ne futboldan?” sorusunun yanıtı bu işte! Çocuğumu avukat yapacağım, doktor yapacağım mühendis yapacağım diye uğraşma, topçu yap, AB’de serbest dolaşsın.
Avrupa Adalet Divanı’nın Bosman Kararı olarak anılan bir hükmü bizim futbolcuların kaderini değiştirmiş. Jean Marc Bosman Belçikalı bir futbolcu. Belçika’da oynarken, Fransız ikinci lig takımından transfer teklifi almış. Klübü bonservis vermemiş, Bosman Fransız kulübüne transfer olamamış. Olay Avrupa Adalet Divanı’na gitmiş. Çıkan kararlar önemli. Bonservisin Avrupa hukukuna aykırı olduğu, AB futbol takımlarının istedikleri sayıda AB vatandaşı futbolcu oynatabilecekleri hükme bağlanmış. Karar genişletilmiş Türk futbolcuların da AB ülkelerinde AB statüsünde oynamaları sağlanmış. Buna göre Avrupa’da sahaya çıkan 11 kişi tamamen yabancı olabiliyor. İngiltere’nin şu ünlü Chelsea takımının böyle bir şöhreti var. İngiliz formasını giyen 11 yabancı starla çıkıyor sahaya.
Futbol ile siyaset ne kadar benziyor değil mi? Siyasi partiler yeni sezon için vitrin düzenlemesi yapıyorlar. Sahaya, Chelsea gibi çıkacaklar. Neredeyse bütün oyuncular sağdan soldan… AKP’de solcular, CHP’de sağcılar… Hadi diyelim futbolcular bir topun peşinde koşuyorlar. Onlar için ideal ya da inanç yok, gol var, profesyonellik var. Bugün bu takımda yarın bir başkasında olabilirler. Kaldı ki, kapı gibi Bosman kararını da arkalarına almışlar. Peki ya siyasetçilere ne oluyor? Orada futbolun tersine ideal ve inanç olması gerekmiyor mu?
Yakında AB’nin baskı yapacağı, mütekabiliyet arayacağı, AB vatandaşı futbolcuların Türk takımlarında Türk futbolcu statüsünde oynayacağı söyleniyor. Bir bakmışsınız tuttuğunuz takımda sahadaki 11, Türk değil. Daha öncesinde fikir ve ideallerinizi yansıtan siyasi partinizde sağdan soldan karşı çıktıklarınız ön sırada oturacağı için alışacakınız. Alışırsınız…
Futbol bu, top yuvarlıktır!